Repository logo
  • English
  • Català
  • Čeština
  • Deutsch
  • Español
  • Français
  • Gàidhlig
  • Italiano
  • Latviešu
  • Magyar
  • Nederlands
  • Polski
  • Português
  • Português do Brasil
  • Srpski (lat)
  • Suomi
  • Svenska
  • Türkçe
  • Tiếng Việt
  • Қазақ
  • বাংলা
  • हिंदी
  • Ελληνικά
  • Српски
  • Yкраї́нська
  • Log In
    Have you forgotten your password?
Repository logoRepository logo
  • Communities & Collections
  • All Contents
  • English
  • Català
  • Čeština
  • Deutsch
  • Español
  • Français
  • Gàidhlig
  • Italiano
  • Latviešu
  • Magyar
  • Nederlands
  • Polski
  • Português
  • Português do Brasil
  • Srpski (lat)
  • Suomi
  • Svenska
  • Türkçe
  • Tiếng Việt
  • Қазақ
  • বাংলা
  • हिंदी
  • Ελληνικά
  • Српски
  • Yкраї́нська
  • Log In
    Have you forgotten your password?
  1. Home
  2. Browse by Subject

Browsing by Subject "Gastroenteroloji ve Hepatoloji"

Now showing 1 - 20 of 28
Results Per Page
Sort Options
  • No Thumbnail Available
    Item
    Gastric stromal tumor
    (2005) Yılmaz Gülgün OVALI; Selim SERTER; Serdar Tarhan; Yüksel PABUŞÇU
    Gastric stromal tumors are rare neoplasms of the stomach. In this report we present a gastric stromal tumor with an exophytic growth pattern, and describe magnetic resonance imaging and endoscopic ultrasonography findings.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Adolesan dönemde amebiyazis ve ülseratif kolit birlikteliği olan bir olgu
    (2005) Ali ONAĞ; Cemaliye ÇELİK; Yılmaz Dilek ÇİFTDOĞAN; Muzaffer POLAT; Erhun Kasırga; Hasan Yüksel
    Ulseratif kolit çeşitli organ ve sistemleri etkileyen gastrointestinal sistemin inflamatuar hastalığıdır. En sık yakınma kanlı mukuslu diaredir. E. Histolytica'nın neden olduğu amibiazis de kanlı mukuslu diareyle birlikte olup ayırıcı tanıda önem taşır. Her iki tablo da bir arada olabilir. Bu yazıda her iki hastalığın bir arada olduğu rekurren kanlı mukuslu diareyle klinik veren hasta sunulmaktadır. Kronik semptomları olan adölesan hastalarda amibiazis yanında ülseratif kolit de olabileceğini göz önüne alıp kolonoskopi ve histopatolojik inceleme yapılması unutulmamalıdır.
  • No Thumbnail Available
    Item
    A case of a small cell lung carcinoma presenting with jaundice due to pancreatic metastasis
    (2005) semin ayhan; Eray KARA; hasan aydede; Arzu YORGANCIOĞLU; PINAR ÇELİK; Ayşın ŞAKAR
    Otopsi serilerinde akciğer kanseri pankreas metastazı yüksek oranlarda bildirilmesine rağmen, sarılıkla seyreden semptomatik olgular oldukça nadirdir. Pankreasa en sık metastaz yapan histolojik tip küçük hücreli karsinomdur ve prognoz kötüdür. Bu makalede, sardık, bulantı-kusma, kilo kaybı ve karın ağrısı gibi gastroenterolojik yakınmalarla hekime başvuran ve daha sonra primer küçük hücreli akciğer karsinomunun pankreas metastazı tanısı alan bir olgu sunuldu. Hastaya tıkanma sarılığı nedeniyle palyatifcerrahi uygulandı. Solunumsal yakınmalar yerine, öncelikle gastroenterolojik yakınmalarla başvuran bu olgu, bu yönüyle ilginç bulundu.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Gastrointestinal sistem amiloidozisine bağlı demir eksikliği anemisi: Olgu sunumu
    (2006) Mehmet Ali Şahin; Ülkü ERGENE; İbrahim Metin ÇİRİŞ; Osman AYDIN
