Browsing by Author "Cengiz Kirmaz"
Now showing 1 - 8 of 8
Results Per Page
Sort Options
Item Linkomisine bağlı Stevens Johnson sendromu: Olgu sunumu(2005) Papatya BAYRAK; NALAN GÜLSEN ÜNAL; Bülent KILIÇÇIOĞLU; Cengiz KirmazStevens Johnson sendromu (SJS); Eritema Multiforme olarak adlandırılan deri ve mukozaları tutan eritemli, ödemli veya büllöz lezyonların görüldüğü enflamatuvar deri döküntüsünün oral mukoza, farinks, anogenital bölge ve konjonktivada büllerle seyreden ağır bir formudur. Mortalite %5 düzeyindedir. Antibiyotik kullanımı sonucu görülebilir; Linkomisin de SJS'a yol açabilen antibiyotiklerdendir. Burada üst solunum yolu enfeksiyonu nedeniyle Linkomisin kullanımı sonrası, vücutta yaygın makülopapüler, anogenital bölge ve oral mukozada ise vezikülobüllöz döküntüleri olan, hematüri ve intrahepatik kolestaz bulguları saptanan \"Linkomisine bağlı Stevens Johnson Sendromu\" tanılı 40 yaşında bayan hasta sunulmuştur. Literatür tarandığında Linkomisine bağlı SJS'nun çok nadir rapor edildiği görülmüştür.Item Allerjik rinitli hastalarda allerjen spesifik immünoterapinin uyku kalitesi üzerine etkisi(2009) Papatya DEĞİRMENCİ BAYRAK; Artuner DEVECİ; Özge YILMAZ; Cengiz Kirmaz; Hasan YükselGiriş: Literatürde allerjik rinit nedeniyle hastaların yaşam ve uyku kalitelerinin bozulduğu, bu durumların medikal tedavi ile düzeldiği gösterilmiştir. Biz bu çalışmamızda allerjen spesifik immünoterapi ile allerjik rinitli hastaların uyku kalitelerinin değişimini belirlemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza Celal Bayar Üniversitesi Erişkin Allerji-İmmünoloji Polikliniğinde klinik değerlendirme ve prick test sonucuyla allerjik rinit tanısı alan 74 hasta alınmıştır. Spesifik immünoterapinin hemen öncesi ve spesifik immünoterapinin birinci yılında uyku kaliteleri Pittsburg Uyku Kalitesi Ölçeği (PUKÖ) ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Spesifik immünoterapi sonrası hastalarda sağlıklı uykuya sahip olma oranları anlamlı şekilde artmıştır (p< 0.001). Semptom skoru farkı ile PUKÖ skorları farkı Spearman korelasyon analizi ile değerlendirildiğinde anlamlı korelasyon saptanmıştır (p= 0.01). Semptom skorlarındaki azalma ile birlikte PUKÖnün subjektif uyku kalitesi, uykuya geçme, uyku süresi, uyku efektivitesi, uykuyu etkileyen durumlar, uyku verici madde kullanımı, gün içinde uyuklama parametrelerinde düzelme saptanmıştır. Sonuç: Bizim çalışmamızda spesifik immünoterapi başlandıktan sonra ilk bir yıl içinde hastalar ikinci kez değerlendirildiğinde; kronik uyku bozukluğunun ortadan kalktığı; kötü uyku kalitesine sahip hastaların ise çoğunun uyku kalitelerinin düzeldiği saptanmıştır. Semptom skorlarının düşmesi ile uyku kalitelerinde artış olmuştur. Literatürde spesifik immünoterapi ile uyku kalitesinde sağlanan iyiliği gösteren ilk çalışma olması ile kıymet arz eden bu çalışmanın, uzun dönem spesifik immünoterapi sonuçları ile de desteklenmesi uygun olur.Item Our results on SF-36 quality of life scale in patients diagnosed with drug allergy(2013) Papatya DEĞİRMENCİ BAYRAK; Bahadır Dede; Cengiz Kirmaz; Ferda Bilgir; Rabia Bilge ÖZGÜLGiriş: İlaç allerjileri pratikte sıklıkla karşılaşılan ve yaşam kalitesini oldukça etkilediği tahmin edilenilaç hipersensitivite reaksiyonlarıdır. Bu çalışmanın amacı, ilaç allerjisinin yaşam kalitesi üzerine etkisini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: İlaç allerjisi nedeniyle merkezimize başvuran 18-70 yaş arası 100 hasta prospektif olarak değerlendirildi. Hastaların değerlendirilmesinde sosyodemografik özelliklerini içeren soru formu ve Kısa Form-36 (SF-36) Yaşam Kalitesi Ölçeği kullanıldı. Bulgular: Hastalarımızın %76’sının kadın, %24’ünün erkek, yaş ortalamasının 38.56 ± 11.03yıl olduğu gözlendi. SF-36’nın fiziksel, sosyal, duygusal rol bileşenlerinin kadın hastalarda tüm alanlarda düştüğü saptandı. Eğitim durumuna göre yaşam kalitesi alt ölçek puan dağılımı incelendiğinde yalnızca ilköğretim ve altı eğitim alanlarda “fizikselfonksiyon” alt ölçeği düşüktü. Sonuç: Bu çalışmada ilaç allerjisinin her iki cinsiyette de yaşam kalitesini etkilediği, fakat bu etkilenmenin kadınlarda daha belirgin olduğu görüldü.Item Hidroksiklorokine bağlı Stevens-Johnson sendromlu olgu(2013) Ferda Bilgir; Timur PIRILDAR; Cengiz Kirmaz; Rabia Bilge ÖZDEMİR ÖZGÜLStevens-Johnson sendromu