Browsing by Subject "Biyoloji"
Now showing 1 - 20 of 149
Results Per Page
Sort Options
Item The effect of acid adaptation conditions on acid tolerance response of Escherichia coli 0157: H7(2005) Halil Tosun; Aktuğ Şahika GÖNÜLBu çalışmada, asit şoku veya aside adaptasyon işleminin E. coli 0157: H7 932 susunun aside tolerans kazanması üzerindeki etkileri incelenmiştir. Duraklama fazı hücreleri pH'sı 6 N HCl ile 4.5, 5.0 ve 5.5' e ayarlanmış tryptic soy broth besiyeri içinde tutulmuştur. Daha sonra asit şokuna maruz bırakılan hücreler 1, 2, 3 ve 4 saat, aside adapte edilen hücreler ise 18 saat 37°C'de inkübe edilmiştir. Asit şoku ve aside adapte edilen hücrelerin aside toleransı, pH 2.5 ve 3.0'te tryptic soy broth besiyeri içinde tespit edilmiştir. Asit şokuna maruz bırakılan kültür, aside adapte edilen kültür ve kontrol kültürü daha sonra 37°C'de inkübe edilmiş ve 0, 2, 4, 6, 7, 24 ve 48 saat sonra canlı sayımları yapılmıştır. Asit şoku E. coli 0157: H7'nin aside olan toleransını pH 3.0'te artırmıştır. Ancak aside adaptasyon E. coli 0157: H7'nin aside olan toleransını pH 2.5'te ve pH 3.0'te artırmamıştır. En yüksek aside tolerans, pH 4.5'te iki saat asit şokuna maruz kalan kültürde tespit edilmiştir (P < 0.05). Elde edilen sonuçlar E. coli 0157: H7'nin asidik ortamlara (pH 4.5- 5.5) kısa bir süre maruz kalması durumunda, aside tolerans kazandığını göstermiştir. Asit şokuna maruz kalmış E. coli 0157: H7 hücreleri özellikle fermente gıdalar, meyve suları ve et endüstrisinde kullanılan asit spreyi işlemlerinde dikkate alınmalıdır.Item Airborne pollen grains of Manisa(2005) GÜNGÖR AY; ADEM BICAKCI; Münir ÖZTÜRKManisa ilinin atmosferik polenleri, iki yıllık periyotta (1990-1991) Durham cihazı kullanılarak çalışılmıştır. İki yıllık sürede 55 taksona ait toplam 8858 adet polen tespit edilmiştir. Bunların 5148'i 1990, 3710'u ise 1991 yılında tanımlanmıştır. Toplam polen miktarının % 78.60'ı odunsu, % 20.17'si otsu ve % 1.23'ü ise tanımlanamamıştır. Çalışılan bölgede, sırası ile Pinus spp., Gramineae, Cupressaceae I Taxaceae, Olea spp., Quercus spp., Platanus spp., Morus spp., Casuarina spp., Plantago spp. ve Chenopodiaceae I Amaranthaceae taksonlarma ait polenler yoğun olarak bulunmuştur. Çalışma süresince en fazla polene Mart ile Mayıs arasında rastlanmıştır.Item Prevalence of intestinal parasitosis in children with gastrointestinal symptoms associated with socio-economic conditions in Manisa region(2005) Kor YERELİ; Tonay İNCEBOZ; Selma Tosun; M. Mete DEMİREL; Turan GÜNDÜZBağırsak parazit hastalıkları hala önemli bir sağlık sorunudur. Çalışmamızda, gastrointestinal yakınması olan çocuklarda intestinal parazitozis prevalansının belirlenmesi, sosyo-ekonomik ve çevresel faktörler ile ilişkisinin tartışılması amaçlanmıştır. 3126 çocuğun dışkı örnekleri nativ-Lugol metodu ve trichrome boyama ile incelendi. 2160 çocuğa Selofan bant yöntemi uygulandı. Ailelerinin eğitim ve ekonomik düzeylerine gore, hastalar az gelişmiş, gelişmekte olan ve gelişmiş bölgelerden olmak üzere sınıflandırıldı. 