Browsing by Author "CANAN TIKIZ"
Now showing 1 - 8 of 8
Results Per Page
Sort Options
Item Sekiz haftalık iki farklı yürüme programının orta yaşlı kadınlarda aerobik kapasite, kan lipid profili ve homosistein düzeyleri üzerine etkileri(2005) Gürbüz BÜYÜKYAZI; Bekir Sami UYANIK; Hakan TIKIZ; Cevval Ulman; CANAN TIKIZÇalışmamızın amacı sekiz hafta süreli, iki farklı yürüyüş programının orta yaşlı kadınlardaki aerobik kapasite (VO2max), kan lipid profili, homosistein, vitamin B12, ve folik asit düzeyleri üzerine etkisini incelemektir. Bu amaçla çalışmaya 30-50 yaşları arasında 30 sağlıklı bayan dahil edildi ve bunlar; hızlı tempo yürüyüş grubu (HTYG; n= 10), orta tempo yürüyüş grubu (OTYG; n=10) ve kontrol grubu (KG; n= 10) olarak 3 gruba ayrıldı. Egzersiz grupları, haftada beş gün, günde 30 dakikadan başlayarak 48 dakikaya kadar sabit bir şekilde artan sürelerde yürüdüler. HTYG kalp atım sayısı yedeğinin yaklaşık ~%71 şiddetinde ve ~6.85$\\pm$0.32 km/s hızla; OTYG ise kalp atım sayısı yedeğinin ~%51 şiddetinde ve ~5.20±0.14km/s hızla yürüdü. Antrenman periyodundan önce ve sonra maksimal oksijen tüketimi (VÖ2max), kan basınçları, total kolesterol (TK), trigliserid (TG), yüksek yoğunluklu lipoprotein kolesterol (HDL-K), düşük yoğunluklu lipoprotein kolesterol (LDL-K), homosistein, Vitamin B12, folik asit düzeyleri ölçüldü. VO2max HTYG'de daha belirgin olmak üzere her iki egzersiz grubunda artarken (p<0.01), sistolik kan basıncı (SKB) azaldı. (p<0.05). Egzersiz gruplarında TK değerlerinde anlamlı değişiklik olmadığı halde, HDL-K'nin arttığı (p< 0.01), LDL-K'nin ise azaldığı gözlendi (p<0.05). Her iki egzersiz grubunda homosistein düzeyleri anlamlı olarak artarken (p<0.05), vitamin B12 düzeylerinde HTYG'de azalma (p<0.05); OTYG'de ise azalma eğilimi (p=0.059) saptandı. HTYG'nin folik asit değerlerinde anlamlı azalma gözlendi (p<0.05)Sonuç olarak; çalışmamızda hızlı tempo ile yapılan yürüyüşlerin aerobik kapasiteyi daha belirgin derecede arttırdığı, ancak kan lipid profili ve sistolik kan basıncı üzerinde her iki tip yürüyüşün benzer oranda olumlu etki yaptığı saptanmıştır. Her iki tip yürüyüşün kan homosistein seviyelerini arttırıcı etkisinin Vitamin B12 ve folik asit düzeylerindeki azalışa bağlı olabileceği düşünülmüştür.Item Yaşlılarda kalça kırığı ve rehabilitasyon sorunları(2006) CANAN TIKIZ; Çiğdem TÜZÜNKalça kırıkları disabilitenin önemli bir nedeni olarak yaşlı populasyonda sık görülen bir sorundur. Osteoporoz, Parkinson hastalığı ya da inme gibi nöromotor disfonksiyona neden olan hastalıklar, kognitif bozukluklar ve denge bozuklukları nedeniyle yaşlılar kalça kırıkları açısından genç populasyona göre daha yüksek risk altındadırlar. Bu hastalarda kırık öncesi fonksiyonel düzeye dönüş en iyi şekilde cerrahi tedavi ile mümkün olmaktadır. Ancak ileri yaş ve eşlik eden hastalıklar nedeniyle cerrahi sonrası komplikasyonlar daha fazla görülmekte ve buna bağlı olarak da mortalite hızı artmaktadır. Hayatta kalanlarda ise yaşam kalitesi belirgin şekilde olumsuz yönde etkilenebilmektedir. Bu yazıda amacımız yaşlı hastaların kalça kırıklarından korunması için alınması gereken önlemlerin yanı sıra, kalça kırıklı yaşlı bireylerin rehabilitasyonu ve rehabilitasyon aşamalarında karşılaşılabilecekleri sorunları gözden geçirmektir.Item Fizik tedavi ve rehabilitasyon polikliniğine ilk kez