Browsing by Author "NEVIN TURGAY"
Now showing 1 - 6 of 6
Results Per Page
Sort Options
Item Ocak 2010-Haziran 2011 Tarihleri arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Parazitoloji Polikliniğinde Saptanan E. histolytica/dispar Olguları(2012) Özgür Kurt; NEVIN TURGAY; Tuba Oyur; Aysegul UNVER; Seray ÖZENSOY TÖZSağlık Bakanlığı, amipli dizanteri etkeni Entamoeba histolytica'nın (E. histolytica) kesin tanısının konabilmesi için, standart tanı protokollerinde Trichrome boyalı preparatlarda eritrosit fagosite etmiş trofozoit görülmesi ve/veya E. histolytica spesifik adhesin antijeninin ELISA testi ile pozitif tespit edilmesi şartlarını aramaktadır. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Parazitoloji Polikliniği'ne Ocak 2010 - Haziran 2011 tarihleri arasında başvuran ve direkt dışkı bakısında amebiasis şüphesi oluşan 51 hastanın, dışkı örnekleri Trichrome boyası ile boyanarak incelenmiş ve 49 örnekte E. histolytica/dispar tespit edilmiştir. Toplam 51 örnekten 33 dışkı örneğine E. histolytica adhesin antijeni aramaya yönelik ticari ELISA kiti (Entamoeba CELISA-Path; CeLLabs Pty. Ltd., Brookvale, Australia) uygulanmış ve 23 (%71.8) dışkı örneğinde pozitif sonuç elde edilmiştir. Sonuçlarımıza göre geçmiş yıllarla karşılaştırıldığında son yıllarda olgu sayısında artış olduğu dikkati çekmektedir. E. histolytica'nın kesin tanısının konmasında Sağlık Bakanlığı'nın da önerdiği gibi farklı yöntemlerin bir arada uygulanmasının özellikle perifer laboratuvarların etkin sonuç vermesinde önemli olduğu sonucuna varılmıştırItem Gastrointestinal Sistem Yakınması Olan Hastalarda Dışkının Parazitolojik ve Bakteriyolojik İncelemelerinin Karşılaştırılması(2012) Seray ÖZENSOY TÖZ; NEVIN TURGAY; ARZU BAYRAM; Tuba Oyur; Aysegul UNVER; Tijen ÖZACAR; Sohret AydemirEge Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Parazitoloji Polikliniği'ne Temmuz 2009 - Haziran 2010 tarihleri arasında akut ve kronik gastrointestinal sistem yakınmaları ile başvuran 236 hastanın dışkı ve selofan-bant örnekleri değerlendirilmiştir. Bu 236 hastanın 111'inin (%47) akut yakınmaları olup bunların daha çok yaz ve sonbahar aylarında hastaneye başvurduğu, 125'inin (%53) ise kronik gastrointestinal sistem yakınmaları ile kliniklere başvurduğu ve bu hastaların da daha çok yaz ve sonbahar aylarında geldiği gözlenmiştir. Parazitoloji laboratuvarına başvuran 236 hastanın 112'sinde (%47.45) en az bir paraziter etken saptanmıştır. Retrospektif olarak incelendiğinde parazitoloji laboratuvarında incelemesi yapılan 236 hastadan 121'inde (%51.7) eş zamanlı olarak bakteriyolojik dışkı incelemesinin de yapıldığı görülmüştür. Bakteriyoloji ve parazitoloji laboratuvarlarına aynı zamanda başvuran 121 hastanın 7'sinde (%5.78) en az bir etken bakteri saptanmıştır. Mikrobiyolojik etken saptanan 7 hastadan 6'sında ise bir paraziter enfeksiyon etkeni de tespit edilmiştir. Çalışmamızda saptanan çoklu enfeksiyonlar nedeniyle intestinal sistem yakınmaları ile kliniklere başvuran hastalarda, parazitolojik ve bakteriyolojik inceleme amaçlı Sağlık Bakanlığının Standart Tanı protokollerinin birlikte uygulanmasının tanı, tedavi ve enfeksiyonların birlikte görülebilme koşullarının tanımlanabilmesi için önemli olduğu sonucuna varılmıştırItem Genotyping of Giardia lamblia in a Cohort of Turkish Patients:A Search for a Relationship between Symptoms and Genotypes(2012) Özgür Kurt; İBRAHİM CÜNEYT BALCIOĞLU; Ahmet Ozbilgin; NEVIN TURGAY; Kor YERELİ; Naser SEVİL; HANDE DAĞCI; Aslı TETİK; KORAY ERGÜNAY; Seray ÖZENSOY TÖZGiardia lamblia ile yapılan moleküler düzeydeki çalışmalar iki farklı genotipin farklı klinik belirtilere sahip olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bununla birlikte, hangi