Browsing by Author "Sinem AKÇALI"
Now showing 1 - 11 of 11
Results Per Page
Sort Options
Item Temaslılarda tüberküloz enfeksiyonunun tanısı için interferon-gama tam kan testi ile tüberkülin deri testinin karşılaştırılması(2007) Sinem AKÇALI; Süheyla SÜRÜCÜOĞLU; Hörü GAZi; Candan Cicek; Nuri ÖZKÜTÜK; NESE OZTÜRK GÜBES; Galip KÖROĞLULatent tüberküloz (TB) enfeksiyonunun tanısı için kullanılan tüberkülin deri testinin, kullanılan antijenin çevresel mikobakteriler ve BCG susu ile çapraz reaksiyonuna bağlı yalancı pozitif sonuçlar vermesi, immünsüpresyon durumunda ya da yanlış uygulama sonucu yalancı negatif sonuçların alınabilmesi ve testin uygulama ve değerlendirme zorlukları gibi birçok dezavantajı vardır. Son yıllarda geliştirilen bir yöntemde ise, Mycobacterium tuberculosis'e özgül antijenlerin uyarısı ile tam kanda interferon (IFN)-gama üretimi ölçülebilmektedir. Bu yöntemde kullanılan ESAT-6 ve CFP-10 antijenleri, BCG aşı susunda ve birçok çevresel mikobakteride bulunmadığından, T hücre yanıtını belirleyen IFN-gama düzeyinin tüberküloz basiline özgül olduğu kabul edilmektedir. Bu çalışmanın amacı, temaslılarda latent tüberküloz enfeksiyonunun belirlenmesinde tüberkülin deri testi ile tam kan IFN-gama testinin (QuantîFERON®-TB Gold, Cellestis Ltd, Carnegie, Victoria, Australia) karşılaştırılmasıdır. İki test sonucunun karşılaştırılmasında Kappa (K) uyum analizi metodu kullanılmış; K değerinin <0.4 olması zayıf, 0.4-0.75 olması orta ve >0.75 olması yüksek uyum olarak kabul edilmiştir. Çalışmaya üç farklı risk grubundan toplam 233 hasta alınmıştır. Grup 1; yayma pozitif indeks olgu ile temas eden aile içi temaslılardan (n=133), Grup 2; yayma pozitif indeks olgu ile temas eden aile dışı temaslılardan (n=46) ve Grup 3; TB'lu hastalarla ya da örnekleriyle ilişkisi olan sağlık personelinden (n=74) oluşmaktadır. Çalışılan olgularda tüberkülin deri testi %37, IFN-gama testi ise %42 pozitif sonuç vermiştir. Olgu grupları arasında tüberkülin deri testi pozitifliği yönünden önemli bir fark saptanmamış (p>0.05), ancak IFN-gama kan testi pozitifliği, aile içi temaslılarda diğer iki gruptan daha yüksek (%51.3, p=0.013) bulunmuştur. Toplam 233 olgunun %65.7'sinde test sonuçları zayıf ölçüde uyumlu (K=0.28, p<0.001), aşısız olgularda ise orta derecede uyumlu bulunmuştur (%72.7, K=0.44). İki test arasındaki uyum gruplara göre irdelendiğinde; Grup 1 için %64.6 (K=0.3), Grup 2 için %71.7 (K=0.32) ve Grup 3 için %63.5 (K=0.21) olmak üzere zayıf düzeyde saptanmıştır. Sonuç olarak IFN-gama kan testinin, özgülantijenlerin kullanılması nedeniyle aşılamadan etkilenmemesi, kolay uygulanabilir olması ve objektif kantitatif sonuç vermesi gibi avantajlarının yanında, maj-iyetinin yüksek olması ve laboratuvar donanımı gerektirmesi gibi dezavantajları vardır. Dolayısıyla enfeksiyon prevalansının ve aşılanma oranlarının yüksek olduğu ülkemizde, bu yöntemin değerinin sınırlı olduğu düşünülmüştür.Item Akciğer kanseri ile human