Araştırma Çıktıları | TR - Dizin
Permanent URI for this community
Browse
Browsing by Language "Türkçe"
Now showing 1 - 20 of 4748
Results Per Page
Sort Options
Item Bel ağrılarının ağrı ölçütleriyle analizi(1995)Bel ağrısı yakınmalı 50 olguda bel ağrıları grafik rating skala (GRS), verbal skala, ağrı çizimleri ve ağrı anketi ile irdelendi. Ağrı düzeyi GRS ve verbal skala ile değerlendirildi. Ayrıca verbal skala ile bel ağrılarının diğer ağrılara kıyasla düzeyi belirlendi. GRS ile verbal skalanın her iki değerlendirme yönteminin bulguları arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptandı (p<0.01). Ağrı çizimleriyle olguların % 36'sı psikojenik ağrılı olarak belirlendi. Psikojenik ağrısı olanlarla nonpsikojenik ağrısı olanlar arasında cinsiyet ve iş stresi bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı. Bel ağrılanhın klinik değerlendiriminde özellikle GRS nın daha yaygın olarak kullanılabileceği ve ağrı çizimlerinin psikojenik ağrıların ayırımında yeterli olmasa da yardımcı olabileceği sonucuna varıldı.Item Travma tanımlayan ve tanımlamayan kronik bel ağrılı olguların psikolojik özellikleri(1995)Araştırmada, bel ağrılarının öncesinde travma geçiren ve geçirmeyen olgular psikolojik bakımdan incelendi. Bu amaçla kronik bel ağrısı olan 41 olgu Beck Depresyon Envanteri ve Semptom Check List 90- Revised ile. değerlendirildi.Beriki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamakla beraber travma tanımlayanlarda psikolojik semptomlara ait puanlar daha yüksekti.Bu kişilerin travma gibi somatik durumun varlığına rağmen, psikolojik özellikleri nedeniyle kronik ağrıya yatkınlıklarının olabileceği sonucuna varıldı.Item Açıklanamayan infertilite olgularında fallopian sperm perfüzyonu ve intrauter inseminasyon uygulamalarının karşılaştırılması(1995)Açıklanamayan infertilite olgularında yeni bir yöntem olan fallop tüplerine sperm perfüzyonu ile intrauterin inseminasyonıın etkinliğini karşılaştırmayı amaçladık. Çalışma, SSK Ege Doğumevi ve Kadın Hastalıkları Hastanesi İnfertilite Bölümünde yapıldı. Yetmiş üçaçıklanamayan infertilite olgusu, Kasım 1993 ve Ekim 1994 tarihleri arasmda rastlantısal olarakj Fallopian SpermPerfüzyonu veya intrauterin İnseminasyonyöntemi iletedavi edildi. ; Süperovulasyon insan menopozal gonodotropinleri ile sağlandı. Spermlerin hazırlanması klasik ı yüzdürme (swim up) tekniği ile yapıldı. IUI için 0,5 mi, intrauterin inseminasyon kateteri yardımı ile,. FSP için ise 4 mi olarak ince bir Foley sonda kullanılarak verildi. Her iki grup arasmda; yaş, insan menopozal gonodotropin uygulama gününde> 15mm follikül sayısı, total östradiol düzeyi, endometrial kalınlık ve hareketli ve toplam sperm sayıları arasmda fark yoktu (p>0.05). Fallopian sperm perfüzyon grubunda 36 hastaya 68 tedavi siklusu uygulandı ve 11 kli¬nik gebelik (siklus basma %16.1, hasta basma %30.5) elde edildi, Intra uterin inseminasyon(için seçilen 37 hasta ise 70 tedavi siklusuna tabi tutuldu ve 9 (siklus basma %12.8, hasta başına %24.3) klinik gebelik saptandı (p>0.05). Açıklanamayan infertilite olgularında Fallopian Sperm Perfüzyonu; kolay, ucuz ve iyi bir yöntem gibi gözükmektedir. İnce bir Foley kateter kul¬landığımız çalışmamızda, olgularm yaklaşık üçte birinde klinik gebelik elde edildi. Diğer yardımcı tekniklerdeki maddi ve teknik zorlukları gözönünde alırsak yöntemin bu olgularda daha uygun bir tedavi aracı olabileceği söylenebilir..Item \"Flebotomiyle\" hipogonadizmi gerileyen hemokromatoz olgusu(1995)İdiopatik hemokroza bağlı hiipognadotropik hipogonadizmli 29 yaşında erkek hasta da 6 ay