Browsing by Subject "Anestezi"
Now showing 1 - 20 of 29
Results Per Page
Sort Options
Item Kardiyopulmoner bypass uygulanan olgularda bronkoalveoler lavaj sıvısının pH değişimleri(2005) Erdem ÖZKISACIK; Ülkü BAYINDIR; Münevver YÜKSEL; Tahir YAĞDI; Suat BÜKET; Osman SARIBÜLBÜL; Sezai TAŞBAKAN; İlker ALATAkciğerlerde olan olayların en iyi göstergelerinden biri olması nedeniyle bronkoalveoler lavaj (BAL) yöntemi aracılığıyla, kardiyopulmoner “bypass”ın (KPB) akciğerlerde oluşturduğu komplikasyonların etiyolojisinde rol alanfaktörlerden pH değişimlerinin incelenmesi planlanmıştır. Koroner arter bypass cerrahisi (KABC) uygulanan 10 hastada toplam 40 adet BAL uygulanmıştır. Örneklemeler 1. preoperatif dönemde; 2. anestezi indüksiyonunun 1. saatinde; 3. KPB esnasında kros klempin 30. dakikasında; 4. KPB tamamlandıktan sonraki 20 saatte yapılmıştır. Hiçbir örnekte kalsiyum ve potasyum iyonu saptanmamıştır. Preoperatif ortalama BAL pH’si 6.361 (SS±3,55.10-2), diğer ölçümlerin sonuçları sırasıyla; 6.375 (SS±0.44), 6.567 (SS±0.165), 6.470 (SS±9,29.10-2) olarak saptanmıştır. İlk iki dönem arasında istatistiksel fark yoktur (p=0.241). 3. ve 4. dönemler arasında da istatistiksel bir fark yoktur (p=0.074). Bununla birlikte 2. ve 3. dönemler arasında anlamlı bir istatistiksel fark olduğu gözlemlenmiştir (p=0.005). Aynı şekilde ilk ve son dönem örneklerin karşılaştırılmasında da istatistiksel fark olduğu görülmüştür (p=0.007). Aspire edilen ortalama lavaj miktarları birinci dönem örnekler için %64, 2. dönem örneklemelerde %75, 3. dönem örneklemelerde %73.4 ve 4. dönem örneklemelerde %56 olarak bulunmuştur. Bu çalışmayla, açık kalp cerrahisinin bir gereği olan KPB’nin bronkoalveoler boşluğun ekosisteminin önemli bir bileşeni olan pH’yi değiştirdiği ve KPB’ye bağlı olarak artmış olan ve ayrıca BAL yapılmasını güçleştiren mukus sekresyonunun atelektazilerin gelişiminde önemi olduğu gösterilmiştir. Bronkoalveoler pH değişimlerinin, önceki yayınlarda da belirtildiği üzere sürfaktan gibi yapılar üzerinde rol oynaması olasılığı, bu çalışmanın yeni çalışmaları tetikleyen önemli bir yönü olacaktır.Item Postoperatif dönemde hastaların anestezi konusundaki endişeleri nelerdir?(2005) Verda TOPRAK; Demet TOK; Arzu KEFİ; Gönül TEZCAN KELEŞAmaç: Genel anestezi uygulanan hastalarda, cerrahiden hemen ve yirmi dört saat sonrasına ait endişelerinin neler olduğunu araştırmayı amaçladık.Gereç ve Yöntem: Etik kurul izni ile onay alındıktan sonra 173 olgu çalışmaya alındı. Standart soru anketinde ağrı, bulantı, kusma, çevreyi tanımama, bilinçsizlik hali, titreme, boğaz ağrısı, uykuya meyilli olma, tüpü hissetme, susuzluk hissi, ameliyatı hatırlama semptomlarının puanlama yapılarak değerlendirilmesi istendi. Puanlama görsel nümerik değerlendirme tekniği ile yapıldı ve her bir semptoma; 1 puan (en az endişe duyulan semptom) ile 10 puan, (en çok endişe duyulan semptom) arasında puan verilmesi istendi.Bulgular: Olgular (4.6±3.6) puan vererek en çok ameliyat sonrası ağrı duyma endişesini taşıdıklarını belirttiler. Operasyonun birinci günü ise, ağrı puanı (5.8±3.7) artış gösterdi. Bilinçsizlik hali (3.2±4.0), boğaz ağrısı (2.8±3.44), çevreyi tanımama (2.5±3.5) ve uykuya meyil (2.1±2.9) puan aldı. Ağrı ile ilgili endişe operasyon sonrası birinci günü belirgin olarak artarken diğer faktörlerde ameliyat öncesinde verilen puanlara göre azalma gösterdiler.Sonuç: Genel anestezi alan hastalarda, ameliyat sonrası ağrı, en yoğun endişe kaynağıydı; bu bulgular, ameliyat sonrası dönemdeki ağrı kontrolünün operasyon öncesinde hasta ile detaylı olarak konuşulmasının önemini ortaya koymuşturItem Günübirlik anestezide sevofluran veya desfluran ile birlikte fentanil ve remifentanil kombinasyonunun farklı derlenme skorları ile karşılaştırılması(2005) Verda TOPRAK; Tezcan Gönül KELEŞ; Zeynep EKİCİ; Demet TOKGünübirlik anestezide sevofluran veya desfluran ile birlikte fentanil ve remifentanil