Browsing by Author "Selim SERTER"
Now showing 1 - 10 of 10
Results Per Page
Sort Options
Item Juvenile dermatomyositis resistant of steroids(2005) Tarkan İKİZOĞLU; Mine ÖZKOL; Selim SERTER; İpek AKİL; Yılmaz Özge İKİZOĞLU; Şenol Coşkun; Muzaffer POLAT-Item Gastric stromal tumor(2005) Yılmaz Gülgün OVALI; Selim SERTER; Serdar Tarhan; Yüksel PABUŞÇUGastric stromal tumors are rare neoplasms of the stomach. In this report we present a gastric stromal tumor with an exophytic growth pattern, and describe magnetic resonance imaging and endoscopic ultrasonography findings.Item Bilgisayarlı tomografide vena kava inferior anomalileri(2006) gökhan pekindil; Yılmaz Gülgün OVALI; Selim SERTER; İHSAN ŞEBNEM ÖRGÜÇ; cihan göktanMayıs 2003 - Haziran 2004 tarihleri arasında çeşitli nedenlerle çekilen 960 abdominal bilgisayarlı tomografi incelemesi değerlendirildi. On bir olguda vena kava inferior anomalisi saptandı. Saptanan anomaliler literatür eşliğinde görüntüleme bulguları ve klinik önemi açısından sunuldu.Item Atnalı böbrek: İntrarenal rezistif indekslerin renkli doppler sonografi ile değerlendirilmesi(2009) Feray ARAS; Petek BAYINDIR; Selim SERTER; gökhan pekindil; Bilal GÜMÜŞAmaç: Sık görülen renal anomalilerden atnalı böbrekli olgularda orta hattaki füzyone bölüm çeşitli kalınlıkta parankima-töz ya da fibröz yapıda olabilmektedir. Ayrıca her iki böbrek ile füzyone alanı besleyen vasküler oluşumlarda da değişik varyasyonlar olduğu bilinmektedir. Bugüne dek atnalı böbrekli olgulardaki renal rezistif indekslerin belirlenmesine ilişkin yapılmış çalışma mevcut değildir. Bu çalışmada atnalı böbrekli olgularda her iki böbrek ile orta hattaki füzyone kısma ait rezistif indeks değerlerinin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve yöntem: Yaşları 45-60 arasında değişen renal ya da sistemik hastalığı olmayan BT, US ya da İVÜ ile saptanan 15 olgu (7 erkek, 8 kadın) değerlendirildi. Dört olgu da istmusta fonksiyone parankim sintigrafi ile gösterildi. Tüm olgularda renkli doppler US ile intrarenal segmental arterlerde rezistif indeks değerleri bulundu. Orta hattaki füzyone kısmın en az 1 cm kalınlıkta parankimatöz yapıda olduğu olgular çalışmaya alındı. Fibröz bant şeklinde füzyone olgular çalışmaya dahil edilmedi. Olgularımızda heriki böbrek ile orta hattaki füzyone kısma ait rezistif indeks değerleri belirlenmiştir. Bulgular: Olgularımızda rezistif indeks değeri sağ tarafta ortalama 0.64 (0.59-0.68; SS:0.02) sol tarafta ortalama 0.63 (0.58-0.71; SS:0.03) ve orta hat parankiminde ise ortalama 0.63 (0.56-0.67 SS 0.03) olarak bulundu. İstatistiki değerlendirmede Bonferroni düzeltmesi yapıldıktan sonra önemlilik seviyesi p>0.017 bulundu. Sonuç: Orta hattaki füzyone alanın inferior vena kava ve aorta önünde yer alması nedeni ile oluşan pulsasyon artefaktları Doppler dalga formlarının sağlıklı ve net elde olunmasını kısıtlayıcı önemli bir faktör olduğu görülmüştür. Sağlıklı atnalı böbrek anomalili olgularda intrarenal Rİ değerleri normal sınırlar içerisinde olup, orta hattaki füzyone parankim alanındaki Rİ değerleri de anlamlı farklılık