Browsing by Subject "Endokrinoloji ve Metabolizma"
Now showing 1 - 20 of 28
Results Per Page
Sort Options
Item Tip 1 diabetes mellitus ve çölyak hastalığı birlikteliği: Olgu sunumu(2005) Yılmaz Özge İKİZOĞLU; Neşe ÖGER; Erhun Kasırga; Betül ErsoyTip 1 Diabetes Mellituslu (DM) hastalarda Çölyak hastalığı sık saptanır. Bu birliktelik, her iki hastalığın patogenezinin genetik-otoimmün temellere dayanmasından kaynaklanabilir. Sunulan olgu, iki haftadır süren poliüri, polidipsi yakınmalarına son günlerde kusma ve sık nefes almanın eklenmesi üzerine başvurdu. Kan şekeri 617 mg/dl saptandı. Arteriyel kan gazının metabolik asidoz lehine bulunması üzerine diabetik ketoasidoz tanısı ile hastaneye yatırıldı. Eşlik edebilecek otoimmün hastalıklara yönelik tarama sırasında Anti-gliadin IgA, IgG ve Anti-endomisyum antikorları pozitif bulundu. Çölyak hastalığı tanısı endoskopik duodenal biyopside villöz atrofinin ve lenfositik infiltrasyonun saptanması ile kesinleştirildi. İzleminde hipoglisemi atakları saptanması üzerine subkutan insülin dozunu düşürerek ve glutensiz diyetle müdahale edildi. Birlikteliği sık görülen Tip 1 DM ve Çölyak hastalığı aynı dönemde ortaya çıkabilir. Bu durumda, glutensiz diyet kan şekeri regülasyonunda önemli rol oynamaktadır.Item Obez hastalarda psikopatoloji, aleksitimi ve benlik saygısı(2005) M. Murat DEMET; Bilgin ÖZMEN; Artuner DEVECİ; Erol Özmen; Zeliha HekimsoyAmaç: Obezite kronik ve ciddi bir halk sağlığı sorunudur. Kişilerin sağlıkla ilgili yaşam kalitesini birçok yoldan etkileyen yaygın bir bozukluktur. Sıklıkla depresyona ve diğer psikiyatrik bozukluklara yol açar. Bu araştırmada obez hastalarda psikiyatrik tanılar, depresyon ve anksiyete düzeyleri, aleksitimi ve benlik saygısının araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Araştırma grubunu Endokrinoloji polikliniğine başvuran hastalardan obezite tanısı konan ardışık 50 hasta oluşturmuştur. Hastalara DSM-IV I. eksen bozukluklarını araştırmak için yapılandırılmış klinik görüşme çizelgesi klinik versiyonu (SCIDI) uygulanmıştır. Hastalarda sosyodemografik bilgi formu, Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HDDÖ), Hamilton Anksiyete Değerlendirme Ölçeği (HADÖ), Beck Depresyon Envanteri (BDE), Hastane Anksiyete ve Depresyon Ölçeği (HAD), Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAÖ), Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği (RBSÖ) kullanılmıştır. Ölçek puanları ile beden kitle indeksi (BKİ) ilişkisi için t-testi uygulanmıştır. Sonuçlar: Beden kitle indeksi ortalaması 37.84±6.51 kg/m2(aralık:30.0-52.0) bulunmuştur. Hastaların ortalama yaşı 41.62±11.80 olarak saptanmıştır. Hastaların %90'ı (n=45) kadın, %48'i (n=24) ev kadını, %40'ı (n=20) ilkokul mezunu, %72'si (n=36) evli olarak saptanmıştır. Hastaların 21'inde (%42) DSM-IV'e göre psikiyatrik tanı saptanmıştır. Özgül fobi en sık psikiyatrik bozukluk olarak belirlenmiştir (n=9, %18). Hastaların TAÖ ve RBSÖ puanları sırasıyla 9.70±3.34 ve 1.26±1.38 olarak bulunmuştur. BKİ ile ölçek puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Tartışma: Obezi6.51 kg/m2 (aralık:30.0-52.0) bulunmuştur. Hastaların ortalamtede psikiyatrik durum ve risk etkenleri arasındaki ilişkiyi saptayabilmek için daha fazla araştırmanın yürütülmesi gerekir. Bu nedenle özellikle daha detaylı ve uzun süreli araştırmalara gereksinim vardır.Item Sisplatin kemoterapisini izleyen persistan hipomagnezemi ve tetani(2005) Hüsnü ÇAĞLAR; Can POSTACI; Yeşim BAYTUR; Fatma ESKİCİOĞLU; Ümit İNCEBOZBu makalede, over kanseri sonrası sisplatin içeren kemoterapi protokolü uygulanan iki hastada gelişen persistan hipomagnezemi ve buna sekonder tetani sunuldu. Ayrıca, sisplatine bağlı gelişen hipomagnezeminin klinik prezantasyonu, nedenleri, profılaksi ve tedavi