sıklıkla ilaçlara bağlıolarak gelişen nadir, fakat hayatı tehdit edebilen mukokütanöz bir deri reaksiyonudur. Ölüm nedenleri en sık sepsis, gastrointestinal sistem kanması ve sıvı-elektrolit dengesizliğidir. Bu makaledebağ doku hastalığı nedeniyle hidroksiklorokin kullanımı sonrası vücutta yaygın maküler döküntümeydana gelen hidroksiklorokine bağlı Stevens- Johnson sendromu tanısı almış bir olgu sunulmuştur.Item Levels of cytokines ındicative of t cell response in bronchoalveolar lavage of tuberculin skin test-positive children(2014) Soner Erdin; Hasan Yüksel; ECE ONUR; Özge YILMAZ; Cengiz Kirmaz; Süheyla SÜRÜCÜOĞLUOBJECTIVES: The aim of the study was to evaluate the levels of interleukin (IL)-4, IL-10, transforming growth factor-beta (TGF-b), IL-17,and IL-23 cytokines, which refect different T lymphocyte responses, in bronchoalveolar lavage (BAL) samples of tuberculin skin test(TST)-positive children. MATERIAL AND METHODS: Twelve children with TST positivity, who underwent fexible videobronchoscopy (FB) to evaluate airwayinvolvement and to obtain BAL to improve diagnostic yield, and 11 control children with negative TST, who underwent FB for otherreasons, were enrolled in this case-control study. BAL samples were obtained from all children during the FB procedure. Levels of IL-4,interferon gamma (IFN-γ), IL-10, TGF-b , IL-17, and IL-23 were measured by the ELISA method. RESULTS: Mean age of the children enrolled in the TST-positive and -negative groups were 8.6 (4.3) vs. 6.8 (4.5), respectively (p=0.35).There was a trend of higher TGF-b levels in TST-positive children compared with TST-negative children [557.9 (515.3) vs. 386.3 (208.1),respectively, p=0.07]. Mean levels of IL-23 were 39.2 (29.5) in TST-positive children vs. 46.2 (72.3) in TST-negative children (p=0.49).IFN-γ , IL-4, IL-10, and IL-17 levels were not signifcantly different among the groups (p>0.05 for all). CONCLUSION: Results of this study suggest that TGF-b in BAL fuid of children with TST positivity tends to be higher than that in TST- negative children, which indicates an increased activity of regulatory T lymphocytes that may decrease the Th1 immune response. TGF-b might be studied in future research for its potential as a diagnostic modality and immunomodulatory treatment target.Item İmplantasyon Döneminde JAK/STAT Sinyal Yoluyla İlişkili Protein İfadelerinin Değerlendirilmesi: Sıçanlarda İmmünohistokimyasal Bir Çalışma(2022) Gökçe Ceren KUŞÇU; Kemal Ozbilgin; Seda Vatansever; Çevik Gürel; Can Köse; Sevinc Inan; Cengiz Kirmaz; Derya ErışıkAmaç: Gebeliğin implantasyon periyodu, çok sayıda moleküler yolağın rol oynadığı karmaşık bir süreçtir. Janus kinaz/sinyal transdüserleri ve transkripsiyon\raktivatörleri (JAK/STAT) yolağı, implantasyon ve uterus alıcılığı gibi çeşitli biyolojik olaylar için çok sayıda sinyali iletmek için kullanılan evrimsel olarak\rkorunan kaskadlardan biridir. Önceki çalışmalar, implantasyon sürecinin, bu yolakta yer alan proteinlerin eksikliği nedeniyle bozulduğunu göstermiştir.\rAncak literatür bilgimiz, implantasyon periyodu sırasında JAK/STAT sinyal yolu ile ilişkili proteinlerin ekspresyonunu değerlendiren bir çalışma olmadığını\rgöstermiştir. Bu çalışma, sıçanlarda JAK/STAT sinyal yolu ile ilişkili proteinlerin ekspresyon paternlerini gebelik günlerine göre immünohistokimyasal (IHC)\rboyama ile araştırmayı amaçlamıştır.\rYöntem: Bu çalışmada, menstrual sikluslarında herhangi bir problem bulunmayan, ağırlıkları 250-300 gr arası otuz adet Wistar Albino sıçan kullanılmıştır.\rGebe bırakılan hayvanlar 4. gün, 5. gün ve 6. günde sakrifiye edilmiştir ve bu hayvanlardan alınan uterus dokularında histokimyasal ve IHC analizler\rgerçekleştirilmiştir.\rBulgular: Bu çalışmada implantasyon süreciyle ilişkili yapılar olan uterus yüzey epiteli, bez yapıları, antimezometrial bölge, immün sisteme ait hücreler,\rmiyometriyum, mezometriyal bölge ve desidual hücrelerde JAK/STAT yolağına ait JAK1, JAK2, JAK3, STAT2, STAT3, STAT4, STAT5 ve STAT6 protein ekspresyonları\rdeğerlendirilmiştir. Bu değerlendirmenin sonucu JAK/STAT yolağında görevli bu proteinlerin implantasyon döneminin farklı günlerinde implantasyonla\rilişkili yapılardaki ekspresyon düzeylerinin değişiklik gösterdiğini ortaya koymaktadır.