kombinasyonunun farklı derlenme skorları ile karşılaştırılması, operasyon odası (00, Faz-1) ve anestezi sonrası bakım ünitesinde (ASBÜ, Faz-2) Fast-Track Skorldma (FTS) ve Aldrete Skorlama (AS) sistemleri kullanılarak değerlendirildi. Fakülte Etik Kurul Onayı ile, ASA I-II grubu, 18-60 yaş arası 80 olgu randomize olarak dört gruba ayrıldı. Gruplara göre uygulanan standart bir anestezi indüksiyonu sonrası; Grup (S+F)'ye; 1-3 % sevofluran + 2p.g kg'sa1 fentanil, Grup (S+R)'ye: 1-3 % sevofluran + 0.25 fig kg sa remifentanil, Grup (D+F)'ye: 2-5 % desfluran + 2 fig kg sa fentanil, Grup (D+R)'ye : 2-5% desfluran + 0.25 jıg kg'sa remifentanil ve 60% N2O verilerek anestezi idameleri sağlandı. Operasyonunun bitiminden 15 dk önce tüm olgulara standart analjezik ve anti emetik ilaç uygulandı. Tüm olguların ekstübasyon zamanları kaydedildi. 00'da (Faz-1) ekstübasyon sonrası 5. ve 10. dakikalarda FTS ve AS değerleri ile ASBÜ'de (Faz-2) 5.-15. ve 25. dakikalardaki FTS ve AS değerleri kaydedildi. ASBÜ'de ağrı ve bulantı şikayetleri değerlendirildi. P< 0.05 değeri anlamlı kabul edildi. Faz-1'de, 10.dk'da Grup (D+R) AS'ye göre, Grup (S+F)'den daha yüksek skora sahipti (p<0.05). Faz-2'de, 5.dk'da, Grup (D+R) hem AS hem de FTS'ye göre diğer grupların hepsinden daha yüksek skora ulaştı (sırası ile, p<0.05 ve p<0.01). Faz-2'de, 15. dk da Grup (S+F) AS'ye göre diğer gruplardan daha düşük skor elde etti (p<0.05). Tüm gruplar Faz-2 deki 25. dk da taburcu olma kriterleri ve puanına ulaştı. Sonuç olarak; Hem FTS hem de AS sistemleri tüm gruplarda Faz-1 ve Faz-2 döneminde kolaylıkla uygulandı. Desfluran + Remifentanil kombinasyonunun günübirlik anestezi uygulaması için ideal bir kombinasyon olduğu kararına varıldı.Item Pediyatrik günübirlik cerrahide ebeveynlerin postoperatif dönem hakkındaki endişelerinin değerlendirilmesi(2005) Verda TOPRAK; Tezcan Gönül KELEŞ; Kaan TOPALOĞLU; Demet TOKBu çalışmada, günübirlik cerrahi geçirecek olan çocuk olguların ebeveynlerinin postoperatif dönem hakkındaki endişelerinin neler olduğunun belirlenmesi amaçlandı. CBÜ Tıp Fakültesi Etik Kurul izni ile açıklamalı onay alındıktan sonra 100 çocuk olgunun ebeveyni değerlendirmeye alındı. Hazırlanan standart soru anketinde postoperatif ağrı, bulantı, kusma, çevreyi tanımama, titreme, boğaz ağrısı, uykuya meyilli olma ve susuzluk hissi semptomlarının, puanlama yapılarak değerlendirilmesi istendi. Ayrıca sorulmayan ve onların eklemek istedikleri soru var ise, diğerleri bölümüne puanları ile birlikte kaydedildi. Puanlama 1 puan: onları bu konu hiç endişelendirmiyor, 10 puan: ise bu konu onları çok endişelendiriyor şeklinde değerlendirmeleri sağlanarak yapıldı. Ebeveynler 7.32 ± 3.09 puan vererek en çok postoperatif ağrı konusunda endişeli olduklarını belirttiler. Yüksek öğrenim gören ebeveynler susuzluk hissi (5.31 ± 3.96 puan, p<0.02) ve çevreyi tanımama (4.51 ± 3.83 puan, p<0.008) konusunda daha çok endişeli idi. Diğerleri bölümünde başarısız cerrahi girişim (4.38 ± 4.70 puan) ve gereksiz invaziv girişim (3.43 ± 4.40 puan) gibi konularda endişeler yer almaktaydı. Sonuç olarak, preoperatif değerlendirme sırasında ebeveylerin endişe duyduğu konuların yeterli açıklamalar yapılarak ve anestezist cerrah işbirliği ile ortak bir dil konuşarak aydınlatılması gerektiğini düşünmekteyiz.Item Hasta kontrollü analjezide epidural bupivakain, bupivakain-fentanil vebupivakain-ketaminin etkilerinin karşılaştırılması(2006) Geraslan Selcen TEKİN; Tuna ERİNÇLER; Arzu KEFİ; İsmet TOPÇUAmaç: Çalışmamızda, total abdominal histerektomi (TAH) operasyonu uygulanan olgularda postoperatif analjezi amacıyla hasta kontrollü epidural analjezi (HKEA) yöntemi kullanılarak bupivakain, bupivakain+fentanil ve bupivakain+ketamin kombinasyonlarının analjezik etki ve yan etkilerinin karşılaştırılması amaçlandı. Yöntem: ASA I ve II grubu, 18-65 yaş arası 60 olgu çalışmaya alındı. Genel anestezi altında