metapneumovirus ilişkisi(2007) Ece KAYA; Arzu YORGANCIOĞLU; AYŞIN ŞAKAR COŞKUN; Tamer ŞANLIDAĞ; PINAR ÇELİK; Sinem AKÇALIAkciğer kanseri etiyolojisinde bazı virüslerin varlığı kanıtlanmıştır. Araştırmamızda, akciğer kanserli olguların bronş lavajı ve serum örneklerinde human metapneumovirus (hMPV) rastlanma sıklığının ve akciğer kanseri ile hMPV arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlandı. Çalışmaya, 70 akciğer kanseri olgusu ve 30 sağlıklı kontrol grubu alındı. Akciğer kanseri hastalarından alınan bronş lavajı örnekleri ile akciğer kanseri ve kontrol grubundan alınan serum örnekleri çalışılmak üzere -80ºC’de saklandı. hMPV, PCR yöntemiyle araştırıldı. 70 akciğer kanseri olgusunun 65’i (%93) erkek, 5’i (%7) kadındı. Yaş ortalaması 61.44±9.65 (44-81 yaş) idi. Kontrol grubunun 10’u (%33) kadın, 20’si (%67) erkek, yaş ortalaması 51 (40-55 yaş) idi. Akciğer kanserli olguların 54’ü (%77) küçük hücreli dışı akciğer kanseri (KHDAK), 16’sı (%23) küçük hücreli akciğer kanseri (KHAK) tanısı aldı. KHAK’li 16 olgunun 9’u (%56) sınırlı hastalık, 7’si (%4) yaygın hastalık olarak değerlendirildi. KHDAK’li 54 olgunun 22’si (%41) skuamöz hücreli karsinom, 14’ü (%26) adenokarsinom, 2’si (%4) diğer gruptu (1’i nöroendokrin tümör, 1’i büyük hücreli tümör). 16 olguda (%29) ayrımlanma yapılamadı. KHDAK’li olguların 2’si (%4) evre I, 1’i (%1) evre II, 2’si (%4) evre IIIA, 27’si (%50) evre IIIB, 16’sı (%30) evre IV’dü. Olguların 6’sında (%1) evreleme izlem dışı kaldıkları için yapılamadı. Akciğer kanserli olguların bronş lavajı ve serum örneklerinde ve kontrol grubunun serum örneklerinde PCR yöntemi ile hMPV varlığına rastlanmadı. Bu çalışmada ileri yaş, immün yetmezlik, sigara içimi nedeniyle virüs açısından riskli olarak düşünülen akciğer kanseri ile hMPV arasında belirgin bir ilişki bulunamamıştır. Ancak olgu sayısının azlığı, olguların asemptomatik olması ve yöntemle ilgili sorunlar sonuçları etkilemiş olabilirItem Küçük çocuklarda toplum kökenli viral alt solunum yolu enfeksiyonu etkenlerinin sıklığı ve uzun dönem komplikasyonu ile ilişkileri(2008) Ayhan SÖĞÜT; Yılmaz Dilek ÇİFTDOĞAN; Pelin Ertan; Tamer ŞANLIDAĞ; Hasan Yüksel; Özge YILMAZ; Vildan ÜRK; Sinem AKÇALIViral alt solunum yolu enfeksiyonları (ASYE) ve sonrasında gelişen komplikasyonlar, çocukluk çağının en önemli morbidite ve mortalite nedenlerinden biridir. Bu çalışmada, küçük çocuklarda görülen toplumdan kazanılmış ASYE'de viral etkenlerin belirlenmesi ve viral etyolojinin uzun dönem sekellerden olan bronşiyolitis obliterans (BO) ile ilişkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmaya 2002-2004 yılları arasında Celal Bayar Üniversitesi Pediatrik Allerji Bilim Dalı ve Solunum Birimi tarafından ASYE tanısı konmuş 151 çocuk (86 erkek, 65 kız; ortalama yaş: 2.9 ± 2.1 yıl) dahil edilmiştir. Çocuklardan alınan nazofarengeal aspirat örneklerinde solunum yolu viruslarının [respiratuvar sinsityal virus (RSV), influenza tip A ve B, parainfluenza tip 