3216 dışkı örneginin 770'inde (%23,9) nativ-Lugol metodu ve trichrome boyama ile çeşitli parazitler saptandı. En sık rastlanan parazitlerin Giardia intestinalis (%40,1) ve Entamoeba coli (%10,2) olduğu saptanmıştır. Enterobius vermicularis yumurtaları ise 2160 çocuğun 221 (%10,3)'inde saptanmıştır. Pozitif olgular sosyo-ekonomik ve çevresel faktörlere göre değerlendirildiğinde, çocukların daha çok gelişmemiş yada gelişmekte olan bölgelerde yaşadığı görülmüştür. Sonuç olarak, Sağlık çalışanları ve hükümet yetkilileri yaşam koşullarını iyileştirmek için işbirliği içinde çalışmalıdır. Ayrıca insanlar paraziter hastalıkların bulguları ve korunma yöntemi hakkında bilgilendirilmelidir.Item Arıtılmış Suların Bazı Çim Türlerinde Tohum Çimlenmesi ve Fide Gelişimi Üzerine Etkileri(2005) SEVİL ÖZCAN; sami olukBu çalışmada Lolium perenne L., Festuca rubra L. ve Agrostis tenius L. in tohum çimlenmesi ve fide gelişimine farklı yerlerden alınan arıtılmış atık suların etkileri araştırılmıştır.Yapılan denemeler sonucunda arıtılmış atık sulara bağlı tohum çimlenmesinde belirgin farklılık bulunamamıştır. Fide gelişiminde ise bazı serilerde istatistiksel olarak belirgin farklılıklar saptanmıştır.Item Ege Denizinde yaşayan kaya balıklarının (Gobius niger L., 1758) karaciğer dokusunda bazı ağır metallerin birikimi(2005) Selma KATALAY; Özlem Ç. ARSLAN; Hatice ParlakBu çalışmada petrol rafinerisinin bulunduğu Aliağa Körfezi'nin çeşitli yerlerinden toplanmış kaya balıklarının (Gobius niger) karaciğer dokusu alınarak ağır metal içerikleri (Cd, Ni, Se, Zn, Cu.Cr) ölçülmüştür. Aliağa bölgesinden alınan örneklerde ağır metal birikimine minumum düzeyde rastlanmıştır. Ayrıca alınan datanın fiziksel (boy) ve mevsime (yaz ve ilkbahar) göre dağılımı incelendiğinde metal birikiminin dağılımında farklılıklar olduğu saptanmıştır.Item Reproductive biology of the common cuttlefish Sepia officinalis L. (Sepiida: Cephalopoda) in the Aegean Sea(2005) MUSTAFA BAHADIR ÖNSOY; Mehmet Alp SALMANYaygın mürekkep balığı (Sepia officinalis), cephalopoda sınıfının ekonomik türlerinden biri olarak bilinmektedir. Bu çalışmada Ekim 2000 - Nisan 2002 tarihleri arasında Ege Denizi'ndeki Homa lagünü çevresinden 674 adet mürekkep balığı aylık olarak örneklenmiştir. S. officinalis türünün yumurtlama mevsimini ve üreme davranışlarını belirlemek amacıyla, her iki cinsiyetin gonad safhaları ve mevsimsel gonadosomatik indeks değerleri belirlenmiştir. Elde edilen sonuçlara göre S. officinalis'm üreme periyodunun tüm yılı kapsadığı Mart ve Haziran aylarında iki maksimum pik oluşturduğu tespit edilmiştir.Item Two new records of Camerobiidae (Acari: Actinedida) for the Turkish fauna(2005) Kamil KOÇOryinal olarak Polonya ve Amerika Birleşik Devletleri'nden tanımlanan ve Türkiye faunası için yeni kayıt olan Tycherobius polonicus Bolland, 1986 ve Neophyllobius podocarpi Bolland, 1991'in yapısal özellikleri ve dağılımları verilmiştir. Ayrıca, Camerobiidae'nin Türkiye'den bilinen cinsleri için tanı anahtarı düzenlenmiştirItem Manisa'da vajinal akıntılı kadınlarda Trichomonas vaginalis sıklığı(2005) İpek ÖSTAN; M. Emin LİMONCU; A. Ali KİLİMCİOĞLU; Ahmet Ozbilgin; Uğur SÖZENTrichomonas vaginalis'm neden olduğu enfeksiyon, kadınlar arasında en sık görülen cinsel yolla bulaşan hastalıklardan biri olarak tanımlanmakta ve enfeksiyonun sıklığı farklı toplumlarda değişkenlikler göstermektedir. Bu çalışma Manisa yöresinde, vajinal akıntılı hastalarda T. vaginalis sıklığını araştırmak amacı ile planlanmıştır. Bu amaçla, Şubat-Haziran.2004 tarihleri arasında, Manisa Doğumevi