Browsing by Author "Ömer AYDEMİR"
Now showing 1 - 20 of 36
Results Per Page
Sort Options
Item Hamilton Depresyonu Değerlendirme Ölçeği yapılandırılmış görüşme kılavuzu mevsimsel duygu durumu bozukluğu versiyonu'nun güvenilirlik ve geçerliliği(2006) Ömer AYDEMİR; İlkin İÇELLİ; Aytuner DEVECİAmaç: En geniş depresyon belirti örüntüsünü kapsayan Hamilton Depresyonu Değerlendirme Ölçeği Yapılandırılmış Görüşme Kılavuzu Mevsimsel Duygu Durumu Bozukluğu'nun Türkçe versiyonunun (SIGH-SAD-T) güvenilirliği ve geçerliliğinin ortaya koymak. Yöntem: Görüşme kılavuzu üç psikiyatrist tarafından Türkçe'ye ve sonra bir dilbilimci tarafından yeniden ingilizce'ye çevrilip, orijinalini geliştiren ekipten onay alınmıştır. Çalışma, psikiyatri polikliniğine başvuran ve DSM-IV'e göre major depresif bozukluk tanısı konulan 90 hasta ile yürütülmüştür. SIGH-SAD-T iki görüşmeci tarafından eş zamanlı uygulanmış ve yanı sıra Montgomery-Asberg Depresyonu değerlendirme Ölçeği (AAADDÖ) kullanılmıştır. Güvenilirlik analizinde iç tutarlılığı ve görüşmeciler-arası korelasyona; geçerlilik analizinde ise MADDÖ ile birlikte geçerliliğe bakılmıştır. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 37.1 ±12.2 ve %78.9'u kadındır. Hastaların %32.2'sinde atipik özellikler saptanmıştır. Güvenilirlik analizinde tüm grupta 17 maddeli HDDÖ'nin Cronbach alfa değeri 0.75 ve tüm ölçeğin (SIGH-SAD-T) 0.64 olarak elde edilmiştir. Atipik depresyon grubunda atipi maddelerinin Cronbach alfa değeri 0.53, klasik depresyon grubunda 17 maddeli ölçeğin alfa değeri 0.72 olarak saptanmıştır. Görüşmeciler-arası güvenilirlik katsayısı ise 0.86-0.91 arasında bulunmuştur (p<0.0001). Geçerlilik analizinde 17 maddeli HDDÖ ile AAADDÖ arasındaki korelasyon 0.77 ve SIGH-SAD-T ile ise 0.74 olarak hesaplanmıştır (p<0.0001). Sonuç: Beklendiği gibi atipik maddeler tüm ölçek toplam puanıyla kontrast yaratmıştır. Buna göre Hamilton Depresyonu Değerlendirme Ölçeği yapılandırılmış Görüşme Kılavuzu Mevsimsel Duygu Durumu Bozukluğu'nun Türkçe versiyonunun (SIGH-SAD-T) güvenilir ve geçerli biçimde kullanılabileceği bulunmuştur.Item Şizofrenide depresyonun venlafaksinle sağaltımı(2006) Ömer AYDEMİR; Esen Ayşen DANACIAmaç: şizofrenide depresyon kötü hastalık seyri, yüksek tekrarlama riski ve yüksek oranda özkıyımla ilişkili olduğundan çok dikkatli bir şekilde tedavi edilmelidir. Venlafaksin çift etkili bir serotonin ve noradrenerjik geri-alım inhibitörüdür ve depresif hastaların tedavisinde etkilidir.Yöntem: Bu çalışmada, tedavilerinde atipik antipsikotiklere ek olarak venlafaksin alan 8 şizofreni hastası ele alınmış ve venlafaksinin bu hastalarda etkisi ve yan etkisi değerlendirilmiştir.Bulgular: Hastalara başlangıçta, 4. haftada ve 8. haftada Calgary şizofrenide Depresyon Ölçeği (CşDÖ), Pozitif Semptomları Değerlendirme Ölçeği (PSDÖ) ve Negatif Semptomları Değerlendirme Ölçeği (NSDÖ) uygulanmıştır. Sekizinci haftanın sonunda hastaların 2’si tamamen, 4’ü ise %80-90 oranında iyileşme göstermişlerdi. Toplam PSDÖ skorları 2 puan düşerken, NSDÖ skorları %25’e kadar düşmüştür. Hastaların hiçbirisinde müdahale gerektirecek bir yan etki ortaya çıkmamıştır.Sonuç: Venlafaksin, şizofrenide depresyonun tedavisinde etkili ve güvenli bir seçenek olabilir.Item Kırsal kesimde depresyonlu hastalara yönelik tutumlar: Sosyal mesafe ve etkileyen etmenler(2006) E. Oryal TAŞKIN; Ömer AYDEMİR; Firdevs Seyfe ŞEN; Erol ÖzmenAmaç: Bu çalışmada, kırsal kesimdeki halkın depresyonlu hastalara ilişkin tutumları, sosyal mesafe ve bunları etkileyen etmenlerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Araştırma, Manisa ilinin merkeze bağlı bir köyünde serçekleştirilmiştir. Alınma ölçütlerini karşılayan toplam 245 kişiden ulaşılabilen 230'u denek olarak alınmış, yüz yüze sörüşme yöntemiyle Psikiyatrik Araştırmalar ve Eğitim Merkezi (PAREM) tarafından geliştirilmiş olan anketin 10 maddelik sosyodemografik bilgi formu ve 32 maddelik depresyon alt bölümü uygulanmıştır. Bulgular: Deneklerin %75'i depresyonlu bir kişi ile evlenmeyeceğini, %50'si depresyonlu bir komşusunun olmasından rahatsızlık duyacağını, %57'si depresyonlu birisine evini kiraya vermeyeceğini ve %50.5'i de depresyonluların saldırgan olacağını belirtmiştir. Evli olan denekler evli olmayanlara göre \"depresyonu olan biriyle çalışabilirim\" maddesine daha fazla oranda \"katılıyorum\" yanıtı vermiştir. Depresyonu olan kişileri \"akıl hastası\" olarak değerlendiren denekler de \"depresyonlular saldırgan olur\" maddesine daha çok \"katılıyorum\" yanıtı vermiştir. Sonuç: Türkiye'de kırsal kesimde depresyonu tanıma ve depresyon konusundaki bilgi düzeyi kentsel kesime benzer şekilde ve yeterli orandadır. Ancak depresyonlu hastaları damgalama eğilimi kırsal kesimde kentsel alanda yaşayanlardan daha fazladır. Depresyonu olan- bireylere karşı kırsal kesimde yaşayan halkın tutumları genel olarak daha olumsuz ve daha reddedicidir. Kırsal kesimde depresyon sağaltımının daha başarılı olması için halkın bilgilendirilmesinden çok hastalara karşı hoşgörüyü artıracak