göstermemektedir.Item Sonographic evaluation of spleen size and prevalence of accessory spleen in a healthy male Turkish population(2010) Selim SERTER; CENGIZ CEYLAN; ozum yuksel bugdayci; İHSAN ŞEBNEM ÖRGÜÇ; Yüksel PABUÇCUAmaç: Dalak boyutu hematolojik hastalIklarda önemli bir parametredir. Rutin klinik pratikte dalak uzunluğu gerçekdalak boyutunun en iyi göstergesidir. Dalak boyutlarIndaki bölgesel farklIlIklar doğru olmayan dalak ölçümü değerlendirmelerine ve en sIk karşIlaşIlan dalak patolojisi olan splenomegalinin yanlIş yorumlanmasIna neden olabilir. Dalakboyutunun normal aralIğInIn bilinmesi bu durumda önşarttIr. Prospektif çalIşmamIzIn amacI sağlIklI genç erişkin Türkerkeklerinde ortalama dalak uzunluğunun belirlenmesidir. Yöntem ve Gereçler: Mart 1993 ve Ağustos 2006 yIllarI arasInda 161 hastaya allojeneik hematopoetik kök hücrenakli uygulandI. Siklofosfamide bağlI hemorajik sistit gelişimi engelleyebilmek amacIyla profilaktik olarak Mesna,hiperhidrasyon ve zorlu diürez uygulandI. Buna rağmen 161 olgunun 17’si ağIr olmak üzere 49’unda hemorajik sistit gelişti. Tedavi yaklaşImI ve bulgular geriye dönük olarak değerlendirildi. YaşlarI 17-42 arasInda 2179 sağlIklI gençerişkin asker (Manisa er eğitim merkezi) tarama ultrasongrafisi ile incelendi. OlgularIn yaş, boy, kilolarI, dalak uzunluğu ve aksesuar dalak varlIğI kaydedildi. Lineer regresyon analizi ile olgularIn dalak boyutu ile kilo, boy ve BMI (vücutkitle indeksi)'leri ilişkisi değerlendirildi.Bulgular: Olgularda ortalama boy 173,1 cm±(SD) 6,5 cm, ortalama ağIrlIk 69,0 kg±(SD) 9,7 kg, ortalama BMI22,62± (SD) 2,8. ortalama dalak boyu 10,76 cm±(SD) 1,84 cm bulundu. Dalak uzunluğu ile boy, ağIrlIk ve BMI ara- sInda istatistiki anlamlI bir ilişki saptanmadI. (p < 0.01). ÇalIşma grubumuzdaki olgularIn % 2.5'inde ultrasonografi ileaksesuar dalak saptandI. Sonuç: US tarama ile sağlIklI genç erişkin Türk popülasyonu için dalak boyutu ortalama 10,76 cm bulundu. Türk toplumunda splenomegali değerlendirilirken bu değer göz önünde bulundurulmalIdIr.Item The comparison of MRI findings with severity score of incontinence after pubovaginal sling surgery(2010) Selim SERTER; Gökhan TEMELTAŞ; Bilali GÜMÜŞ; cihan göktan; Serdar Tarhan; Gülgün YILMAZ OVALIAmaç: Bu çalışmanın amacı pubovajinal sling operasyonu ile tedavi edilen hastalarda postoperatif MRG bulguları ile inkontinans şiddet indeksi arasındaki ilişkiyi araştırmaktır.Yöntem ve gereç: Pubovajinal sling operasyonu geçirmiş 52 kadın hasta çalışmaya dahil edildi. Postoperatif altıncı ayda hastaların inkontinans şiddet indeksleri değerlendirildi. Aynı gün hastaların MRG incelemeleri de yapıldı. Hastalardan istirahatta ve maksimum ıkınma sırasında simfisis, üretra ve koksiksi de içerecek şekilde T2-A sagittal görüntüler elde edildi. Her hasta için mesane tabanının mobilitesi ve posterior üretrovezikal açı değişiklikleri hesaplandı. İnkontinans şiddet indeksi ile mesane tabanı mobilitesi ve posterior üretrovezikal açı değişiklikleri arasındaki ilişki SPSS programı ile Sperman's Rho korelasyon testi kullanılarak analiz edildi.Bulgular: İnkontinans