ve Polikliniklerine, vajinal akıntı ve vulva kaşıntısı yakınması ile başvuran, yaş aralığı 17- 63 olan 233 kadından ve kontrol grubu olarak da rutin jinekolojik muayene için başvuran, vajinal akıntı ve vulva kaşıntısı olmayan 100 kadından vajinal akıntı örneği alınmıştır. Steril eküvyon ile, vajina arka forniksinden alınan örnekler, Trypticase - yeast extract - maltose (TYM) besiyeri içine alınarak direkt bakı ve kültür yöntemi ile incelenmislerdir. Direkt bakı ve kültür yöntemlerinin her ikisiyle, 233 vajinitli hastanın 11 'inde (%4,7) T. vaginalis saptanmıştır. 100 kontrol grubu kadında ise her iki yöntemde de etkene rastlanmamıştır.Item Sıçanlarada kimyasal simpatektominin nörotoksik etkisi(2006) TUNCAY VAROL; Altuğ YAVAŞOĞLU; Mehmet İbrahim Tuğlu; AYSE TUÇ YÜCELAmaç: Guanethidine bir antihipertansif ilaç olup, beyin damarlarında yapısal değişikliklere neden olabilen yan etkileri vardır. Deneysel çalışmalarda kimyasal simpatektomi yapmak için kullanılmaktadır. Her iki durumda da özellikle etki alanları dışında nörotoksik etkisi ile ilgili bilgi bulunmamaktadır. Bu nedenle nörotoksik etkiye en duyarlı beyin bölgelerinde, histolojik yöntemle guanethidine etkisinin araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Erişkin sıçanlarda intraperitoneal olarak 10 mg/kg guanethidine ve kontrol grubunda aynı volümde serum fizyolojik (SF) 30 gün süre île tek doz uygulandı. Süre sonunda anestezi ile dekapite edilen denekler, kardiyak perfüzyon sonrasında beyinleri çıkartılarak parafine gömüldü. Histolojik kesitler ışık mikroskobu ile incelendi. Bulgular: SF verilen grupta toksik etkiye duyarlı truncus cerebri, cerebellum, cortex cerebri ve hippocampus alanlarında hiçbir patolojik değişikliğe rastlanmazken, Guanethidine uygulanan grupta bazı alanlarda hücre çevresindeki boşlukların arttığı, nükleusların kondanse olduğu, piknosize benzer yapının oluştuğu gözlendi. Sonuç: Guanethidine yan etkileri nedeniyle dikkatle kullanılması gereken bir ajan olarak klinikte ve olası nörotoksik etkisi nedeniyle de deneysel çalışmalarda sonuçların yorumlanmasında sorun oluşturabilecek potansiyele sahip gözükmektedir. Etki alanları dışında daha önce nörotoksik etkisi araştırılmamış bu maddenin, toksisitesi ile ilgili daha detaylı çalışmaların yapılması yararlı olacaktır.Item Batı Anadolu'da yayılış gösteren Crocus L. (Iridaceae) taksonlarının RAPD ve ISSR DNA markırları yardımıyla ve içerdikleri uçucu bileşikler bakımından incelenerek sınıflandırılması(2006) Levent Şık; Canan KARAMENDERES; Teoman Kesercioğlu; Muhammed Bahattin TANYOLAÇ; Feyza CandanBu çalışmada Czocus L. cinsine ait Batı Anadolu'da doğal yayılış gösteren 19 takson ele alınmıştır. 19 taksona ait 56 örnek arazi çalışmaları ile toplanmıştır. Bitkiler Flora of Turkey' e göre tayin edilmiş, morfolojik ölçüm ve gözlemleri yapılmıştır. 