operasyonu planlanan olgulara operasyon öncesinde epidural kateter yerleştirildi. Operasyon bitiminde derlenmeye alınan olgular postoperatif ağrı tedavisi için randomize ve çift kör olarak 3 gruba ayrıldı. HKEA solüsyonları 100 mL %0.9 NaCl içerisinde, Grup B'de (kontrol) %0.125 bupivakain, Grup BF'de %0.125 bupivakain + 0.1 mgfentanil ve Grup BK %0.125 bupivakain + 40 mg ketamin olarak hazırlandı. HKEA pompası 5mL bolus doz ve 10 dakika kilitli kalma (bazal infüzyon yok, 4 saat limiti 30 mL) ve 10 mL yükleme dozu (çalışma solüsyonundan) şeklinde standart olarak programlanıp uygulanmaya başlandı. 24 saat boyunca hemodinamik parametreler, VAS skorları, toplam analjezik kullanımları, ek analjezik gereksinimi, sedasyon skorları, memnuniyet skorları ve görülen yan etkiler kaydedildi. Bulgular: Fentanil eklenen grupta toplam analjezik tüketimi diğer gruplardan düşük bulundu (p<0.05). Ayrıca bu grupta 1. ve 24. saatteki VAS skorları da diğer gruplara oranla daha düşüktü (p<0.05). Ketamin eklenen grupta postoperatif analjezik tüketimi kontrol grubuna göre daha azdı (p<0.05). Gruplar arasında ek analjezik gereksinimi ve yan etki açısından fark saptanmadı. Sonuç: Postoperatif HKEA'de fentanil ve ketamin kullanılması yan etkileri artırmaksızın analjezik kaliteyi ve hasta memnuniyetini yükselttiğinden güvenle kullanılabilir.Item Serum fizyolojikle epidural top-up uygulamasının tek yanlı spinal anesteziye etkileri(2006) İlkay CÖMERT; Demet TOK; koray erbüyün; Gülay OK; İdil TekinTek yanlı spinal anestezide önceden yerleştirilen epidural kateterden serum fizyolojiğin farklı zamanlarda uygulanması (top-up) ile anestezinin süresini ve kalitesini alt ekstremite cerrahisi için yeterli düzeyde sağlamak ve bu uygulamaların, hemodinami üzerindeki etkilerini belirlemek amaçlandı. ASA I-II grubunda, yaşları 18-65 arasında 60 olgu, rastgele üç eşit gruba ayrıldı. Her üç grupta tek yanlı spinal anestezi için 6 mg %0,5 ‘heavy’ bupivakain ve epidural top-up amacıyla 10 mL serum fizyolojik uygulandı. I.gruba epidural kateter yerleştirildikten sonra tek taraflı spinal anestezi uygulandı. II.gruba, önce tek taraflı spinal anestezi ve 1 dakika sonra, daha önceden yerleştirilen epidural kateterden epidural top-up uygulandı. III.gruba, epidural kateter yerleştirilip epidural top-up uygulandı ve 1 dakika sonrasında tek taraflı spinal anestezi yapıldı. Anestezi öncesinden başlanarak hemodinamik veriler, anesteziyi takiben duyusal ve motor blok seviyeleri kaydedildi ve değerlendirildi. Her üç grup hastada, kalp atım hızları ve ortalama arter basıncının tüm gruplarda kontrol değerlerine oranla bazı ölçümlerde anlamlı farklılıklar gösterdiği ancak verilerin klinik kabul edilebilir sınırlar içinde kaldığı; gruplar arası karşılaştırmalarda ise istatistiksel olarak anlamlı farklılık oluşmadığı görüldü. Duyusal blok düzeyinin II. grupta en yüksek, III. grupta ise en düşük seviyede kaldığı, gruplar arasındaki farkın anlamlı olduğu (p<0.05) saptandı. Tek yanlı spinal anestezi uygulamasından 1 dakika sonra epidural alana 10 mL serum fizyolojik ile topup yapılması ve hastanın tek yanlı pozisyonda 15 dakika süreyle tutulması, opere olacak ekstremitede duyusal blok düzeyini yükseltmektedir. Operasyon süresi 1-1,5 saat olarak tahmin edilen alt ekstremite cerrahisi olgularında bu teknik tek başına iyi bir alternatif olarak kabul edilebilir.Item Travmatik beyin hasarında serebral korumada deksmedetomidin ve magnezyumun etkilerinin karşılaştırılması(2006) Melek SAKARYA; İsmet TOPÇU; Ahmet VAR; Seda VATANSEVER; zuhal çavuşAmaç: Sekonder serebral hasardan koruma, kafa travmalı hastaların yoğun bakım tedavilerinin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu çalışmada, deksmedetomidin ve magnezyumun travmada beyin hasarını önlemeye yönelik etkilerinin karşılaştırılması amaçlandı.Gereç ve Yöntem: 30 erişkin Wistar albino erkek ratta 30 mg kg-1 intraperitoneal tiyopental ile