süreyle uyguladığımız flebotominin, seksüel fonksiyon bozukluğu ve hipogonadizm üzerinde¬ki olumlu etkilerini gözledik.Item İnfertil olgularda histerosalpingografi ve laparoskopi bulgularının karşılaştırılması(1995)İnfertil olgulardaki histerosalpingografi bulgularının laparoskopik bulgularla karşılaştırıl¬masını amaçladık. Çalışma, SSK Ege Doğumevi ve Kadm Hastalıkları Hastanesi, İnfertilite Bölümünde planlanıp yapıldı. Toplam 468 histerosalpingografi ve laparoskopi uygulanmış olgu çalışmaya alındı. Olgular, histerosalpingografi bulguları yönünden üç grup altmda top¬landı; Normal, Anormal, Kuşkulu. Normal (s = 188) histerosalpingografi bulgularına sahip ol¬guların laparoskopik olarak doğrulanması % 94.1, Anormal bulgulara sahip 46 olguda bu oran %93.4 ve Kuşkulu olguların laparoskopik doğrulanması %58.9 oranmda idi. Buna karşılık, nor¬mal ve anormal gruplardaki spesifite %93.47, sensitite %94.14, negatif belirleyici değer %79.62, pozitif belirleyici değer %98.33 olarak saptanmasına karşın, kuşkulu grubun da dahil edilmesi ile spesifite %64.6, sensitive %94.4, negatif belirleyici değer %94.2 ve pozitif belirleyici değer %64.2 olarak bulundu. Histerosalpingografi çekilen olgulardaki spesifite ve pozitif beliryici değeri arttırabilmek için olgulara laparoskopik incelemenin yapılması gerektiğini vurguladık.Item The relation between the risk of chorioamnionitis and time interval in premature rupture of the membranes(1996)Toplam, 280 erken membran rüptürlü terminde gf beler çalışmaya alındı. Olgular iki grup altında toplandılar. Doğum I. grupta (n=140) spontan olarak takip edilirken, ikinci grupta (n=140) doğum eylemi oksitosin ile indükte edildi. Her iki grupta enjeksiyon riski benzer olmasına karşın, II. gruptaki sezaryen oranı (n=18, %12.8), I. gruptakinden (n=10, %7.1) daha yüksek olarak bulundu (p<0.05). Sonuç olarak, daha düşük sezaryen oranı ve korioamnionitis riskinde artış görülmemesi nedenleri ile erken membran rüptüründen sonraki 24 saat içerisinde doğumun spontan olarak takip edilmesinin uygun olacağı kaatine varıldı.Item WASP modeline göre Türkiye'nin enerji stratejisi ve fosil yakıt sorunu(1996)Bu çalışmada, WASP Modeli kullanılarak geliştirilen Türkiye'nin uzun dönem (1996-2010) elektrik enerjisi üretim-yatırım planlama çalışmasının sonuçları ele almmakta, Türkiye'nin gerek enerji bağımsızlığı, gerekse temiz enerji seçenekleri gibi hayati, sorunları, fosil yakıtlara ve temiz enerji kaynaklarına dayalı projeksiyonların ağırlığı tartışılmaktadır. Enerji/çevre ikilemi itibariyle bugün gelinen nokta, enerji üretim-tüketimmde çevre boyutunun gözardı edilemeyeceğini temel bir şart olarak ortaya koymaktadır.Item Çocuklarda üst solunum yolu enfeksiyonlarında çinko ve bakır düzeyleri(1996)Üst solunum yolu enfeksiyonu (ÜSYE) geçirmekte olan 1.5-10 yaş arası 40 olgunun serum ve idrar çinko (Zn) ve bakır (Cu) değerleri araştırılmış ve normalden düşük bulunmuştur. Enfeksiyon başlangıcında serum Zn düzeyleri kontrol grubuna göre yüksek bulunmuş (p<0.008), buna ek olarak idrar Zn atılımında kontrollere göre artış bulunmuştur (p<0.0001). Serum ve idrar Cu düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı bir değişiklik göstermemiştir. Manisa yöresindeki çocukların subklinik Zn eksikliği nedeniyle beslenmelerinin Zn'dan zengin \" besinlerle desteklenmesi gerektiği kanısına varılmıştır.Item Fotokemoterapinin oküler yan etkileri(1996)Psöriazis, vitiligo, alopesia areata ve mikozis fungoides nedeniyle fotokemoterapi (PUVA) tedavisi uygulanan yaşlan 32.3±8.2 olan 62 olgu, 28.2+6.4 ay süreyle gelişebilecek