Browsing by Author "Zeki ARI"
Now showing 1 - 9 of 9
Results Per Page
Sort Options
Item Muğla'da yaşayan 6-15 yaş okul çocuklarında kilo fazlalığı ve obezite prevalansı(2005) Bekir Sami UYANIK; Zeki ARI; Hüseyin SÜZEKObezite, tüm ırk veya etnik gruplarda ve her yaşta görülen toplumsal bir sağlık problemidir. Gelişmekte olan diğer ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de obezite; kentleşme, aile geliri, eğitim ve diğer yüksek sosyoekonomik durum belirteçleri ile yakından ilişkili bir olgudur. Bu çalışmanın amacı, uluslar arası tanımları kullanarak Muğla’da 6-15 yaş grubu okul çocuklarındaki fazla kilo ve obezite prevalanslarını belirlemek ve diğer ülke çalışmaları ile karşılaştırmaktır. Bu çalışma, Muğla yöresinde yapılan ilk obezite araştırmasıdır. Bu çalışmada, Muğla’da yaşayan 6-15 yaş arasındaki toplam 4260 (2040 kız, 2220 erkek) okul çocuğunda fazla kilo ve obezite prevalansı araştırıldı. Bu amaçla, 10 ilköğretim okulundaki tüm çocukların kilo, boy, yaş ve cinsiyetleri belirlendi. Sonuçlar, kız öğrencilerin %7.6’sının, erkek öğrencilerin ise %9.1’inin fazla kilolu veya obez olduğunu gösterdi. Televizyon seyretme ile bir şeyler atıştırmak arasında (p=0.05), çocuk beden kitle indeksi (BKİ) ile baba eğitim düzeyi arasında (p=0.017), çocuk BKİ ile annenin çalışması arasında (p=0.017), çocuk BKİ ile anne ve babanın yaşları arasında (p=0.001 ve p=0.007, sırasıyla), çocuk BKİ ile aile gelirleri arasında (p=0.003) istatistiksel bakımdan önemli ilişki bulundu. Kız çocukları ile karşılaştırıldığında erkek çocuklardaki obezite oranı istatistiksel olarak daha anlamlı (p=0.001) idi. 10 yaş grubundaki obezite prevalansı, diğer yaş gruplarına göre önemli derecede yüksek (%16.7) bulundu. Anne ve baba BKİ ve aile gelirleri ile çocuk obezitesi arasında istatistiksel açıdan önemli ilişki (p=0.001 ve p<0.05, sırasıyla) bulundu.Item Muğla merkez köylerindeki bir grup ilköğretim okulu öğrencisinde serum lipid profili ve obezite taraması(2008) Hüseyin SÜZEK; Zeki ARIAmaç: Vücutta yağ dokusunun aşırı artmasına obezite denir. Obezite; bütün yaş gruplarında, ırk ve etnik gruplarda görülen yaygın bir sağlık problemi olup, 20. yüzyılda erişkinlerde olduğu kadar çocuklarda da büyük bir sağlık sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışma, Muğla'nın merkez köylerindeki 7-15 yaş arası ilköğretim okulu öğrencilerinde lipid profili ve obezite durumunu belirlemek amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada; Muğla'nın 9 merkez köyündeki ilköğretim okullarında okuyan toplam 231(112 kız, 119 erkek) öğrencinin yaş, cinsiyet, boy ve kilo bilgileri toplandı, vücut kitle indeksleri (VKİ) hesaplandı ve açlık kanları alınarak enzimatik-kolorimetrik yöntemle Total Kolesterol(TK), Trigliserid(TG), HDL-, LDL- ve VLDL-Kolesterol (HDL,LDL,VLDL,sırasıyla) ölçümleri yapıldı.Bulgular: Sonuçlar; tüm öğrencilerin %6.5'inin zayıf (VKİ<=5), %69.3'ünün normal (VKİ=5-85), %11.2'sinin fazla kilolu (VKİ=85-95) ve %13.0'ünün obez (VKİ>=95) olduğunu gösterdi. Kız ve erkek gruplar arasında VKİ yönünden önemli fark yoktu (p>0.05). Yapılan hesaplamalarda, tüm lipid parametreleri (TK,TG,HDL,LDL,VLDL) için kız ve erkek gruplar arasında istatistiksel olarak önemli bir fark bulunamadı (p>0.05). Serum lipid parametrelerinin VKİ'ne göre yapılan karşılaştırmalarında; TG ve VLDL değerlerinin zayıf grupta, TK ve LDL değerlerinin ise normal grupta diğer gruplara göre daha düşük olduğu (her ikisi için de p<0.05) bulundu. Zayıf grubun HDL değerleri, diğer gruplara göre istatistiksel bakımdan önemli derecede yüksek idi (p<0.01)Ayrıca TV izlerken bir şeyler atıştıran çocuklarınTK düzeyleri, yemeyen çocuklara göre daha yüksek bulunurken (p<0.05), diğer parametrelerdeki fark istatistiksel açıdan önemsizdi (p>0.05).Sonuç: Yanlış beslenme alışkanlıklarına ve sedanter yaşam koşullarına bağlı olarak gelişen obeziteye paralel şekilde kan lipid parametrelerinde de olumsuz değişiklikler meydana gelmektedir. Çocukluk döneminde gelişen bu olumsuz tablo düzeltilmediği takdirde, obeziter yapı yaşamın ileriki yıllarına da taşınmakta ve buna bağlı sağlık sorunları giderek artmaktadır.Item Yüksek yağ içerikli diyet ile beslenen sıçanların arka bacak kasında dehidroepiandrosteron sülfatın oksidan durum belirteçleri ile bakır ve çinko düzeylerine etkisi(2008) Huri ALDIRMAZ; Zeki ARI; H.Tuğrul ÇELİK; B. Sami UYANIK; Özlem GÜNAY; Banu İŞBİLEN; Cevval Ulman; FATMA TANELİObezite oluşumundaki önemli nedenlerden birisi yüksek yağlı diyetle beslenmedir. Dehidroepiandrosteron sülfatın vücutta yağ kitlesini azaltarak antiobeziter etki gösterdiği, lipid metabolizması üzerine olumlu etkileri olduğu ve anti-aterosklerotik etki gösterdiği bildirilmektedir. Bu çalışmada yağlı diyet ile beslenen sıçanlarda dehidroepiandrosteron sülfatın sıçan bacak kasında oksidan durum belirteçleri ile bakır ve çinko düzeylerine olası etkilerini incelemeyi amaçladık. Çalışmada 37 adet Sprague-Dawley cinsi dişi sıçan kullanıldı. Grup I’e (n=11) standart pellet verilirken diğer gruplarda yüksek yağ içerikli (% 65) diyet uygulandı. Beş aylık beslenme sonrasında sıçanlar 4 gruba ayrıldı. Grup 1 (kontrol, n=11) ve Grup 2’ye (n=9) serum fizyolojik, Grup 3’e (n=9) 1 mg/kg dehidroepiandrosteron sülfat, Grup 4’e (n=8) 10 mg/kg dehidroepiandrosteron sülfat 7 gün süre ile uygulandı. Dekapitasyon sonrası sıçanların sağ arka bacaklarından alınan kas dokusu örneklerinde nitrotirozin, miyeloperoksidaz, bakır ve çinko tayinleri yapıldı. Sonuç olarak; dehidroepiandrosteron sülfatın kas metabolizması üzerinde, oksidan durum belirteçlerinden nitrotirozin miktarını ve miyeloperoksidaz aktivitesini azaltarak olumlu etki yaptığını, ancak kas dokusunda çinko ve bakır düzeylerini etkilemediğini söyleyebiliriz. Dehidroepiandrosteron sülfatın kas metabolizması üzerindeki bu yararlı etkiyi gösterme mekanizmalarının açıklığa kavuşturulabilmesi için de daha detaylı araştırmaların yapılması gerektiği kanaatindeyiz.Item Do walking programs affect C-reactive protein, osteoprotegerin and soluble receptor activator of nuclear factor-kappaβ ligand?