\rSonuç: Bu çalışma, JAK/STAT sinyal yolu ile ilişkili proteinlerin, sıçanlarda implantasyon periyodu sırasında uterusun immünolojik tepkisinin ve embriyouterus etkileşiminin düzenlenmesinde aktif olarak işlev görebileceğini göstermektedir. Öte yandan, JAK/STAT yolu ile ilgili ileri araştırmalardan elde edilen\rbulgular, tekrarlayan gebelik başarısızlıklarının tedavisinde ve yardımcı üreme teknolojisinin geliştirilmesinde kullanılabilir.Item Current View of Chronic Spontaneous Urticaria(2023) TUĞBA KIRATLI YOLCU; Cengiz KirmazChronic spontaneous urticaria (CSU) is a disorder that persists for more than six weeks and is not caused by a defined physical stimulus. It can be seen in all age groups, ethnicities, and geographical regions and affects approximately 1% of the population. Current data suggests that CSU is an autoimmune-related disease. Two separate endotypes have been identified based on the character of autoantibodies that play a role in mast cells (MCs) activation. According to the Gell and Coombs hypersensitivity classification, CSU caused by IgE type auto-antibodies is classified as type-I endotype (type-I aiCSU), whereas CSU caused by IgG type autoantibodies is classified as type-IIb endotype (type-IIb aiCSU). While both endotypes exhibit similar phenotypic characteristics, there are clinical differences in disease activity, accompanying comorbidities, and treatment response. The triple positivity of autologous serum skin test (ASST), basophil activation tests (BAT), and IgG type autoantibodies against MCs high-affinity IgE receptor (FcεRI) or IgE is considered in favor of type-IIb aiCSU, while positivity of IgE type autoantibodies suggests type-I aiCSU. The guidelines recommend the use of second generation antihistamines for first-line treatment. Omalizumab, an anti-IgE monoclonal antibody, is a treatment option in cases that do not respond to high-dose antihistamine therapy. Type-IIb aiCSU has a poor response to antihistamines and omalizumab but cyclosporine shows a favorable result in this group. Determination of endotypes in CSU might be an important step for defining of treatment selection. Further studies are needed to reveal more specific biomarkers and to develop new treatment agents.Item In-Vitro Evaluation of Immunomodulation Effects of Mesenchymal Stem Cell-Derived Exosomes in Refractory Chronic Spontaneous Urticaria(2023) Rabia Bilge Özgül Özdemir; Mustafa ÖZTATLICI; Alper Tunga Özdemir; Cengiz KirmazObjective: Approximately half of chronic spontaneous urticaria (CSU) patients are thought to have an autoimmune pathology, and they are resistant to current treatment approaches. Mesenchymal stem cells (MSCs) are adult cells that have been shown to be useful in many autoimmune pathologies due to their immunomodulation properties. This study aimed to investigate the immunomodulatory effects of MSCs, and exosomes isolated from refractory CSU patients. Materials and Methods: Peripheral blood mononuclear cells (PBMCs) were isolated from 5 refractory CSU patients and 5 healthy volunteers. The effects of MSCs isolated from CSU patients and healthy MSCs were compared. Co-culture experiments were performed to evaluate the efficacy of Mesenchymal Stem Cells and exosomes on PBMCs of CSU patients and healthy volunteers. To compare the resulting effects, changes in IFN-γ, IL-4, IL-10, IL-17a, and TGF-β cytokines were detected by the ELISA method. Cell proliferations were detected with the CCK-8 kit. Results: The effects of autologous and allogeneic MSCs on IFN- γ expressions were similar, both providing significant suppression at all cell ratios. However, IL-4 and IL-10 expression of PBMCs co-cultured with allogeneic MSCs significantly decreased while IL-17a and TGF-β expression increased significantly. In addition, our findings indicated that exosomes were capable of significant suppression at low PBMC ratios, regardless of autologous or allogeneic origin, but MSCs were more effective as the number of PBMCs increased. Conclusion: These preliminary findings from in-vitro experiments suggested that allogeneic MSC, or high-dose exosome administration may be a potential approach for treatment in CSU patients, most of whom are regarded as suffering from an autoimmune disease and resistant to current treatments. However, our findings need to be supported by clinical studies.