1, 2 ve 3, adenovirus] varlığı, ticari bir direk floresan antikor (DFA) kiti (Biotrin, irlanda) ile araştırılmıştır. Çalışmamızda, 151 çocuğun 38 (%25.2)'inde ASYE'de viral etken saptanmış; bu oran 2002 yılı için %46.8 (22/47), 2003 yılı için %13.3 (8/60) ve 2004 yılı için %18.2 (8/44) olarak belirlenmiştir. ASYE etkeni olarak en sık saptanan viruslar RSV ve adenoviruslar olmuş (her ikisi için de aynı olmak üzere: %31.5; 12/38), bunları parainfluenza (%26.3; 10/38) ve influenza virusları (%23.6; 9/38) izlemiştir. Çalışmaya alınan hastaların %7.3 (11/151)'ünde enfeksiyon sonrası BO gelişmiştir. BO olgularının yedisi 2002 yılında, biri 2003 yılında, üçü ise 2004 yılında tespit edilmiştir. 2002 yılında BO tespit edilen tüm hastalarda viral etyolojinin mevcut olduğu; 2003 ve 2004 yıllarında BO tespit edilen dört hastanın ise birinde viral enfeksiyon olduğu belirlenmiştir. BO gelişen hastalarda en sık rastlanılan etken adenovirus (5/8) olmuştur. BO gelişen 11 hastanın 8 (%72.7)'inde, BO gelişmeyen 140 hastanın 30 (%21.4)'unda viral etken tespit edilmiş ve aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p= 0.02). Diğer taraftan, ASYE'de viral etyoloji saptanan 38 hastanın 8 (%21.1)'inde, saptanmayan 113 hastanın 3 (%2.6)'ünde BO geliştiği tespit edilmiş, aradaki farkın anlamlı olduğu belirlenmiştir (p< 0.05). Sonuç olarak, küçük çocuklarda viral etyolojili ASYE'nin uzun süreli izleminin komplikasyon gelişiminin erken tanısı açısından önemli olduğu ve bu nedenle de etken olan virusların tanımlanmasının yararlı olacağı kanısına varılmıştır.Item Manisa bölgesinde hepatit C virus genotiplerinin dağılımı(2009) Beril ÖZBAKKALOĞLU; Sinem AKÇALI; Tamer ŞANLIDAĞ; Elçin AKDUMAN; Deniz ERTEKİNHepatit C virus (HCV) enfeksiyonunun süresi ve standart tedaviye verilen yanıt HCV genotipleri ile yakından ilişkilidir. Bunun yanı sıra HCV genotiplerinin coğrafi dağılımlarının bilinmesi, epidemiyolojik çalışmalar ve muhtemel risk grupları açısından önem taşımaktadır. Bu retrospektif çalışmada, Manisa bölgesindeki HCV genotip ve alt tiplerinin dağılımının belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya 2002-2005 yılları arasında Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine başvuran, anti-HCV (mikropartikül EIA; Abbott Laboratories, ABD) ve HCV-RNA (gerçek zamanlı RT-PCR; Applied Biosystems, ABD) testleri pozitif olan 100 hasta (53 kadın, 47 erkek; yaş ortalaması: 44.4 ± 10.4 yıl) dahil edilmiştir. Hastaların kantitatif HCV-RNA düzeyleri 104-108 kopya/ml arasında değişmektedir. Genotiplendirmede \"Invitek RTP DNA/RNA Virus Mini Kit\" ile izole edilen HCV-RNA'larından elde edilen cDNA kullanılmış ve seçilmiş pri-merlerle [ilk PCR için primer 11 (5'-AGG TCT CTG AGA CCG TGC ACC ATG AGC AC-3') ve primer 1 3 (5'-CTG TGA GGA ACT ACT GTC TT-3'); ikinci PCR için primer 12 (5'-ACT GCC TGA TAG GGT GCT TGC GAG TG-3') ve primer 14 (5'-CAC GCA GAA AGC GTC TAG-3')] uygulanan RT-PCR ile elde edilen ürünler \"Invisorb