(2009) Fatma GÖZLÜKAYA; Hasan ESEN; Gürbüz BÜYÜKYAZI; Cevval Ulman; Hakan TIKIZ; FATMA TANELİ; Zeki ARIAmaç: On haftalık yürüyüş programlarının maksimal oksijen tüketimi, vücut kompozisyonu, serum lipidleri, yüksek sensitiviteli C-reaktif protein, osteoprotegerin ve soluble reseptör aktivatör nükleer faktör-kappaβ ligandı üzerine etkilerini incelemek.Yöntem: Yirmi yedi orta yaşlı (40-60yaş) erkek on hafta, haftada beş gün, günde 40-52dakika orta veya yüksek şiddette (sırasıyla ~5.95±0.26km/s ve ~7.64±0.36km/s; maksimum kalp atım hızı rezervinin %50-55 ve %70-75’inde) yürüdüler. Yürüyüş yapmayanlarkontrol grubunu oluşturdu (n=13). Egzersiz programı öncesi ve sonrasında, tahmini maksimal oksijen tüketimi, vücut kompozisyonu, lipid profili, yüksek sensitiviteli C-reaktifprotein, osteoprotegerin ve soluble reseptör aktivatör nükleer faktör-kappaβ ligandı düzeyleri belirlendi.Bulgular: On haftanın sonunda tahmini maksimal oksijen tüketimi yüksek-şiddet grubunun lehine (p<.05) her iki egzersiz grubunda arttı (p<.05). Vücut ağırlığı, vücut yağ yüzdesi ve beden kitle indeksi değerlerinde egzersiz gruplarında anlamlı azalmalar meydana geldi (p<.05). Yürüyüş antrenmanları kan lipit değerleri, yüksek sensitiviteli C-reaktifprotein ve osteoprotegerin düzeyleri üzerinde etkili bulunmadı, ancak soluble reseptöraktivatör nükleer faktör-kappaβ ligand yüksek şiddet grubunda anlamlı olarak azaldı(p<.05); egzersiz gruplarında belirlenen değişim kontrol grubundaki değişimden farklıydı (p<.05). Sonuç: Soluble reseptör aktivatör nükleer faktör-kappaβ ligand ve tahmini maksimal oksijen tüketiminde meydana gelen gelişmelerden dolayı kardiyak risk faktörlerine ve damarsal kalsifikasyona karşı koruyucu etkiler yaratabilmek için yüksek şiddet yürümeprogramları önerilebilir.Item Muğla Merkez Köylerinde yaşayan 6-15 yaş okul çocuklarında beslenme alışkanlıkları, kilo fazlalığı ve obezite prevalansı(2010) Hüseyin SÜZEK; Zeki ARIObezite, tüm ırk veya etnik gruplarda ve her yaşta görülen toplumsal bir sağlık problemidir. Bu çalışmanın amacı, uluslararası tanımları kullanarak Muğla’nın mer-kez köyleri ilköğretim okullarında okuyan 6-15 yaş grubu okul çocuklarının beslenme alışkanlıklarını, kilo fazlalığı ve obezite prevalansını belirlemek ve diğer ülke çalış-maları ile karşılaştırmaktır. Bu çalışma, Muğla ili merkez köyleri ilköğretim okullarında bu yönde yapılan ilk araştırma özelliğindedir. Bu çalışmada, Muğla’nın merkez köylerinde yaşayan 6-15 yaş arasındaki toplam 1170 (564 kız, 606 erkek) okul çocuğunda beslenme