başvuran ve fibromiyalji tanısı konan hastalarda depresif bozuklukların görülme sıklığı ve aleksitimi ile ilişkisi(2007) Altınay FIRAT; Çiğdem TÜZÜN; CANAN TIKIZ; Gürlek Ebru YÜKSEL; Ömer AYDEMİR; E. Oryal TAŞKINAmaç: Bu çalışmada, fizik tedavi ve rehabilitasyon (FTR) polikliniğine ilk kez başvuran ve fibromiyalji (FM) tanısı konan hastalarda depresif bozuklukların görülme sıklığı ve aleksitimi ile ilişkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmanın örneklemini, FTR polikliniğine ilk kez başvuran, Amerikan Romatoloji Birliği tarafından geliş-tirilen ölçütlere göre FM tanısı konan ve çalışmaya alınma ölçütlerini karşılayan ardışık 50 hasta oluşturmuştur. Hastaların değerlendirilmesinde DSM-IV Eksen I Bozuklukları için Yapılandırılmış Klinik Görüşme (SCID-I) Duygudurum modülü, Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HAM-D) ve 20 soruluk Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAÖ-20) kullanılmıştır. Verilerin istatistiksel değerlendirmesinde kategorik değişkenler için ki-kare, sayısal değişkenler için t testi kullanılmıştır. HAM-D ve TAÖ-20 ölçek puanlarının korelasyonun test edilmesinde Pearson korelasyon testi yapılmıştır. Sonuçlar: Deneklerde majör depresif bozukluk %44, başka türlü adlandırılamayan depresif bozukluk %14 ve distimik bozukluk %10 oranında bulunmuştur. Hastaların hiçbiri depresyon için bir çare arama davranışında bulunmamıştır ve antidepresan ilaç kullanmamaktadır. Herhangi bir depresif bozukluk tanısı konan deneklerin TAÖ-20 puanları daha yüksektir (p=0.022). Aleksitimik deneklerin HAM-D puan ortalaması daha yüksektir (p=0.035) ve TAÖ-20 puanları ile HAM-D puanları arasında pozitif bir korelasyon saptanmıştır (p= 0.014). Tartışma: FM hastalarında depresyon önemli oranda tabloya eşlik etmektedir. Aleksitimi puanları yüksek olan hastalarda depresyon yaygınlığı daha fazladır. FM’li hastalar depresyonlarını yaşayamayan ve depresyon sağaltımı açısından çare aramayan kişiler olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle, FM hastalarının sağaltım sürecinde depresyon tanısının ayrıca değerlendirilmesi gereklidir.Item Effects of physical exercise on quality of life, pulmonary function and symptom score in children with asthma(2009) ECE ONUR; Özlem GÜNAY; Ayhan SÖĞÜT; CANAN TIKIZ; Hasan Yüksel; Özge YILMAZ; PINAR DÜNDARAmaç: Astımlı çocuklarda düzenli egzersizin yaşam kalitesi, akciğer fonksiyonu ve astım semptom skoruna etkilerini değerlendirmekti. Gereç ve Yöntem: Yeni tanı almış hafif-orta astımlı (yaş ortalaması 9.8 ± 1.78 yıl) 30 çocuk gelişi- güzel egzersiz (grup 1) ve kontrol grubuna (grup 2) ayrıldı. Her iki grup inhale flutikazon ve montelukast tedavisi aldı. Egzersiz grubundaki çocuklar ilave olarak egzersiz eğitim programına alındı. Egzer- siz programı 8 hafta boyunca, haftada 2 kez, 1 saat süreyle kondisyon bisikleti ile yapıldı. Her iki grupta yaşam kalitesini ölçmek için bir hastalık spesifik yaşam kalite anketi olan “Pediatric Asthma Quality of Life Questionnaire (PAQLQ)” ve jenerik bir yaşam kalite anketi olan KINDL kullanıldı. Spirometrik testler yapıldı ve astım semptom skorları kayde- dildi. Bulgular: Son değerlendirmede grup 1’deki PAQLQ’ nün tüm skorları (total, aktivite, semptom, duygulanım) ve astım semptom skorundaki iyileşme düzeyi grup 2’ye göre anlamlı olarak daha yüksekti (p= 0.005, 0.000, 