Browsing by Author "Semra KURUTEPE"
Now showing 1 - 13 of 13
Results Per Page
Sort Options
Item Hemodiyaliz hastalarında Staphylococcus aureus burun taşıyıcılığı ve suşların antibiyotik direnci(2005) Seyhun KÜRŞAT; Beril ÖZBAKKALOĞLU; Talat ECEMİŞ; Süheyla SÜRÜCÜOĞLU; Semra KURUTEPEStaphylococcus aureus infeksiyonları hemodiyaliz hastalarında en önemli morbidite ve mortalite nedenlerinden biri olmayı sürdürmektedir. Bu çalışmada Manisa bölgesinde hemodiyalize giren 94 hemodiyaliz hastasında ve 50 kontrolde S.aureus burun taşıyıcılığı ve izole edilen suşlarda metisilin direncinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Hemodiyaliz hastalarının 31 (% 33)'inde S.aureus burun taşıyıcılığı saptanırken kontrol grubunun 8 (% 16)'inde saptanmıştır (p<0.05). MRSA taşıyıcılığı hemodiyaliz hastalarının 10 (% ll)'unda saptanırken kontrol grubunun yalnızca 1 (% 2) 'inde saptanmış, ancak bu fark, muhtemelen suş sayılarının küçüklüğü nedeniyle, istatistik olarak anlamsız bulunmuştur (p>0.05).Item Yoğun bakım ünitesi ve diğer ünitelerde yatan hastalardan izole edilen Acinetobacter baumannii suşlarında in-vitro antibiyotik direnci(2005) Beril ÖZBAKKALOĞLU; Semra KURUTEPE; Emine İNMEZ; Hörü GAZi; Gönül Dinç; Süheyla SÜRÜCÜOĞLUOcak 2000-Arahk 2004 döneminde yoğun bakım ünitesi ve yoğun bakım dışı ünitelerden izole edilen 402 Acinetobacter baumannii susunun antibiyotiklere direnci NCCLS'in önerileri doğrultusunda disk difüzyon yöntemi ile belirlenmiştir, İzole edilen suşların % 20.9'u amikasine, %29.9'unetilmisine, % 36.3'ü meropeneme, % 40.5'i imipeneme, % 57.2'sisiprofloksasine, % 66.4'üpiperasilin-tazobaktama, % 69.4'ü seftazidime, % 69.7'si ampisilin-sulbaktama, % 71.1 'i gentamisine, % 82.6'sı seftriaksona ve % 84.6'sı aztreonama dirençli bulunmuştur. Yoğun bakım ünitesinden ve diğer servislerden izole edilen suşlardaki direnç oranları karşılaştırıldığında netilmisin ve amikasin dışındaki diğer antibiyotiklere direnç oranları yoğun bakım ünitelerinde daha yüksek bulunmuştur. Sonuç olarak elde edilen direnç oranlarının A.baumannii'nin etken olduğu infeksiyonlann tedavisinde dikkate alınması gerektiği düşünülmüştür.Item İzole ettiğimiz Candida albicans suşlarının yeniden değerlendirilmesinde ne kadarı Candida dubliniensis olarak belirlendi(2005) Beril ÖZBAKKALOĞLU; Semra KURUTEPE; Zafer ÇETİNKAYA; Kenan Değerli; Süheyla SÜRÜCÜOĞLUBu çalışmanın amacı Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Klinik Mikoloji laboratuvarına gönderilen klinik örneklerden infeksiyon etkeni olarak tanımlanan Candida albicans suşları arasında Candida dubliniensis susunun olup olmadığını araştırmak ve tür belirlenmesinde CHROMagar Candida besiyerinin güvenirliliğini saptamaktır. Çalışmamızda Candida albicans olarak izole ettiğimiz 140 suşun retrospektif olarak değerlendirilmesi; API 20C AUX, CHROMagar Candida, metil blue-Sabouraud dextroz ağar, pirinçunu Tween-80 ağar, 42 °C ve 45 °C de Sabouraud dextroz ağar besiyerlerinde üreme durumlarına göre yapılmıştır. Yüzkırk adet susun