ve \"akıl hastalığı\" ve \"ruhsal hastalık\" terimini yumuşatacak, damgalama içeriğini azaltacak bir yaklaşım daha başarılı olacaktır.Item Borderline kişilik envanterinin türkçe'ye uyarlanması, güvenilirlik ve geçerliliği(2006) Selin MIZRAK; E. Oryal TAŞKIN; M. Murat DEMET; Ömer AYDEMİR; İlkin İÇELLİ; Emine ŞİMŞEK; Esen Ayşen DANACI; Aytuner DEVECİAmaç: Borderline kişilik örgütlenmesi/bozukluğu hem yarattığı yeti yitimi, hem de diğer bozuklukların seyrini kötüleştirmesi nedeniyle günlük psikiyatri uygulamasında saptanması gereken bir psikopatolojidir. Borderline Kişilik Envanteri ağırlıklı olarak borderline kişilik örgütlenmesine odaklanmış, Kernberg'in yapısal borderline kişilik örgütlenmesine dayanan, 53 maddeli bir kendini değerlendirme ölçeğidir. Ülkemizde böylesi bir araç bulunmaması nedeniyle, bu çalışmada Borderline Kişilik Envanteri'nin Türkçe'ye uyarlanması ve güvenilirlik ve geçerliliği sınanmıştır. Yöntem: Öncelikle Borderline Kişilik Envanteri üç psikiyatrist tarafından Türkçe'ye çevrilmiş ve bir metin haline getirilmiştir. Daha sonra bir dilbilimci tarafından ingilizce'ye geri çevrilmiş ve metne son hali verilmiştir. Araştırma psikiyatri polikliniğine başvuran ve DSM-IV'e göre tanı konulmuş 40 borderline kişilik bozukluğu, 35 majör depresif bozukluğu ve 30 şizofrenisi olan toplam 105 hasta ve herhangi bir psikiyatrik bozukluğu olmayan 61 kontrol deneği ile yürütülmüştür. Bulgular: Araştırma grubunun yaş ortalaması 28.2±10.3'tür. Güvenilirlik analizinde tüm çalışma grubunun Cronbach alfa değeri 0.92, yalnızca borderline kişilik bozukluğu grubunun ise 0.84 olarak belirlenmiştir. Test-yeniden test korelasyonunda r=0.67 olarak bulunmuştur ve istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0.002). Geçerlilik analizinde özgüllük ve duyarlılığa bakılmış, ROC analizinde 15/16 kesme puanı olarak elde edilmiştir ve bu kesme puanında duyarlılık %80.0, özgüllük ise %79.3 olarak saptanmıştır. Bu kesme puanı için pozitif yordama değeri %55.1 ve negatif yordama değeri %92.5 olarak elde edilmiştir. Tanı gruplarının Borderline Kişilik Envanteri'nden elde ettikleri puan sırasıyla borderline kişilik bozukluğu için (s=40) 23.2±8.3, majör depresif bozukluk için (s=35) 12.3±7.7, şizofreni için (s=30) 11.0±8.1 ve sağlıklı kontrol denekleri için (s=61) 5.1 ±3.7 olarak saptanmıştır ve aralarındaki fark anlamlı bulunmuştur (p<0.0001). Borderline Kişilik Envanteri, borderline kişilik bozukluğu grubunu diğer hasta gruplarından ve sağlıklı kontrollerden iyi bir biçimde ayırt etmektedir. Sonuç: Borderline Kişilik Envanteri Türkçe formu gündelik uygulamada güvenilir ve geçerli biçimde kullanılabilir.Item Bipolar bozuklukta işlevsellik ölçeğinin geliştirilmesi, güvenilirlik ve geçerliliği(2007) Halime Devrimci ÖZGÜVEN; Esat Timuçin Oral; AYSEGUL OZERDEM; Simavi Vahip; Haluk SAVAŞ; Rifat KARLIDAĞ; Şeref GÜLSEREN; Ayşe Devrim BAŞTERZİ; Lut TAMAM; Cengiz AKKAYA; Ömer AYDEMİR; Çınar YENİLMEZ; Nesrin KOÇAL; NALAN KALKAN OĞUZHANOĞLU; Kaan KORA; İbrahim ErenAmaç: Yaşam kalitesi ve işlevsellik günümüz çalışmalarında ilgi alanı olsa bile, duygurudurum bozukluklarında yeterince araştırılmamışlardır. Bu çalışmada, bipolar bozuklukta bir işlevsellik ölçeği geliştirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Bipolar Bozuklukta İşlevsellik Ölçeği (BB-İ) Türkiye Psikiyatri Derneği Duygudurum Bozuklukları Bilimsel Çalışma Birimi tarafından hazırlanmıştır. Ölçek 58 madde ve 11 altölçekten oluşmaktadır: duygusal işlevsellik, zihinsel işlevsellik, cinsel işlevsellik, damgalanma hissi, içe kapanıklık, ev içi ilişkiler, arkadaşlarıyla ilişkiler, toplumsal etkinliklere katılım, günlük etkinlikler ve hobiler, inisiyatif alma ve potansiyelini kullanabilme ve iş. Çalışmaya 15 Duygudurum Bozukluğu merkezi tarafından 252 hasta alınmıştır. Ek olarak, herhangi bir psikiyatrik ya da bedensel hastalığı olmayan otuz sağlıklı denek alınmıştır. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 38.6±12.1 ve %56 (n=141)?sı kadındır. Bipolar bozukluğun süresi 11.9±9.2?dir ve hastaların %91.3?üne bipolar I bozukluk tanısı konmuştur. Güvenilirlik analizinde, güvenilirlik katsayıları düşük olan altı madde çıkarıldıktan sonra, Cronbach alfa katsayısı 0.91 olarak bulunmuştur. Madde-toplam puan korelasyonları 0.22 0.86 arasındadır. Test-yeniden test güvenilirliğinde, iki ölçüm arasındaki korelasyon katsayısı yüksektir (r=0.82, p<0.0001). Geçerlilik analizlerinde, açıklayıcı faktör analizinde toplam varyansın %65.1?ini temsil eden 13 faktör elde edilmiştir. Doğrulayıcı faktör analizinde, 11 alan 0.061 RMSEA değeri ile modele uymuştur. BB-İ, İşlevselliğin Genel Değerlendirilmesi ile anlamlı korelasyon göstermiştir (r=0.428, p<0.0001). Hastaları (ortalama puan=111.8±15.2) sağlıklı deneklerden (ortalama puan=121.4±10.4) ayırt etmiştir(t=-2.300, p=0.038). Sonuç: Güvenilirlik analizleri sonucunda altı maddenin çıkarılması ile 52-maddeli Bipolar Bozuklukta İşlevsellik Ölçeği, bipolar bozuklukta işlevselliğin değerlendirilmesi için güvenilir ve geçerli