Browsing by Author "FUNDA SEHER OZALP ATES"
Now showing 1 - 4 of 4
Results Per Page
Sort Options
Item Quantitative liver magnetic resonance imaging: correlation between conventional magnetic resonance imaging, laboratory values, and prognostic indices in Budd–Chiari syndrome(2023) Digdem Kuru Oz; MEHMET ADIGÜZEL; Ayşe Erden; FUNDA SEHER OZALP ATESPURPOSE In Budd–Chiari syndrome (BCS), unevenly distributed parenchymal changes and perfusion abnormalities occur due to hepatic venous outflow obstruction. This study aimed to evaluate the changes in the liver parenchyma in BCS using the quantitative magnetic resonance (MR) techniques of MR elastography, T1 and T2 mapping, and diffusion imaging and correlate the quantitative MR parameters through biochemical results and prognostic indices. METHODS Fourteen patients with BCS (seven men and seven women) were examined retrospectively. Liver stiffness (kPa), T1 relaxation times (ms) were achieved using the modified Look–Locker inversion recovery (MOLLI) 3(2)3(2)5 sequence and B1-corrected variable flip angle methods, T2 relaxation times (ms), and apparent diffusion coefficient (ADC) values (mm2/s) were measured using regions of interest placed in the same region in all quantitative methods. Measurements were repeated at the precontrast and postcontrast hepatobiliary phases. The reduction rate (RR; %) and adjusted postcontrast T1 (%) were calculated. The values obtained from different liver parenchyma areas (whole liver, caudate lobe, pathological T2 hyperintense tissue, and relatively preserved normal-appearing tissue) were compared using the Wilcoxon signed-rank test. Spearman’s correlation coefficient was used to investigate the correlation between quantitative MR parameters and biochemical parameters/ prognostic scores (Child–Pugh score, Clichy score, and Rotterdam index). RESULTS The parenchymal stiffness and precontrast T1 values of the caudate lobe were significantly lower than those of the remainder of the parenchyma, whereas the adjusted postcontrast T1 percentages (MOLLI) were significantly higher (P ≤ 0.027). The parenchymal stiffness value, T1 and T2 values, percentages of RR (MOLLI), and adjusted postcontrast T1 values for the pathological tissue and relatively normal tissue were significantly different (P < 0.028). No significant difference was found in terms of ADC values between any of the distinct regions of the liver. A strong correlation was detected between the Child–Pugh score, Clichy score, and precontrast T1 values obtained through the MOLLI sequence (r = 0.867, P = 0.012, r = 0.821, P = 0.023, respectively). No correlation was found between the whole liver stiffness values and the laboratory parameters, fibrosis markers, prognostic indices, or MR parameters. A significant correlation was identified between creatinine levels and several T1 parameters and the T2 relaxation time (r ≥ 0.661, P ≤ 0.052). CONCLUSION Tissue stiffness and T1 relaxation values are high in the areas identified as fibrosis compared with those in the relatively preserved parenchyma. The T1 relaxation time can offer quantitative information for assessing segmental functional changes and prognosis in BCS.Item Kolesteatomlu ve Kolesteatomsuz Kronik Otitis Mediada Yüksek Rezolüsyonlu Bilgisayarlı Tomografi Bulguları(2023) Melahat Kul; Sezer nil yılmazer zorlu; FUNDA SEHER OZALP ATES; SENA ÜNALAmaç: Çalışmada kolesteatomlu ve kolestatomsuz kronik oti- tis media (KOM) tanılı olguların yüksek çözünürlüklü bilgisayarlı to- mografi (YÇBT) görüntüleme bulgularının kemik defektlerinin varlığı, yeri ve şiddeti açısından karşılaştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yön- temler: 2011-2022 yılları arasında temporal kemik YÇBT ile tetkik edilen KOM hastaların YÇBT görüntüleri retrospektif olarak incelendi. Timpanik boşlukta yumuşak doku kitlesi olan hastalar, patoloji sonuç- ları ve-/veya manyetik rezonans görüntüleme bulgular ına göre koles- teatomlu (K+KOM) veya kolestatomsuz KOM (K-KOM) grubuna ayrıldı. Bilgisayarlı tomografi görüntüleri orta kulak kemik erozyonla- rının/defektlerinin varlığı, yeri ve şiddeti açısından değerlendirildi ve grup karşılaştırmaları yapıldı. Bulgular: Bu çalışmaya toplam 60 hasta (K+KOM: 23 hasta, K-KOM: 37 hasta) dâhil edildi. Skutumda kün- tleşme, tegmen timpani defekti, Körner septum