anestezi uygulandıktan sonra Marmarou yöntemiyle diffüz kafa travması oluşturuldu. Ratlar randomize olarak 3 eşit gruba ayrıldı; Grup I = 2 mL serum fizyolojik, Grup II= 2 mL 100 µg kg-1 deksmedetomidine ve Grup III = 2 mL 750 µmol kg-1 magnezyum sülfat intraperitoneal yolla uygulandı. İlaç uygulamasından 120 dk. sonra ratlar servikal dislokasyonla sakrifiye edildi ve beyin dokuları travmatize edilmeden çıkarıldı. Beyin dokuları biyokimyasal ve histolojik incelemeler için interhemisferik kesi ile ikiye ayrıldı. % 10 formalin ile tespit edilip rutin parafin takibinden sonra hematoksilen-eosin ile boyandı ve morfolojik değişiklikleri incelendi. Apoptozis incelemesi için kesitler TUNEL yöntemi kullanılarak boyandı. Ayrıca beyin dokusunda malondialdehit (MDA), süperoksit dismutaz (SOD) ve glutatyon peroksidaz (GSH-Px) ölçümleri yapıldı.Bulgular: Hematoksilen-eozin ile boyanan beyin dokularının gruplar arasındaki karşılaştırması sonucunda deksmedetomidinin kafa travmasından sonra hücre hasarını magnezyumdan daha etkin olarak azalttığı saptandı. TUNEL tekniği ile yapılan incelemede ise, apoptozisi magnezyum kadar etkili engelleyemediği sonucu çıkarıldı. Biyokimyasal değerlendirmede MDA Grup I'de Grup II ve III'e göre anlamlı oranda düşük saptandı (p< 0.05). SOD düzeyinde azalma, Grup I'de Grup II ve Grup III'den daha fazlaydı. Gruplar arasında GSH-Px değerleri arasında fark saptanmadı.Sonuç: Deneysel diffüz kafa travmasında deksmedetomidin, sekonder serebral hasarı daha belirgin olarak azaltırken, magnezyum ise, apopitozisi daha fazla önleyebilmektedir. Biyokimyasal sonuçların histopatolojik bulgularla çelişkili olması ise magnezyum ve deksmedetomidinin serebral koruma üzerine etkilerinin enzimler üzerinden değil daha farklı mekanizmalarla ortaya çıkmış olabileceğini düşündürmektedirItem Zor endotrakeal entübasyonun tahmininde preoperatif testlerin etkinliğinin karşılaştırılması(2006) Ünal SABANCI; Selcen TEKİN; Nurettin LÜLECİ; İsmet TOPÇU; N. Zeynep EKİCİAmaç: Zor entübasyonun tahmininde birçok farklı test kullanılmaktadır. Bu çalışmada amacımız tüm bu testlerin zor entübasyonu tahminde etkinliğini değerlendirmektir.Gereç ve Yöntem: Çalışmaya genel anestezi altında elektif operasyonu planlanan 603 yetişkin hasta (238 erkek, 365 kadın) dahil edildi. Olguların yaş, boy, vücut ağırlığı, boyun çapı, interinsizör aralık, sternomental ve tiromental mesafe ölçümleri kaydedildi. Wilson toplam risk skoru, modifiye mallampati sınıflandırması, baş boyun hareketleri, mandibula protrüzyonu, zor laringoskopi veya entübasyon öyküsü ve anatomik anomaliler değerlendirildi.Bulgular: 25 hastada (% 4.1) trakeal entübasyon güçlüğü ile karşılaşıldı. Zor entübasyon ile vücut ağırlığı, tiromental ve sternomental mesafe, mandibular çıkıntı ve boyun ekstansiyon kısıtlılığı arasında bir korelasyon bulunmadı (p>0.05). İleri yaş, erkek cinsiyet, ?2 Wilson toplam risk skoru, interinsizör aralık ve boyun çevresi, yüksek Mallampati skoru, Cormack-Lehane Grade 3 veya 4, ağız açıklığının azalması ile zor entübasyon arasında anlamlı bir bağlantı bulundu (p< 0.05). < 2 cm. interinsizör aralık yüksek (% 99) seçiciliğe sahipti. Cormack-Lehane Grade 3 veya 4'ün duyarlılığı diğer parametrelerden daha yüksek bulundu (% 71).Sonuçlar: Cormack-Lehane sınıflandırması zor entübasyonun tahmininde en değerli testtir. Bu nedenle laringoskopik görüntü iyi değerlendirilmeli ve hastaya en uygun pozisyon verilmelidir. < 2 cm.. interinsizör aralık en yüksek seçicilik (% 99.8) ve pozitif öngörü değerine (% 50) sahipti. Tüm testler değil ancak bazı preoperatif testler zor entübasyon için önemli tahmin değerine sahiptir.Item Spinal anestezide farklı dozlardaki propofol sedasyonunun karşılaştırılması(2006) koray erbüyün; Gülay OK; İdil Tekin; Hilal YİĞİT; Demet TOKAmaç: Bu çalışmanın amacı, spinal anestezi sırasında, propofolün 3 farklı dozuyla yapılan sedasyon derinliğinin, Observer Assessment of Alertness and Sedation Scale (OAA/S) ve Bispektral Indeks (BİS) kullanarak karşılaştırılması idi. Ayrıca optimum sedasyon düzeyini sağlayan en uygun propofol dozu ve yan etkileri araştırıldı.Gereç ve yöntem: Hastane etik kurulu onayıyla 18-60 yaş aralığında, spinal anestezi planlanan 60 hasta rasgele 3 gruba ayrıldı. Spinal anestezi uygulandıktan sonra tüm hastalara 1mg.kg.