bir araçtır.Item Effect of severity of asthma on quality of life(2007) Levent SEPİT; Ayşın ŞAKAR; Arzu YORGANCIOĞLU; Ömer AYDEMİR; PINAR ÇELİKÇalışmada astımlılarda yaşam kalitesinin ve sağlık ilişkili yaşam kalitesiyle hastalık şiddeti arasındaki olası ilişkinin ve diğer demografik faktörlerin jenerik skala, SF-36 anketi ile değerlendirilmesi amaçlandı. Yüz iki astımlı hasta çalışmaya alındı. SF-36 anketinin sekiz alandaki skorları yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi ve astım şiddetine göre değerlendirildi. Seksen dört (%83) kadın ve 18 (%17) erkek hastanın yaş ortalamaları 42.86 ± 11.15. Elli iki (%51) hastanın eğitim düzeyleri iyi ve 50 (%49) hastanın eğitim düzeyi düşüktü. Atopi oranı %81 idi. Hafif intermittan, hafif persistan ve orta-ağır persistan hasta sayısı sırasıyla 27 (%26), 46 (%45) ve 29 (%29) olarak bulundu. Kadınlarda fiziksel fonksiyonlar (p= 0.000), fiziksel rol güçlüğü (p= 0.0049), canlılık (p= 0.045) ve sosyal fonksiyonların (p= 0.025) daha kötü olduğu belirlendi. Eğitim düzeyi düşük olan grupta fiziksel fonksiyonlar (p= 0.001), fiziksel rol güçlüğü (p= 0.039), canlılık (p= 0.045), duygusal rol güçlüğü (p= 0.046), genel sağlık (p= 0.030) ve zihinsel sağlık (p= 0.044 ) daha kötüydü. Zihinsel sağlık atopi varlığında bozuktu (p= 0.035). Orta ve ağır dereceli gruba göre hafif intermittan grupta fiziksel fonksiyonlar daha iyiydi (p= 0.015). Canlılık, duygusal rol güçlükleri hafif intermittan grupta hafif persistan gruba oranla daha iyiydi (p= 0.042, p= 0.007). Sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi skorları ve astım şiddeti diğer objektif parametrelere göre iyi korelasyon göstermekteydi. Astım tedavisinin birincil amaçlarından birisi de diğer fonksiyonel parametreler olduğu kadar yaşam kalitesinin iyileştirilmesi olmalıdır.Item Fizik tedavi ve rehabilitasyon polikliniğine ilk kez başvuran ve fibromiyalji tanısı konan hastalarda depresif bozuklukların görülme sıklığı ve aleksitimi ile ilişkisi(2007) Altınay FIRAT; Çiğdem TÜZÜN; CANAN TIKIZ; Gürlek Ebru YÜKSEL; Ömer AYDEMİR; E. Oryal TAŞKINAmaç: Bu çalışmada, fizik tedavi ve rehabilitasyon (FTR) polikliniğine ilk kez başvuran ve fibromiyalji (FM) tanısı konan hastalarda depresif bozuklukların görülme sıklığı ve aleksitimi ile ilişkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmanın örneklemini, FTR polikliniğine ilk kez başvuran, Amerikan Romatoloji Birliği tarafından geliş-tirilen ölçütlere göre FM tanısı konan ve çalışmaya alınma ölçütlerini karşılayan ardışık 50 hasta oluşturmuştur. Hastaların değerlendirilmesinde DSM-IV Eksen I Bozuklukları için Yapılandırılmış Klinik Görüşme (SCID-I) Duygudurum modülü, Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HAM-D) ve 20 soruluk Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAÖ-20) kullanılmıştır. Verilerin istatistiksel değerlendirmesinde kategorik değişkenler için ki-kare, sayısal değişkenler için t testi kullanılmıştır. HAM-D ve TAÖ-20 ölçek puanlarının korelasyonun test edilmesinde Pearson korelasyon testi yapılmıştır. Sonuçlar: Deneklerde majör depresif bozukluk %44, başka türlü adlandırılamayan depresif bozukluk %14 ve distimik bozukluk %10 oranında bulunmuştur. Hastaların hiçbiri depresyon için bir çare arama davranışında bulunmamıştır ve antidepresan ilaç kullanmamaktadır. Herhangi bir depresif bozukluk tanısı konan deneklerin TAÖ-20 puanları daha yüksektir (p=0.022). Aleksitimik deneklerin HAM-D puan ortalaması daha yüksektir (p=0.035) ve TAÖ-20 puanları ile HAM-D puanları arasında pozitif bir korelasyon saptanmıştır (p= 0.014). Tartışma: FM hastalarında depresyon önemli oranda tabloya eşlik etmektedir. Aleksitimi puanları yüksek olan hastalarda depresyon yaygınlığı daha fazladır. FM’li hastalar depresyonlarını yaşayamayan ve depresyon sağaltımı açısından çare aramayan kişiler olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle, FM hastalarının sağaltım sürecinde depresyon tanısının ayrıca değerlendirilmesi gereklidir.Item Duygulanım şiddet ve sosyal bozulma ölçeği Türkçe formu’nun geçerlik ve güvenirliği(2008) Ömer AYDEMİR; Şeref GÜLSEREN; Sezen AKBAY; pinar ÇETİNAY; Cüneyt BİLENAmaç: Bu çalışmada Majör Depresif Bozukluk tanısı almış hastaların duygulanım şiddetini ve sosyal işlev değişikliğini aynı ölçekte birlikte değerlendirebilecek Duygulanım Şiddet ve Sosyal Bozulma Ölçeği (DŞSBÖ) Türkçe Formu’nun geçerlik ve güvenirliğinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmaya 18-65 yaşları arasında DSM IV’ e göre Majör Depresif Bozukluk tanı kriterlerini karşılayan 137 hasta ( 117 kadın, 20 erkek), 32 sağlıklı kontrol grubu ( 25 kadın, 7 erkek) alındı. Her iki grup Sosyodemografik Bilgi Formu, Duygulanım Şiddet ve Sosyal Bozulma Ölçeğini (DŞSBÖ) doldurdu. Hasta grubuna, ek olarak Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HAM-D) ve Hamilton Anksiyete Derecelendirme Ölçeği (HAM-A), Kısa Yetiyitimi Anketi (KYA) uygulandı. Güvenirlik analizi için Cronbach alfa katsayısı ve split half güvenirlik analizleri uygulandı. Geçerlik