alışkanlıkları ve obezite prevalansı araştırıldı. Bu amaçla, 9 köy ilköğretim okulundaki top lam 1492 öğrenciden 1170’inin (tüm evrenin %78,2’si) vücut ağırlığı ve boy uzunluğu ölçüldü, yaş, cinsiyet ve beslenme alışkanlıkları anket yapılarak belirlendi. Sonuçlar, tüm öğrencilerin %17,0’inin fazla kilolu ve %7,1’inin ise obez olduğunu gösterdi. Cinsiyete göre kız öğrencilerin %18,1’inin fazla kilolu, %6,6’ının obez, erkek öğrencilerin ise %16,0’ının fazla kilolu, %7,6’sının obez olduğu belirlendi. Televizyon seyretme ile bir şeyler atıştırmak arasında istatistiksel bakımdan önemli ilişki (p<0,001) gözlendi. Kız çocukları ile karşılaştırıldığında erkek çocuklardaki obezite oranı istatistiksel olarak anlamlı (p>0,05) değildi. En yüksek obezite oranı erkek öğrencilerde 10 (%26,1), kız öğrencilerde ise 11 yaş grubunda (%24,3) görüldü. Anne-baba obezitesi ile ço-cuk obezitesi arasında pozitif bir ilişki gözlendi. Beslenme alışkanlıkları açısından; kahvaltıda ve öğle-akşam bal ve etsiz sebze yiyenlerle yemeyenler arasında istatistiksel açıdan önemli fark bulundu (p<0,05 ve p<0,01, sırasıyla).Item Endothelial dysfunction in high fructose containing diet fed rats: Increased nitric oxide and decreased endothelin-1 levels in liver tissue(2010) Ahmet VAR; Mustafa ALTAŞ; Kemal Ozbilgin; Zeki ARI; Can KÖSEAmaç: Gelismis ülkelerdeki diyetlerde fruktozun tüketilme sıklığı son yıllarda giderek artmaktadır. Artan fruktoz tüketimi insülin rezistansı olusturarak endotel disfonksiyonuna yol açabilir. İnsülin rezistansı, sendrom X, polikistik over sendromu, tip 2 diabet gibi birçok metabolik bozukluğun patogenezinde altta yatan etkendir. Çalısmamızın amacı, artmıs fruktoz tüketiminin, glukoz, insülin düzeylerine ve ayrıca metabolizmada kritik öneme sahip olan karaciğer dokusundaki endotel fonksiyonlarına olan etkilerini, nitrik oksit (NO) ve endothelin–1 (ET–1) ölçerek değerlendirmektir. Gereç ve yöntem: Çalısmamızda 20 erkek sıçan iki gruba ayrıldı. Çalısma grubu (grup 1, n=10) fruktozdan zenginlestirilmis izokalorik diyet ile (içeriği: %18.3 protein, %60.3 fruktoz ve %5.2 yağ), kontrol grubu ise (grup 2, n=10) purifi ye normal besin ile 2 hafta süresince beslendi. Beslenme periyodu sonrası kan ve hepatik doku örnekleri alınarak glukoz, insulin, NO ve ET–1 düzeyleri analiz edildi. Bulgular: Fruktozdan zengin beslenen sıçanlarda artmıs açlık glukozu, insülin düzeyleri ve bozulmus glukoz toleransı izlendi. Grup 1 karaciğer dokularında ise yüksek NO ve düsük ET–1 düzeyleri saptandı. Sonuç: Artmıs fruktoz tüketimi glukoz toleransını bozmakta ve insülin rezistansı olusturmaktadır. İnsülin rezistansı karaciğer dokusunda endotel disfonksiyonuna yol açabilir.Item Ege bölgesi elit sporcularında dermatoglifik, antropometrik ve biyokimyasal verilerinin değerlendirilmesi(2011) Soner ERGİN; Fatma ŞANLISOY; NECİP KUTLU; Zeki ARI; NURAY ALTINTAS; Gürbüz