-1 propofol iv bolus olarak verildi. Daha sonra GrupI’e 3mg.kg-1.sa-1, GrupII’ye 4mg.kg-1.sa-1 ve GrupIII’e 5mg.kg-1.sa-1 olacak şekilde propofol infüzyonuna başlandı. Kalp atım hızı (KAH), ortalama arter basıncı (OAB), periferik O2 satürasyonu (SpO2), solunum sayısı (SS), BİS ve OAA/S değerleri, propofol infüzyonundan önce ve 45 dakika infüzyon boyunca her 5 dakikada bir kaydedildi. İstenmeyen etkiler ve komplikasyonlar kaydedildi.Bulgular: OAA/S ve BİS değerleri bütün gruplarda, tüm ölçümlerde, kontrol değerine göre anlamlı oranlarda azaldı. OAA/S değerleri 20. dk.’dan itibaren tüm ölçümlerde Grup I’ de diğer gruplara oranla anlamlı oranda yüksek bulundu Grup III’ de 15.dk diğer gruplardan anlamlı oranda düşük bulundu. KAH, OAB, SS ve SpO2 zaman zaman azalsa da hiçbir olguda infüzyonu sonlandırmak veya acil tedaviyi gerektiren önemli kardiyovasküler veya solunum depresyonu görülmedi.Sonuç: OAA/S’nin optimum değerlerine ulaşmak için 3mg.kg-1.sa-1dozunda propofol infüzyonun yeterli olduğu ve istenmeyen etkilerin görülmediği izlenmiştir. Yanı sıra, 4 ve 5mg.kg-1.sa-1 propofol infüzyon dozlarıyla daha derin sedasyon olursa da, bu dozlarda da istenmeyen etki görülmemiştir.Item İnfantlarda santral venöz kateterizasyon deneyimlerimiz(2007) Verda TOPRAK; Tezcan Gönül KELEŞ; İsmet TOPÇUAmaç: İnfant olgulara uygulanan santral venöz kateterizasyon (SVK) işleminin özellikleri, kateterin takılması ve çekilmesine kadar geçen süreçte, karşılaşılan sorunların retrospektif olarak incelenmesi ve sonuçların literatür eşliğinde tartışılması amaçlandı. Yöntem: Mart 2004 ve Mayıs 2005 tarihleri arasında hastanemizde nonkardiyak cerrahi sonrası ve Pediatri Yoğun Bakım Ünitesi'nde izlenmek üzere 27 infantta uzman anesteziyologlar tarafından gerçekleştirilen SVK uygulamaları retrospektif olarak demografik veri, primer hastalık, girişim yeri ve gelişen komplikasyonlar açısından değerlendirildi. Bulgular: Olguların 13'ü (%48.1) 6 aydan küçük, 14'ü (%51.9) 6 aydan büyük infantlardı. 16'sı (%59.3) kız ve 11'i (%40.7) erkekti. SVK, 15 olguda (%55.6) internal juguler vene, 12 olguda (%44.4) subklavyen venden gerçekleştirilmişti. Kateter kalış süresi ortalama 5.9±5.2 gündü. Olguların 3'ünde (%11.1) kateterizasyon sırasında arter ponksiyonu yapılmıştı. Arter ponksiyonu ile kateter takılma yeri ve yaş arasında bir ilişki saptanmadı (p>0.05). Kateterden kan örneği alınabilmesi 15 (%55.6) infantta sağlanabildi. Kateter takılma yeri ve kan aspire edilebilme arasında istatistiksel ilişki saptanmadı (p>0.05). Sonuç: Pediatrik hastalarda SVK ile ilişkili komplikasyonlar yaş, vücut boyutu ve uygulayıcının deneyimi ile yakından ilişkilidir. Optimal yerleştirme bölgesi uygulayıcının deneyimine ve olgunun klinik durumuna bağlıdır.Item Toraks travmalı hastalarda intravenöz hasta kontrollü analjezi ile torakal epidural hasta kontrollü analjezinin klinik etkinliğinin karşılaştırılması(2007) Melek SAKARYA; Zeynep EKİCİ; İsmet TOPÇUAMAÇ Toraks travmalı hastalarda torasik epidural ve sistemik hasta kontrollü analjezi uygulamalarının yoğun bakım tedavi sürecine etkileri geriye dönük olarak araştırıldı. GEREÇ VE YÖNTEM Çalışmamızda 1997 ve 2003 yılları arasında yoğun bakım ünitesine (YBÜ) alınan toraks travması sonrası kot kırığı oluşan ve yoğun bakım tedavisi uygulanan olgular değerlendirildi. Üç veya daha çok kot kırığı olan, fentanil ile intravenöz hasta kontrollü analjezi veya bupivakain ve fentanil ile torasik epidural analjezi uygulanan 49 olgu çalışmaya alındı. BULGULAR Gruplar arasındaki