0.003, 0.009, sırasıyla). Ayrı- ca, grup 1’de KINDL’ye ait aile eve özgüven alt skorları grup 2’ye göre anlamlı olarak daha yüksekti (p= 0.047, 0.030, sırasıyla). Gruplar arasındaki fark anlamsız olmakla birlikte, grup 1’in akciğer fonksiyon testlerindeki (FEV1, FVC ve FEV1/FVC) iyileşme düzeyi grup 2’den daha fazla idi.Item Relationship Between Cyclic Citrullinated Peptide Antibodies Positivity and HLA-DRB1 Shared Epitope Alleles in Patients with Rheumatoid Arthritis in Turkey(2010) Gürol ULUTAŞ; FATMA TANELİ; Çiğdem TÜZÜN; CANAN TIKIZ; Cevval Ulman; İdris DAYANAmaç: HLA DRB1 ortak epitop alelleri romatoid artritin (RA) en belirgin genetik risk faktörü olup, sınıf 2 HLA molekülünün peptid sunan bölümünde bir amino asit dizilimi tarafından kodlanmaktadır Son zamanlarda bu ortak epitop alellerinin RA'lı hastalarda sitrüllenmiş proteinlere karşı antikorların gelişimi için bir risk faktörü olabileceği öne sürülmektedir. Bu çalışmada Türk toplumundaki RA'lı hastalarda siklik sitrüline peptid antikorları (anti-CCP) pozitifliğinin HLA-DRB1 allellerinin taşıdığı ortak epitopla olan ilişkisi araştırılmıştır.Gereç ve Yöntem: Çalışmaya kliniğimizde yeni tanı konulmuş ya da tedavi altında olan 60 RA'lı hasta dahil edildi. Kontrol grubunu ise 60 sağlıklı gönüllü oluşturdu. RA'lı hastalarda anti-CCP düzeyleri enzim-bağımlı immunosorbent ölçüm metoduyla, HLA-DRB1 tiplemeleri ve OE ölçümü polimeraz zincir reaksiyonu yöntemi ile araştırıldı. Sağlıklı gönüllülerde ise sadece anti-CCP düzeyleri ölçüldü.Bulgular: Romatoid artritli hastalarda OE pozitifliği %50 olarak saptandı ve bu hastaların %30'u çift kopya OE taşıyordu. Anti-CCP pozitifliği RA'lı hastalarda %73.3 iken, kontrol grubunda bu oran %0 olarak saptandı. OE varlığının anti-CCP pozitifliğini arttırdığı (OR=4.3, %95 [CI], P=0.04 ) ve anti-CCP pozitifliği ile RF pozitifliği arasında anlamlı bir ilişkisi olduğu gözlendi (OR=5.3, %95 [CI] P<0.05). Sonuç: Çalışmamızda Türk RA'lı hastalarda OE taşıyan HLA-DRB1 genlerinin anti-CCP üretimiyle anlamlı ilişkisi olduğu ve antiCCP'nin RA için tanısal duyarlılık ve özgüllüğünün sırasıyla %73.3 ve %100 olduğu saptanmıştır.Item The effect of anti-tumor necrosis factor (TNF)-alpha therapy with etanercept on endothelial functions in patients with rheumatoid arthritis(2010) CANAN TIKIZ; Hakan TIKIZ; Petek BAYINDIR; Timur PIRILDAR; Özlem ArslanAmaç: Aktif romatoid artriti (RA) olan hastalarda, bir tümör nekroz faktör (TNF)-α antagonisti olan etanerseptin (ENC) endotel fonksiyonları üzerindeki etkinliğini araştırmaktı. Yöntemler: Bu prospektif çalışmaya toplam 21 RA’lı hasta dahil edildi. Bu hastalardan konvansiyonel metotreksat ve prednisolon tedavisine karşın yüksek hastalık aktivitesi devam eden 11 hastaya (8 kadın, 3 erkek ortalama yaş 47.0+10.1 yıl) haftada 2 kez, 25 mg/SC, 12 hafta süreyle ENC tedavisi başlandı (Grup 1). Konvansiyonel tedavi altında olan 10 hasta ise (8 kadın, 2 erkek ortalama yaş 55.0+6.4 yıl) kontrol grubunu oluşturdu (Grup 2). Brakiyal arterin endotel bağımlı ve bağımsız vazodilatasyon yanıtları yüksek rezolüsyonlu ultrason ile değerlendirildi. Eritrosit sedimantasyon hızı (ESH) ve C-reaktif protein (CRP) değerleri bazal ve tedavi sonrası dönemlerde ölçüldü. Verilerin karşılaştırılmasında Mann-Whitney U ve Wilcoxon testleri, korelasyonlar için Pearson korelasyon testi