Spin PCRapid Kit\" ile sataştırılarak \"BigDye Terminator v3.1 Cycle Sequencing Kit\" ile dizi analizi (ABI Prism 310 Genetic Analyzer) yapılmıştır. Buna göre hastaların %92'sinde genotip 1, %7'sin-de ise diğer genotipler (genotip 2 ve 4) saptanmış, bir hastada (%1) HCV genotipi belirlenememiştir. Ge-notiplerin alt tip dağılımına bakıldığında; hastaların 90 (%90)'ının genotip 1 b, 5 (%5)'inin genotip 4a, 2 (%2)'sinin genotip 1a ve 2 (%2)'sinin genotip 2a olduğu izlenmiştir. Sonuç olarak; bölgemizde saptanan en yaygın genotipin, ülkemiz verileri ile uyumlu olarak genotip 1 b olduğu, genotip 4a'nın ise onu izlediği belirlenmiş, bu durumun hastaların izleminde ve tedavinin planlanmasında dikkate değer bir bulgu olarak yorumlanması gerektiği sonucuna varılmıştır.Item Seroprevalance of Chlamydophila pneumoniae in patients with Alzheimer's disease and vascular dementia(2010) Hatice MAVİOĞLU; Melek KARAÇAM; Talat ECEMİŞ; Tamer ŞANLIDAĞ; Nuri ÖZKÜTÜK; Sinem AKÇALISon yıllarda, bir hücre içi patojeni olan ve kronik enfeksiyon yapabilen Chlamydophila pneumoniae'nın bazı demans türlerinde etkili olabileceği ileri sürülmüş, bunu doğrulayan yada çürüten çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmanın amacı C. pneumoniae enfeksiyonu ile Alzheimer ve vasküler demans hastalıkları arasında bir ilişki olup olmadığını serolojik olarak incelemektir. 54 Alzheimer, 29 vasküler demanslı hastada ve 50 kontrolde C. pneumoniae IgG ve IgA antikorlarını araştırdık ve sonuçları istatistiksel olarak karşılaştırdık. C. pneumoniae IgG, Alzheimer'lı hastaların 25'inde (%49.2), vasküler demanslı hastaların 15'inde (%51.8) ve kontrollerin 22'sinde (%44) bulunurken, IgA için sırasıyla 6 (%11.1), 2 (%6.9) ve 3 (%6) pozitiflik tespit edildi. Bu çalışmada, Alzheimer ve vasküler demansla C. pneumoniae arasındaki anlamlı bir ilişki için serolojik bir kanıt bulunmadı.Item Üst solunum yolu infeksiyonlu çocuklarda viral etkenlerin multipleks PCR ile araştırılması(2012) Sinem AKÇALI; Hasan Yüksel; Özge YILMAZ; Tamer ŞANLIDAĞ; Talat ECEMİŞAmaç: Bu çalışmada, akut üst solunum yolu semptomlu çocuklarda test edilmiş “viral solunum paneli” sonuçlarını değerlendirdik. Yöntemler: Toplam 160 semptomlu çocuğun nazofaringeal sürüntü örneklerinin multipleks PCR ile test edilmiş sonuçları incelendi. Bulgular: Hastaların 55 (%34.4)’i pozitifti. Beş hastada (%3.1) çift etken, bir hastada (%0.6) ise üç etken bulundu. En sık olarak insan rinovirüs 14 hastada (%25.4) tespit edildi. Sonuç: Etken viruslarının sıklığının ortaya konulduğu çalışmada, çok sayıda virusu aynı anda ve kısa sürede tespit edebilen multipleks PCR’ın güvenilir bir test olduğu sonucuna varıldı.Item Klinik örneklerden izole edilen adenovirusların PCR ve DNA dizi analizi yöntemiyle tiplendirilmesi(2012) Sinem AKÇALI; Tamer ŞANLIDA; Mehmet Yalaz; Candan Cicek; Dilek Yeşim Metin; Murat SAYANAdenoviruslar, üst ve alt solunum yolu enfeksiyonları (sırasıyla ÜSYE ve ASYE), konjunktivit, gastroen-terit