analizi için faktör analizi uygulandı. HAM-D, HAM-A ve KYA puanları ile DŞSBÖ puanları arasındaki Pearson korelasyon katsayıları hesaplandı. Bulgular: Güvenirlik analizinde tüm ölçeğin Cronbach alfa kat sayısı 0.897 olarak bulundu. Split-half yöntemi ile elde edilen Guttman split-half katsayısı 0.862 olarak bulundu. Cronbach alfa değerleri, ölçeğin ilk 6 maddelik 1. parçası için 0.801, 5 maddeden oluşan 2. parça için 0.857 olarak bulundu. DŞSBÖ’ nin yapı geçerliliğini sınamak amacıyla varimaks rotasyon yöntemi kullanılarak faktör analizi yapıldı. Eigenvalue değeri 1.0’ in üzerinde olan 2 faktör (duygulanım şiddeti, sosyal işlevsellik) saptandı. DŞSBÖ ile Kısa Yeti Yitimi Anketi (r=0.61, p<0.001), Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (r=0.74, p<0.001) ve Hamilton Anksiyete Derecelendirme Ölçeği puanları (r=0.69 p<0.001) arasındaki korelasyon değerleri de anlamlı düzeyde bulundu. Tartışma: Bu çalışmada Duygulanım Şiddet ve Sosyal Bozulma Ölçeği Türkçe Formu’ nun geçerli ve güvenilir olduğuna ilişkin bulgular elde edilmiştir. DŞSBÖ, tek bir ölçekle Majör Depresif Bozukluk tanılı hastalarda duygudurum semptomları ve sosyal işlev bozukluğunu tanımlamaya ve tedavi sonrası kalıntı belirtileri izlemeye olanak sağlar.Item Serum brain-derived neurotrophic factor levels in pain syndromes: A comparative study with major depression(2008) Ömer AYDEMİR; Ayşen Esen DANACI; Altuner DEVECİ; AYŞE BEYHAN LALE CERRAHOĞLU; E. Oryal TAŞKIN; FATMA TANELİ; Deniz SELÇUKİAmaç: Bu çalışmada, ağrılı semdromların ortaya çıkmasında stresin rolünün araştırılması amacıyla migren ve fibromiyalji tanılı hastaların serum Beyin-türevli Nörotrofik Faktör (BDNF) düzeyleri depresif hastaların ve sağlıklı kontrollerin düzeyleri ile karşılaştırılmıştır. Yöntem: Önceden herhangi bir psikiyatrik tanısı olmayan ve antidepresan tedavi kullanmamış olan 27 migren tanılı hasta ve 19 fibromiyalji tanılı hasta çalışmaya alınmıştır. Depresyon grubuna ise en az sekiz haftadır antidepresan tedavi kullanmayan major depresif bozukluk tanılı 24 hasta dahil edilmiştir. Bu grupta da depresyona eşlik eden başka bir birinci eksen tanısı olan hasta yoktur. Herhangi bir psikiyatrik tanısı bulunmayan ve psikiyatrik tedavi kullanmamış olan 26 sağlıklı denek kontrol grubunu oluşturmuştur. Tüm gruplardaki deneklerin depresyon ve diğer eksen I tanılarının değerlendirlmesi için DSM- IV için Yapılandırılmış Klinik Görüşme Kılavuzu (SCID-I) kullanılarak tanısal görüşme yapılmıştır. Deneklerin depresyon şiddetinin belirlenmesi için Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HAM-D) kullanılmıştır. Migren tanısı için Uluslararası Başağrısı Birliği’nin belirlediği ölçütlere göre konmuştur. Fibromiyaljı tanısı için ise American College of Rheumatology ölçütleri kullanılmıştır. Fibromiyalji ve migren hastalarında ağrı şiddeti visual analogue scale (VAS) ile değerlendirilmiştir. BDNF ölçümü için serum örneği -70°C derecede saklanmış ve kit ile beraber verilen Block ve Sample solüsyon ile dilüe edildikten sonra ELISA Kit (Promega; Madison, WI, ABD) ile çalışılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde, serum BDNF değerlerinin ortalamalarının kıyaslanması için Kruskal Wallis testi uygulanmıştır. Serum BDNF düzeylerinin yaşla ilişkisinin değerlendirilmesinde Spearman sıralı korelasyon testi, cinsiyetle ilişkisinin değerlendirilmesinde Bonferroni düzeltmeli Mann Whitney U testi kullanılmıştır. Serum BDNF düzeylerinin HAM-D ve VAS puanları arasındaki ilişkinin test edilmesi için Spearman sıralı korelasyon testi uygulanmıştır. Bulgular: Depresyon grubunun serum BDNF düzeyleri (21.2±11.3 ng/ml), migren grubunun (32.2±10.1 ng/ml), fibromiyalji grubunun (30.7±8.9 ng/ml) ve kontrol grubunun (31.4±8.8 ng/ml) düzeylerinden istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur (p<0.0001). Migren, fibromiyalji ve kontrol grupları arasında serum BDNF düzeyleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Serum BDNF düzeyleri ile, yaş ve cinsiyet arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki yoktur. Ağrılı sendromlarda HAM-D ve VAS puanları ile serum BDNF düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyon olmadığı görülmüştür (sırası ile r= 0.085; p= 0.579 ve r= 0.191; p= 0.204). benzer şekilde depresyon grubunda da serum BDNF düzeyleri ile HAM-D puanları arasında anlamlı bir ilişki yoktur (r= 0.122; p= 0.579). Sonuçlar: Ağrılı sendromlar stres ile ilişkilendirilse bile, bu çalışmada, stresin bir belirteci olan serum BDNF düzeyi bu görüşü desteklememiştir. Bu durumun nedeni fibromiyalji veya migren gibi ağrılı sendromlarda serum BDNF düzeylerinin periferik trombosit işlevlerindeki değişimlerden etkilenmesi olabilir. Öte yandan belli bir düzeyde kalan kronik stres durumlarından serum BDNF düzeylerinin etkilenmiyor olması da bu durumda rol oynamış olabilir.Item Bireysel ve sosyal performans ölçeği’nin Türkçe sürümünün geçerlilik ve güvenilirlik çalışması(2009) Alp Ucok; Birgül EMİROĞLU; Gülşah KARADAYI; Ömer AYDEMİR; AYŞEN