56 örneğin genç yapraklarından DNA izolasyonu yapılmış ve izole edilen DNA'larm RAPD ve ISSR primerleri ile PCR amplifıkasyonlan gerçekleştirilmiştir. Bireylerin DNA polimorfizminden yararlanarak genetik uzaklıklar hesaplanmış ve akrabalık ilişkileri dendrogram aracılığı ile belirlenmiştir. Buna göre genetik olarak en yakın iki takson C. pulchellus (Çanakkale-Yenice'den toplanan örnek) ve C. chrysanthus (Manisa-Spil Dağı, Turgutalp Köyü yakınından toplanan örnek) iken genetik olarak en uzak iki takson ise C. antalyensis (Kütahya-Domaniç'ten toplanan örnek) ile C. fleischeri (Manisa-Kırkağaç'tan toplanan örnek) olduğu saptanmıştır. Toplanan örneklerde, Crocus cinsinin yüksek varyasyon gösterdiği, elde edilen DNA polimorfîzmi ile saptanmıştır. Yapılan DNA analizleri, cinsin Flora of Turkey' deki sınıflandırmasını tam olarak desteklemediği görülmüştür. GC/MS (gaz kromatografisi) analizleri sonucunda kantitatif olarak izoforon (18 taksonun 6'smda), 4-ketoizoforon (18 taksonun 12'sinde) ve 2,2,6-trimetil,-1.4-siklohekzandion (18 taksonun 7'sinde) içerikleri saptanmıştır. Taksonlar içerisinde sadece C. pallasii subsp. pallasii alttürünün stigmalarmda safranal belirlenmiştir. Ayrıca C. candidus türünde diğerlerinden farklı olarak öjenol saptanmıştır. Sonuçta morfolojik olarak incelenen taksonlar arasında ve içinde bazı farklılıklar belirlenmiştir. Diğer taraftan DNA analizleri ile elde edilen bulgular cins içinde büyük bir genetik varyasyonun varlığına işaret etmiştir. Bu durum da Crocus cinsinin gen merkezlerinden en önemlisinin Türkiye olabileceği görüşünü desteklemiştir. Uçucu bileşiklerin analizinden sağlanan bilgilere göre Batı Anadolu'da yayılış gösteren bitkilerin safranal açısından önemsiz olduğu ve uçucu bileşiklerin cinsin sınıflandırmasında katkıda bulunmasının pek mümkün olmadığı görülmüştür.Item A new locality for Rana ridibunda caralitana Arıkan, 1988 (Anura: Ranidae) in the Central Anatolia(2006) Murat Afsar; Cemal Varol TOK; Kerim Çiçek; Murat TOSUNOĞLU; Ahmet MERMER; Dinçer AyazOrta Anadolu’da Rana ridibunda caralitana Arıkan, 1988 için yeni bir lokalite. Bu çalışmada, Bor (Niğde)’dan toplanan 18 (10 ♂♂, 8 ♀♀) ergin ova kurbağası örneği, başta renk-desen olmak üzere yapılan morfolojik analiz sonucunda incelenmiştir. İncelenen örneklerin caralitana formuna ait olduğu anlaşılmıştır. Böylece caralitana’nın dağılış areali genişletilmiştir.Item Travmatik beyin hasarında serebral korumada deksmedetomidin ve magnezyumun etkilerinin karşılaştırılması(2006) Melek SAKARYA; İsmet TOPÇU; Ahmet VAR; Seda VATANSEVER; zuhal çavuşAmaç: Sekonder serebral hasardan koruma, kafa travmalı hastaların yoğun bakım tedavilerinin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu çalışmada, deksmedetomidin ve magnezyumun travmada beyin hasarını önlemeye yönelik etkilerinin karşılaştırılması amaçlandı.Gereç ve Yöntem: 30 erişkin Wistar albino erkek ratta 30 mg kg-1 intraperitoneal tiyopental ile anestezi uygulandıktan sonra Marmarou yöntemiyle diffüz kafa travması oluşturuldu. Ratlar randomize olarak 3 eşit gruba ayrıldı; Grup I = 2 mL serum fizyolojik, Grup II= 2 mL 100 µg kg-1 deksmedetomidine ve Grup III = 2 mL 750 µmol kg-1 magnezyum sülfat intraperitoneal yolla uygulandı. İlaç uygulamasından 120 dk. sonra ratlar servikal dislokasyonla sakrifiye edildi ve beyin dokuları travmatize edilmeden çıkarıldı. Beyin dokuları biyokimyasal ve histolojik incelemeler için interhemisferik kesi ile ikiye ayrıldı. % 10 formalin ile tespit edilip rutin parafin takibinden sonra hematoksilen-eosin ile boyandı ve morfolojik değişiklikleri incelendi. Apoptozis incelemesi için kesitler TUNEL yöntemi kullanılarak boyandı. Ayrıca beyin dokusunda malondialdehit (MDA), süperoksit dismutaz (SOD) ve glutatyon peroksidaz (GSH-Px) ölçümleri