oküler yan etkiler nedeniyle izlendi. Olgular tedavi öncesi ve sonrası kontrollerde görme keskin¬liği, göz içi basıncı, ön segment muayenesi ve özellikle lens, ge¬lişebilecek opasiteler nedeniyle pupillalann maksimal dilatasyonu yapılarak incelendi. Arka segment muayenesi ise direkt ve indirekt oftalmoskopinin yaiusira retinal toksisiteyi değerlendirmek için fo-tostres, Amsler grid ve Lanthony renk muayenesi testleri yapıldı. Tedavi sonrası bir olguda kortikal punktat opasite, bir olguda ise latent diabete bağlı olabilecek posterior subkapsüler katarakt göz¬lendi. Arka segment muayenesi ve testlerinde tedavi öncesine göre herhangi bir değişiklik görülmedi. PUVA tedavisi sonrası gözlerin ultraviyoleden yeterince korunması gerektiği, aksi takdirde lenste kataraKtojenik değişikliklerin gelişebileceği kanısına varıldı.Item Orbita selüliti(1996)Orbita sellüliti sık rastlanmayan ancak görmeyi ve yaşamı tehdit potansiyeli bulunan bir hastalıktır. Bu makalede 5 yıllık bir dönem içinde görülen 15 hastaya ait klinik ve terapötik sonuçlar sunulmaktadır. Başvuru anında ortalama yaşa 25' ti (2-60). Semptomların başlangıcı 2 ila 15 gün arasında değişmekteydi. Predispozan faktör olarak 7 hastada kronik sinüzit bulundu. Olguların çoğunda yüksek doz parenteral antibiyotik tedavisi enfeksiyonu kontrol altına aldı. Sadece orbita abseli bir hastada cerrahi drenaj gerekti. So¬nuçlarımız orbital sellülite bağlı körlük ve ölüm gibi ciddi kompli-kasyonlann önlenmesinde antibiyotiklerin derhal başlanması gerek¬tiğini düşündürmektedir.Item Temporomandibüler eklem aktif hareket açıklığının genel eklem laksitesi ile ilişkisi(1996)Bu çalışmada sağlıklı genç erişkinlerde temporomandibüler eklem (TME) aktif hareket açıklığı ile genel eklem laksitesi ve TME disfonksiyonu semptom ve bulgularının ilişkisinin araştırılması amaçlandı. Yaşları ortalama 21.1+2.1 yıl (17-28) olan 79'u kız, 89'u erkek toplam 168 olgu çalışma kapsamına alındı. Mandibüler aktif maksimum vertikal açılma (MAMVA) kapasitesi ve aktif lateral hareketler (MALH) cetvelle lineer olarak ölçüldü. TME sesleri mandibulanın açılma ve kapanma hareketleri sırasında eklem elle palpe edilerek ve oskültasyonla değerlendirildi. Genel eklem laksitesi Beighton tarafından modifiye edilen hipermobilite skoruna göre belirlendi. TME de ses saptananlarda MALH ses saptanmayanlara kıyasla daha fazlaydı ve kızlarda TME sesleri ile MALH arasında anlamlı korelasyon saptandı (p<0.05). Her iki cinste de genel eklem laksitesi ile MAMVA ve MALH arasında anlamlı korelasyon izlenmedi (p>0.05). Sonuçta, TME laksitesinin özellikle kadınlarda TME disfonksiyonu için predispozan bir faktör olabileceği kanısına varıldı.Item Çevre eğitiminin amaçları, uğraşı alanları ve sorunları(1996)Çevre eğitimi iki farklı bilim dalı olan çevre bilimi (fen) ile eğitim bilimlerinin (sosyal) sentez edilmesiyle ortaya çıkmış yeni bir çalışma alanıdır. Çevre eğitiminin temel amacı, kognitif (algılama) düzeyde insanlarla tabiat arasında karşılıklı saygıya dayalı, çevreye zarar vermeyen davranışları üretecek şekilde sağlıklı bir iletişim kurabilmedir. Çevreyle ilgili konularda bireyin davranışını etkileyen ve belirleyen psikolojik, sosyolojik ekonomik ideolojik, politik ve kültürel boyutların tanımlanmasını ve katkı paylarının ortaya konmasını hedefler. Çevre eğitiminde yıllardır yaşanan problem, eğitimcilerin tek bir çekice (positivism) sahip olmaları; herşeyi çivi olarak görmeleridir. Çevre eğitimcileri bu problemi aşmak için, farklı koşulları ve durumları çalışmak ve anlamak için farklı metodolojiler ve metodların varlığına dikkat çekmektedirler. Tornavida en uygun alet ise, çekiç yerine onu kullan prensibi bugünkü positivist bilim paradigmasının ortaya çıkardığı krizi aşmak için geliştirilmiş olup, çevre eğitiminde kullanılmaktadır. Çevre eğitimi, zengin örneklerle desteklenmiş ve teorik arka planı da olan bir bilgi transfer modeli ile gerçekleştirilmelidir. Tabiat ekolojisinden daha ziyade insan ekolojisini anlamaya çalışan çevre eğitiminin temel paradigması, \"lütfen tabiatta geri dönüşümü olmayan değişiklikler yapmayınız.