seçenekleri, ilgili literatürün ışığında tartışıldı.Item Atipik antipsikotik kullanan hastalarda ailede diyabet öyküsü olmasının glukoz metabolizması üzerine olan etkisi(2007) Fatma YURTSEVER; Ayşe Ersen DANACI; Özlem GÜNAY; FATMA TANELİ; Baybars VEZNEDAROĞLUAmaç: Şizofreni hastalarında diyabet normal populasyona göre 2-3 kat daha fazla görülür. Son yıllarda atipik antipsikotiklere bağlı ortaya çıkan diyabetten de pek çok yayında söz edilmiştir. Yaş, etnik köken, şişmanlık, şişmanlık süresi, fiziksel aktivite ve ailede diyabet öyküsününün bulunması gibi risk faktörleri diyabete yakalanmayı kolaylaştırır. Bu çalışmanın amacı atipik antipsikotik kullanan hastalarda, diyabet için bir risk faktörü olan, ailede diyabet öyküsü varlığının glukoz metabolizmasını nasıl etkilediğini araştırmaktır. Yöntem: Çalışmaya şizofreni veya başka bir psikotik bozukluk tanısı almış ve en az 1 yıldır atipik antipsikotik kullanmakta olan toplam 70 hasta alınmıştır. Hastalar ailesinde diyabet öyküsü olan ve olmayan diye iki gruba ayrılmıştır. Glukoz metabolizmasını değerlendirmek için açlık kan şekeri, oral glukoz tolerans testi, kan insülin, c-peptit, he- moglobin A1c, leptin ve ghrelin düzeylerine bakılmıştır. Bulgular: Ailesinde diyabet öyküsü olan ve olmayan iki hasta grubunun açlık kan şekeri, oral glukoz tolerans testi, kan insülin,c-peptit, hemoglobin A1c, leptin ve ghrelin düzeylerinin karşılaştırılması sonucu sadece ghrelin düzeyi ailesinde diyabet olan grupta daha yüksek bulunmuştur; diğer parametreler açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır. Sonuç: Atipik antipsikotik kullanan hastalarda ailede diyabet öyküsü bulunması glukoz metabolizmasının bozulma olasılığını artırabilir. Tedaviye bafllamadan önce risk faktörlerini gözden geçirmek ve klinik izlemde metabolik yan etkileri değerlendirmek amacıyla gerekli değerlendirmeleri yapmak akıllıca olacaktır. Anahtar sözcükler: fiizofreni, atipik antipsikotik, metabolik yan etki, glikoz metabolizmasıItem Serum steroid hormon düzeyleri ile I-PSS, prostat ağırlığı ve artık idrar bağıntısı: Topluma dayalı bir çalışma(2007) Gökhan TEMELTAŞ; Coşkun BÜYÜKSU; TALHA MÜEZZINOGLU; Murat LEKİLİ; Zafer AKARİleri yaş erkeklerde en sık görülen hastalıklardan biri olan benin prostat hipertrofisinin histolojik ve klinik gelişiminde endokrinolojik etki önde gelen etkenlerden biri olarak değerlendirilmektedir. Çalışmamızda bir yerleşkedeki 40 yaş üstü bireylerde uluslararası prostat semptom skoru (I-PSS), artık idrar (Aİ) ve prostat ağırlığı (PA) kriterleri kullanılarak BPH insidansının steroid hormon düzeyleri ile bağıntısı incelendi. Bireylerin total ve serbest testosteron (sırasıyla tT, fT), estradiol (E2), dihidroepiandosteron sülfat (DHEAS), seks hormon bağlayıcı globulin (SHBG), follikül uyarıcı hormon (FSH) ve lüteinizan hormon (LH) düzeylerine bakıldı. Uluslararası prostat semptom skoru (I-PSS) ve yaşam kalitesi (QoL) eşliğinde anamnezleri değerlendirildi. Ortalama FSH, LH, DHEAS, SHBG, E2, tT ve fT değerleri sırasıyla idi. Pearson korelasyon katsayısı ile yaş, total I-PSS, QoL, Aİ ve PA birbiriyle pozitif doğru orantılı idi (p<0.05). Ayrıca yaş arttıkça FSH (r=0.2979) ve SHBG (r=0.3642) anlamlı olarak artarken; DHEAS (r=-0.4792) ve fT (r=-0.3306) ise anlamlı olarak azalmaktaydı (p<0.05). Yaş ile E2, LH, tT ve SHBG (seks hormon bağlayıcı globulin) arasında istatistiksel olarak anlamlı bir bağıntı bulunmadı. I-PSS değeri 7’den büyük tüm bireyler BPH olarak kabul edildiğinde; BPH olanların fT değerleri anlamlı olarak daha düşük (14/12.3, p=0.009), SHBG değerleri ise daha yüksek (52.5/64.8, p=0.029) bulundu. BPH tanısını I-PSS, PA ve Aİ kriterlerinin çeşitli kombinasyonları ile yaptığımızda, serum steroid hormon değerleri ile BPH arasında anlamlı bir