ESEN DANACI; Tarık CANPOLAT; Fatih SARIÖZAmaç: Ağır ruhsal bozukluklarda sosyal işlevsellik çok önemlidir ve kısa değerlendirme araçlarına gereksinim vardır. Ağır ruhsal bozukluğu olan hastalar belirti yönünden iyileşseler bile, hastaların birçoğu başlangıçtaki sosyal işlevsellik düzeylerine dönmeyi başaramazlar. Bireysel ve Sosyal Performans Ölçeği, şizofreni gibi ağır ruhsal bozukluğu olan hastalarda kısa sürede sosyal işlevselliği ölçmeye yarayan bir değerlendirme aracıdır. Bu çalışmada, Bireysel ve Sosyal Performans Ölçeği’ nin Türkçe sürümünün geçerlilik ve güvenilirlik çalışmasının yapılması amaçlanmıştır.Yöntem: Bu çalışma iki üniversite hastanesinin psikiyatri anabilim dalında yürütülmüştür. Şizofreni veya bipolar bozukluk tanısı konmuş yatan veya ayaktan hastalar çalışmaya alınmıştır. Çalışmanın dışlama ölçütü; hastalarda madde kullanım bozuklukları da dahil herhangi bir psikiyatri bozukluk veya bedensel hastalık ek tanısı bulunmasıdır. Birlikte geçerlilik için, Bireysel ve Sosyal Performans Ölçeğinin (PSP) yanı sıra, Klinik Global izlenim (KGİ), DSM-IV İşlevselliği Genel Değerlendirilmesi (İGD), Yaşamdan Hoşnutluk ve Doyum Ölçeği (Q-LES-Q) ve şizofreni hastaları için Pozitif ve Negatif Sendrom Ölçeği (PANSS) kullanılmıştır. Ayırt edici geçerlilik için ise, belirtilerinde tam düzelme olan ve olmayan hastaların PSP puan ortalamaları karşılaştırılmıştır.Bulgular: Araştırma şizofreni tanısını konan 105 (%77.8) ve bipolar bozukluk tanısı konan 30 (%22.2), toplam 135 hasta ile yürütülmüştür. Hastaların yaş ortalaması 34.1±10.7 olarak elde edilmiştir ve 75’i (%55.6) erkektir. Hastaların aldıkları toplam eğitim süresi 11.8±3.3 olarak belirlenmiştir. Hastaların hastalık süresi 10.4±7.5 yıldır. Ölçeğin güvenilirlik analizlerinde ölçeğin Cronbach alfa iç tutarlılık katsayısı 0.8327 olarak hesaplanmıştır. Madde-toplam puan korelasyon katsayıları 0.4920-0.7462 arasında bulunmuştur ve istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0.0001). PSP ölçeğinin sınıf içi korelasyon katsayıları 0.8324 olarak elde edilmiştir. PSP ölçeğinin 30 şizofreni hastası üzerinde yapılan görüşmeciler arası güvenilirlik katsayısı 0.973 (p<0.0001) olarak elde edilmiştir. PSP ölçeği, KGİ ile (r=-0.854, p<0.0001) çok iyi, İGD ile (r=0.748, p<0.0001) iyi, Q-LES-Q ile (r=0.734, p<0.0001) iyi ve şizofreni hastaları için PANSS ile (r=-0.664, p<0.0001) iyi düzeyde korelasyon göstermektedir ve tüm korelasyon katsayıları istatistiksel olarak anlamlıdır. Belirtili dönemde olup olmamalarına göre gruplandırılmış hastalar PSP ölçek puanları yönünden karşılaştırıldıklarında iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmıştır(54.8±14.8 vs. 72.6±9.8, t=7.434, p<0.0001).Sonuç: Bu bulgularla Bireysel ve Sosyal Performans Ölçeği’ nin Türkçe sürümünün geçerli ve güvenilir olduğu ortaya konmuştur. Aynı zamanda ölçek değişimi ölçmeye de duyarlıdır. PSP hem gündelik psikiyatri uygulamada hem de ilaç araştırmalarında kullanıma uygundur.Item Mirtazapine combination in treatment-resistant major depressive disorder: A retrospective evaluation of six weeks(2009) Ömer AYDEMİR; Artuner DEVECİ; E. Oryal TAŞKINAmaç: Yeterli süre ve dozda tedaviye karşın, majör depresif bozukluğu bulunan hastaların yaklaşık üçte biri tedaviye yanıt vermemektedir. Önceki çalışmalarda, yeterli doz ve süreyle en az iki farklı sınıftan antidepresan tedaviye yanıt alınamayan tedaviye dirençli hastalarda mirtazapin ekleme tedavisi etkili olduğu bildirilmiştir. Bu çalışmada, tedaviye dirençli majör depresif bozukluğu olan hastalarda mirtazapin ekleme tedavisinin etkisinin geriye dönük kayıt taraması yöntemiyle ortaya konması amaçlanmıştır.Yöntem: Ağustos 2004 ile Temmuz 2005 tarihleri arasındaki dönemde tedaviye dirençli major depresif bozukluk tanısı konmuş hastaların dosyaları seçilmiştir. Hastaların değerlendirilmesinde, Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HAM-D) ve Klinik Global İzlenim (KGİ) kullanılmıştır. Yan etki değerlendirilmesinde hastanın bildirimi dikkate alınmıştır. Daha önceden iki ayrı gruptan antidepresan tedaviye yanıt vermeyen (HAM-D değerlendirilmesinde <%50 belirti azalması) yatarak ya da ayaktan majör depresif depresif bozukluğu bulunan 43 hasta çalışma için değerlendirilmiştir. Araştırmaya alma ölçütlerine uyan 43 hastadan, verileri tam olan 39 hasta değerlendirilmeye alınmıştır. Hastalardan 18 (%41.9)’i venlafaksin, 25 (%58.1)’i ise SSRI (15 sitalopram, 6 sertralin, 4 paroksetin) kullanmaktadır.Bulgular: Araştırma grubunun yaş ortalaması 42.2±12.9’dur ve %74.4’ü (s=32) kadındır. Altı haftalık değerlendirme sonunda HAM-D puanı 23.1±5.1’den 7.3±5.6’ya düşmüştür ve 21 (%53.8) hastanın remisyon (HAM-D<7) elde ettiği belirlenmiştir. Başlangıçtaki antidepresan ilaç tedavisi göz önüne alındığında, venlafaksin kullanan hastalar, seçici serotonin gerialım inhibitörü (SSRI) kullanan hastalara göre daha yüksek oranda remisyon elde etmişlerdir. Hastaların 12 (%27.9)’sinde çalışma sırasında yan etki gözlenmiştir ve yan etkilerin başında 8 hastada