yaralanma ağırlık skorunda fark saptanmadı. APACHE II skor değerleri (8,1±1,6 ve 9,2±1,7) ve kırık kot sayısı ortalama değerleri (4±1,1 ve 6,8±2,7) torasik epidural uygulanan gruptaki hastalarda daha yüksekti (p<0,05). Torasik epidural analjezi uygulanan hastalarda tedavi süresince 6. saatten itibaren anlamlı düzeyde düşük ağrı skorları gözlendi (p<0,05). Grupların YBÜ’de kalma süresi (15,6±5,9 ve 12,1±4,4 gün) torasik epidural analjezi grubunda daha kısa olarak saptandı (p<0,05). Gruplar arasında mekanik ventilasyon gereksinimi, pulmoner ve kardiyak komplikasyonlar açısından fark saptanmadı. SONUÇ Üçten fazla kot kırığı olan toraks travmalı olguların yoğun bakım tedavisinde, analjezi amacıyla lokal anestezik ve opioid infüzyonu ile torasik epidural analjezi kullanımının daha etkili analjezi sağlaması ve YBÜ yatış süresini kısaltması nedeniyle daha uygun olacağı kanısındayızItem Effects of esmolol on hemodynamic responses to laryngoscopy and tracheal intubation in diabetic versus non-diabetic patients(2007) Melek SAKARYA; Taner TAŞYÜZ; Sabri ÖZASLAN; İsmet TOPÇUAmaç: Diabetik hastalarda kısa etkili bir B-bloker olan esmololün, laringoskopi ve trakeal entübasyona hemodinamik yanıtı önlemedeki etkinliğini araştırmayı amaçladık. Yöntem ve Gereç: Non-kardiyak cerrahi planlanan ASA 1-11, diabetik veya diabetik olmayan 80 olgu çalışmaya dahil edildi. Olgular \"randomize olarak dört gruba ayrıldı.(Nondiyabetik kontrol; NDC, Nondiyabetik esmolol; NDE, Diabetik kontrol; DC, Diyabetik esmolol; DE) . Preoperatif periyotta ve çalışmanın 10. dakikasında kan şekeri ölçümleri yapıldı. İndüksiyondan önce NDE ve DE gruplarına 1 mg/kg esmolol, NDC ve DC gruplarına ise şalin 1 dk içinde yavaş infüzyonla uygulandı. Bu esmolol veya şalin uygulamasından 2 dk sonra, tüm olguların sistolik arter basıncı (SAB), diastolik arter basıncı (DAB), kalp atım hızı (KAH), bispektral indeks (BIS) ve periferik oksijen satürasyonu (SpO2) değerleri kaydedildi. İndüksiyonu takiben laringoskopi ve endotrakeal entübasyon uygulandı. Entübasyon sonrası olguların SAP, DAP, HR, SpO2 ve BİS değerleri 10 dk boyunca her 1 dk'da bir ölçüldü ve kaydedildi. Bulgular: Grup NDE ve DE'de ilaç uygulaması sonrası SAB, DAB ve KAH değerlerinin ilaç uygulaması öncesi değerlere göre anlamlı olarak düşük olduğu saptandı (p<0.05). NDC, NDE ve DC gruplarında entübasyon sonrası 1. dakika SAB, DAB ve KAH değerleri ilaç uygulaması öncesi değerlere göre anlamlı olarak yüksek bulunurken (p<0.05), bundan sonraki ölçümlerde anlamlı olarak düşük bulundu (p<0.05). Kan şekeri değerleri NDE grubunda NDC grubuna göre anlamlı olarak yüksek saptandı (p<0.05). Sonuç: Esmolol diabetik hastalarda da laringoskopi ve trakeal entübasyona hemodinamik yanıtı etkili şekilde kontrol etmek amacıyla kullanılabilir. Aynı zamanda esmololün kan şekeri seviyelerinde değişikliğe yol açmayacağı sonucuna vardık.Item Esmololün anestezik ve analjezik gereksinimi üzerine etkisi(2007) Melek SAKARYA; Taner TAŞYÜZ; İsmail ÇETİN; Tulin Ozturk; Ruşen IŞIK; İsmet TOPÇUAmaç: Genel anestezi uygulamaları sırasında anestezik ve analjezik ajan gereksinimini azaltan birçok adjuvan ajan bulunmaktadır. Bu randomize, çift kör, kontrollü çalışmada kısa etkili b1 reseptör antagonisti esmololün anestezik, analjezik ve kas gevşetici ilaç tüketimi üzerine etkilerinin araştırılması amaçlandı.Gereç ve Yöntem: 18-70 yaş arası, ASA I-II, genel anestezi ile elektif batın operasyon planlanan 60 (39E/51K) olgu 2 eşit gruba ayrıldı. Grup E (esmolol); esmolol indüksiyon öncesi 1 mg kg-1 dozunda yavaş infüzyon şeklinde uygulanıp, operasyon süresince 250 µg kg-1 dk-1 dozunda infüzyona devam edildi. Grup K (kontrol); aynı volümde serum fizyolojik verildi. Olgulara anestezi idamesinde propofol (BİS değerlerine göre) ve remifentanil (kalp atım hızı ve kan basıncına göre) ile T‹VA uygulandı. Kas gevşetici ajan olarak rokuronyum kullanıldı. Olguların