genotipin ne tür klinik belirtilere neden olduğuna dair henüz kesin bulgular elde edilmiş değildir. Bu araştırmada Türkiye'nin Manisa yöresinden elde edilen G. lamblia izolatları polimeraz zincir reaksiyonu (PZR) ve sonrasında DNA dizi analizi yöntemleriyle araştırılmış ve saptanan genotipler ile hastalardaki klinik semptomlar arasındaki ilişkiler incelenmiştir. Toplam 63 hastadan DNA örnekleri izole edilmiş ve bunların 54'üne Xho I restriksiyon enzimi kullanılarak RFLP analizi uygulanmıştır. Sonuçlar incelendiğinde, 54 örneğin 38'inin (%70.37) A, 16'sının ise (%29.63) B genotipine ait olduğu belirlenmiştir. Kadın hasta sayısının B genotipinde anlamlı düzeyde daha fazla olduğu (p=0.18), ayrıca hastalarda birlikte bulunan karın ağrısı ve ishal yakınması ile G. lamblia B genotipi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir (ki-kare testi, 10.52; P<0.05). Hastaların yaşı ya da yakınmaları ile G. lamblia genotipleri arasında başka anlamlı bir ilişkiye rastlanmamıştır. A genotipine ait bir ve B genotipine ait iki ayrı (B1 alt tipine ait bir ve B genotipine ait bir olmak üzere) örneğin PZR ürünlerinin DNA dizileri, çoklu dizi analizi yöntemiyle birbirleriyle ve NCBI veb sitesindeki ilgili DNA dizileri ile karşılaştırılmıştır. Sonuç olarak G. lamblia'ya ait tpi gen bölgesi üzerinde A ve B (B1 ve B) genotiplerine özgü bölgeler tespit edilmiştir. Daha fazla hasta örneği kullanılarak yapılacak ileri çalışmalarla elde edilen sonuçların değerlendirilmesi gerekmektedir. Sonraki çalışmamızda, tpi gen bölgesine özgü bir prob tasarlamak suretiyle daha hızlı ve güvenilir analizler yapılmasında kullanacağımız bir gerçek zamanlı PZR (GZ-PZR) testi geliştirmeyi amaçlamaktayızItem İzmir ve çevresinde bir yılda (Mayıs 2009-Nisan 2010) saptanan bağırsak parazitlerinin aylara göre dağılımı-asid fast ve modifiye trichrome boyama sonuçları(2012) Tuba Oyur; Seray Töz; NEVIN TURGAY; Ayşegül ÜNVER YOLASIĞMAZ; Selin BARDAK ÖZCEMAmaç: Bu çalışmada, 1 Mayıs 2009-30 Nisan 2010 tarihleri arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Parazitoloji Laboratuvarı'na başvuran 5073 hastanın dışkı ve selofan bant örneklerinin incelenmesinden elde edilen sonuçlar retrospektif olarak değerlendirilmiştir.Yöntemler: Dışkı örneklerine selofan bant yöntemi, etil asetat çöktürme yöntemi, nativ, lugol, Modifiye Kinyoun asit-fast, Trichrome boyama, Modifiye Trichrome ve Giemsa boyama yöntemleri uygulanmıştır.Bulgular: Bağırsak parazitleri açısından makroskobik ve mikroskobik olarak incelenen dışkı örneklerinin 1138'inde (%22.43) bağırsak parazitine rastlanmıştır. En sık rastlanan bağırsak parazitlerinin Cryptosporidium spp. (381/5073; %33.47), Blastocystis hominis (368/5073; %32.33) ve Cyclospora spp. (187/5073; %16.43) olduğu belirlenmiştir. En sık tespit edilen helmint ise Enterobius vermicularis (33/5073; %2.89) olarak saptanmıştır.Sonuç: İmmunsuprese hastalarda Microsporidium sporlarının tespit edilmesi de spesifik boyama yöntemlerinin önemini göstermektedir. Bölgemizde bağırsak parazitleri halk sağlığı açısından önemli bir sağlık sorunudur. (Turkiye Parazitol Derg 2012; 36: 71-4)Item Kronik Kutanöz Leishmaniasis’te Miltefosin \rEtkinliğinin in vitro Olarak Araştırılması(2022) Ahmet Ozbilgin; ibrahim çavuş; Orçun Zorbozan; NEVIN TURGAY; VAROL TUNALI; MEHMET HARMANAmaç: Leishmaniasis, Dünya Sağlık Örgütü’nün ihmal edilen hastalıklar sıralamasında sıtmadan sonra dünyada en fazla ölüme \rsebep olan ikinci paraziter hastalıktır. Kutanöz leishmaniasis (KL), Leishmaniasis’in en yaygın görülen formu olup, çatışma \rve çevresel faktörlerden dolayı, insidansı artmakta olan az sayıdaki bulaşıcı hastalıklardan biri olarak bilinmektedir. KL iki \rana gruba ayrılabilir: Akut KL (AKL) ve kronik KL (KKL). Bu çalışmada, oral yol ile kullanılan bir alkilfosfolipid analoğu olan \rmiltefosinin, standart tedavide kullanılan beş değerli antimon bileşiklerine göre tedavi etkinliğinin in vitro olarak karşılaştırılması \ramaçlanmıştır.