bulguya rastlanmadı. I-PSS değeri yüksek olan bireylerde fT düzeyinin anlamlı olarak daha düşük bulunduItem Kronik obstrüktif akciğer hastalığı olgularında tiroid fonksiyon testlerinin değerlendirilmesi(2007) Evşen COŞKUN; Ece KAYA; Arzu YORGANCIOĞLU; Beyhan ÖZYURT; PINAR ÇELİK; Ayşın ŞAKARKronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH)’nda tiroid fonksiyonlarında bozukluklar bildirilmiştir. Çalışmada, KOAH ile tiroid fonksiyon testleri (TFT) arasındaki ilişkiyi araştırmak amaçlandı. Çalışmaya 93 stabil KOAH olgusu ve 17 sağlıklı erişkin kontrol grubu alındı. Olguların tümüne solunum sistemi muayenesi, solunum fonksiyon testleri (SFT) (FEV1, FVC, FEV1/FVC, PEF, FEF25, FEF50, FEF75) ve arteryel kan gazı ölçümü yapıldı. Tiroid fonksiyon testlerini değerlendirmek üzere sT3, sT4, TSH düzeylerine sabah aç alınan kan örneğinde elektrokemiluminesans immunoassay tekniğiyle bakıldı. Çalışmaya alınan 93 stabil KOAH olgusunun 9’u (%10) kadın, 84’ü (%90) erkek ve yaş ortalaması 65.8±9.0 idi. Kontrol grubunun yaş ortalaması 44.6±9.2 idi. KOAH ve kontrol grubu karşılaştırıldığında, TSH, KOAH grubunda daha düşük bulundu. Yaş ile TFT değerleri arasında anlamlı ilişki gözlenmedi. KOAH grubunda sT4 ile PEF değerleri arasında negatif yönde ilişki saptanırken (r=-0.21), sT4 ile pH arasında pozitif yönde ilişki bulundu (r=0.27). Sonuç olarak, sistemik bir hastalık olarak düşünülmesi gereken KOAH’da tiroid fonksiyon testlerinin etkilendiği, çok ağır KOAH grubunda tiroid hormon değerlerinin azaldığı, TSH değerlerinin KOAH olgularında düşük bulunduğu, TFT değerleriyle bazı SFT değerlerinin ilişkili olabileceği düşünüldü.Item Effects of esmolol on hemodynamic responses to laryngoscopy and tracheal intubation in diabetic versus non-diabetic patients(2007) Melek SAKARYA; Taner TAŞYÜZ; Sabri ÖZASLAN; İsmet TOPÇUAmaç: Diabetik hastalarda kısa etkili bir B-bloker olan esmololün, laringoskopi ve trakeal entübasyona hemodinamik yanıtı önlemedeki etkinliğini araştırmayı amaçladık. Yöntem ve Gereç: Non-kardiyak cerrahi planlanan ASA 1-11, diabetik veya diabetik olmayan 80 olgu çalışmaya dahil edildi. Olgular \"randomize olarak dört gruba ayrıldı.(Nondiyabetik kontrol; NDC, Nondiyabetik esmolol; NDE, Diabetik kontrol; DC, Diyabetik esmolol; DE) . Preoperatif periyotta ve çalışmanın 10. dakikasında kan şekeri ölçümleri yapıldı. İndüksiyondan önce NDE ve DE gruplarına 1 mg/kg esmolol, NDC ve DC gruplarına ise şalin 1 dk içinde yavaş infüzyonla uygulandı. Bu esmolol veya şalin uygulamasından 2 dk sonra, tüm olguların sistolik arter basıncı (SAB), diastolik arter basıncı (DAB), kalp atım hızı (KAH), bispektral indeks (BIS) ve periferik oksijen satürasyonu (SpO2) değerleri kaydedildi. İndüksiyonu takiben laringoskopi ve endotrakeal entübasyon uygulandı. Entübasyon sonrası olguların SAP, DAP, HR, SpO2 ve BİS değerleri 10 dk boyunca her 1 dk'da bir ölçüldü ve kaydedildi. Bulgular: Grup NDE ve DE'de ilaç uygulaması sonrası SAB, DAB ve KAH değerlerinin ilaç uygulaması öncesi değerlere göre anlamlı olarak düşük olduğu saptandı (p<0.05). NDC, NDE ve DC gruplarında entübasyon sonrası 1. dakika SAB, DAB ve KAH değerleri ilaç uygulaması öncesi değerlere göre anlamlı olarak yüksek bulunurken (p<0.05), bundan sonraki ölçümlerde anlamlı olarak düşük bulundu (p<0.05). Kan şekeri değerleri NDE grubunda NDC grubuna göre anlamlı olarak yüksek saptandı (p<0.05). Sonuç: Esmolol diabetik hastalarda da laringoskopi ve trakeal entübasyona hemodinamik yanıtı etkili şekilde kontrol etmek amacıyla kullanılabilir. Aynı zamanda esmololün kan şekeri seviyelerinde değişikliğe yol açmayacağı sonucuna vardık.Item Yüksek yağ içerikli diyet ile beslenen sıçanların arka bacak kasında dehidroepiandrosteron sülfatın oksidan durum belirteçleri