şiddet indeksi ile mesane boynu mobilitesi arasında ve şiddet indeksi ile posterior üretrovezikal açının derecesi arasında pozitif korelasyon saptandı (sırasıyla, r = 0,797, P = 0,000; r = 0,62, P = 0,000). Valsalva manevrası sırasında posterior üretrovezikal açıdaki artış ile inkontinans şiddet indeksi arasında da pozitif korelasyon görüldü (r = 0,47, P = 0,02). Sonuç: MRG stres üriner inkontinanslı hastalarda mesane tabanının pozisyonunun, mesane boynu mobilitesinin ve posterior üretrovezikal açının değerlendirilmesinde noninvaziv bir tanı yöntemidir. Stres üriner inkontinansın postoperatif takibinde önemli rol oynayabilir. MRG pubovajinal sling cerrahisinin başarısının değerlendirilmesinde de kullanılabilir.Item Jinekolojik patolojilerin karakterizasyonunda dinamik MRG tetkiki- sayısal çıkarma programı kullanımının tanısal etkinliği(2010) güliz yılmaz; tevfik guvenal; Ali Rıza KANDİLOĞLU; Selim SERTER; gökhan pekindilAmaç. Bu çalışmanın amacı pelvik kitle ve neoplaziler gibi jinekoloik patolojilerde LAVA sekansını içeren dinamik pelvik MRG tetkikinin sayısal çıkarma yöntemi ile birlikte kullanımının tanısal etkinliğini araştırmaktır. Yöntem. Kliniğimizde Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği tarafından refere edilmiş jinekolojik patolojisi bulunan 62 olgu (18-75 yaş arası) Dinamik MRG tetkiki ile değerlendirildi. Olgularda konvansiyonel MRG sekansları ile birlikte kontrastlı inceleme olarak 10 mg gadolinyumlu kontrast madde uygulaması sonrası GE sekans ile ardışık 4 faz aksiel LAVA serisi alınarak kitlenin kontrastlanma paterni belirlendi. Bulgular. 20 olguda histopatolojik değerlendirme ve 25 olguda tipik radyolojik görünüm ve klinik takip ile tanıya ulaşıldı. Olgular LAVA sekansındaki kontrastlanma paternlerine göre benign (düz, çizgisel) ve malign (nodüler heterojen) ayrıca erken-geç ve yoğun- kısmi paternlerde değerlendirildi. İstatistiki değerlendirme ile tetkik edilen 45 olguda LAVA sekansının malign benign ayrımında; sensitivitesi %95, spesifitesi %100 ve pozitif prediktif değer %100, negatif prediktif değer %92 hesaplandı. Sonuç. Karaciğer kitleleri için geliştirilen LAVA sekansı jinekolojik patolojilerin karakterizasyonu amacı ile de kullanılabilecek hızlı, etkin ve güvenilir bir yöntem olarak sayısal çıkarma yöntemi ile birlikte klasik MRG sekanslara eklenebilir.Item Dispeptik olgularda ultrasonografinin yeri(2012) Elif Tuğba TUNCEL; Selim SERTER; Elmas KASAP; Hakan YüceyarGiriş ve Amaç: Dispepsi, yüksek sıklıkta görülmesi nedeniyle toplumların önemli bir sağlık sorunudur. Gastroskopi ve üst batın ultrasonografisi dispeptik hastalarda en sık kullanılan tetkiklerdir. Çalışmamızın amacı, dispepsi tanısı olan hastalarda üst batın ultrasonografi bulgularının retrospektif olarak değerlendirilmesi ve ultrasonografinin dispeptik olgulardaki yerinin araştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Polikliniğinde dispepsi tanısı alan ve batın ultrasonografisi yapılmış olan 180 olgu ve 176 kontrol grubu çalışmaya dahil edildi. Bulgular: Dispepsi tanılı hastaların %23’ünde, kontrol grubunun ise %51’inde