    Gastrointestinal semptomlar sistemik amiloidoziste sıklıkla ortaya çıkar. Amiloidoziste gastrointestinal sistem tutulumuna bağlı olarak obstrüksiyon, ülserasyon, malabsorbsiyon, hemoraji, protein kaybı ve diyare gibi bulgular görülebilir. Amiloidozis hemoraji veya malabsorbsiyona yol açarak demir eksikliği anemisine neden olabilir. Kliniğimize anemi semptomları ile başvuran ve tetkiklerinde demir eksikliği anemisi olduğu anlaşılan hastanın daha ileri incelemelerinde gastrointestinal tutulumlu amiloidozis vakası olduğu saptandı. Demir eksikliği anemisi etyolojisinde amiloidozis nadir görülen bir durum olduğu için olguyu sunmayı amaçladık.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Endoscopic submucosal resection of a rectal carcinoid tumor by cap aspiration -snare resection method
    (2006) Mujdat Zeybel; Eray KARA; Semih AYHAN; Ender ELLİDOKUZ; Çelebi Arzu KOBAK
    55 yaşındaki hastanın kolonoskopik incelemesinde, rektumda yerleşimli, 4 mm çapında, beyaz renkli, plak benzeri lezyon saptanmıştır. Lezyondan alınan biyopsi örnekleri karsinoid tümör tanısı koydurmuştur. Lezyonun, aspirasyon-rezeksiyon yöntemi ile endoskopik submukozal rezeksiyonu başarı ile gerçekleştirilmiştir.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Kronik hepatit B taşıyıcılarının immunolojik göstergeleri
    (2006) Turan GÜNDÜZ; Beril ÖZBAKKALOĞLU; Necil Kutukculer; Tamer ŞANLIDAĞ
    Hepatit B virüsünün (HBV) direkt sitopatik hasar oluşturarak değil, immünolojik değişikliklere yol açarak etki gösterdiği öne sürülmüştür. Akut hepatit B enfeksiyonu geçiren, immün yanıtı yetersiz hastalarda kronik enfeksiyon gelişir. Bu çalışmada, kronik HBV taşıyıcısı olan hastalarda serum immunoglobulin (Ig) düzeylerinin ve nötrofillerin oksidatif burst kapasitesinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Hastalar şu şekilde gruplara ayrılmıştır: Anti-HBe (+) grup: HBsAg (+), anti-HBe (+) ve anti-HBc IgG (+) olan 20 kişi, HBeAg (+) grup: HBsAg (+), HBeAg (+) ve anti-HBcIgG (+) olan 10 kişi, Kontrol grubu: HBsAg (-), anti-HBs (+), anti-HBc IgG (+) olan doğal bağışık, yaş ve cinsiyet uyumlu 30 kişi. Serumda IgG, IgA, IgM, ve IgG subgrupları (IgG1, IgG2, IgG3, IgG4) düzeyleri araştırılmış, flovsitometrik yöntemle nötrofillerin oksidatif kapasitesini ölçen nötrofil burst test yapılmıştır. Serum Ig (IgG, IgA, IgM) düzeyleri üç grup arasında anlamlı bir farklılık göstermiyordu (p>0.05). IgG1, IgG2, IgG3 ve IgG4 karşılaştırıldığında, anti-HBe (+) grup ile HBeAg (+) grup arasında ilişki anlamsızdı; fakat bu iki grup kontrol grubuyla karşılaştırıldığında anti-HBe (+) grupta IgG1 ve IgG2 düzeylerinin, HBeAg (+) grupta ise IgG2 düzeyinin anlamlı olarak yüksek olduğu saptanmıştır. HBeAg (+) grupta, anti-HBe (+) ve kontrol grubuna göre nötrofil burst test değerleri anlamlı olarak düşük saptandı. Sonuç olarak, kronik HBV gelişimi ve ilerlemesinde immünolojik değişiklikler önemlidir. Nötrofil fonksiyonları üzerinde yapılacak daha ileri araştırmalar hastalığın seyrinin daha iyi anlaşılmasının ve yeni tedavilerin geliştirilmesine yardımcı olabilir.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Normative values of the balloon expulsion test in healthy adults
    (2007) Serhat Bor; ILKER TURAN; Özden DEDELİ; Ramazan ÖZTÜRK