ve hemorajik sistit gibi çeşitli enfeksiyon hastalıklarının etkeni olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmada, klinik örneklerden izole edilen adenovirusların polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) ve DNA dizi analizi yöntemi kullanılarak tiplendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya, 01 Ocak 2011-31 Mayıs 2011 tarihleri arasında rutin viroloji laboratuvarımıza gönderilen çeşitli klinik örneklerden (295 nazofarengeal sürüntü, 42 konjunktival sürüntü, 13 dışkı) izole edilen 22 adenovirus (AdV) suşu dahil edilmiştir. Pozitif örnekler(14 nazofarengeal sürüntü, 7 konjunktival sürüntü, 1 dışkı), ASYE (n= 8), ÜSYE (n= 6), konjunktivit (n=7) ve gastroenterit (n= 1) klinik tablolarıyla başvuran sekizi erişkin (dördü erkek; medyan yaş: 32.5 yıl), 14ü çocuk (yedisi erkek; medyan yaş: 1 yıl) hastaya aittir. Hızlı (shell vial) hücre kültürü yöntemiyle izole edilen ve direkt immünfloresan antikor yöntemiyle tanımlanan AdV pozitif örnekler, hekzon genininhipervariable region 1-6 yı hedefleyen PCR ve DNA dizi analizi yöntemiyle tiplendirilmiştir. Viral DNA amplifikasyonu Lu ve Erdmanın tanımladığı PCR primerleri (Adhex F1, Adhex R1) kullanılarak yapılmış; ilk reaksiyonda dizi analizi için yeterli ürün elde edilmediğinde Adhex F2 ve Adhex R2 primerleri ile nes-ted PCR uygulanmıştır. Dizi analizi, amplifikasyon primerleri ve Sequence Reagent Mix-DYEnamic ET Terminator Cycle Sequencing kiti (Amersham Pharmacia Biotech Inc, ABD) kullanılarak ABI PRISM 310 Genetic Analyzer cihazında (Applied Biosystems, ABD) gerçekleştirilmiştir. Elde edilen AdV DNA dizilerinin BLAST analiziyle tiplendirilmesi sonunda, serotip 3, 4 ve 8 olmak üzere üç farklı tip saptanmıştır. Çalışmamızda, biri gastroenterit, altısı ÜSYE ve ASYE olan toplam 7 (%31.8) hastanın AdV tip 3; yedisi kon-junktivit, beşi ÜSYE ve ASYE olan toplam 12 (%54.5) hastanın AdV tip 8; biri ÜSYE ve ikisi ASYE olan 3(%13.7) hastanın ise AdV tip 4 ile enfekte olduğu belirlenmiştir. Sonuç olarak bu çalışmada, AdV tip 8, konjunktivit ve ÜSYE olan hastalarda, AdV tip 3 ise ASYE olan hastalarda en sık saptanan tipler olmuştur. Adenovirusların moleküler tiplendirmesinde BLAST analizinin en uygun yöntemlerden birisi olduğu düşünülmüştür. Ülkemizde, daha fazla örnek sayısı ile adenovirus enfeksiyonlarında tiplerin belirlenmesine yönelik çalışmaların yapılması, ulusal epidemiyolojik verilerin birikmesi açısından önem taşımaktadır.Item Kronik Hepatit B hastalarında prekor/kor mutantlarının sıklığı(2013) Beril ÖZBAKKALOĞLU; Tamer ŞANLIDAĞ; Elçin ALAŞEHİR AKDUMAN; Sinem AKÇALI; Can BicmenAmaç: Son yıllarda viral replikasyon kaybı olmaksızın anti-HBe serokonversiyonu gösteren bazı kronik hepatit B hastalarından izole edilen Hepatit B Virus (HBV) Deoksiribo Nükleik Asit (DNA)’lerinin incelenmesi ile prekor/kor geni üzerindeki mutasyonların varlığı ortaya konmuştur. Bu çalışmada kronik hepatit B hastalarından elde edilen serum