ikisi (% 1.4) Candida dubliniensis, 138' i (% 98.6j Candida albicans olarak tanımlanmıştır. Sonuç olarak Candida albicans ve Candida dubliniensis' in tür ayrımında CHROMagar Candida ve 45 °C Sabouraud dextroz agar yöntemlerinin birlikte kullanılmasının tanı özgüllüğü, maliyet ucuzluğu ve uygulama kolaylıklarından dolayı rutin tanıda kullanılmasının uygun olacağı kanısına varılmıştır.Item Kan kültürlerinden izole edilen mikro-organizmalar ve antibiyoriklere direnç durumları(2006) Emine İNMEZ; Semra KURUTEPE; Hörü GAZi; Süheyla SÜRÜCÜOĞLU; Rıdvan GüçkanBu retrospektif çalışmanın amacı Ocak 2005-Mayıs 2006 tarihleri arasında Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvan'na gönderilen kan örneklerinden izole edilen mikro-organizmaları ve antibiyotiklere direnç durumlarını değerlendirmek idi. Belirlenen süre içerisinde 4140 kan kültürü BACTEC 9120 kan kültürü sistemi ile değerlendirilmiş ve 781 mikro-organizma izole edilmiştir. En sık izole edilen etken Koagülaz Negatif Stafilokok (KNS) (%22.3) olurken, bunu Acinetobacter türleri (%14.2), Enterococcus türleri (%11.8), Escherichia coli (%8.7), Klebsiella türleri (%8.3), Candida türleri (%8.3), Serattia marcescens (%7.6), Pseudomonas türleri (%6.9), Staphylococcus aureus (%5.4) ve Enterobacter türleri (%1.4) izlemiştir. Oksasilin direnci KNS için % 71.3, S. aureus için %13.2 olarak saptanmıştır. Enterokok suşlarında vankomisin ve teikoplanin direncine rastlanmamıştır. Acinetobacter suşlarında test edilen tüm antibiyotiklere karşı yüksek oranda (%64.0-%84.7) direnç saptanırken Pseudomonas kökenlerinde en yüksek direnç oranları karbapenemlere, seftazidime ve aztreonama karşı saptanmıştır (%48). Klebsiella suşlarının %55.4'ünde, E. coli suşlarının %20.6'sında genişlemiş spektrumlu beta laktamaz üretimi gösterilmiştir. Elde edilen sonuçların yazarların çalıştığı hastanede gelişen kan dolaşımı infeksiyonlarının ampirik sağaltımında yararlı olacağı düşünülmüştür.Item Metisiline dirençli stafilokok izolatlarında glikopeptid direncinin araştırılması(2007) HÜSEYİN TAŞLI; SAFAK ERMERTCAN; Semra KURUTEPE; MİNE HOŞGÖR LİMONCUGünümüzde vankomisine orta düzeyde dirençli S.aureus (VISA) ve heterojen dirençli S.aureus (hVISA) suşlarının ortaya çıkmış olması tedavide büyük sorunlar yaratmaktadır. Bu çalışmada metisiline dirençli Staphylococcus aureus (MRSA) ve koagülaz-negatif stafilokok (MRKNS) klinik izolatlarında glikopeptid direncinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmaya, Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Bakteriyoloji Laboratuvarı’nda Haziran 2005-Aralık 2006 tarihleri arasında çeşitli klinik örneklerden (trakeal aspirat, kan, abse, yara sürüntüsü, balgam, kateter ucu, vb) izole edilen 120 stafilokok suşu (92 MRSA, 28 MRKNS) alınmıştır. Glikopeptid direnci 6 μg/mL vankomisin içeren beyin-kalp infüzyon agar plakları kullanılarak agar tarama testi ile araştırılmıştır. Agar tarama yöntemi ile elde edilen 17 (%14) stafilokok suşuna (10 MRSA, 7 MRKNS) standart E-test ve makro E-test yöntemi