    Amaç: Konstipasyon en sık görülen sindirim sistemi şikayetidir. Konstipasyonu olan hastaların yaklaşık yarısında fonksiyonel defekasyon bozukluğu (dissinerjik defekasyon) olduğu bildirilmiştir. Fonksiyonel defekasyon bozukluğu tanısında kullanı lan fizyolojik kriterlerden birisi de balon atma testidir. Toplumumuzdaki sağlıklı bireylerde balon atma testi için normalleri gösterebilecek bir veri henüz bulunmamaktadır. Bu çalışma ile Türk toplumunda balon atma testi için normal kabul edilebilecek değerlerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmaya 55 erkek ve 61 kadından oluşan toplam 116 sağlıklı gönüllü birey alındı. Araştırma grubu yaş dağılımına göre üç gruba ayrıldı (20-39 yaş, 40-59 yaş ve ≥60 yaş). Uygulamalar sırasında kullanılan balonlu kateterlerin ve işlemin yapılacağı ortamın standardizasyonu sağlanarak araştırma grubuna balon atma testi uygulandı. Gruplar arasında balon atma testi süreleri istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Bulgular: Yaş gruplarına göre erkek/kadın dağılımı 20-39 yaş arası: 20/22, 40-59 yaş arası: 20/23, ≥60 yaş: 15/16’dır. Erkeklerde balon atma zamanı ortalama 44.1±19.0 saniye saptanırken, kadınlarda 56.4±21.4 saniye saptandı (p=0.001). Erkeklerde yaş ile beraber balon atma zamanında artış olduğu gözlenirken (p=0.00001), kadınlarda istatistiksel fark izlenmedi (p=0.80). Tüm çalışma grubu değerlendirildiğinde ise yaş ile balon atma zamanı arası nda anlamlı korelasyon saptanmıştır (p=0.0001). Sonuç: Konstipasyonlu hastalarda bozulmuş evakuasyonu değerlendirmede basit ve yararlı bir test olan balon atma testinin normalleri ortaya koyulmuş olup normal değerlerin erkeklerde 40 yaş altında 30 saniyeden kısa ve 40 yaş üzeri grupta ise 1 dakikadan kısa olduğu gösterilmiştir. Kadınlarda ise tüm yaş grupları nda normal değer 1 dakika olarak belirlenmiştir. Bu çalışma Türkiye’de sağlıklı bir popülasyonda balon atma testinin değerlendirildiği ilk çalışmadır.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Gastric polypoid intramucosal carcinoma and an adjacently located leiomyoma at the cardia
    (2008) semin ayhan; Mujdat Zeybel; Ender EELİDOKUZ; Yavuz Kaya; AHMET AYDIN; Çelebi Arzu KOBAK
    65 yaşındaki hastanın üst gastrointestinal (GI) endoskopisinde, kardiya yerleşimli 2.5 cm çaplı polip saptanmıştır. Çıkarılan polipin patolojik incelemesinde intramukozal karsinom olduğu saptanmıştır. Endoskopik ultrasonografide (EUS), lezyon, olası submukozal yayılımı olan erken mide kanseri olarak değerlendirilmiştir. Gastrektomi materyalinin seri kesitlerinde, lezyonun intramukozal karsinom olduğu anlaşılmış ve komşuluğunda yerleşmiş bir de leiomyom saptanmıştır.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Glomus tumor of the stomach: Case report
    (2010) Peyker Temiz; Celalettin M. KELEŞ; Ak Olcay NALBANT; Safiye VURAL
    Glomus tümörleri glomus cisimciğinin modifiye düz kas hücrelerinden kaynaklanan, benign, soliter neoplazmlardır. Bu tümörler gastrointestinal sistemde nadir görülür. Laparoskopik kolesistektomi sırasında antral submukozal alanda rastlantısal olarak saptanan ve wedge rezeksiyonla total eksizyon yapılan 43 yaşında bayan hastaya ait materyal gönderildi. Olgunun histopatolojik ve immunohistokimyasal özellikleri herhangi bir lokalizasyondaki glomus tümörünün özelliklerine benzerdi. Ancak bu olgu, mide lokalizasyonunda glomus tümörün nadir görülmesi ve ayırıcı tanıda yer alan diğer lezyonları tartışmak üzere sunulmaya değer bulunmuştur.