yapıldı.Bulgular: Hematoksilen-eozin ile boyanan beyin dokularının gruplar arasındaki karşılaştırması sonucunda deksmedetomidinin kafa travmasından sonra hücre hasarını magnezyumdan daha etkin olarak azalttığı saptandı. TUNEL tekniği ile yapılan incelemede ise, apoptozisi magnezyum kadar etkili engelleyemediği sonucu çıkarıldı. Biyokimyasal değerlendirmede MDA Grup I'de Grup II ve III'e göre anlamlı oranda düşük saptandı (p< 0.05). SOD düzeyinde azalma, Grup I'de Grup II ve Grup III'den daha fazlaydı. Gruplar arasında GSH-Px değerleri arasında fark saptanmadı.Sonuç: Deneysel diffüz kafa travmasında deksmedetomidin, sekonder serebral hasarı daha belirgin olarak azaltırken, magnezyum ise, apopitozisi daha fazla önleyebilmektedir. Biyokimyasal sonuçların histopatolojik bulgularla çelişkili olması ise magnezyum ve deksmedetomidinin serebral koruma üzerine etkilerinin enzimler üzerinden değil daha farklı mekanizmalarla ortaya çıkmış olabileceğini düşündürmektedirItem Dem Limanında (Çandarlı Körfezi, Ege Denizi) fitoplankton populasyon dinamiği üzerine araştırmalar(2006) Hilal Aydın GENÇAY; Baha BÜYÜKIŞIKBu çalışmada, Dem Limanında (Çandarlı Körfezi) balık üretme çiftliklerinin atık sularını bıraktıkları bölge yakınındaki iki istasyonda su kalitesi parametreleri ile fitoplankton topluluklarının yıl boyunca değişiminin incelenmesi amaçlandı.Bu bölgede ilk defa yapılan araştırmada seçilen istasyonlarda kuluçkahaneye giren ve çıkan deniz suyunda yaklaşık 15 günlük aralıklarla bir yıl boyunca (Aralık, 1994-1995) su örnekleri alındı. Su kalitesini belirlemek amacıyla nutrientler nitrat, nitrit, amonyum, silikat, fosfat ve diğer fiziko-kimyasal parametreler Chla, P.O.C. Feopigment, pH, sıcaklık, tuzluluk ve ışık şiddeti ölçüldü.Nutrient konsantrasyonları düşük olarak saptandı.Bu parametrelerin fitoplankton populasyon dinamiği üzerine etkileri belirlenmeye çalışıldı.Item Kahverengi ve beyaz yumurtacı hibrit tavuk yemlerine istiridye kabuğu ilavesinin yumurta kabuk kalitesine ve serum kalsiyum düzeyine etkileri(2006) İ. Safa GÜRCAN; Seval ÇETİNBu çalışma, farklı iki yumurtacı hibritte rasyonda bulunan kalsiyuma ilave olarak istiridye kabuğu verilmesinin yumurta kabuğu kalitesine ve serum kalsiyum düzeyine etkisinin araştırılması amacıyla yapılmıştır. Araştırmada 22 haftalık yaşta ve her birinden 480 tavuk olmak üzere Isa Brown ve Hy-line W36 yumurtacı hibritler kullanılmıştır. Her bir hibrit grubundaki tavukların 240 adedi deneme, 240 adedi kontrol grubunu oluşturmuştur. Rasyonlar kataloglarında belirtildiği şekilde Hy-line W36 yumurtacı tavuklar için %4 Ca, Isa Brown yumurtacı tavuklar için %3.6 Ca olacak şekilde hazırlanmıştır. Deneme gruplarına ilave istiridye kabuğu ad libitum verilmiştir. Altı hafta süren çalışma boyunca tüm gruplardan her hafta 30’ar adet olmak üzere toplam 720 adet yumurtada yumurta ağırlığı, şekil indeksi, kırılma direnci, kabuk ağırlığı, kabuk kalınlığı, kabuk oranı saptanmıştır. Denemenin başlamasından 3 hafta sonra her grupta 15’er tavuktan bir kere kan alınarak serum kalsiyum düzeyi belirlenmiştir. İstiridye kabuğu, Hy-line W36 hibritlerde yumurta ağırlığı (P<0.01) ve kırılma direncini önemli düzeyde etkilemiştir (P<0.001). Ölçülen diğer özellikler açısından gruplar arasında farklılıklar gözlenmemiştir (P>0.05). Sonuç olarak; Hy-line W36 hibriti için ilave istiridye kabuğu uygulamasının kırılma direnci ve yumurta ağırlığı bakımından etkileri olumlu bulunmuştur.Item İlköğretim Fen Bilgisi Öğretiminde İşbirlikli Öğrenme Yönteminin Kullanıldığı Eğitim Ortamlarında Başarıyı Ölçmede Çoktan Seçmeli Testlerin Diğer Testlere Göre Etkileri(2006) Serap POYRAZBu çalışmada; İlköğretim Fen Bilgisi dersi öğretiminde İşbirlikli Öğrenme Yönteminin kullanıldığı eğitim ortamlarında başarıyı ölçmede Çoktan Seçmeli Testlerin, Doğru-Yanlış Soru Cümleleriyle Yapılandırılmış ve Kısa Cevaplı Testlere göre etkisi araştırılmıştır. Araştırmanın evrenini 910, örneklemini ise 209 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışmada son-test gruplu model uygulanmış ve çalışma deneysel olarak gerçekleştirilmiştir. Yapılan denemeler sonucunda, Fen Bilgisi dersi öğretiminde işbirlikli öğrenme sonucu öğrenci başarısını ölçmede Çoktan Seçmeli Testler ile Doğru-Yanlış Soru Cümleleriyle Yapılandırılmış Testlerin aynı oranda etkili olduğu, Kısa Cevaplı Testlerin ise Çoktan Seçmeli Testlere göre daha az başarı kaydettiği saptanmıştır.Item Morphological and palynological investigation on Silene gigantea L. var gigantea and silene behen L.(Caryophyllaceae) Distributed in Western Anatolia and Northern Cyprus(2006) Kemal YıldızAraştırmada, Caryophyilaceae familyasının Batı Anadolu ve Kuzey Kıbrıs'ta yayılış gösteren Silene gigantea L. var. gigantea ve Silene behen L. türleri morfolojik ve palinolojik bakımdan karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Yapılan incelemede S. gigantea var. gigantea'nm Batı Anadolu örneklerindeki kaliks boyu Kuzey Kıbrıs örneklerinden daha kısa olduğu. Batı Anadolu örneklerinin petal aya tabanlarında dilcik bulunmazken Kuzey Kıbrıs örneklerinde mevcut olduğu, S. beherim Kuzey Kıbrıs örneklerine ait petal ayasının Batı Anadolu örneklerine göre daha az yarılma gösterdiği tespit edilmiştir. Bu nedenle. Batı Anadolu ve Kuzey Kıbrıs'ta yetişen S. gigantea iki alt türe ayrılabilir. Ayrıca, S. behen de iki alt türe ayrılabilir. Bunun yanında, her iki türün de tüm örneklerinden alınan tohumlan reniform olup, S. behen türünün tohumlarının tohum yüzeylerindeki çıkıntıların (tüberkül) S. gigantea var. gigantea'ye göre daha uzun konik yapıda olduğu görülmüştür. Her iki türün polenleri sferoidal, tektat, mikroekinat ve mikroperforattır. S. gigantea var. gigantea'nm Kuzey Kıbrıs örneklerinde por çapının, S. beherim Batı Anadolu örneklerinin porlar arası uzaklıklarının daha fazla oldukları tespit edilmiştir.Item Chromosome numbers of 16 endemic plant taxa from Northern Cyprus(2006) Kemal Yıldız; SALİH GÜCELKuzey Kıbrıs'ın 19 endemik bitki taksonundan 16'sının kromozom sayısı incelenerek, birisi dışında 15 taksonun tamamı ilk defa tespit edildi. Bir türün (Scutellaria sibthorpii (Benth.) Hal.) kromozom sayısı hem diploit (2n = 14), hem de tetraploit (2n = 28), bir diğer türün ise diploit veya triploit (Sideritis cypria Post, 2n = 30) olmak üzere, diploit taksonların kromozom sayısınn 2n = 12 ve 2n = 30 arasında değiştiği görüldü.Item The morphology and anatomy of Crocus flavus Weston subsp. flavus (Iridaceae)(2006) PELİN BARAN; canan özdemir; Yurdanur AkyolBu çalışmada Crocus flavus Weston subsp. flavus'un morfolojik ve anatomik özellikleri