hemodinamik değerleri, indüksiyonda ve sonrasında tüketilen anestezik, analjezik ve kas gevşetici miktarları kaydedildi. Bulgular: Gruplar arasında yaş, cins, operasyon türü, operasyon süresi ve indüksiyon dozları açısından fark saptanmadı (p>0.05). Grup E’de kontrol grubuna göre kas gevşetici tüketimi etkilenmezken, analjezik ve anestezik gereksinimi azaldı (p<0.05). Grup E’de perioperatif dönemde ortalama arter basıncı ve kalp atım hızı değişiklikleri daha stabildi. Ayrıca, bu grupta entübasyon ve ekstübasyona hemodinamik yanıt engellendi. Sonuç: Perioperatif dönemde cerrahiye ve anesteziye bağlı sempatik uyarılara akut otonomik yanıtların önlenmesinde esmolol infüzyonu kullanılarak, analjezik ve anestezik ajan gereksinimi azaltılabilir.Item Sezaryen operasyonlarında intratekal ropivakain ve ropivakain+neostigminin anestezik etkilerinin karşılaştırılması(2007) Gülay OK; Sabri ÖZASLAN; Tekin İdil MİRZAİ; koray erbüyünBu çalışmada, sezaryen operasyonu uygulanacak gebelerde intratekal yolla uygulanan ropivakain ile ropivakain + neostigmin kombinasyonlarının anestezik etkilerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır. ASA I-II, 18-42 yaş arasındaki 40 olgu rasgele iki gruba ayrılarak çalışmaya dahil edildi. Grup I’e spinal anestezi için 15 mg % 0.75 ropivakain (2 ml) + 0.5 ml % 20 dekstroz uygulandı. Grup II’ye spinal anestezi için 15 mg % 0.75 ropivakain (2 ml) + 0.5 ml % 20 dekstroz çözeltisinde hazırlanmış 25 µgr neostigmin çözeltisi uygulandı. Spinal anestezi uygulandıktan sonra hastalar supin pozisyonda baş 20-30° yukarıda olacak şekilde yatırıldı. Spinal anestezi uygulanmasının beş dakika öncesinden başlanarak KAH, OAB ve SpO2 değerleri, spinal anestezinin uygulanmasıyla da 5’er dakika aralarla DB ve MB seviyeleri değerlendirilerek tüm operasyon boyunca kaydedildi. Postop dönemde 1., 2, ve 4. saatlerde KAH, OAB, SpO2, DB ve MB seviyeleri ile VAS skorları izlenerek kaydedildi. VAS >4 olan hastalara analjezik uygulanarak, bu ilk analjezik gereksinimine kadar geçen süreler ve toplam analjezik tüketimi kaydedildi.Her iki grupta ilk analjezi ihtiyacına kadar geçen süreler arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı. KAH, OAB ve değerleri iki grup arasında benzerdi. DB ve MB seviyeleri ile VAS skorları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamadı.Sonuç olarak, intratekal 25 µgr neostigminin, yan etkiye yol açmadan, ilk analjezik gereksinimine kadar geçen süreyi, istatistiksel olarak anlamlı olmasa da uzattığı gözlendi.Item Bebekte ekstübasyon sonrası gelişen akciğer ödemi: Olgu sunumu(2007) Melek SAKARYA; Tezcan Gönül KELEŞ; İsmet TOPÇU; N. Zeynep EKİCİ; E. Alp YENTÜREkstübasyon sonrası laringospazma bağlı oluşan üst havayolu obstrüksiyonu, negatif basınçlı pulmoner ödeme yol açabilir. Olası mekanizma; pulmoner ödem ve alveoler hemorajiye neden olan laringospazm ve kapalı glottis ile birlikte solunum eforu sırasında akciğerlerde yüksek negatif basıncın oluşmasıdır. Prematür ikiz doğan, 2.5 aylık, 6 kg erkek olgu genel anestezi ile tanısal amaçlı sistoskopi operasyonuna alındı. Sorunsuz tamamlanan operasyonda, ekstübasyondan yaklaşık 5 dk sonra gelişen laringospazmla birlikte solunum sıkıntısı, taşipne, siyanoz ve periferik oksijen satürasyonunda düşme gözlendi. Olgu yeniden entübe edilerek mekanik ventilasyon desteği ve medikal tedavi amacıyla anesteziyoloji yoğun bakım ünitesine alındı. Olgu 4 saat mekanik ventilasyon desteği sonrasında 6. saatte ekstübe edildi. Postoperatif 48. saatte şifa ile pediyatrik cerrahi servisine gönderildi. Negatif basınçlı pulmoner ödem; pediyatrik olgularda da yaşamı tehdit edebilen, uzamış hastanede kalım süresine yol açan, reentübasyon ve mekanik ventilasyon desteğini gerektirebilen ciddi bir klinik tablodur. Laringospazmın önlenmesi ve riskli hastaların önceden belirlenebilmesi önemlidir. Ektübasyon sonrası oksijen satürasyonundaki belirgin azalma, negatif