\" şeklinde özetlenebilir. Çocuklar yarının çevre problemleri konusunda eğitilemez. Ancak çevreyle ilgili problemleri tanımlayabilecek, konuyla ilgili bilgi toplayabilecek ve bu bilgiler ışığında doğru kararlar vermesini sağlayacak ve çevre problemlerini çözebilecek zihinsel becerileri kazanmalarında onlara yardımcı olunabilir.Item Ovarian dysgerminoma with contralateral gonadoblastoma in a 46XY phenotypic female: Swyer syndrome(1996)46XY fenotipli kız çocukta over disgerminomu ile birlikte gonadoblastom olgusu: Swyer sendromu Onbeş yaşında, bir yıldır primer amenore ve sağ inguinal şişlik yakınması olan olgunun fizik baskısında; kız, fe-notipi, bir miktar kıllanma ile birlikte klitoris hipertrofisi mevcuttu ancak göğüsleri gelişmemişti. Ultrason ile ya¬pılan incelemede sağ over kaynaklı kitle saptandı. Ame¬liyat esnasında sağ salpingoooferektominin yanısıra şüp¬heli görünüme sahip sol taraftan da biyopsi yapıldı. Histolojik inceleme sonucunda sağ överde disgerminom, solda ise gonadoblastom saptanması üzerine ilk ame¬liyattan bir ay sonra sol gonadektomi ve kliteroplasti ya¬pıldı. Olgumuz, kız fenotipine sahip sağ överde disgermi¬nom, solda ise gonadoblastomu olan ilginç bir Swyer sendromu olma özelliğini taşımaktadır.Item Hipotiroidi ve kondrokalsinosis(1996)Bu çalışmada hipotiroidi (HT) ile kondrokalsinosis (KK) arasındaki ilişkiyi araştırmak amacıyla 22 HT'li olgu ve 20 kontrol karşılaştırıldı. Çalışmaya alınan tüm bireylerin radyolojik olarak bilateral diz, bilateral el ve el bileği ve pelvis grafileri ile biyokimyasal olarak serum demir, ürik asit, alkalen fosfataz ve kalsiyum düzeyleri değerlendirildi. KK prevalansi HT'li olgularda % 18, kontrollerde % 5 olarak saptandı ve yüzdeler arasındaki fark anlamlıydı. Sonuçta HT ve KK'in birbirine eşlik edebileceği kanısına varıldı.Item Doğu Karadeniz ve Ege Bölgesinde görülen rikets olgularının özellikleri(1996)Ülkemizin iki ayrı iklim özelliği gösteren bölgelerinde saptanan vitamin D eksikliğine bağlı rikets olgularının laboratuvar özellikleri değişik parametrelere göre incelenerek karşılaştırılmıştır. Çalışma, iklimi genellikle bulutlu ve kapalı olan Doğu Karadeniz Bölgesi (Giresun, enlemi: 41° Kuzey, 38° 30' Doğu) ile Ege Bölgesinde (Manisa, enlemi: 38° 30' Kuzey, 27° 30' Doğu) yapıldı. Doğu Karadeniz Bölgesi'nden yaşlan 3 ay ile 18 ay arasında (Ort. 8.27± 3.83) değişen 53, Ege Bölgesi'nden yaşları 2 ay ile 24 ay (Ort. 7.24 ± 4.26) arasında değişen 25 riketsli olgu alındı. Serum ve idrarda kalsiyum (Ca), fosfor (P), kreatinin (Kr), ve serum alkalen fosfataz düzeyleri ölçüldü. İdrar Ca/Cr ve P/Cr oranları ile kalsitriol ve parathormon (PTH) indeksleri belirlendi. Karadeniz Bölgesinden tanı alan olgularda serum Ca, ve alkalen fosfataz yüksek (p<0.001, p<0.05), id¬rar Ca, P ve Kr değerleri ise Ege Bölgesine göre anlamlı olarak (sırayla; p<0.01, p<0.01, p<0.001) düşük bulundu. İdrar Ca/Kr ve P/Kr oranları yüksek (p<0.05), kalscitrioi ve PTH indeksleri de anlamlı olarak düşük (p<0.001) bulundu. Bu çalışmada kalsitriol ve PTH 'nm