uygulanmıştır. Çalışmamızda, standart E-test yöntemiyle izolatların vankomisin minimum inhibisyon konsantrasyon (MİK) aralığı 1.5-4 μg/mL, teikoplanin MİK aralığı ise 2-4 μg/mL olarak bulunmuştur. Vankomisin ve teikoplanin MİK değerleri ≥8 μg/mL veya sadece teikoplanin MİK değeri ≥12 μg/mL olan suşlar hVISA olarak kabul edildiğinde, çalışmamızda VISA ve hVISA izolatına rastlanmamıştır. Sonuç olarak uygulama kolaylığı ve düşük maliyeti nedeniyle rutin laboratuvarlarda tercih edilen ancak özgüllük ve duyarlılığı E-test yöntemine göre oldukça düşük olan agar tarama yönteminin, vankomisin direncinin araştırılmasında güvenilir olmayabileceği ve ülkemizdeki stafilokok izolatlarında vankomisine direnç durumunun belirlenmesi için standart yöntemlerin kullanıldığı çok merkezli çalışmalara ihtiyaç olduğu düşünülmüştür.Item İdrar kültürlerinden izole edilen gram negatif bakterilerde antibiyotiklere direnç(2007) Süheyla SÜRÜCÜOĞLU; Hörü GAZi; Semra KURUTEPEOcak 2004-Aralık 2006 arasında Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Bakteriyoloji Laboratuvarına gönderilen idrar örneklerinden izole edilen Gram negatif bakterilerin antibiyotik duyarlılıkları retrospektif olarak incelenmiştir. Hem yatan hem de poliklinik hastalarından en sık izole edilen Gram negatif bakteriler sırası ile Escherichia coli ve Klebsiella spp. olmuştur. E.coli suşlarında en yüksek direnç oranları ampisilin ve trimetoprim/sulfametoksazole karşı saptanmıştır. Yatan hastalardan izole edilen E.coli ve Klebsiella spp. suşlarında % 17.8 ve % 21.1, poliklinik hastalarından izole edilen suşlarda ise % 9.8 ve % 19 oranında genişlemiş spektrumlu beta-laktamaz varlığı saptanmıştır. Enterobacteriaceae suşlarında imipenem direncine rastlanmamıştır. Pseudomonas spp. izolatlarında en yüksek direnç oranları gentamisin ve siprofloksasine karşı saptanmıştır. Elde edilen sonuçların hastanemizde gelişen idrar yolu infeksiyonlarının ampirik sağaltımında yararlı olacağı düşünülmüştür.Item Stafilokoklarda indüklenebilir klindamisin direnci ve diğer antibiyotiklere duyarlılık oranları(2009) Avkan Vildan OĞUZ; nedim çakır; Nur YAPAR; Hasan PEKSEL; Alp Sema ÇAVUŞ; Ayse Yuce; Semra KURUTEPE; Nurbanu SEZAKStafilokoklar nozokomiyal ve toplum kökenli enfeksiyonlarda en sık izole edilen etkenlerden biridir. Özellikle toplum kökenli enfeksiyonlarda antibiyotikler oral yol ile kullanılır ve eritromisin, klindamisin, trimetoprim-sülfametoksazol (SXT), kinolonlar gibi antibiyotiklere direnç tedavi başarısızlığına neden olabilir. Bu çalışmada, iki üniversite hastanesinde saptanan enfeksiyonlardan izole edilen stafilokoklarda indük- lenebilir klindamisin direnci disk-difüzyon indüksiyon testi (D test) ile ve rifampin, SXT, tetrasiklin, gentamisin, siprofloksasin ve vankomisin duyarlılığı disk difüzyon yöntemi ile araştırılmıştır. Çalışmaya, 286 stafilokok suşu [184 Staphylococcus aureus, 102 koagülaz-negatif stafilokok (KNS)] dahil edilmiş; toplum kökenli 90 S.aureas suşunun hepsi metisiline duyarlı bulunurken, hastane