batın ultrasonografisi normal olarak saptandı. Normal ultrasonografi bulgularının kontrol grubunda dispeptik olgulara göre istatistiksel anlamlı olduğu saptandı (p<0.00004). Dispepsi tanılı hastaların %36’sında, kontrol gurubunun ise %13’ünde batın ultrasonografisinde safra kesesi taşı olduğu saptandı. Safra kesesi taşı görülme sıklığının dispeptik olgularda, kontrol gurubuna göre istatistiksel anlamlı olduğu görüldü (p<0.0001). Sonuç: Ultrasonografi, dispeptik olgularda mutlaka tanıda kullanılması gereken laboratuvar tetkiklerinden biri olmalıdır.Item Renal sinüs lipomatozis: Bilgisayarlı tomografi eşliğinde farklı olgular(2012) Işık BAŞARA; Selim SERTER; Yigit AKINAmaç: Bu çalışmada renal sinüs dokusunda farklı derecelerde yağ birikimini gösteren olguların bilgisayarlı tomografi (BT) bulguları sunulmakta ve güncel literatür eşliğinde renal sinüs lipomatozis gözden geçirilmektedir. Gereç ve Yöntemler: Çalışmamızda geriye dönük olarak, BT arşivimiz araştırıldı. Mayıs 2010 - Eylül 2011 tarihleri arasında, farklı kliniklerden, BT ünitemize yönlendirilen 11 farklı olgu değerlendirildi. Bulgular: Yaşları 36 ve 80 arasında değişen, 5’i erkek, 6’sı kadın toplam 11 hastaya renal sinüs lipomatozis tanısı konuldu. Bu hastalardan 7’sinde staghorn böbrek taşı, 2 hastada non-spesifik karın ağrın ağrısı, 1 hastada akut pankreatit, 1 hastada akut pyelonefrit mevcuttu, BT ile tetkik ve/veya kontrollerinde renal sinüs lipomatozis saptandı. Sonuç: Konvansiyonel radyografik inceleme yöntemleri ile tanısı zor olan renal sinüs lipomatozis benign bir durumdur ve radyografik olarak ürolojik tümörlerle karışabilmektedir. BT, hastaların doğru tanı almasına yardımcı olmakla birlikte; adipöz doku büyümesinin derecesini, komşu organlara yayılımını, varsa komplikasyonları belirlemede de önemlidir. Kesin tanı; ürolog, radyolog ve patologların birlikte çalışmasıyla konulabilecektir.Item Renal sinüs lipomatozu(2013) Selim SERTER; Barış Nuhoğlu; Aliseydi Bozkurt; Işıl BAŞARA AKIN; Yigit AKINAMAÇ: Bu çalıșmanın amacı renal sinüs lipomatozu olan hastaların bulgularını sunmak ve konuyu güncel literatür eșliğinde gözden geçirmektir. YÖNTEM: Mayıs 2010 - Eylül 2011 tarihleri arasında radyoloji departmanında elde edilen bütün bilgisayarlı tomografi görüntüleri retrospektif olarak incelendi. Renal sinüs lipomatozu olan 11 olgu ayırt edildi ve klinik ve laboratuar bulguları ile yeniden değerlendirildiler. BULGULAR: Renal sinüs lipomatozu tanısı alan beș erkek ve altı kadın hasta vardı. Hastaların yașları 36 ve 80 arasında değișmekteydi. Hastalardan yedisinde geyik boynuzu tașı izlendi. Hastaların çoğu asemptomatik olsa da, bazı hastalarda non-spesifik karın ağrısı, akut pankreatit ve pyelonefrit izlendi. SONUÇ: Renal sinüs lipomatozu selim bir hastalık da olsa konvansiyonel tanısal yöntemleri kullanarak urolojik tümörlerden ayıredilmeleri zordur. Bilgisayarlı tomografi kesin tanıda ve adipoz dokunun yaygınlığını belirlemede yararlıdır. Ancak, renal sinüs lipomatozu tanı ve sağaltımı için radyoloji, uroloji ve patoloji departmanlarının multidisipliner çalıșmaları gerekir.