indirekt göstergeleri olan kalsitriol ve PTH indeksleri kullanılarak Doğu Karadeniz Bölges¬inde D vitamini eksikliğine bağlı riketsin daha geç dönemde saptandığı ve ileri derecede olabileceği gösterilerek bu bölgede D vitamini proflaksisi uygulamasının gerekliliğine dikkat çekilmiştir.Item Bebeklik döneminde yarı doz Hepatit B aşı uygulaması(1996)Hepatit B aşılamasında, maliyet önemli bir sorundur. Bu çalışmada ekonomik bir yöntem olarak 2,3,4. aylarda Difteri, tetanus, Boğmaca aşısı ve Polio aşısı ile birlikte uygulanan intramüsküler yan doz (5 mierogram) aşılama ile, gene karma ve Polio aşısı ile birlikte uygulanan tam doz (10 mierogram) intramüsküler aşının bağışıklayıcı etkileri karşılaştırıldı. Serum örneklerinde HBV serolojik göstergeleri mikro-EIA ile bakıldı. HBsAg, anti-HBs ve anti-HBc total olumluluğu olmayan 18 çocuğa maya kökenli aşı (Hepavax-Gene) uygulandı. Serolojik ve biyokimyasal testler için her aşıdan bir ay sonra kan örnekleri alındı. Onuncu ayda tam ve yarı doz uygulanan her iki grupta da serokonversiyon olduğu, aşı programı sonucu 17 çocukta koruyucu düzeyde (>100IU/L) anti HBs düzeyi saptandı. Bu nedenle karma ve polio aşısı ile birlikte yarı doz aşı uygulamasının, rutinde uygulanabileceği ve 9 ay sonra uygulanan ilave doz aşının yüksek litrede bağışık sağladığı saptandı.Item Kronik otitli hastalarda östaki tübü fonksiyonlarının objektif metodla değerlendirilmesi ve normal kişilerle karşılaştırılması(1996)Bu çalışmada kronik otitis medialı hastaların östaki tübü fonksiyonları değerlendirildi ve obstürktif üst solunum yolu patolojileri ile ilişkisi araştırıldı. Sonuçlar normal populasyonla karşılaştırıldı. Kronik ptit grubundaki 60 kulağa Otomatik Toynbee Testi, kontrol grubundaki 146 kulağa da Otomatik Williams Testi uygulandı. Östaki dişfonksiyonu kronik otit gru¬bunda 43 kulakta (%71.7) görülürken, normal kulakların sadece 51'inde (%34.9) tesbit edildi. Hem kontrol hem de kronik otit grubunda östaki dişfonksiyonu olanlarda üst solunum yolu patolojileri anlamlı olarak yüksek oranda bulundu. Sonuç ola¬rak, 1) Timpan zarı sağlam kişilerde östaki tübü fonksiyonunun objektif olarak değerlendirilmesinde \"Otomatik Williams Testı'nin pratikte kullanışlı ve kolay uygulanabilir olduğu kanaatine varılmıştır. 2) Kronik otitli hastalarda östaki dişfonksi¬yonu sıklığı, normal kişilerin iki katından fazladır. Bu da kronik otitis media etiyopatogenezinde östaki disfonksiyonunun ve buna yol açan obstrüktif üst solunum yolu patolojilerinin rol oynadığı fikrini desteklemektedir. 3) Kronik otit cerrahisinde ös¬taki fonksiyonu ve üst solunum yolu patolojileri preoperatif olarak objektif testlerle değerlendirilmelidir. Bunun için modifiye \"Pressure equilibration test of the inflation-deflation test\" olan \"Otomatik Toynbee Testi\" pratik, objektif ve uygun bir metod-dur.Item Fizyolojik manevraların mitral yetmezliği olan olgularda diyastolik fonksiyon parametreleri üzerine etkileri(1996)Bu çalışmada mitral yetmezliği olan 32 hastada, Doppler ekokardiyografi kullanılarak, valsalva, handgrip, ayakta duruş ve ayakları kaldırma egzersizi sırasında diyastolik fonksiyon parametreleri incelendi. Valsalva manevrası sırasında E-dalgası (%12, p<0.05), A-dalgası (%8, p<0.05) azalırken, E/A oranı değişmedi. Handgrip sırasında E-dalgası A-dalgası ve E/A oranında anlamlı değişme saptanmadı. Ayakları kaldırma egzersizinde E ve A dalgası değişmezken (p>0.05). El A oranı anlamlı olarak değişti. (%13, p<0.05). Ayakta durma sırasında E (%11, p<0.05) ve E/A oranı (%7, p<0.05) azalırken A dalgası değişmedi (p>0.05).