Repository logo
  • English
  • Català
  • Čeština
  • Deutsch
  • Español
  • Français
  • Gàidhlig
  • Italiano
  • Latviešu
  • Magyar
  • Nederlands
  • Polski
  • Português
  • Português do Brasil
  • Srpski (lat)
  • Suomi
  • Svenska
  • Türkçe
  • Tiếng Việt
  • Қазақ
  • বাংলা
  • हिंदी
  • Ελληνικά
  • Српски
  • Yкраї́нська
  • Log In
    Have you forgotten your password?
Repository logoRepository logo
  • Communities & Collections
  • All Contents
  • English
  • Català
  • Čeština
  • Deutsch
  • Español
  • Français
  • Gàidhlig
  • Italiano
  • Latviešu
  • Magyar
  • Nederlands
  • Polski
  • Português
  • Português do Brasil
  • Srpski (lat)
  • Suomi
  • Svenska
  • Türkçe
  • Tiếng Việt
  • Қазақ
  • বাংলা
  • हिंदी
  • Ελληνικά
  • Српски
  • Yкраї́нська
  • Log In
    Have you forgotten your password?
  1. Home
  2. Browse by Author

Browsing by Author "Muzaffer POLAT"

Now showing 1 - 8 of 8
Results Per Page
Sort Options
  • No Thumbnail Available
    Item
    Juvenile dermatomyositis resistant of steroids
    (2005) Tarkan İKİZOĞLU; Mine ÖZKOL; Selim SERTER; İpek AKİL; Yılmaz Özge İKİZOĞLU; Şenol Coşkun; Muzaffer POLAT
    -
  • No Thumbnail Available
    Item
    Soliter rektal ülser sendromlu bir olgu
    (2005) Yılmaz Dilek ÇİFTDOĞAN; Deniz AYDOĞAN; Erhun Kasırga; Muzaffer POLAT
    Soliter rektal ülser sendromu (SRUS) çocuklarda nadir görülen, rektal kanama, tenesmus, ishal, kabızlık ve mukuslu dışkılama bulgularıyla karakterize bir hastalıktır. SRUS etyolojisi multifaktoriyeldir ve etiyolojide iskemi ve travmaönemli role sahiptir. Burada rektal kanama, değişmiş dışkılama alışkanlıkları ve karın ağrısı ile başvuran, kabızlığın olduğu dönemlerde sert fekalomların rektumdan parmakla çıkarıldığı öğrenilen onaltı yaşındaki erkek olgu sunulmuştur. Olguya endoskopik inceleme ile SRUS kesin tanısı konuldu. Bu olgu sunumu ile rektal kanama ve değişken dışkılama şekli yakınmaları olan olgularda mutlaka soliter rektal ülser sendromunun düşünülmesi gerektiği ve yineleyenyakınmaları olan olgularda SRUS'u tanımlamada endoskopik incelemenin önemi vurgulanmak istenilmiştir.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Adolesan dönemde amebiyazis ve ülseratif kolit birlikteliği olan bir olgu
    (2005) Ali ONAĞ; Cemaliye ÇELİK; Yılmaz Dilek ÇİFTDOĞAN; Muzaffer POLAT; Erhun Kasırga; Hasan Yüksel
    Ulseratif kolit çeşitli organ ve sistemleri etkileyen gastrointestinal sistemin inflamatuar hastalığıdır. En sık yakınma kanlı mukuslu diaredir. E. Histolytica'nın neden olduğu amibiazis de kanlı mukuslu diareyle birlikte olup ayırıcı tanıda önem taşır. Her iki tablo da bir arada olabilir. Bu yazıda her iki hastalığın bir arada olduğu rekurren kanlı mukuslu diareyle klinik veren hasta sunulmaktadır. Kronik semptomları olan adölesan hastalarda amibiazis yanında ülseratif kolit de olabileceğini göz önüne alıp kolonoskopi ve histopatolojik inceleme yapılması unutulmamalıdır.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Kardiyak rabdomiyoma ve tuberoz skleroz: Olgu sunumu
    (2005) İpek AKİL; Yılmaz Dilek ÇİFTDOĞAN; Zehra TİRYAKİ; Muzaffer POLAT; Şenol Coşkun; Erhun Kasırga