BÜYÜKYAZI; Nurullah CANDAN; mustafa aşçı; Elvan ARSLANAmaç. Embriyonel hayatta tamamlanan kişiye özel dermatoglifik örnek dağılımlarınınfarklılığından yola çıkılarak çalışmamızdaki Ege Bölgesi erkek elit sporcularının (ES)dermatoglifik örneklerinin, erkek sedanter bireylerden (SB) farkının olup olmadığınınaraştırılmasını ve her iki grubun antropometrik ve biyokimyasal verilerinin değerlendirilmesiniamaçladık. Yöntem. Ege Bölgesindeki erkek ESlerin (n=105) ve erkek SBin (n=105)dermatoglifik örnek çalışmasını, el antropometrik ölçümlerini ve biyokimyasal testlerinigerçekleştirdik. Genetikte yardımcı tanı yöntemlerinden olan dermatoglifik çalışmasıyla, erkekESların ve erkek kontrol grubunun dermal örneklerini inceleyerek, erkek ESların, erkek kontrolgrubundan farklı örnek dağılımına sahip olup olmadıklarını araştırdık. Bulgular. Erkek ESlarınve SBlerin parmak ucu dermal örnekleri incelenerek, erkek ESlerin erkek SBlerden farklı örnekdağılımına sahip oldukları saptandı. Antropometrik ölçümlerle ES ve SBlerin 2.parmak uzunluğu/ 4. parmak uzunluğu (2d:4d) oranı elde edildi. Erkek ES ve erkek SBlerin ortalama 2d:4d oranlarısağ (p=0,34) ve sol (p=0,06) elleri için karşılaştırıldığında, anlamlı bir ilişki bulunmadığı tespitedilmiştir. Sağ (p=0,17) ve sol (p=0,23) el, 2d:4d oranı ile testosteron hormonu arasındakikorelasyon çalışmamızda anlamlı bulunmamıştır. Düzenli ve uzun süreli spor yapan kişilere aitbazı biyokimyasal parametrelerin yapmayanlara göre istatistiksel olarak anlamlı farklar gösterdiğibulunmuştur. Sonuç. Çalışmamız, erkek ES ve erkek SBlerin dermatoglifik örnek dağılımı ileilgili Ege Bölgesinde yapılan ilk çalışmadır. Dermatoglifik bulgularımızın bu alanda çalışacakaraştırmacılara kaynak oluşturabileceğini düşünmekteyiz.Item Prostat kanseri ve apoptozis ilişkisi(2011) FUNDA KOSOVA; Zeki ARIProstat erkek genital sisteminin en büyük aksesuar bezi olup, erkek üretrasının başlangıç kısmını oluşturur. Prostat karsinomu erkek cinste en çok görülen internal malignitedir. Kansere bağlı ölümlerde ise ikinci sırada yer alır. Malign hastalıklar, klasik olarak kontrolsüz aşırı hücre proliferasyonunun olduğu hastalıklar olarak bilinir. Oysa aşırı proliferasyonun yanında azalmış apoptozisin de malignite gelişimine katkıda bulunduğu görülmüştür. Apoptozis (programlanmış hücre ölümü) birçok hastalıkta önemli rol oynar ve serbest radikal hasarı, sitokinler ve inflamatuar yaralanma tarafından tetiklenir. Bu derleme; apoptozis ve kanser arasındaki ilgi çekici bağlantıları göstermek ve bu konuda araştırma yapmak isteyenlere toplu bir kaynak sunmak amacıyla yapıldıItem CAPE uygulanmış mide kanseri dizin hücrelerinin matriks molekülleri ile etkileşimlerinin angiogenez ve antiangiogenik faktörler arasındaki olası ilişkilerinin araştırılması(2012) Feyzan KURT ÖZDAL; Zeki ARI; Mehmet İbrahim Tuğlu; Ercüment Ölmez; FUNDA KOSOVA-