  • No Thumbnail Available
    Item
    İrritabl barsak sendromu hastalarında cinsel-fiziksel istismar sıklığı ve majör depresif bozukluk öyküsü tanı ilişkisi
    (2010) Serhat Bor; M. Çağdaş EKER; HAYRİYE ELBİ; Elmas KASAP
    Amaç: İşlevsel bir barsak hastalığı olan irritabl barsak sendromu (İBS) gastroenterologlara en sık başvuru nedenlerindendir. İBSnin etiyolojisine ilişkin birçok açıklamanın yanı sıra, başta majör depresif bozukluk (MDB) olmak üzere birçok psikiyatrik bozuklukla olan birlikteliğine dikkat çekilmektedir. Cinsel ve fiziksel istismara uğramış olmanın da İBS riskini artırdığı öne sürülmektedir. Yöntem: Bu çalışmada İBS hastaları ile İBS olmayan kontrol olguları arasında cinsel ve fiziksel istismar öyküsü veya MDB öyküsünün sıklığı açısından fark olup olma-dığı araştırılmıştır. Çalışmaya 54 İBS hastası ile 30 kişilik kontrol grubu alınmıştır (Ortalama yaş İBS grubunda 41±11, kontrol grubunda 34±12 yıl; p<0.05). Bulgular: İBS hastalarında (%69, s=37) İBS olmayan kontrol grubu-na (%30, s=9) göre daha sık MDB öyküsü (p=0.001) saptanmış olmakla birlikte; cinsel istismar (İBS grubun-da %20, s=11; kontrol grubunda %13, s=4; p>0.05) veya fiziksel istismar (İBS grubunda %19, s=10; kontrol grubun-da %13, s=4); p>0.05) öyküsü bakımından iki grup arasında fark saptanmamıştır. Tartışma: İBSna MDB sıklıkla eşlik etmektedir, bu birliktelik iki bozukluğun etiyopatogenezlerinde ortak noktalar olabileceğini düşündürmektedir. Cinsel ve fiziksel istismar öyküsünün ise bu birlikteliğe katkısı tartışmalıdır. Çalışmamızda cinsel ve fiziksel istis-mara uğrama öyküsünün İBS hastalarında daha sık saptanmamış olması, istismarın İBS gelişiminde bizim hasta larımız için birincil önem taşımadığını düşündürmüştür.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Kolon metastazı yapan bir akciğer kanseri olgusu
    (2010) Şakar Ayşin COŞKUN; Mine BORA; Arzu YORGANCIOĞLU; cihan göktan; PINAR ÇELİK; NALAN NESE; Aylin ÖZGEN ALPAYDIN
    Primer akciğer kanserinin semptomatik gastrointestinal sistem metastazına çok nadir rastlanılmaktadır. Burada başlangıçta kolon karsinomuna bağlı intestinal obstrüksiyon olarak değerlendirilen, ancak daha sonra akciğer kanseri kolon metastazı olduğu saptanan olgu sunulmaktadır.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Gastric carcinoma demonstrating rhabdoid features
    (2010) Semih AYHAN; Aylin TURNA; Tugba Karadeniz; Mustafa TİRELİ
    İlk kez infant ve çocukların böbreklerinde agresif bir tümör olarak tanımlanan, daha az sayıda ekstra-renal yerleşimlerde de saptanan rabdoid tümör, gastrointestinal sistemde çok nadir görülmektedir. Rabdoid özellikler gösteren gastrointestinal tümörler de oldukça nadirdir. 59 yaşında erkek hasta, uzun süren bulantı, kusma, halsizlik yakınması üzerine başvurduğu dış merkezde, yapılan endoskopik biyopsi sonucu “diffüz tipte mide karsinomu” tanısı almıştır. Merkezimizde değerlendirilen total gastrektomi materyalinde küçük kurvatur yerleşimli, 7x4x4 cm ölçülerde, yüzeyi ülsere, ortası kirli sarı renkte, mide duvarını tam kat tutarak perigastrik yağ dokuya çıkmış tümöral lezyon görülmüştür. Tümörden alınan örneklerin histopatolojik ve immünohistokimyasal incelemesinde tümör “Rabdoid özellikler gösteren mide karsinomu” tanısı almıştır. Klinik, morfolojik ve immünohistokimyasal olarak diffüz tipte mide karsinomundan ayrılması gereken bu tümör gastrointestinal yerleşimde çok nadir görülmesi ve klinik olarak son derece kötü prognoz göstermesi nedeniyle önemini vurgulamak amacıyla sunulmuştur.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Midede dev hiperplastik polip