ile bakır ve çinko düzeylerine etkisi(2008) Huri ALDIRMAZ; Zeki ARI; H.Tuğrul ÇELİK; B. Sami UYANIK; Özlem GÜNAY; Banu İŞBİLEN; Cevval Ulman; FATMA TANELİObezite oluşumundaki önemli nedenlerden birisi yüksek yağlı diyetle beslenmedir. Dehidroepiandrosteron sülfatın vücutta yağ kitlesini azaltarak antiobeziter etki gösterdiği, lipid metabolizması üzerine olumlu etkileri olduğu ve anti-aterosklerotik etki gösterdiği bildirilmektedir. Bu çalışmada yağlı diyet ile beslenen sıçanlarda dehidroepiandrosteron sülfatın sıçan bacak kasında oksidan durum belirteçleri ile bakır ve çinko düzeylerine olası etkilerini incelemeyi amaçladık. Çalışmada 37 adet Sprague-Dawley cinsi dişi sıçan kullanıldı. Grup I’e (n=11) standart pellet verilirken diğer gruplarda yüksek yağ içerikli (% 65) diyet uygulandı. Beş aylık beslenme sonrasında sıçanlar 4 gruba ayrıldı. Grup 1 (kontrol, n=11) ve Grup 2’ye (n=9) serum fizyolojik, Grup 3’e (n=9) 1 mg/kg dehidroepiandrosteron sülfat, Grup 4’e (n=8) 10 mg/kg dehidroepiandrosteron sülfat 7 gün süre ile uygulandı. Dekapitasyon sonrası sıçanların sağ arka bacaklarından alınan kas dokusu örneklerinde nitrotirozin, miyeloperoksidaz, bakır ve çinko tayinleri yapıldı. Sonuç olarak; dehidroepiandrosteron sülfatın kas metabolizması üzerinde, oksidan durum belirteçlerinden nitrotirozin miktarını ve miyeloperoksidaz aktivitesini azaltarak olumlu etki yaptığını, ancak kas dokusunda çinko ve bakır düzeylerini etkilemediğini söyleyebiliriz. Dehidroepiandrosteron sülfatın kas metabolizması üzerindeki bu yararlı etkiyi gösterme mekanizmalarının açıklığa kavuşturulabilmesi için de daha detaylı araştırmaların yapılması gerektiği kanaatindeyiz.Item Manisa bölgesinde hepatit C virus genotiplerinin dağılımı(2009) Beril ÖZBAKKALOĞLU; Sinem AKÇALI; Tamer ŞANLIDAĞ; Elçin AKDUMAN; Deniz ERTEKİNHepatit C virus (HCV) enfeksiyonunun süresi ve standart tedaviye verilen yanıt HCV genotipleri ile yakından ilişkilidir. Bunun yanı sıra HCV genotiplerinin coğrafi dağılımlarının bilinmesi, epidemiyolojik çalışmalar ve muhtemel risk grupları açısından önem taşımaktadır. Bu retrospektif çalışmada, Manisa bölgesindeki HCV genotip ve alt tiplerinin dağılımının belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya 2002-2005 yılları arasında Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine başvuran, anti-HCV (mikropartikül EIA; Abbott Laboratories, ABD) ve HCV-RNA (gerçek zamanlı RT-PCR; Applied Biosystems, ABD) testleri pozitif olan 100 hasta (53 kadın, 47 erkek; yaş ortalaması: 44.4 ± 10.4 yıl) dahil edilmiştir. Hastaların kantitatif HCV-RNA düzeyleri 104-108 kopya/ml arasında değişmektedir. Genotiplendirmede \"Invitek RTP DNA/RNA Virus Mini Kit\" ile izole edilen HCV-RNA'larından elde edilen cDNA kullanılmış ve seçilmiş pri-merlerle [ilk PCR için primer 11 (5'-AGG TCT CTG AGA CCG TGC ACC ATG AGC AC-3') ve primer 1 3 (5'-CTG TGA GGA ACT ACT GTC TT-3'); ikinci PCR için primer 12 (5'-ACT GCC TGA TAG GGT GCT TGC GAG TG-3') ve primer 14 (5'-CAC GCA GAA AGC GTC TAG-3')] uygulanan RT-PCR ile elde edilen ürünler \"Invisorb Spin PCRapid Kit\" ile sataştırılarak \"BigDye Terminator v3.1 Cycle Sequencing Kit\" ile dizi analizi (ABI Prism 310 Genetic Analyzer) yapılmıştır. Buna göre hastaların %92'sinde genotip 1, %7'sin-de ise diğer genotipler (genotip 2 ve 4) saptanmış, bir hastada (%1) HCV genotipi belirlenememiştir. Ge-notiplerin alt tip dağılımına bakıldığında; hastaların 90 (%90)'ının genotip 1 b, 5 (%5)'inin genotip 4a, 2 (%2)'sinin genotip 1a ve 2 (%2)'sinin genotip 2a olduğu izlenmiştir. Sonuç olarak; bölgemizde saptanan en yaygın genotipin, ülkemiz verileri ile uyumlu olarak genotip 1 b olduğu, genotip 4a'nın ise onu izlediği belirlenmiş, bu durumun hastaların izleminde ve tedavinin planlanmasında