örneklerinde prekor/kor mutasyonlarının sıklığı araştırılmıştır. Yöntemler: Bu amaçla seroloji laboratuvarına gelen anti-HBe ve HBV DNA pozitif 69, HBeAg ve HBV DNA pozitif 31 toplam 100 serum örneğinde, INNO-LIPA yönte- miyle prekor/kor mutasyonunun varlığı araştırılmıştır. İstatistiksel analizlerde SPSS 11,5 kullanılarak ki-kare ve varyans analizi testleri yapılmıştır. Bulgular: Altmışsekiz örnekte prekor bölgesinde, 57 örnekte ise kor promoter bölge- sinde mutasyon saptanmıştır. HBeAg pozitif 31 örneğin 11’inde (%35), anti-HBe pozitif 69 örneğin ise 57’sinde (%83) prekor bölgesinde; yine HBeAg pozitif 31 örneğin 10’unda (%32), anti-HBe pozitif 69 örneğin ise 47’sinde (%68) kor promoter bölgesin- de mutasyon tesbit edilmiştir. Hem prekor hem de kor promoter mutasyonları anti- HBe pozitif olan grupta belirgin olarak yüksek bulunmuştur (p<0.05). Sonuç: Sonuç olarak, çalışma grubumuzda prekor/kor mutasyonlarına sık olarak rastlandığından, kronik hepatit B hastalarında tanı ve tedavinin planlanması- izlenmesi aşamalarında bu mutasyonların varlığının araştırılmasının yararlı olacağını düşünmekteyiz.Item Alt solunum yolu enfeksiyonu olan çocuklarda solunum yolu viral etkenlerinin sıklığı(2013) Tamer ŞANLIDAĞ; Sinem AKÇALI; Murat ANIL; nisel YILMAZ; Özlem GülerAmaç: Alt solunum yolu enfeksiyonları çocuklarda sık görülür ve özellikle erken çocukluk çağında ölüm oranı yüksektir. Bu araştırmada bölgemizde alt solunum yolu enfeksiyonları belirtileri bulunan çocuklarda solunum yolu viral etkenlerinin sıklığının belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışma grubu Ekim 2009-Mart 2010 tarihleri arasında, alt solunum yolu enfeksiyonları belirtileri ile hastaneye başvuran 160 çocuktan (ort. 14,6 ay) oluşturulmuştur. Bu çocuklardan alınan boğaz sürüntü örneklerinde respiratuar sinsityal virüs (A+B), influenza virüs (A+B), parainfluenza virüs (1, 2, 3, 4), insan metapnömovirüs, rinovirüs ve koronavirüs (OC43+229E) varlığı real-time PCR yöntemiyle [The RealAccurateTM Respiratory RT PCR Kit (PathoFinder BV, Hollanda)] araştırılmıştır. Bulgular: Örneklerin 67sinde (%41,8) alt solunum yolu enfeksiyonları belirtilerine neden olabilecek bir viral etken saptanmıştır. Respiratuar sinsityal virüs %61,2lik oranla (41/67) en sık saptanan virüs olmuştur. Bunu %35,8 (24/67) ile rinovirüsler izlemektedir. Dört örnekte (%5) koronavirüs, iki örnekte (%2,9) insan metapnömovirüs , bir örnekte de (%1,4) parainfluenza virüs diğer viral etkenler olarak belirlenmiştir. Birlikte enfeksiyon sıklıkları değerlendirildiğinde, dört örnekte respiratuar sinsityal virüs-rinovirüs birlikteliği, bir örnekte respiratuar sinsityal virüs-koronavirüs birlikteliği, bir örnekte rinovirüs-koronavirüs birlikteliği, bir örnekte de respiratuar sinsityal virüs- rinovirüs-koronavirüs birlikteliği saptanmıştır. Çıkarımlar: Çalışma grubunun %41,8inde klinik belirtilerden sorumlu olabilecek bir viral etken saptanmıştır. Bu nedenle viral solunum yolu