incelenmiştir. Anatomik çalışmalarda bitkinin kök, gövde, korm ve yaprak kısımlarından alınan enine kesitler incelenmiş ve elde edilen bulgular çizimlerle gösterilmiştir. Taksonun kormus örtüsünün paralel fibrilli olması, tabanda halkalı yapıya sahip olmaması ve sitilusunun kısmen üç parçalı oluşu bu takson için karakteristik özelliklerdir. Bu çalışmada elde edilen sonuçlar diğer bir alt tür olan Crocus flavus Weston subsp. dissectus ile ve Iridaceae'nin diğer türleri ile ilgili yapılan önceki çalışmalar ile karşılaştırılmıştır.Item Topikal 5-Florourasil ve mitomisin-C'nin yenidoğan fare gözlerine etkileri(2007) ozcan kayikcioglu; Eray ESER; Seda VATANSEVER; Sevinc InanAmaç: Mitomisin C (MMC) ve 5-Florourasilin (5-FU) topikal uygulama sonrasında yenidoğan fare gözlerinin gelişimine etkisinin değerlendirilmesi hedeflendi. Materyal ve Metodlar: On günlük yenidoğan 12 farenin sağ gözlerine 0,2 mg /mi MMC veya 50 mg/ml 5-FU günde üç kez bir hafta boyunca damlatıldı. Sol gözler her grupta kontrol amaçlı kullanıldı ve herhangi bir ilaç uygulanmadı. Her grupta yer alan 6 fareden birinci, ikinci ve altıncı haftada ikişer fare sakrifiye edildikten sonra sağ ve sol gözler alındı. Histolojik analiz için, gözler %10 formalin solüsyonu ile 48 saat tespit edildi. Daha sonra rutin göz takibi protokolü uygulandıktan sonra parafine gömüldü. Alınan 5 mikronluk kesitler hematoksilen-eozin, periodik asit shift (PAS) ve Masson Trikrom ile boyandı. Sonuçlar: Tedavi alan bütün gözler makroskobik olarak diğer gözlerle karşılaştırıldığında daha az gelişmişti, tedavi alan gözler kontrol grubuna kıyasla daha küçüktü. Konjonktiva, kornea epiteli özellikle stromanın tedavi alan gözlerde atrofik olduğu gözlendi. PAS veya Masson Trikromla boyanma sonucunda ise ekstraseluler komponentlerin arttığı saptandı. Hem MMC hem 5-FU ile tedavi edilen gözlerde ön segmentlerde atrofik değişiklikler ikinci haftada daha belirgin olduğu tespit edildi. Tartışma: MMC ve 5-FU'nun topikal uygulanması yenidoğan fare gözlerinin ön segment-lerinin gelişiminde gecikmeye neden olduğu gözlenmiştir.Item Asphodelus aestivus (Liliaceae)' un antimikrobiyal etkisinin çukur ve disk diffüzyon yöntemiyle karşılaştırmalı olarak belirlenmesi(2007) Kamuran Aktaş; Mustafa Oskay; CEM AZERİKurutulup toz haline getirilen bitki, soxhlet cihazında n-bütanol ve etil alkol (60-80 °C)'de 12 saat ekstraksiyona tabi tutulmuş ve whatman no:4 ile filtre edildikten sonra 70 °C'de buharlaştırılmıştır. Antimikrobiyal aktivitenin tespiti için ekstrenin farklı konsantrasyonları çukur ve disk diffüzyon yöntemiyle bakterilere ve mayalara karşı denenmiştir. Asphodelus aestivus ekstresi (çiçek, meyve ve tüm bitki)'nin ortalama 2-15 mm arasında değişen değerlerde antimikrobiyal aktiviteye sahip olduğu belirlenmiştir. Etil alkolle elde edilen ekstre daha yüksek inhibisyon göstermiştir. Aynı ham ekstre konsantrasyonları göz önünde bulundurulduğunda çukur diffüzyon inhibisyon sonuçları, disk diffüzyon yöntemi sonuçlarından ortalama olarak biraz daha yüksek bulunmuştur. İnhibisyonun yüksek görüldüğü bazı test organizmalarına karşı MIC değerleri makrobroth yöntemiyle belirlenmiş olup, 36-90 mg/mL arasında değişmektedir. Ayrıca test organizmalarının ticari antibiyotiklere karşı duyarlılıkları belirlenerek bir karşılaştırma yapılmıştır.