dikkate değer bir bulgu olarak yorumlanması gerektiği sonucuna varılmıştır.Item Nörosarkoidoz: Hipofiziyer-hipotalamik tutulumlu bir olgu sunumu(2009) Ebru Ergin Bakar BAKAR; Deniz SELÇUKİOtuz sekiz yaşındaki bayan hasta başağrısı ve tüm vücutta yaygın kaşıntı şikayetleriyle kliniğimize başvurdu. Başağrısı etiyolojisine yönelik tetkikleri sırasında çekilen kraniyal manyetik rezonans görüntülemesinde hipotalamik şüpheli kitle lezyon görünümü ve leptomeningeal sarkoid odakları saptandı. Olguya klinik, laboratuvar bulguları ve radyolojik görüntüleri eşliğinde nörosarkoidoz tanısı konuldu. Hipotalamik kitle lezyonu görünümünde sarkoid odakları olan olgulara literatürde oldukça nadir rastlanmaktadır. Bu nedenle vasküler başağrısı etiyolojisine yönelik yapılan tetkikleri sırasında tesadüfi olarak saptadığımız, hipofiziyer-hipotalamik tutulumu olan, nadir görülen nörosarkoidoz olgusunu sunmayı ve sarkoidoz hastalığının tanı ile tedavi aşamalarını gözden geçirmeyi istedik.Item Tip 1 diyabetli çocuklarda tanıda diyabetik ketoasidoz sıklığı ve ilişkili faktörler(2010) Korcan DEMİR; Ece Bober; muammer buyukinan; Gülgün ASAR; Şule Can; Bayram ÖZHAN; SELDA AYÇA ALTINCIK; Betül Ersoy; Ceyhun DİZDADER; Samim Ozen; Şükran DARCAN; Damla GÖKŞEN ŞİMŞEKGiriş: Bu çalışmada İzmir ve Manisa illerindeki üçüncü basamak hastanelerde bulunan çocuk endokrinolojisi kliniklerine getirilen yeni tanı tip 1 diyabet hastalarındaki başvuru anında diyabetik ketoasidoz (DKA) sıklığı ve bununla ilişkili faktörlerin değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Hastaların dosyaları geriye yönelik olarak incelendi. Olguların cinsiyet, doğum tarihi, ailede diyabet öyküsü ve sağlık güvenceleri hakkındaki bilgiler kaydedilip başvuru şekli ile olan ilişkileri araştırıldı. Bulgular: Yapılan değerlendirmede 2008 yılında 139 hastanın (E/K:74/65, ortalama yaş 8,7±3,9) tanı aldığı görüldü. Hastaların büyük çoğunluğunda başvuru esnasında ketoz (n=58, %41,7) veya DKA (n=57, %41) tablosu mevcuttu. Hiçbir hastada ölüm ya da ciddi morbidite gelişmedi. Ailede tip 1 diyabet öyküsünün olmaması ve tanı anında 5 yaşından küçük olma durumunun tanıda DKA tablosu ile ilişkili olduğu saptandı. Risk analizi amacıyla lojistik regresyon uygulandığında sadece 5 yaşından küçük olmanın DKA açısından bir risk faktörü olduğu görüldü (p=0,008, Odds Oranı 3,3, %95 güven aralığı 1,4-8,1). Sonuç: Bu sonuçlar, toplumu çocukluk yaş grubunda diyabet konusunda bilinçlendirerek tanı anında DKA oranını azaltmak için geniş kapsamlı kampanyalar/çalışmalar yapılması gerektiğini düşündürmüştür. (Güncel Pediatri 2010; 8: 52-5)Item Karabaş otu (Lavandula stoechas) ekstresinin, kolesterolle beslenen sıçanlarda, lipid profili, bazı ateroskleroz belirteçleri ve kardiyak iskemi-reperfüzyon hasarı üzerine olan etkilerinin incelenmesi(2010) Şule GÖK; Ahmet VAR; Kamil VURAL; semin ayhan; Ercüment Ölmez; Hüsniye Kayalar-Item Behçet hastalarında leptin düzeyleri(2010) Işıl İnanır; Ahmet VAR; Nesrin ÖLÇER; ECE ONUR; KAMER GUNDUZ; Timur PIRILDARAmaç: Leptin aynı zamanda inflamatuvar süreçlerde de yeralan bir nöroendokrin hormondur. Behçet hastalığının patogenezinde önemli bir uyarıcı olan proinflamatuvar sitokinler leptin düzeylerini düzenlerler. Bu çalışmada, Behçet hastalarında leptin düzeylerinin kontrollerle karşılaştırılması ve hastalık aktivitesi ile korelasyonu amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Elli üç Behçet hastası (28 aktif ve 25 inaktif) ve 22 kontrol çalışma grubunu oluşturmuştur. Leptin tayinleri ticari kitler kullanılarak ELİSA yöntemi ile çalışılmıştır. Eritrosit sedimentasyon hızı ve C-reaktif protein de saptanmıştır. Bulgular: Leptin düzeyleri Behçetli hastalarda kontrollere kıyasla artmıştı, ancak hastalık aktivitesi ile