kullanılmıştır. Bulgular: Endotel bağımlı vazodilatasyon ENC grubunda %5.2±0.8’den %7.9±1.3’e yükselirken (p=0.04) kontrol grubunda anlamlı değişiklik saptanmadı (%6.6±1.1’den %7.0±1.8’e p=0.67). Bazal çaplarda ve endotel bağımsız vazodilatasyonda her iki grupta da anlamlı değişiklik gözlenmedi. Etanersept grubunda tedavi sonunda ESR ve CRP değerlerinde anlamlı azalma gözlendi (sırasıyla 16.2±6.8 mm/saat’ten 9.2± 5.1 mm/saat’e, p=0.003 ve 14.68±3.4 mg/L’den 9.25± 3.7 mg/L’ye, p=0.003). Sonuç: Çalışmamızda 12 hafta süreyle uygulanan ENC tedavisinin aktif RA’sı olan hastalarda konvansiyonel tedaviye oranla endotel fonksiyonları anlamlı derecede iyileştirdiği gözlenmiştir. Bu bulgumuz aktif RA’lı hastalarda yüksek oranda gözlenen kardiyovasküler komplikasyonların azaltılması amacıyla TNF- α blokajı yapan ajanların kullanımının faydalı olabileceği yönündeki görüşleri desteklemektedir.Item Karpal tünel sendromunda düşük enerjili lazer ve kesikli ultrason tedavi etkinliklerinin karşılaştırılması: plasebo kontrollü bir çalışma(2013) AYŞE BEYHAN LALE CERRAHOĞLU; CANAN TIKIZ; zeliha ünlü; Mehmet Tuncay DURUÖZ; Erkan YALÇINSOYAmaç: Karpal tünel sendromunda (KTS) düşük enerjili lazer (DEL) ve kesikli ultrason (US) tedavilerinin etkinliklerini değerlendirmek ve karşılaştırmaktır. Gereç ve Yöntem: KTS tanısı alan toplam 60 hasta rastgele yöntemle dört gruba ayrıldı: Grup 1e kesikli US, Grup 2ye plasebo US, Grup 3e DEL, Grup 4e ise plasebo lazer tedavisi üç hafta boyunca haftada beş gün uygulandı. Hastalar tedavi öncesi ve tedavi sonrası 3, 6 ve 12. aylarda klinik ve elektrofizyolojik olarak değerlendirildi. Klinik değerlendirmede ağrı, uyuşukluk, el kavrama gücü ve Boston anketi ile semptom şiddet ve fonksiyonel kapasite değerlendirildi. Bulgular: Çalışma 52 hasta ve toplam 101 el ile tamamlandı. Hastaların genel özellikleri ve bazal elektrofizyolojik değişkenleri dört grupta da benzerdi. Ağrı, duyu kaybı, semptom şiddet skoru ve fonksiyonel kapasite skorlarında hem US hem de DEL gruplarında tedavi öncesine göre anlamlı düzelmeler saptandı (p<0,05). Her iki plasebo grubunda da anlamlı tedavi etkinliği saptanmadı (p>0,05). Elektronörofizyolojik değişkenlerde, dört grupta da tedavi öncesine göre anlamlı değişimler saptanmadı (p>0,05). Klinik parametreler bakımından kesikli US tedavisinin DEL tedavisinden üstün olduğu tespit edildi (p<0,05). Sonuç: KTSde US ve DEL tedavisinin subjektif klinik semptomlar üzerine etkili, ancak elektrofizyolojik parametreler üzerine etkili olmadığı, kesikli US tedavisinin klinik parametreler göz önüne alındığında DEL tedavisinden daha üstün olduğu gösterilmiştir. Türk Fiz T p Rehab Derg 2013;59:201-8.Item Dupuytren's Contracture With Rare Bilateral Thumb and Little Finger Involvement Demonstrated by Ultrasound Elastography(2015) CANAN TIKIZ; Aslıhan Ulusoy; İHSAN ŞEBNEM ÖRGÜÇDupuytren's contracture is a disease that affects the functionality of the hand and causes contractures leading to progressive fibrosis of the palmarfascia. Dupuytren s contracture usually affects the fourth and fifth digits, but thumb involvement is rare. In this article, we presented a rare case ofDupuytren s contracture with bilateral thumb and fifth digit involvement in a 77-year-old male patient who was assessed by ultrasound elastographyand gained range of motion after rehabilitation.