enfeksiyonlarına neden olan virüslerin hızlı ve duyarlı tanısı gereksiz antibiyotik kullanımının engellenebilmesi ve bu virüslerin neden olabilecekleri hastane enfeksiyonlarının önlenebilmesi açısından klinisyene yol gösterici olacaktır.Item Türkiye’de ilk kez saptanan hepatit B virus genotip E enfeksiyonu(2014) Sinem AKÇALI; Tamer ŞANLIDAĞ; AYSE ARIKAN; Murat SAYANHepatit B virusu (HBV) enfeksiyonları, tüm dünyada önemli bir halk sağlığı sorunudur. HBV, nükleik asit dizi heterojenitesine göre tanımlanan 10 genotip (A-J) içermekte ve bu genotiplerin dünya üzerindeki dağılımı coğrafi bölgelere göre farklılıklar göstermektedir. Ülkemizin değişik bölgelerinde yapılan çalışmalarda, genotip D’nin baskın olduğu gösterilmiş, ancak diğer HBV genotiplerinin de varlığı bildirilmiştir. HBV genotip E hakkındaki epidemiyolojik ve klinik bilgiler sınırlı olsa da, Batı ve Ortadoğu Afrika’da yaygın olarak bulunduğu bilinmektedir. Bu raporda, ülkemizde ilk kez tanımlanan bir HBV genotip E enfeksiyonu olgusunun sunulması amaçlanmıştır. Beş yıldır Manisa’da ikamet eden ve iş hayatına sahip 22 yaşında Nijerya uyruklu bir erkek olgu, rutin sağlık tarama testleri için Celal Bayar Üniversitesi Hastanesine başvurmuştur. Yapılan tetkikler arasında HBsAg testinin pozitif olarak saptanması üzerine hastadan yeni kan örneği alınarak HBV belirteçleri ayrıntılı olarak araştırılmıştır. Hastanın laboratuvar bulguları; HBsAg 21 IU/ml, anti-HBs (-), HBeAg (-), anti-HBe (+), anti-HBc (+), anti-HCV (-), anti-HIV (-), ALT: 44 U/L, AST: 45 U/L olarak belirlenmiş; gerçek zamanlı PCR yöntemiyle (Artus HBV QS RGQ Qiagen, Almanya) HBV-DNA düzeyi 700 IU/ml olarak saptanmıştır. Hastanın serum örneğinden izole edilen HBV-DNA’sı PCR ile çoğaltılmış ve HBV polimeraz gen bölgesi direkt dizileme yöntemiyle dizilenmiştir. Virusun genotipi, UPGMA yöntemi ile yapılan filogenetik analiz ve hastada olası çoklu HBV genotip enfeksiyonunun belirlenmesi amacıyla uygulanan Inno-LiPA HBV genotiplendirme (Innogenetics, Belçika) yöntemi ile genotip E olarak belirlenmiştir. HBV izolatının polimeraz geni parsiyel dizileri, global sürveyansa katkı sağlaması amacıyla uluslararası DNA veri bankasına (Gen Bank) yüklenmiştir. Ülkemizde ilk kez bildirilen bu olgu, Türkiye’de yaygın olan HBV genotip D dışında diğer genotiplerin de olabileceğini vurgulamaktadır. Olgumuz, ülkemize gelmeden önce de inaktif HBsAg taşıyıcısı olduğundan importe olgu özelliği taşımaktadır. Sonuç olarak, farklı HBV genotiplerinin tanımlanması ve epidemiyolojik ve moleküler özelliklerinin belirlenmesi, ulusal ve global HBV sürveyansı açısından önemli olabileceği gibi, genotip tayininin yapılması, klinik yaklaşımların da daha bilinçli olmasına olanak sağlayabilir.Item Kronik bor etkisinde kalan ve kalmayan kadınlarda HPV sıklığı ile genotiplerinin karşılaştırılması(2014) Aslı Göker TAMAY; Sinem AKÇALI; Hatice Yıldırım; SIDDIK KESKİN; tevfik guvenal; Hülya Demirci; Osman Yavuz ATAMAN; Mehmet Korkmaz-