basınçlı pulmoner ödemi de akla getirmelidir.Item Hepatobilier yetmezlikli-transplantasyon adayı neonatal olgular ve anestezi(2008) Verda TOPRAK; Tezcan Gönül KELEŞ; Selçuk BULUT; Tulin Ozturk-Item Osteogenezis imperfektalı bir olguda anestezi uygulaması(2008) Melek SAKARYA; Mert ÖZER; İsmet TOPÇU; Şebnem ÖRGÜÇOsteogenezis imperfekta (OI) anormal Tip I kollajen üretimi ile karakterize, otozomal kalıtımlı ender bir bağ dokusu hastalığıdır. OI’lı olgularda, anatomik anormallikler rejyonel anestezi uygulamasını zorlaştırarak anestezi tekniğinin seçimini etkilemektedir. Bu olgularda hava yolu kontrolü ve entübasyonla ilişkili sorunların yanı sıra anestezik ajanların malign ve malign olmayan hipertermiyi tetikleme riski ile karşılaşılmaktadır. Bu makalede, OI olgularda anestezi seçiminin tartışılması ve üretra taşı nedeniyle ameliyatı planlanan OI’lı bir olguda total intravenöz anestezi ve laringeal maske uygulamasının değerlendirilmesi amaçlandı.Item Ciddi torakolomber kifoskolyozu ve zor hava yolu olan olguda anestezi yönetimi(2009) Tezcan Gönül KELEŞ; Selçuk BULUT; İsmet TOPÇU; Tulin OzturkHer iki bacakta doku defekti nedeniyle operasyonu planlanan olgu, 48 yaşında, erkek, mental retarde ve torakolomber bölgede aşırı kifozu mevcuttu (Resim 1). Boyun kısa ve kalındı, öne ve arkaya hareketi yoktu, sınırlı olarak sağa ve sola hareket ettirilebilmekte idi. Zor entübasyon açısından değerlendirildiğinde, tiromental uzaklığı 5 cm sternomental uzaklığı 11.5 cm (normal değerleri sıra ile, >6 cm, >12,5 cm) ve Mallampati testi ile sınıf IV idi. Toraks ön-arka çapı artmış, dinlemekle solunum sesleri bilateral azalmış ve yaygın ronküsleri mevcuttu. Arter kan gazı (AKG) bulguları restriktif patern ile uyumluydu. Hava yolu yönetimi zor olarak değerlendirilen olgu, operasyon öncesi uygulanması öngörülen anestezi teknikleri ve oluşabilecek riskler konusunda bilgilendirildi ve onamı alındı.Item Diffusion weighted MRI may be a life saving tool in cerebral fat embolism: report of a case(2012) Mehmet SAVRAN; Yusuf Kurtuluş DURANSOY; MESUT METE; Mehmet SELÇUKİSerebral Yağ Emboli Sendromu; uzun kemik kırıklarına bağlı ortaya çıkan nadir ve öldürücü bir komplikasyondur.Nörolojik semptomlar değişken olup klinik tanısı zor ve hastaların %0,9-2,2 sinde görülür. Burada 19 yaşında kafa travması olmaksızın sol femoral şaft ve tibia kırıkları olan, travma sonrası 17. saatte 3 kez epileptik nöbeti olan erkek hasta sunulmuştur. Hastanın hipokisi mevcuttu. Çektirilen PA-AC grafisi ve AC tomografisi normaldi. T2 ve Difüzyon MRGlerde multipl bilateral bazal ganglionlarda hiperintens lezyonlar saptandı. Bu görünümün multipl mikroembolilere bağlı olduğunu düşündük. Hasta klinik kötüleşme sonrası entübe edildi. Hastaya heparin, asetilsalisilik asit, mannitol ve kortikosteroid uy- gulandı. Ertesi gün sol femoral şaft kırığı ve tibia kırığı için opere edilen hastada klinik düzelme görüldü. Difüzyon MRG Serebral Yağ Embolisi tanı algoritminde ilk basamakta düşünülmelidir. Bu tür hastalar erken tanı ve uygun tedavi ile nörolojik düzelme göstermektedir.Item Moyamoya hastalığı ve anestezi: TİVA & VİMA(2013) Gönül TEZCAN KELEŞ; İsmet TOPÇU; Yusuf Kurtuluş DURANSOY; Doğuş AĞDANLI; Serpil CANANMoyamoya hastalığı (MMH), çocuk ve erişkinlerde ender görülen kronik seyirli serebrovasküler hastalıktır. MMH, iskemik inme, intrakraniyal kanama, baş ağrısı, konvulsiyon ve geçici iskemik ataklara neden olur. MMH için, anestezi indüksiyonu ve idamesinde daha iyi sonuç verecek özel bir anestezi tekniği veya ilaç ilişkisi bulunmamaktadır. Çeşitli teknik ve tedaviler avantaj ve dezavantajları ile birlikte uygulanır. İnhalasyon ajanı veya intravenöz ilaçlar ile indüksiyon sağlanabilir. Anestezi uygulaması sırasında amaç, beyindeki oksijen sunumu ve kullanımı arasında denge sağlamaktır. Serebral hemoraji ve iskemiyi önlemek için, hipokapni ve hipotansiyon gibi faktörlerden sakınılmalıdır.