kökenli 94 S.aureus suşunun %44.6'sında metisiline direnç saptanmıştır. KNS'lerin hepsi hastane kökenli olup %71.6'sı metisiline dirençlidir. KNS'lerde (%34.3) indüklenebilir klindamisin direnci, S.aureus suşlarından (%7.1) istatistiksel olarak anlamlı oranda yüksek bulunmuştur (p= 0.00001). KNS'ler arasında da Staphylococcus hominis suşlarında D test pozitifliği anlamlı oranda daha yüksektir (p= 0.00001). S.aureus suşlarının tetrasiklin, rifampin, siprofloksasin, gentamisin ve SXT duyarlılığı sırasıyla %56, %59, %56, %56 ve %99 olarak saptan¬mış, bu oranlar KNS suşları için sırasıyla %73, %72, %39, %40 ve %46 olarak tespit edilmiştir. Suşların hiçbirisinde vankomisin direnci saptanmamıştır. Tetrasiklin, rifampin, siprofloksasin ve gentamisin direnci, D testi pozitif S.aureus suşlarında negatif olanlara göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulunmuş; KNS izolatları arasında D testi pozitif saptananlar daha dirençli olmakla birlikte negatiflere göre istatistiksel olarak anlamlı bir fark göstermemişlerdir. D testi pozitif S.aureus suşlarının tetrasiklin, rifampin, siprofloksasin ve SXT direnci, D testi pozitif KNS suşlarından daha yüksek saptanmış ve aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Sonuç olarak verilerimiz, bölgemizde özellikle metisiline duyarlı S.aureus enfeksiyonlarının ampirik tedavisinde klindamisinin kullanılabileceğini; ancak özellikle eritromisi ne dirençli suşlar için hızlı, kolay, tekrarlanabilir ve ekonomik olan D testinin, her laboratuvarda rutin olarak uygulanmasının yararlı olacağını düşündürmektedir.Item Hastanede yatan hastaların alt solunum yolu örneklerinden izole edilen Gram-negatif bakterilerde antimikrobiyal direnç(2011) Hörü GAZi; Nuray GÜRSEV; Süheyla SÜRÜCÜOĞLU; Semra KURUTEPE; Talat ECEMİŞAmaç: Bu çalışmada, hastanemizde yatarak tedavi gören hastaların alt solunum yolu örneklerinden izole edilen Gram-negatif bakterilerin cinslere göre dağılımı ve antibiyotik direnç oranlarının belirlenerek, ampirik antibiyotik tedavisinin yönlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntemler: Ocak 2008-Aralık 2010 tarihleri arasında Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Bakteriyoloji Laboratuvarına gönderilen alt solunum yolu örnekleri retrospektif olarak incelenmiştir. Bulgular: Yatarak tedavi gören hastalara ait örneklerden 853 Gram-negatif bakteri izole edilmiştir. A. baumannii suşlarında karbapenem (%85) ve çoğul ilaç direnci oranları (%47), P. aeruginosa için saptanan oranlardan daha yüksek bulunmuştur (%30 ve %19.2). Enterobacteriaceae ailesine ait bakterilerde en yüksek direnç oranları siprofloksasine ve trimetoprim/sülfametoksazole karşı saptanırken, karbapenem direncine rastlanmamıştır. Sonuçlar: Duyarlılık test sonuçlarına dayanarak etkin tedavi protokollerinin uygulanmasının dirençli bakterilerin neden olduğu nozokomiyal alt solunum infeksiyonlarının önlenmesinde yararlı olacağı düşünülmüştür.Item Riskli hastalarda metisiline dirençli Staphylococcus aureus taşıyıcılığının belirlenmesinde