korele değildi. Sonuç: Leptinin Behçet hastalığı patogenezinde bir rolü olabilir.Item Levosimendan up-regulates transforming growth factor-beta and Smad signaling in the aorta in the early stage of sepsis(2010) Demet TOK; hasan aydede; Yamac ERHAN; Hafize seda Vatansever; Elgin TURKOZ; Gülay OK; İdil Tekin; KORAY ERBÜYÜNAMAÇ Bu prospektif kontrollü deneysel çalışma, levosimendanın erken dönem sepsiste transforming growth factor (TGF)-β3 ve Smad1, Smad2 ve Smad3 oluşumuna etkilerini araştırmak amacıyla planlandı. GEREÇ VE YÖNTEM Yirmi dört sıçan rasgele dört gruba ayrıldı: 1) sham kontrol grubu 2) dobutamin grubu - abdominal hipertansiyon, çekal ligasyon ve delme (ÇLD) tekniği ile peritonit modeli prensibiyle sepsis oluşturuldu, sonra sıçanlar 10 µg.kg-1 dk-1 intravenöz (IV) dobutamin infüzyonu ile tedavi edildi, 3) levosimendan grubu - 2. grupta olduğu gibi sepsis modeli gerçekleştirildi sonra sıçanlar levosimendan IV bolus 200 µg.kg-1 takiben, 200 µg.kg.-1 dk-1 IV infüzyonu ile tedavi edildi, 4) kontrol grubundakilere tedavi yapılmadı. Tüm sıçanlar ÇLD?den 8 saat sonra öldürüldü. Aort doku örnekleri immünohistokimyasal olarak boyandı. BULGULAR ÇLD hem kontrol, hem de dobutamin gruplarında ılımlı IL-1 boyanmasına neden oldu. Tumor necrosis factor (TNF)-α immünreaktivitesi sham ve kontrol grubunda ılımlıydı. Sham, kontrol ve dobutamin gruplarında TGF-β3 ılımlı derecede yüksek bulunurken, bu parametre levosmendan grubunda orta derecede yüksek saptandı. Smad1, Smad2 ve Smad3 levosmendan grubunda orta derecede yükselmiş olarak saptandı. SONUÇ Levosimendanın hemodinami ve global oksijen taşınmasına sağladığı olumlu etkiler, deneysel ve klinik çalışmalarda bildirilmiştir. Levosimendanın C++ iyon duyarlılığı üzerine etkileri yanı sıra, TGF-β3, Smad1, Smad2 ve Smad3 oluşumunu etkileyerek enflamasyonda sitokin salınımına da etkileri olabilir.Item 4 Yıllık kronik karaciğer hastalıklı olgularımızda diyabetes mellitus ile birlikteliğin değerlendirilmesi(2012) Hakan Yüceyar; Ozgur Yilmaz; Elmas KASAPAmaç: Kronik karaciğer hastalıklarında glikoz metabolizma bozuklukları ve diyabetes mellitus sıklığı artmıştır. Diyabet, karaciğer sirozu olan hastaların morbidite ve mortalitesini artırmaktadır. Çalışmamızın amacı, kronik karaciğer hastalığında (kronik hepatit, karaciğer sirozu ve hepatosellüler kanser) diyabetes mellitus görülme sıklığı ile karaciğer hastalığı etiyolojisi ve şiddeti arasındaki ilişkinin değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntem: Yüz seksen altı kronik karaciğer hastası (90 kronik hepatit, 80 siroz ve 16 hepatosellüler kanser) retrospektif olarak çalışmaya dahil edilmiştir. Hastaların açlık kan şekerleri değerlendirilerek, normoglisemi, bozulmuş açlık glikozu ve diyabetes mellitus durumları saptanmıştır. Hastalar yaş, cinsiyet, etyoloji (HBV, HCV, alkol ve kriptojenik) ve hastalık grubuna (kronik hepatit, karaciğer sirozu, hepatosellüler kanser) göre, sirozu ve hepatosellüler kanser tanısı olan olgular ise ayrıca Child-Pugh ve MELD (Model for End-Stage Liver Disease) skoruna göre gruplandırılarak değerlendirilmiştir. Sonuçlar: Kronik karaciğer hastaları nda diyabet ve bozulmuş açlık glikozu sıklıkları sırasıyla %28 ve %20.4 olduğu görüldü. Sirozlu olgularda diyabetes mellitus ve bozulmuş açlık glikozu sıklığı kronik hepatitlilere göre anlamlı olarak yüksek bulundu (p=0.004). Child A, B, C ve MELD skorunun 14 ve altı ile 15 ve üstü şeklinde gruplandırılan olguların normoglisemi, bozulmuş açlık glikozu ve diyabetes mellitus dağılımlarında istatistiksel bir fark saptanmadı (p:0.781, p=0.423). Kriptojenik (%67.7), HCV (%56.8) ve alkole bağlı karaciğer hastalarında (%60), HBV’li (%38.9) olgulara göre daha yüksek oranda bozulmuş açlık glikozu ve diyabetes mellitus saptandı (p=0.017). Tartışma: Kronik karaciğer hastalarında diyabetin erken tanı ve tedavisiyle morbidite ve mortalitenin azalması beklenebilir.Item EFEECTS OF ANXIETY AND BLOOD GLUCOSE LEVELS ON THE FIRST SET SUCCESS IN VOLLEYBALL(2012) Arkun Tatar; Şule ÇOLAKOĞL; Aylin ZEKİOĞLÖnceki çalışmalarda kan şekeri düşüklüğünün kaygıya neden olarak hareket kontrolü, reaksi-- yon zamanı veya görsel algılama gibi özelliklerde bozulmalara yol açtığı bildirilmiştir. Bu çalışma-- da, voleybol müsabakası öncesi kaygı ve kan şekeri düzeylerinin birbirleri ile ilişkileri ve bunların müsabaka başarısı üzerine etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmaya, Türkiye Üniversite-- ler Arası 2. Lig voleybol takırnlarmda oynayan 40 erkek (%48.8), 42 bayan (%51.2) sporcu gönüllü olarak katılmıştır. Kan şekeri kahvaltı öncesinde ve müsabakadan 15 dakika önce Accu--Chek Go Blood Glukoz Analizörü ile durumluk kaygı ise müsabakadan 15 dakika önce verilen Spielberger Durumluk Kaygı Envanteri ile ölçülmüştür (Öner,1985;333.Spielberger,1970). Elde edilen verilere uygulanan Pearson Korelasyon analizinde, maç öncesinde ölçümü yapılan iki farklı kan şekeri ile kaygı düzeyi arasında ilişki görülmemiştir. Kızlarm ve erkek sporcuların durumluluk kaygı puan or-- talamaları arasında istatistiksel düzeyde anlamlı farklılık bulunamamıştır [F(1,73)=1.535; p>0.05]. Sporcuların oynadıkları takımlara göre de [F(6,68)=1.540; p>0.05] veya oynadıkları pozisyonlara göre [F(2,72)=0.138; p>0.05] de kaygı puan ortalamaları arasında istatistiksel farklılık olmadığı gözlenmiştir. Maç öncesi kaygı ve kan şekeri düzeylerinin birbirlerini etkilemediği ve ne kaygı dü-- zeyinin, ne de kan şekeri seviyesinin sub--elit voleybolda ilk set başarısı üzerine belirgin bir etkisinin olmadıgı gözlenmiştir.Item Andropoz: Erkek menopozu mu?(2013) SELDA İLDAN ÇALIM; Ahsen ŞİRİN“Andropoz” ya da yaşlanmayla ortaya çıkan“hipogonadizm” terimleri, erkeklerde testosteronun azalması olarak tanımlanmaktadır. Andropoz, erkek menopozu olarak da adlandırılmaktadır. Andropoz ile menopoz arasında benzerlikler olsa da her iki durum arasında farklılıklar bulunmaktadır. Menopoz, östrojen ve progesteron hormonlarında ani bir düşme ile ortaya çıkarken; andropozda, yaşın ilerlemesiyle birlikte testosteron hormonunda yavaş yavaş azalma görülür. Menopozda fertilite tamamen ortadan kalkarken, andropozda fertilite çok ileri yaşlara kadar devam edebilmektedir. Bu makalede, andropoz terimi, belirtileri, tedavisi hakkında güncel bilgileri gözden geçirmek amaçlanmıştır. Sağlık çalışanları andropoz konusunda daha duyarlı olmalı ve hastaları hormon replasman tadavisi hakkında yeteri kadar bilgilendirmelidir.Item Hashimoto Ensefalopatisi: Üç Olgu Sunumu(2014) Serpil SARI; Deniz SELÇUK; Nial DOĞAN; AYŞIN KISABAY AKHashimato ensefalopatisi antitiroid antikor ile ilişkili olan, nadir görülen otoimmun , nöroendokrin ve nöropsikiyatrikbulgularla seyreden bir hastalıktır. EEG de yaygın veya fokal yavaşlama, beyin omurilik sıvısı protein yüksekliği,serumda antitiroid antikor yüksekliği ve beyin omurilik sıvısında antitiroid antikor varlığı ile karakterizedir. Korti- kosteroidlere yanıt alınması tanıyı desteklemektedir. Nöropsikiyatrik semptomlarla başvuran serumda tiroid antikortitrasyon yüksekliği ve beyin omurilik sıvısında tiroid antikor varlığı saptanan ve steroid tedavisine tam olarak yanıtveren üç olguyu sunduk Ayırıcı tanıda bu klinik tabloyu yapabilecek diğer nedenler de düşünülmeli ve tetkikler sonra- sı dışlanmalıdır..Bu olgular; farklı nöropsikiyatrik semptomlarla başvurmuş olup, hastaların ayırıcı tanısında, oldukçanadir görülen Hashimato ensefalopatisi tanısının da unutulmaması gerektiğini vurgulamak amacıyla bildirilmiştir.Item Metabolik Sendromlu