    Tuberoz sklerozis, mental retardasyon, epilepsi ve adenoma sebaseum triadı ile karakterize otozomal dominant geçişli nörokutaneoz bir sendromdur. Deri, beyin, böbrek, kalp ve göz tutulumu tuberoz sklerozda sıktır. Çocukluk çağında kardiyak tümörler oldukça nadirdir. Çocukluk çağında en sık görülen primer kardiyak tümör kardiyak rabdomiyomadır ve genelde tuberoz skleroz ile ilişkilidir. Çocukluk çağında kardiyak rabdomyoma spontan regresyon özelliği ile genellikle benign olarak kabul edilir. Bu olgu sunumunda infantil spazm şeklinde nöbetleri olan ve yapılan ekokardiyografide sağ ventrikülde rabdomiyoma saptanan bir yaşındaki kız olgu sunulmuştur. Olgunun 6 ay sonraki ekokardiyografik incelemesinde belirgin regresyon vardı. Bu olgu sunumunda, tuberoz sklerozlu olguların yarısından fazlasında görülen ve genellikle asemptomatik olan kardiyak rabdomiyomaların spontan regresyon özelliği ve gerek tanıda gerekse izlemde ekokardiyogramın öneminin unutulmaması gerektiği vurgulanmak istenilmiştir.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Çocukluk çağında anal fissür oluşumunu etkileyen faktörler
    (2006) Muzaffer POLAT; Erbay Pınar DÜNDAR; Erhun Kasırga; Özge YILMAZ; Banu COŞKUN
    Amaç: Anodermal yırtık ya da kesik olarak tanımlanan anal fissür oluşumunda konstipasyon başta olmak üzere birçok faktör etkilidir. Bu çalışmanın amacı anne sütüyle beslenmenin, defekasyonun, anal bölge temizliği ve bakımının anal fissür gelişimine etkisinin belirlenmesidir. Gereç ve yöntem: Bu çalışmaya İzmir Bornova Atatürk Sağlık Ocağı ve Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Gastroenteroloji Polikliniğine Ocak-Mart 2006 arasında başvuran yaşları 1-17 ay arası (ortalama  standart sapma 6,6  4,0 ay) 72 bebek (40 erkek 32 kız) alındı. Bunlar anal fissür saptanan ve saptanmayan bebekler olarak iki gruba ayrıldı. Bebeğin yaşı, beslenmesi, defekasyon ritmi, gaita kıvamı, doğumdan sonraki gaita çıkış zamanı, konstipasyon için tedavi görüp görmediği, önceki anal fissür öyküsü ve yıkanma sıklığı kaydedildi. Hazır bez kullanımı, anal bölge bakımı ve temizliğinde kullanılan ajanlar soruldu. Bebeklerin tümüne ayrıntılı anal bakı yapıldı. Bulgular: Anal fissürü olan grupta 29, olmayan grupta 43 bebek vardı. Anne sütü ile beslenme anal fissür gelişiminden koruyucu bulundu (eksponensiyel B = 0,11, %95 CI = 0,02 – 0,76). Defekasyon ritmi ve gaita kıvamı iki grup arasında anlamlı farklı olmasına karşın regresyon analizinde anlamlı farklı bulunmadı (sırası ile p=0,09 ve 0,29). Anal bölge temizliğinde ıslak mendil kullanımının anal fissür riskini anlamlı arttırdığı saptandı (eksponensiyel B= 11,0, %95 CI= 2,13 – 57,6). Önceki anal fissür öyküsü regresyon analizinde anlamlılığını yitirdi (eksponensiyel B= 4,34, %95 güven aralığı= 0,89 – 20,99). Regresyon analizi modeline alındığında yaştaki her 1 aylık artışın fissür riskini 1,4 kat arttırdığı bulundu. Doğumdan sonra ilk defekasyon zamanı, konstipasyon tedavisi, yıkanma sıklığı ve anal bölge bakımının her iki grup arasında anlamlı farklılık göstermedi. Sonuç: Anne sütü alımının anal fissür gelişimi riskini azalttığı, ıslak mendil kullanımının ise arttırdığı düşünülmüştür.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Co-occurrence of internal carotid artery agenesis with multicystic dysplastic kidney
    (2009) İpek AKİL; Yılmaz Gülgün OVALI; Petek BAYINDIR; Serdar Tarhan; Muzaffer POLAT
    Özet: İnternal karotid arterin (İKA) yokluğu nadir bir durumdur. Bu anomali izole görülebileceği gibi diğer organ ve sistem anomalileri ile birliktelik gösterebilir (1). Multikistik displastik böbrek (MKDB) renal korteksin değişik boyutta birçok kist ile kaplanması ile karakterize konjenital bir hastalıktır. Ürolojik ve non ürolojik anomaliler MKDB‘e eşlik edebilir (2). İKA yokluğuna multikistik displastik böbrek anomalisinin eşlik ettiği olgumuz sunulmaktadır. Bilgimize göre olgumuz literatürde İKA yokluğu ve MKDB birlikteliğinin ilk sunulmuş formudur.