hızlı tanı testlerinin değerlendirilmesi(2011) Melek SAKARYA; Talat ECEMİŞ; Süheyla SÜRÜCÜOĞLU; Hörü GAZi; Semra KURUTEPEMetisilin dirençli Staphylococcus aureus (MRSA) tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de mortalitesi yüksek hastane kökenli enfeksiyonlara yol açan bir bakteridir. Hastanelerde MRSA kaynağı sıklıkla MRSA ile kolonize veya enfekte hastalar ve MRSA taşıyıcısı sağlık çalışanlarıdır. Günümüzde MRSA taraması amacı ile kullanılan klasik kültür yöntemlerinin geç sonuç vermesi nedeniyle, taşıyıcıların saptanmasında hızlı ve güvenilir tanı yöntemlerine giderek daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Bu araştırmada riskli hastalarda MRSA taşıyıcılığının belirlenmesinde CHROMagar’ın ve moleküler yöntemlerden GeneOhm MRSA gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonunun (PZR) kullanılabilirliği değerlendirilmiştir. Yöntem: Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi Yoğun Bakım Üniteleri’nde tedavi edilmekte olan ve MRSA enfeksiyonu için risk taşıyan 131 hasta ve bu hastalar ile temas eden 46 sağlık personeli olmak üzere toplam 177 kişiden burun sürüntüsü örneği alınmıştır. Kültür yöntemi olarak koyun kanlı agara ve CHROMagar’a doğrudan ekim yöntemi ve triptik soy broth’da zenginleştirme yapıldıktan sonra CHROMagar’a aktarma ekimi kullanılmıştır. PZR yöntemi üretici firmanın önerilerine uygun olarak Smart Cycler II hızlı DNA amplifikasyon sistemi ile çalışılmıştır.Item Akut gastroenteritli çocuklarda Escherichia coli O157 tanısında kromojenik besiyerinin etkinliğinin değerlendirilmesi ve prevalansı(2012) Emel GÜLKAN; Süheyla SÜRÜCÜOĞLU; Semra KURUTEPE; Mete DEMİREL; Kenan Değerli; Hörü GAZiAmaç: Bu çalışmada Ekim 2008-Ekim 2010 tarihleri arasında 0-5 yaş arası 339 akut gastroenterit olgusundan alınan dışkı örneklerinde Escherichia coli O157 prevalansı ve etkenin saptanmasında konvansiyonel besiyeri Sorbitol-MacConkey agar (SMAC) ile kromojenik besiyeri CHROMagar O157’nin etkinliği araştırılmıştır. Yöntemler: Dışkı örnekleri SMAC, CHROMagar, Selenit F, Salmonella-Shigella (SS) ve MacConkey agara ekilmiştir. Tüm plaklar 35°C, aerobik ortamda 24-48 saat inkübe edilmiştir. SMAC besiyerinde oluşan şeffaf koloniler ve CHROMagar’da oluşan pembe-mor renkli şüpheli koloniler konvansiyonel ve yarı otomatize sistem ile ileri identifikasyon için seçilmiştir. E. coli olarak tanımlanan kolonilerde O157 antijeni Dry spot E.coli O157 Lateks Aglutinasyon testi ile araştırılmıştır. Bulgular: Çalışmaya alınan 339 dışkı örneğinin 14’ünde (%4.1) Salmonella spp ve 11’inde (%3,2) Shigella spp. ve 1’inde (0.3) E. coli O157 saptanmış olup, izole edilmiştir. E. coli O157 araştırılan 339 SMAC besiyerinin 14 (%3,8)’ünde, 339 CHROMagar besiyerinin 8 (%2,1)’inde şüpheli koloni saptanmıştır. Her iki besiyerinde 1 plakta E. coli O157 tanımlanmıştır. SMAC besiyerinde CHROM besiyerinin iki katına yakın (SMAC: 13 - CHROM: 7) yalancı pozitiflik saptanmıştır (p<0,05). Sonuç: E. coli O157’nin rutinde kanlı diyaresi olan seçilmiş