ortaya çıkan kilo alma gelmektedir. Yan etki nedeniyle çalışma dışı bırakılan hastalardan birisinde neden kilo alma iken, diğerinde anksiyete ve ajitasyondur.Tartışma: Mirtazapin ekleme tedavisi, tedaviye dirençli majör depresif bozuklukta etkili ve iyi tolere edilen bir seçenektir. Başlangıç ilacı venlafaksin olduğunda, bu ekleme tedavisinin etkisi daha da artmaktadırItem Akciğer kanserli hastaların hastalıkları ile ilgili tutumları(2009) Arzu YORGANCIOĞLU; Ömer AYDEMİR; PINAR ÇELİK; Şakar Ayşin COŞKUN; Ece KAYA; Aylin ÖZGEN ALPAYDIN; Nesrin YAMANAkciğer kanserli hastalarda hastalıkla ilgili tutumları değerlendirmek, hastalığın tanısının anlatılması ve tedavi seçenekleri konusundaki yaklaşımımızı yönlendirebilir. Çalışmamızda akciğer kanserli hastaların tanılarını bilme, hastalığın etiyolojisi, tedavi yöntemleri ve alternatif tedaviler ile ilgili tutumları araştırıldı.Kliniğimizde akciğer kanseri tanısı alan 55 hastaya, tutumlarını ölçmeye yönelik bir anket yüz yüze görüşmeyle uygulandı. Tutumların güç derecesi 1 ile 4 arasında bir skalada sayısal olarak belirlendi ve en olumlu tutum 4, en olumsuz tutum ise 1 olarak kabul edildi. Her soru için tutumların güç derecesi hesaplandı.53 erkek, 2 kadın, evre 3B ve evre 4 akciğer kanserli 55 olgunun yaş ortalaması 62 ± 10 idi. %62 hasta hastalıklarının adını bildiğini ifade etti. Hastaların %33'ü hastalığının adını tümör, %16'sı kitle, %7'si yara, %6'sı zatürre olarak tanımlıyordu. Bu bilgileri, hastaların %93'ü doktorundan aldığını ifade etti. Hastaların %71'i, hastalıklarının seyrinin iyi olmadığını bilse bile, bunun söylenmesini istemişti. Tedavi seçimini tümüyle doktoruna bırakan hasta sayısı %79 idi. Hastalığın etiyolojisi ve hastalık hakkında bilgilendirilme ile ilişkili tutumları olumluydu. Tedavi ile ilgili tutumlardan kemoterapi için kısmen olumlu, cerrahi tedavi için olumsuz, radyoterapi için kısmen olumsuz tutum saptandı. Alternatif tedavilerden şifalı otların etkisi ile ilgili tutumları olumsuza yakındı.Akciğer kanserli hastalarda tanı ve tedavi hakkında bilgilendirilme genellikle yetersizdir. Sonuçlarımız akciğer kanserli hastaların hastalıklarının nedeni ve tedavisi hakkında bilgilendirilmeye olumlu tutum sergilediklerini ortaya koymaktadır.Item Bipolar bozuklukta öznel bilişsel değerlendirme neyi ölçüyor? Nesnel bilişsel değerlendirme ile bağıntısı(2009) Ömer AYDEMİR; ender kayaAmaç: Bipolar bozuklukta remisyonda iken bile bilişsel kusurlar sıklıkla saptanmaktadır. Bu kusurların karmaşık ve ayrıntılı testlerle değerlendirilmesi gündelik uygulamada ihmal edilebilmelerine yol açabilmektedir. Oysa daha kısa özbildirim sorularıyla bunları araştırmak yararlı olacaktır. Bu çalışmada bipolar bozuklukta nesnel ve öznel bilişsel değerlendirmenin bağıntısının araştırılması amaçlanmıştır.Yöntem: Araştırma bipolar bozukluğu olan ve son 6 aydır remisyonda olan 38 hasta ve 19 kontrol deneği ile yürütülmüştür. Öznel bilişsel değerlendirme için Bipolar Bozuklukta İşlevsellik Ölçeğinin zihinsel işlevsellik alt ölçeği, nesnel bilişsel değerlendirme için ise Stroop Testi ve İşitsel Sözel Öğrenme Testi kullanılmıştır. Ayrıca Hamilton Depresyonu Derecelendirme Ölçeği ve Young Mani Derecelendirme Ölçeği uygulanmıştır.Bulgular: Nesnel değerlendirmede, hastalarla kontrol denekleri tüm İşitsel Sözel Öğrenme Testi alanları açısından anlamlı farklılık gösterirken, Stroop Testi açısından fark göstermemişlerdir. Öznel değerlendirmede ise, yine hastalarla kontrol denekleri zihinsel işlevsellik toplam puanı ile birinci madde açısından anlamlı farklılık gösterirken, diğer maddeler yönünden fark göstermemişlerdir. Nesnel ve öznel bilişsel değerlendirmenin bağıntısına bakıldığında, zihinsel işlevsellik toplam puanı ile ?basit hesapları zihninden yapma? ve ?kendisinden istenilenleri yerine getirme? maddeleri İşitsel sözel öğrenme testinin anlık bellek, sözel öğrenme, tanıma, hatırlama ve Stroop testinin şekil renk okuma alt boyutlarıyla orta-zayıf düzeyde bağıntı göstermektedir. Diğer maddeler ile bağıntı saptanmamıştır.Sonuç: Öznel bilişsel değerlendirmede bipolar hastalar kendilerini olduğundan iyi göstermektedirler. Ayrıca bipolar hastalar etkin performans göstermeleri gereken durumlarda nesnel bilişsel değerlendirme ile bağıntılı düzeyde kusur bildirirlerken, böylesi bir durum olmadığında bu düzeyde bilişsel kusur bildirmemektedirler.Item Major depresif bozuklukta yaşam kalitesi: Kesitsel bir çalışma(2009) Sermin Kesebir; Cankat Tulunay; Ömer AYDEMİR; Haldun SOYGÜR; HAKAN ERGÜNAmaç: Major depresif bozukluk işlevsellik ve yaşam kalitesinde en fazla bozulma yaratan hastalıkların başında gelmektedir. Bu araştırmada major depresif bozukluk tanısı konan hastalarda yaşam kalitesinin ve depresyon ile ilişkisinin ortaya konması amaçlanmıştır.Yöntem: Bu araştırma major depresif bozukluk tanısı konmuş 74 hasta ile yürütülmüştür. Hastaların depresyon şiddeti Hamilton Depresyonu Derecelendirme Ölçeği (HAM-D) ile belirlenmiş, yaşam kalitesinin incelenmesi amacıyla Kısa Form-36 (SF-36) ve