    (2010) Semih AYHAN; Fazilet Uğur DUMAN; Aydın İŞİSAĞ; İsmail Yaman
    Mide poliplerinin yaklaşık %75'ini oluşturan hiperplastik polipler, genellikle 1 cm'den küçük, tek, sesil polipler olup antrumda lokalizedirler. Genellikle klinik bulgu vermezler. Sunulan 77 yaşındaki erkek hasta halsizlik yakınması ile başvurmuştur. Saptanan hipokrom mikrositer aneminin etiyolojisini araştırmaya yönelik olarak yapılan üst GİS endoskopisinde, 6 cm çapında, papillomatöz, malign görünümlü kitle saptanmıştır. 2 cm çapından büyük mide poliplerinde malignite gelişme riski fazla olduğundan kitleden çok sayıda örnekleme yapılmıştır. Histopatolojik inceleme sonucunda displazi saptanmamış ve lezyon, dev hiperplastik polip tanısı almıştır. Olgu, polip çapının çok büyük olması ve bu tür lezyonlarda displazi araştırmasının önemini vurgulamak amacıyla sunulmuştur.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Ülser delinmelerinin dikişle onarımından sonra helikobakter pilori yokedimininin ülser yinelemesine etkisi
    (2010) Muharrem Karaoğlan; bulent calik; Hüseyin COŞKUNÇAY; Ceylan TUNÇOK; Mustafa TİRELİ
    AMAÇ: Peptik ülser delinmelerininin dikişle onarımından sonra, H. pilori yokedeiminin ülser yinelemesini azaltıp azaltmadığına karar vermek. Dikişle onarım yöntemi %30-80 gibi yüksek ülser yinelemesi ile sonuçlanmaktadır. Peptik ülser delinmeli hastalarda H. pilori infeksiyonunun yaygın olduğu bildirilmektedir. Dikişle onarımından sonra, H. pilori yokediminin uzamış bir ülser iyileşmesi mi sağladığı yoksa yok edimin eşzamanlı kesin ameliyatı mı gerektirdiği henüz belirsizdir. GEREÇ VE YÖNTEM: Ocak 2002-Aralık 2003 tarihleri arasında peptik ülser delinmesinin laparatomi ile onaylanan 95 hastadan 78’i çalışma için seçildi. 66(%84.6) olguda H. pilori enfeksiyonu olduğu gösterildi. Bu Hastalar iki guruba ayrıldı. Grup I (Yokedim grubu, s=34) .Gurup II (Kontrol gurubu, s=32).Grrup I hastalara tek kür anti-helikobakter sağaltımı( KLA 4x250 mg+ AMX 4x500 mg); Grup II hastalara ise 4 haftalık Proton Pompa baskılama (PPB) sağaltımı(Lansoprol, 2*30 mg/gün) uygulandı. Hastalar evine gönderildikten iki ay sonra ülser iyileşmesi açısından, bir yıl sonra ülser yinelemesi açısından endoskopi ile kontrol edilerek değerlendirildiler. BULGULAR: İzlem sırasıda iki ay sonraki endoskopi kontrollerinde yokedim grubundaki 33(%97); Kontrol grubundaki 29(%91,4) olguda ülser iyileşmişti. İki grrupta da İlk ülser iyileşmesi benzerdi (p=1.00). Bir yıl sonraki endoskopik değerlendirmede yokedim grubunda 4 (%11.7); Kontrol grubunda ise 16 (%50.0) olguda ülser yinelemesi gelişti. Yokedim gurubundaki ülser yineleme oranı, kontrol grrubunukinden istatistiksel olarak anlamlı olarak düşük bulundu (p=0.002). SONUÇ: H. Pilorinin eşlik ettiği peptik ülser delinmeli hastalarda H. pilori yokedilirse ülser yineleme oranı azalır. Yaygın peritonit varlığında acil asit azaltıcı sağaltımlar gereksizdir.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Fasciola hepatica infection in echinococcosis suspected cases
    (2011) Mustafa Demirci; ULGEN ZEKI OK; NERMİN SAKRU; Aydınten KUMAN; Metin KORKMAZ