\rYöntemler: Çalışmada, daha önce 5 KKL hastasından elde edilen hasta örnekleri kullanılmıştır. Bu izolatlara internal \rtranscribed spacer-1 problu gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu testi uygulanarak genotipleme yapılmıştır. Genotipleme \rsonrası, meglumin antimoniat (MA) ve miltefosine karşı etkinliklerini değerlendirmek amacıyla in vitro ilaç etkinliği testleri \ruygulanmıştır. MA ve miltefosinden hazırlanan seri sulandırımlar (512, 256, 128, 64, 32, 16, 8 ve 4 µg/mL) RPMI 1640 besiyeri \r(%15 FCS eklenmiş) içinde 96’lık düz tabanlı hücre kültürü plaklarında 100 µL olarak hazırlanmış ve 48 saat boyunca 24 °C’lik \retüvlerde enkübe edilmiştir. İlaçların Leishmania spp. promastigotları üzerindeki etkisi, 24. ve 48. saatlerde, hemositometri \rlamında sayılarak ve XTT hücre canlılık testi ile değerlendirilmiştir.\rBulgular: Tüm örnekler L. tropica olarak genotiplenmiştir. İlk 24 saat sonunda yapılan hemositometri ve XTT testleri \rsonucunda, miltefosin ve MA’ın tam leishmanisidal etki gösterdiği minimum konsantrasyon sırasıyla 128 µg/mL ve 256 µg/mL \rolarak saptanmıştır. Kırk sekizinci saatteki incelemede, miltefosin ve MA’nın minimum etkin konsantrasyonu 32 µg/mL ve 64 \rµg/mL olarak izlenmiştir. Hemositometri ile sayım ve XTT yöntemi sonuçları korelasyon göstermektedir.\rSonuç: Literatürde, KKL hasta örneklerinde miltefosin etkinliğinin değerlendirildiği bir çalışma bulunmamaktadır. Bu özel \rhasta grubunda karşılaşılan tedavi zorluklarının giderilmesi için daha fazla çalışma yapılması gerekmektedir. Elde ettiğimiz \rsonuçlara göre, miltefosinin KKL tedavisinde etkili bir ajan olduğu görülmüş ve miltefosin ile yapılacak klinik çalışmaların \rdeğerli veriler sunacağı sonucuna varılmıştır.Item Nahoş Hatıra: Türkiye’de Yurtdışı Kaynaklı Plasmodium falciparum Sıtması(2023) Ahmet Ozbilgin; VAROL TUNALI; SEBNEM SENOL AKAR; ibrahim çavuş; Orçun Zorbozan; AHMET YILDIRIM; NEVIN TURGAYAmaç: Her yıl yaklaşık 125 milyon kişi sıtmanın endemik olduğu ülkeleri ziyaret etmektedir. Bu çalışmada Türkiye’ye dışarıdan gelen Plasmodium falciparum sıtma enfeksiyonlarının klinik özelliklerinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntemler: Çalışmaya 1996-2022 yılları arasında P. falciparum sıtması tanısı konan hastalar dahil edildi. Tam kan örnekleri ve/ veya kan yaymaları, ayrıntılı tıbbi öyküler, klinik belirtiler ve laboratuvar bulguları retrospektif olarak değerlendirildi. Çalışmaya toplam 131 dışarıdan gelen P. falciparum olgusu dahil edildi. Bulgular: Hastaların 121'i erkekti. Bunlardan 101’i Afrika’yı, 30’u Asya’yı ziyaret etmişti. Hastalar arasında 109’u turist/ziyaretçi ve 22’si mülteci/göçmendi. Tüm hastalarda erken dönem trofozoitler gözlenirken, 30 hastada gametositler tespit edildi. On beş hastada serebral sıtma gelişti ve iki kişinin ölümüyle sonuçlandı. Ayrıca 10 hastaya koruyucu kemoprofilaksi uygulandı. Sonuç: Türkiye, küresel sıtma yükünün %95’inden fazlasının bulunduğu iki kıtayı Avrupa’ya bağlayan göç yolları üzerinde yer almaktadır. Uygun vektörlerin varlığı, iklim koşulları ve çevresel faktörler göz önüne alındığında, sıtmanın geri dönen yolcular aracılığıyla ithal edilmesi, ülkemizde sıtmanın yeniden ortaya çıkması riski oluşturmaktadır. Daha da önemlisi, 30 hastanın (%22,9) P. falciparum’un Anopheles türlerini enfekte etme potansiyeline sahip gametosit formlarına sahip olması, yerli sıtma bulaşı açısından önemli bir risk faktörü olarak değerlendirilmiştir.