EuroQol-5D (EQ-5D) ölçekler uygulanmıştır.Bulgular: Hastaların yaşam kalitesi ölçümünde tüm SF-36 alanları (23.9-79.2 arasında) toplum norm değerlerinden anlamlı olarak düşük bulunmuştur. Yine EQ-5D sağlık yararlanım endeks puanı (0.4) toplum norm değerlerinden anlamlı olarak düşük elde edilmiştir. Hastaların HAM-D puanları hem SF-36 alt alanları ile hem de EQ-5D sağlık yararlanım endeks puanıyla eksi yönde istatistiksel olarak anlamlı bağıntı göstermektedir. Hastaların dönem tipine göre yaşam kaliteleri karşılaştırıldığında, yineleyici tipte major depresif bozukluğu olan hastalar tek dönem geçirenlere göre fiziksel işlevsellik, genel sağlık algısı ve fiziksel bileşen özet puanı açısından daha kötü yaşam kalitesi bildirmektedirler.Sonuç: Major depresif bozuklukta tüm alanlarda yaşam kalitesi bozulmaktadır ve depresyon şiddetlendikçe yaşam kalitesi daha düşmektedir. Yineleyici depresyonu olan hastalarda fiziksel sağlık algısı daha da bozulmaktadır.Item Serum brain-derived neurotrophic factor (BDNF) levels in schizophrenic patients with depressive sypmptoms: A preliminary study(2009) FATMA TANELİ; Ömer AYDEMİR; AYŞEN ESEN DANACI; Oryal TAŞKIN; Artuner DEVECİAmaç: Yapılan klinik ve hayvan çalışmalarından elde edilen sonuçlar şizofreninin nörogelişimsel, nörodejeneratif ve dopamin hipotezlerini desteklemektedir bu da beyin türevli nörotrofik faktörü (BDNF) şizofreninin patofizyolojisini açıklamada aday moleküllerden biri haline getirmiştir. Bu çalışmanın amacı depresyonu olan şizofreni hastalarında BDNF düzeylerini araştırmak ve bu değerleri major depresyonlu hastalar ve kontrol grubuyla karşılaştırarak şizofrenide görülen depresif belirtilerin doğasını anlamaktır.Yöntem: Depresif belirtileri bulunan 8 şizofreni hastasının (ŞD) BDNF düzeyleri iki farklı kontrol grubuyla karşılaştırılmıştır. Birinci grup major depresyonlu (MD) hastadan (n=24), ikinci grup ise sağlıklı kontrollerden oluşmuştur (n=26).Bulgular: ŞD grubunun BDNF düzeyleri kontrol grubuna benzer bulunurken MD grubunun BDNF düzeyleri her iki gruptan da istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur.Sonuç: Depresif belirtileri olan şizofreni grubuyla major depresyon grubunun BDNF düzeyleri arasındaki farklılık bu iki bozukluğun farklı etiyolojileri olduğu hipotezini destekler niteliktedir.Item Stres ile ilişkili duygudurum bozukluklarında BTNF ölçümleri: Klinik çalışmaların gözden geçirilmesi(2009) Altuner DEVECİ; Ömer AYDEMİRAmaç: Beyin-türevli nörotrofik faktör (BTNF) ile ilgili çalışmalar hem duygudurum bozukluklarında hem de diğer ruhsal bozukluklarda giderek artmaktadır. BTNF'nin ruhsal bozukluklarda bir belirteç olup olamayacağı üzerine çok sayıda klinik çalışma yayınlanmıştır.. Bu yazıda stresle ilişkili duygudurum bozukluklarında BTNF ölçüm sonuçlarının derlenmesi amaçlanmıştır.Yöntem: Uluslararası yayınları araştırmak amacıyla PubMed veri tabanına ve ulusal yayınlara ulaşmak amacıyla Psikiyatri Dizini veri tabanına BTNF ve stres veya duygudurum bozukluğu yazılarak sadece insan çalışmaları değerlendirilmiştir.Bulgular: Stres etkilerinin fizyopatolojisinde yer alan, nöron sayısında ve hacminde küçülmeyle ilişkili olduğu öne sürülen BTNF, depresyonda sağlıklılardan daha düşük düzeyde bulunmuştur. Bunun yanı sıra antidepresan tedaviyle depresyonun iyileşmesine paralel olarak BTNF düzeyi yükselmekte ve sağlıklı deneklerle aynı düzeye ulaşmaktadır; antidepresan tedaviye yanıt vermeyenlerde ise beklenen yükselme olmamaktadır. Diğer yandan depresyon olmaksızın, stresle ilişkili diğer ruhsal bozukluklarda da BTNF düzeyi düşmektedir.Sonuç: Şimdiye kadar yapılan çalışmalarda depresyonda düşük BTNF düzeyi ile ilgili tutarlı veriler sağlanmış olsa bile, özgüllüğü konusu kuşkuludur. BTNF stresle ilişkili duygudurum bozuklukları için bir belirteç olarak kabul edilecek gibi görünmektedir.Item Remisyondaki iki uçlu hastalarda kalıntı duygudurum belirtilerinin bilişsel ve toplumsal işlevsellik üzerine etkisi(2009) Deniz SELÇUKİ; ender kaya; Ömer AYDEMİRAmaç: İki uçlu bozuklukta hem bilişsel, hem de toplumsal işlevsellik remisyonda bile bozulma göstermektedir. Kalıntı duygudurum belirtilerinin mi bilişsel ve toplumsal işlevselliği bozduğu, yoksa bilişsel bozulmanın mı psikososyal işlev bozukluğunun kaynağı olduğu açıkça gösterilememiştir. Bu çalışmada, remisyondaki iki uçlu hastalarda eşik-altı kalıntı duygudurum belirtilerinin bilişsel ve toplumsal işlevsellik üzerine etkisi araştırılmıştır. Yöntem: Çalışma iki uçlu I bozukluk tanısı konan ve en az 6 aydır remisyonda olan 43 hastayla yürütülmüştür. Hastaların yaş ortalaması 38.1±13.5 yıl ve %55.8’i (s=24) erkektir. Hastalık süresi 12.1±10.2 yıl ve önceden geçirilmiş dönem sayısı 6.6±6.0’dır. Herhangi bir psikiyatrik ve tıbbi sorunu olmayan ve tedavi görmeyen 22 gönüllü kontrol grubunu oluşturmuştur. Değerlendirmede Hamilton Depresyonu Derecelendirme Ölçeği (HAM-D), Young Mani Derecelendirme Ölçeği (YMRS), Stroop Testi, İşitsel Sözel Öğrenme Testi (AVLT), Uzun Latanslı Pozitif Uyarılmış Potansiyeller (P300), İşlevselliğin Genel Değerlendirilmesi (GAF) ve Toplumsal İşlevsellik Ölçeği (SİÖ) kullanılmıştır. İstatistiksel değerlendirmede doğrusal regresyon analizi kullanılmıştır. Bulgular: HAM-D düzeyi P300 amplitüd, anlık bellek, sözel öğrenme, uzak bellek, tanıma, anımsama, Strrop etkisi gibi bilişsel işlevleri ve geri çekilme, kişilerarası ilişkiler, öncül toplumsal etkinlikler, boş zamanları değerlendirme, bağımsızlık-performans ve yetkinlik, meslek/iş gibi toplumsal işlevleri etkilemektedir. YMRS düzeyi ise yalnız sözel öğrenmeyi etkilemektedir. Bilişsel işlevlerin duygudurum belirtileri veya toplumsal işlevsellik üzerine etkisi yoktur. Sonuç: Eşik-altı kalıntı depresif belirtiler remisyondaki iki uçlu hastalarda işlevselliği etkilemekte gibi görünmektedir. İki uçlu hastalarda işlevselliği geliştirmek amacıyla bu depresif belirtilere yönelik stratejiler uygulamak yararlı olacaktır.Item Kanser hastalarıyla çalışan hekimlerin yaşam kalitesine yönelik inanç ve tutumları: Karşılaştırmalı bir çalışma(2009) PINAR ÇELİK; Ömer AYDEMİR; Talha MÜZEEZİNOĞLUAmaç: Bu araştırmada, ülkemizde kanser hastalarıyla uğraşan hekimlerin yaşam kalitesine yönelik inanç ve tutumlarının belirlenmesi amaçlandı. Gereç ve yöntem: Hekimlerin yaşam kalitesine yönelik inanç ve tutumlarını belirlemek amacıyla, Bezjak ve ark. tarafından geliştirilmiş anketten esinlenerek 32 sorulu bir anket geliştirildi. İki grup hekimden oluşan araştırma örneklemine 44 üroloji uzmanı, 73 göğüs hastalıkları uzmanı alındı. Bul¬gu¬lar: Tüm hekimlerin yaşam kalitesi ölçümü konusunda olumlu düşüncelere sahip oldukları, ancak değerlendirmede kendi klinik kanaatlerini ölçek kullanımına yeğledikleri gözlendi. İki grup karşılaştırıldığında, göğüs hastalıkları uzmanlarının üroloji uzmanlarına kıyasla yaşam süresini uzatmaya ve tedavi seçiminde biyolojik parametrelere daha fazla önem verdikleri görüldü. So¬nuç: Kanserle uğraşan hekimler genel olarak yaşam kalitesi ölçümüne olumlu bakmaktadırlar. Göğüs hastalıkları uzmanları üroloji uzmanlarına göre kanser hastalarının bakımında yaşam kalitesine daha geri planda yer vermektedirler. Bunun nedeni uğraştıkları kanser türlerinin daha yüksek mortaliteye sahip olması olabilir.Item Monosemptomatik nokturnal enürezisi olan çocuklarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite bulguları(2010) Arda BOZGÜL; Pelin Ertan; Ayhan SÖĞÜT; Deniz Gonulal; Ömer AYDEMİR; Hasan Yüksel; Özge YILMAZ; Gönül DİNÇ HORASANAmaç: Çocuklarda monosemptomatik nokturnal enürezis psikolojik ve davranışsal sorunlara neden olabilir. Bu çalışmanın amacı monosemptomatik nokturnal enürezisi olan çocuklarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite bulgularının değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya altı ile 12 yaşları arasında monosemptomatik enürezisi olan 57 çocuk (23 erkek, 34 kız) ve 57 sağlıklı kontrol (25 erkek, 32 kız) katıldı. Çocuklarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite bulgularını tanımak için anneler tarafından 48 soruluk çoktan seçmeli bir anket olan Conners Ebeveyn Değerlendirme Ölçeği yanıtlandı. Bulgular: Enürezisli çocukların yaş ortalaması 8,54±2,18 iken, kontrol grubundakilerin yaş ortalaması 9,12±2,13 idi. Enürezis grubunda dikkat eksikliği puanı kontrol grubundan anlamlı olarak yüksekti (p=0,02). Hiperkativite puanı açısından ise iki grup arasında anlamlı fark bulunmadı (p=0,36). Alt ıslatma sıklığı, dikkat eksikliği ya da hiperaktivite bulguları olan ve olmayan enüretik çocuklar arasında farklı değildi (p=0,06). Çıkarımlar: Bu çalışmanın sonuçları artmış dikkat eksikliği bulgularına işaret ettiğinden, monosemptomatik nokturnal enürezisi olan çocuklarda psikolojik ve davranışsal değerlendirme gerekebilirItem New delirium rating scale for ICU(2010) KORAY ERBÜYÜN; Ebru TURAN; Demet TOK; Ömer AYDEMİR; Gülay OKAmaç: Yeni Deliryum Değerlendirme Skalası (NDRS); gözlemcinin sorduğu on soruya verilen yanıtlar doğrultusunda, deliryumun ana bulgularının değerlendirildiği, DSM-IV ve mevcut klinik araştırmalara dayanarak geliştirilmiş bir değerlendirme ölçütüdür. Bu çalışmada NDRS’nin yoğun bakım ünitelerinde deliryum değerlendirilmesinde ne ölçüde kullanılabileceği araştırılmıştır.Yöntemler: Yoğun bakım ünitesinde 24 saatten daha uzun süre tedavi edilen, endotrakeal entübasyon uygulanmayan 30 olgu çalışma kapsamına alındı. Hastalar yoğun bakımda tedavi oldukları sürece her gün, NDRS’yi uygulama ve deliryum tanısı koyma konusunda eğitilen iki yoğun bakım hekimi tarafından ziyaret edildi ve değerlendirildi. Olgular ayrıca ayni yöntemle bir psikiyatrist tarafından da değerlendirildi. Her iki hekim grubunun değerlendirme sonuçları birbiri ile karşılaştırıldı.Bulgular: Deliryum tanısı için cut off değeri 11’dir ve 3 olguya (%10) deliryum tanısı konmuştur. Yoğun bakım hekiminin ve psikiyatristin değerlendirmeciler arası güvenilirliği 0.84 ve 0.90 olarak bulunmuştur (p<0.0001).Sonuç: Yoğun bakım hekimleri NDRS’yi kolaylıkla kullanabilmiş ve deliryum tanısını başarı ile koyabilmişlerdir.