yokluğu/devamsızlığı, kemikçik zincirinde erozyon ve medial ve lateral timpanik duvarlarda harabiyet C+COM grubunda anlamlı olarak daha sıktı (p<0,05). Teg- men timpanide küçük kemik devamsızlıkları (≤2 mm) veya skutumda küntleşme her iki grupta mevcutken, bu yapılarda sadece K+COM gru- bunda daha şiddetli defektler gözlendi. Yumuşak doku kitlelerinin yer- leşimi ile arka duvar defekti varlığı açısından 2 grup arası anlamlı fark saptanmadı (p>0,05). Sonuç: KOM’lu olguların temporal kemik YÇBT görüntülerinin değerlendirmesinde radyologların kolesteatom şüphe- sinden bağımsız olarak olası kemik erozyonları açısından dikkatli ol- ması gerekmektedir. Ayrıca kemik y ıkımının şiddetinin bildirilmesi, kolesteatomun varlığına ilişkin ipucu sa ğlayarak cerrahi planlamada önemli olabilir.Item Duraplastide Katlantı Tekniği ve Başarısının Değerlendirilmesi(2024) Eyüp Bayatlı; Eray Serhat AKTAN; FUNDA SEHER OZALP ATES; Onur Ozgural; ihsan doğan; Hasan Caglar UgurAmaç: Duraplasti, yara yerinin optimal düzeyde iyileşmesi ve olası komplikasyonların önlenmesi adına oldukça önemlidir. Bu çalışmada, duraplastiye yönelik tarafımızca geliştirilen “katlantı tekniğinin” ameliyat sırasında kullanımına dair teknik nüanslara ve söz konusu tekniğin, primer duraplastiklasik teknik ile farklılıklarının klinik yansımalarına yer verilmiştir. Gereç ve Yöntem: Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroşirürji Anabilim Dalı’nda, 2023-2024 yılları arasında intrakranial cerrahi sürecinde sentetik dura materyali ile duraplasti yapılan hastaların hastane kayıtları retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Hastalar katlantı tekniği ile duraplasti yapılan (Grup 1) ile primer duraplasti yapılan (Grup 2) iki farklı grupta incelenerek belirli kriterler değerlendirilmiştir. Bulgular: Çalışmaya Grup 1’de 43 (%55,8); Grup 2’de 34 (%44,2) hasta olma üzere toplam 77 hasta dahil edilmiştir. Her iki grupta kraniyotomi ve kraniektomi uygulanması açısından anlamlı fark izlenmiş olup primer tekniğin uygulandığı hastalarda çoğunlukla kraniyotomi yapıldığı izlenmiştir. Ayrıca hastanede yatış süresi açısından katlantı tekniğinin kullanıldığı grupta yatış süresinin anlamlı olarak daha kısa olduğu saptanmıştır. Diğer parametreler açısından anlamlı bir farklılık izlenmemiştir. Sonuç: Duraplastide “Katlantı Tekniği” beyin omurilik sıvısı kaçağının önlenmesi adına su geçirmez dikiş konulması sürecinde geleneksel primer dikiş ile karşılaştırılabilir, belirli hususlarda daha başarılı sonuçları barındırmaktadır. Katlantı tekniği güvenli, etkin ve pratik bir duraplasti yöntemi sunmaktadır.Item Prognostic Significance of the Hemoglobin-Albumin Ratio in Upper Gastrointestinal Bleeding(2024) Elif Tugba Tuncel; FUNDA SEHER OZALP ATESAmaç Üst gastrointestinal sistem kanaması ciddi ve hayatı tehdit eden bir hastalık olup takip ve prognoz önemlidir. Bu çalışmada HAR (Hemoglobin-Albumin Oranı) skoru ile endoskopik risk skorlama sistemlerinin prognostik değeri karşılaştırıldı. Metod 2022-2024 yılları arasında kliniğimizde üst gastrointestinal sistem kanamasıyla izlenen 153 hastanın dosyaları geriye dönük incelendi. Endoskopik risk skorlama sistemleri (Rockall skoru (RS), Glasgow-Blatchford skoru (GBS), Forrest sınıflaması hesaplandı. Kan parametrelerinden oluşan Hemoglobin-albumin oranı (HAR) skoru hesaplandı. HAR skoru, klinik bulgular ve endoskopik skorlar Mann-Whitney U Testi ve Kruskall-Wallis Testi ile karşılaştırıldı. HAR değerleri ile sayısal değişkenler arasındaki ilişkiler Spearman Korelasyon Katsayısı ile incelendi. Bulgular Hastaların 122’si (%79.7) erkek, 31’i (%20,3) kadındı. Endoskopik olarak en fazla duodenal ülser (% 43,7) saptandı. Ortalama GBS 10,69±3,89, RS 4,37±2,27, HAR skoru 2,88±0,64 olarak hesaplandı. HAR skoru ile Glasgow Blatchford skoru arasında düşük düzeyde anlamlı bir ilişki vardı (r= -0,254, p=0,002). Düşük hemoglobin değeri, düşük HAR skoru ve yüksek GBS’nun kötü prognozla ilişkili olduğu saptandı. Sonuç Üst gastrointestinal sistem kanamalı hastalarda düşük HAR skoru kötü prognozla ilişkilidir. HAR skoru endoskopik skorlama sistemlerine benzer etkili ve güvenilir belirteçlerdir. Endoskopik skorlardan yüksek GBS ile düşük HAR skorunun ilişkili olduğu saptandı. HAR skoru basit, hızlı, pratik ve daha kolay hesaplanabilir olduğundan dolayı rutin pratikte kullanılabilecektir.