Kadınlarda Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışlarının ve İlişkili Faktörlerin Belirlenmesi(2015) Sezgi ÇINAR PAKYÜZ; Azime KARAKOÇ KUMSARGiriş: Metabolik sendrom tedavisinde sağlıklı yaşam biçimi davranış- larının benimsenmesi ve sağlığın geliştirilmesi temel prensip olarak kabul edilmektedir. Amaç: Metabolik sendrom tanısı alan kadınların sağlıklı yaşam biçimi davranışlarını ve ilişkili faktörleri belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapıldı. Yöntem: Araştırmanın örneklemini; İstanbul ilinde bulunan bir eğitim ve araştırma hastanesinin Obezite Polikliniğinde tedavi-takibi yapılan ve hekim tarafından Metabolik sendrom tanısı konan, araştırmaya katılmayı kabul eden, 18 yaş üzeri 225 kadın oluşturdu. Veriler, Hasta Tanıtım Formu ve Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçek-II kullanılarak toplandı. Verilerin istatistiksel değerlendirilmesinde ortalama, yüzdelik, t testi, Kruskal Wallis testi kullanıldı ve anlamlılık p<.05 olarak kabul edildi. Bulgular: Kadınların yaş ortalaması 49.08±12.69 yıl olup; %56.9u ilk ve orta okul eğitim düzeyine sahip, %80i evli, %86.2si çocuk sahibi ve %88.9u ev hanımıdır. Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları ÖlçekII ortalama toplam puanının 130.74±18.77 olduğu belirlendi. Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçek-IIde en yüksek alt boyut puanının manevi gelişim, en düşük alt boyut puanının ise fi ziksel aktivite alanında olduğu saptandı. Sonuç: Metabolik sendromlu kadınların sağlıklı yaşam biçimi davranışları puanı orta düzeydedir ve fi ziksel aktiviteleri yetersizdir. Buna göre; metabolik sendromlu kadınların sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz alışkanlığı kazanmaları için desteklenmesi ve yaşam tarzı deği- şiklikleri konusunda motive edilmesi önerilmektedir.Item İnsülin Enjeksiyonu Karar Dengesi Ölçeği’nin Türkçeye Uyarlanması ve Psikometrik Özelliklerinin İncelenmesi: Metodolojik Çalışma(2022) Sevgi Nehir; Nurgül Güngör TavşanlıAmaç: İnsülin Enjeksiyonu Karar Dengesi Ölçeğinin (İEKDÖ) Türk Diline Uyarlanması ve Psikometrik Özelliklerinin İncelenmesi amaçlanmaktadır. Gereç ve Yöntemler: Çalışma tip 2 diyabetli ve insülin enjeksiyonu kullanan 130 katılımcı ile gerçekleştirildi. Katılımcılara, Tanıtıcı özellikler formu, İEKDÖ ve WHOQOL-8 ölçekleri uygulandı. Verilerin istatistiksel analizinde Sosyal Bilimler için İstatistik Programı ve Yapısal Eşitlik Modelleme Programı kullanılmıştır. Bulgular: Açıklayıcı faktör analizinde (AFA) ölçek maddeleri iki faktör altında toplanmıştır. Bu faktörler; ilk sekiz madde Olumsuz Tutumlar- Negatif Yaklaşım alt boyutudur ve maddelerin faktör yükleri 0,843-0,452 arasında değişmektedir. İkinci Faktör son beş madde Olumlu Tutumlar – Profesyonel Yaklaşım alt boyutudur ve maddelerin faktör yükleri 0,823-0,666 arasında değişmektedir. Ölçeğin AFA’de her boyut için açıklanan varyansının %49,937-60,072 arasında olduğu saptanmıştır. Özgün çalışma ile benzer sonuçlar elde edilmiştir. Bu çalışmada, İEKDÖ nin cronbah alfa değerleri Olumsuz Tutumlar – Negatif Yaklaşım alt boyutu için 0,828, Olumlu Tutumlar – Profesyonel Yaklaşım alt boyutu için 0,833 ve İEKDÖ Toplam Puanı için 0,802 olarak belirlenmiştir. Doğrulayıcı Faktör Analizinde incelenen RMSEA, CFI, NFI, NNFI ve SRMR değerlerinin de mükemmel ve iyi düzeyde uyum gösterdikleri belirlenmiştir. DFA sonucunda incelenen uyum indeksleri ve İEKDÖ’nin 13 maddelik Türkçe formunun doğrulanan iki faktörlü modeline göre, tanımlanan modelin İEKDÖ’nin özgün modeli ile iyi uyum gösterdiği ve özgün ölçeğin faktör yapısının uyarlanan ölçeğin faktör yapısıyla uyum gösterdiği görülmüştür. Sonuç: İnsülin Enjeksiyonu Karar Dengesi Ölçeğinin Türk diline uyarlanmasında bu örneklem grubu için geçerli ve güvenilirdir.