olgularda araştırılmasının ve tanısında kromojenik besiyerinin kullanımının uygun olduğu düşünülmüştür.Item Toplum kökenli Pnömonisi olan erişkin hastalarda konvansiyonel ve multipleks PCR yöntemleriyle bakteriyel etiyolojinin araştırılması(2012) Serir ÖZKAN AKTOĞU; Can Bicmen; Talat ECEMİŞ; Süheyla SÜRÜCÜOĞLU; Semra KURUTEPE; PINAR ÇELİK; Aylin ÖZGEN ALPAYDINToplum kökenli pnömoni (TKP), hayatı tehdit eden ciddi bir hastalık olup, gelişmiş tanı yöntemlerine rağmen olguların %50sinden fazlasında etiyolojik etken saptanamamaktadır. Etiyolojinin belirlenmesinde en sık kullanılan tanı yöntemleri kültür ve serolojik testlerdir. TKP olgularında erken ve doğru teda- vinin mortaliteyi azaltması nedeniyle hızlı ve güvenilir tanı yöntemlerine ihtiyaç vardır. Bu çalışmada, TKPli erişkin hastalarda konvansiyonel yöntemler ve multipleks polimeraz zincir reaksiyonu/reverse line blot hibridizasyon (M-PCR/RLBH) yöntemiyle bakteriyel etiyolojinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmaya, Kasım 2008-Kasım 2010 tarihleri arasında hastanemize başvuran ve klinik olarak TKP tanısı alan 128 olgu (94ü erkek; yaş aralığı: 19-81 yıl, ortalama yaş: 58 yıl) dahil edilmiştir. Hastalardan alınan solunum yolu örnekleri (balgam ve/veya bronkoalveoler lavaj), M-PCR/RLBH (GenID®, Autoimmun Diagnostika GmbH, Almanya) yöntemiyle Streptococcus pneumoniae, Haemophilus influenzae, Moraxella catarrhalis, Mycoplasma pneumoniae, Chlamydia pneumoniae ve Legionella pneumophilaya ait nükleik asit varlığı yönünden araştırılmıştır. Örneklerin eş zamanlı olarak, %5 koyun kanlı, çikolata, Haemophilus izolasyon, BCYE (buffered charcoal yeast extract)-selektif agar ve EMB besiyerlerinde kültürü yapılmıştır. Hastaların serum örneklerinde C.pneumoniae IgM ve IgG antikorları, mikroimmünofloresans yöntemiyle (Focus Diagnostic, ABD); L.pneumophila ve M.pneumoniaeya özgül IgM ve IgG antikorları ise indirekt immünofloresan antikor yöntemiyle (Euroimmun, Almanya) araştırılmıştır. Çalışmamızda, TKPli 128 hastanın 59 (%46.1)unda toplam 73 adet bakteriyolojik etken tanımlanmıştır. En sık saptanan mikroorganizma S.pneumoniae olmuş (n= 32, %25), bunu H.influenzae ve M.pneumoniae (n= 9, %7), gram-negatif basiller (n= 10, %7.8), M.catarrhalis (n= 6, %4.7),C.pneumoniae (n= 4, %3.2), L.pneumophila (n= 2, %1.6) ve Staphylococcus aureus (n= 1, %1.4) izlemiştir. Olguların 15 (%11.7)inde atipik etkenler saptanmış; 14 (%10.9) hastada çok etkenli karışık enfeksiyon varlığı izlenmiştir. M-PCR/RLBH yöntemiyle araştırılan mik-roorganizmalar (S.pneumoniae, H.influenzae, M.catarrhalis, C.pneumoniae, L.pneumophila ve M.pneumo-niae) olguların %41.4 (53/128) ünde saptanırken, konvansiyonel yöntemlerle bu etkenler %23.4(30/128) olguda tanımlanmış ve bu fark anlamlı bulunmuştur (p< 0.05). Sonuç olarak verilerimiz, M-PCR/RLBH yönteminin, TKP olgularında bakteriyel etiyolojinin belirlenmesinde konvansiyonel yöntemle-re katkı sağladığını göstermiş (saptama oranı %23.4ten %41.4e yükselmiştir); bölgemizde TKP olgula-rının başlangıç