  • No Thumbnail Available
    Item
    The evaluation of muscle biopsy findings in children with neuromuscular disorders
    (2012) Gül SERDAROĞLU; Gulden Diniz; Aycan Ünalp; HATİCE SABİHA TÜRE; Mustafa BARUTÇUOĞLU; Orkide GÜZEL; Hülya YILDIRIM TOSUN; Figen ÖZGÖNÜL; Muzaffer POLAT
    AMAÇ: Dünyada çocukluk dönemi kas hastalıklarının klinik ve histopatolojik özelliklerini irdeleyen çalışmalar çok az sayıdadır. Bu çalışma Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesi (BUÇH) patoloji laboratuarında değerlendirilen çocuk kas biyopsilerinin histopatolojik profilini incelemeyi ve klinik ön tanılarla kas biyopsi sonuçlarının uyumunu değerlendirmeyi amaçlamıştır. YÖNTEMLER: Dr.BUÇH patoloji laboratuarında 2004 ile 2011 yılları arasında incelenen 323 kas biyopsisi retrospektif olarak değerlendirildi. Tüm hastalar klinik olarak nöromuskuler hastalığa sahipti ve kas biyopsi materyalleri 5 farklı nörolojik hastalıklar bölümünden gönderildi. BULGULAR: Hastaların ortalama yaşı 6,15 idi (3 hafta- 18 yaş). Yalnızca 22 olgu (%6,8) 14 yaşın üstünde, 39 (%12,07) olgu 12 aydan küçüktü. Spinal muskuler atrofi (n=11, %28.2) infantil grupta en sık gözlenen patolojiydi. Muskuler distrofi tanısı 148 (%45,7) hastaya kondu ve bunların 102’si distrofinopatiydi. Diğer hastalıklar; 23 primer, 16 inflamatuvar, 19 metabolik/mitokondrial myopati ve 28 nöropatiydi. Yetmiş üç hastada (%22,6) aile öyküsü mevcuttu. Akraba evliliği oranı %25,1 bulundu. Serum enzim yüksekliği, EMG patolojisi ve myofiber tip dağılım bozukluğu sırasıyla 109 (%33,7), 188 (%58,2) ve 85(%26,3) hastada saptandı. Hastalık tipiyle CPK düzeyleri (p= 0,001) ve yaş (p=0,015) arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki vardı. SONUÇ: Bu çalışma Türkiye’nin batısındaki çocukluk çağı kas hastalıklarının panoramasını gözler önüne sermiştir. Gereksiz tanısal işlemler ve tedavilerden sakınmak isteniyorsa, çocukluk çağı kas hastalıklarının değerlendirilmesinde kas biyopsisinin sınırlılığının ve tanısal değerinin farkında olmak gerektiğini düşünmekteyiz.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Histopathological and Genetic Features of Patients with Limb Girdle Muscular Dystrophy Type 2C
    (2014) Muzaffer POLAT; Özlem Bağ; Aycan Ünalp; Gulden Diniz; HATİCE SABİHA TÜRE; Yaprak SEÇİL; Galip AKHAN; Orkide GÜZEL; ajlan tukun; Gül SERDAROĞLU; Filiz Hazan; Hülya YILDIRRIM TOSUN
    Amaç: Bu çalışmada, kas biyopsi incelemesi ve genetik analizle tanısı doğrulanan gama sarkoglikanopatili 20 olgunun klinik, histopatolojik ve genetik özelliklerinin sunulması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Patoloji laboratuvarımızda, 2007 ile 2012 yılları arasında kas biyopsisi incelenen 20 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Tüm hastalar klinik olarak müsküler distrofi tanısı almış olup, biyopsiler 5 farklı nöroloji kliniğinde alındı. Hasta DNAları kas dokusu veya periferik kandan çıkartıldı ve genetik testler (gama sarkoglikan geni için mutasyon analizleri ve tüm 4 sarkoglikan için delesyon duplikasyon testleri) yapıldı. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 7,6 yıl (2- 21 yıl) idi. Yalnızca tek olgu (%5) 14 yaşın üzerindeydi. Ortalama CPK düzeyleri 10311 U/L (1311- 35000 U/L) bulundu. Grupta 4 kardeş hasta (n=8) vardı. Kas biyopsisinde tüm hastalarda (15 erkek ve 5 kadın) gama sarkoglikan boyanma defekti saptandı. Fakat genetik incelemede sadece 9 hastada gama sarkoglikan geninde hastalığa yol açacak defekt vardı. Sonuç: Çalışmamız, hem kas biyopsi incelemesi, hem de genetik analizin müsküler distrofilerin ayırıcı tanısında çok önemli olduğunu göstermiştir. Çünkü distrofinopati ve sarkoglikanopatiler benzer klinik bulgulara sahiptirler.

Manisa Celal Bayar University copyright © 2002-2025 LYRASIS

  • Cookie settings
  • Privacy policy
  • End User Agreement
  • Send Feedback