tedavisinin S.pneumoniae, M.pneumoniae ve H.influenzae yı kapsayacak şekilde olması gerektiğini vurgulamıştır.Item Manisa'da retrospektif onikomikoz çalışması: 2003-2010(2013) Aylin ERTMERCAN TÜREL; Talat ECEMİŞ; Hörü GAZi; Kenan Değerli; Semra KURUTEPEAmaç: Bu çalışma Manisada onikomikoz etkenlerini tespit etmek ve mikolojik tanı testlerini değerlendirmek amacıyla gerçekleştirildi. Gereç ve Yöntem: Yedi yıllık dönemde onikomikoz klinik ön tanısıyla mikoloji laboratuvarına sevk edilerek direkt mik- roskobik bakısı (DMB) ve kültürü yapılmış 3518 kişinin kayıt- ları retrospektif olarak incelendi ve istatistiksel analizi yapıl- dı. Bulgular: Toplam 940 hastanın kültüründe üreme tespit edildi. Kültür altın standart olarak kabul edilerek, DMB duyarlılığı %87.7, özgüllüğü ise %52.2 olarak bulundu. Pozi- tif ve negatif prediktif değerler sırasıyla %40.1 ve %92 he- saplandı ve her iki test arasındaki uyum ise %61.7di. Kül- türde en sık izole edilen etkenin Trichophyton rubrum oldu- ğu tespit edildi. Sonuç: Onikomikoz tanısı için sadece klinik tanı ve DMBnin yeterli olamayacağı, kültürün de gerekli olduğu sonucuna varıldı.Item Çocuklarda üriner kateterizasyon ve kateter ilişkili üriner sistem enfeksiyonu(2015) Semra KURUTEPE; Aydın ŞENCAN; Havva EVRENGÜL; Hörü GAZi; Pelin ErtanAmaç:Miksiyosistoüretrografi; vezikoüreteral reflü ve mesane anatomisini değerlendirmede kullanılmakta olan önemli bir tetkiktir. Miksiyosistoüretrografi çekimi sırasında kullanılan üriner kateterler idrar yolu enfeksiyonunu kolaylaştıran risk faktörlerindendir. Bu çalışmada üriner kateterizasyonun idrar yolu enfeksiyonu oluşumuna etkisinin değerlendirilmesi amaçlandı.Gereç ve yöntem: Çalışmaya Temmuz 2010-Temmuz 2012 ayları arasında Celal Bayar Üniversitesi Hafsa Sultan Hastanesi Çocuk Nefroloji polikliniğinde tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu nedeniyle izlenen ve miksiyosistoüretrografi çekilen 102 çocuk hasta (62 kız, 40 erkek) alındı. Tüm hastalardan miksiyosistoüretrografiden hemen önce ve iki gün sonra olmak üzere idrar kültürü alındı.Bulgular: Miksiyosistoüretrografiden hemen önce alınan idrar kültürlerinin %2,9' unda, miksiyosistoüretrografiden iki gün sonra alınan idrar kültürlerinin ise %11,7'sinde anlamlı bakteriüri saptandı. Katetere bağlı üriner sistem enfeksiyonu tanısı alan çocukların cinsiyeti arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p= 0.07). Hastalar 5 yaş üzeri ve 5 yaş ve altı olarak iki gruba ayrıldığında, yaş ve katetere bağlı üriner sistem enfeksiyonu arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki olduğu görüldü(p=0.01). Miksiyosistoüretrografi öncesi ve sonrası idrar kültürlerinde en sık izole edilen mikroorganizma Escherichia Coli'ydi.Sonuç: Mesane kateterizasyonunu gerektiren durumlarda temizlik kurallarına uyulması ve vezikoüreteral reflü tanısında hala altın standart olan miksiyosistoüretrografinin yerini alacak yeni tanı yöntemlerinin geliştirilmesi katetere bağlı üriner sistem enfeksiyonlarının önlenmesinde etkili olacaktır