    Objective: Fasciola hepatica, a liver fluke of sheep and cattle, may accidentally infect humans. The main signs and symptoms of the fasciolosis are eosinophilia, abdominal pain and hepatomegaly and may also be attributed to Cystic Echinococcosis (CE) caused by Echinococcus granulosus, which is a prevalent infection in Turkey. Methods: Sera samples of 226 CE suspected cases were tested for anti-F. hepatica antibodies by an excretory secretory ELISA (ES-ELISA) and for anti-E. granulosus antibodies by ELISA and indirect hemagglutination (IHA) tests. Cases which were seropositive for fasciolosis were further evaluated radiologically and examined for F. hepatica eggs. Results: Five (2.2%) and 96 (42.4%) of the 226 CE suspected cases were found seropositive for fasciolosis and CE, respectively. Although the radiological findings strongly suggested that there was fasciolosis in three cases, F. hepatica eggs were detected in two patients only. Conclusion: These data suggest that human fasciolosis is not as rare as previously reported in Turkey. F. hepatica infection should be suspected especially in the presence of eosinophilia, abdominal pain and liver lesions.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Gastroesophageal reflux disease in asthmatic children and its relation with atopy
    (2011) Senem KADER; Hasan Yüksel; Özge YILMAZ; Hasan Erhun KASIRGA
    Giriş: Bu çalışmanın amacı, atopik ve nonatopik astımlı çocuklarda gastroözefageal reflü hastalığı (GÖRH) sıklığını ve solunum yolu bulgularına GÖRH tedavisinin etkisini belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Bu retrospektif çalışmaya 32 nonatopik, 24 atopik astımlı çocuk alındı. GÖRH ile ilişkili solunum sistemi belirtileri ve astım ağırlığı parametreleri pH monitörizasyondan önceki ve sonraki altı ay göz önüne alınarak kaydedildi. Ayrıca, 24 saatlik pH monitörizasyon sonuçları da kaydedildi. Bulgular: Proksimal GÖRH sıklığı atopik grupta %71.9, nonatopik grupta %70.8 saptandı (p= 0.93). Distal GÖRH sıklığı gruplar arasında benzerdi (sırasıyla atopik ve nonatopik gruplarda %66.7 ve %68.8, p= 0.87). Nonatopiklerde GÖRH tedavisi sonrasında tüm klinik parametrelerde düzelme mevcuttu (p≤ 0.01). Ancak, atopiklerde, sadece solunum sistemi belirtileri ve hastaneye yatışta düzelme görüldü (sırasıyla p= 0.002 ve p= 0.007).
  • No Thumbnail Available
    Item
    Çölyak hastalığı olan çocuklarda özofajitin değerlendirilmesi
    (2012) Ayşegül CEBE; Gülseren ŞAHİN; Erhun Kasırga; Filiz Eren; Masallah Baran; Fatih ÜNAL
    Amaç: Çölyak hastalığı tanısı alan olgularda özofajit sıklığı, özofajiti olan ve olmayan hastalarda reflü semptomları ve duodenumdaki histopatolojik değerlendirmedeki ağırlık ile özofajit sıklığı arasındaki ilişki araştırılmıştır. Gereç ve Yöntem: Çölyak hastalarının tanı anındaki bulguları geriye dönük tarandı. Hastalar özofajiti olan ve olmayan çölyak hastaları olarak iki gruba ayrıldı. Hastaların histopatolojik bulguları, reflü semptomları ve demografik özellikleri kar- şılaştırıldı. Bulgular: Çalışmamızda 71 (53%) çölyaklı hastada özofajit bulgularına rastlandı. Özofajitli çölyak hasta grubunda bulantı, kusma, pirozis gibi reflü semptomları daha sık saptanmıştır (p <0,001). Her iki grupta yaş, cinsiyet, vücut boy ölçümleri ara- sında anlamlı farklılık saptanmadı. Özofajiti olan çölyaklı hastalar ile özofajiti olmayan hastalar arasında histopatolojik sınıf- lamaya (Marsh sınıflaması) göre anlamlı fark saptanmadı. Özofajitli çölyak hastalarındaki Marsh sınıflamasının ağırlığı ile özofajit gelişimi arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı. Sonuç: Çölyaklı 71 olguda (%53) özofajit saptandı, özofajit olan hastalarda reflü semptomları daha belirgindi.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Çocuklarda üst gastrointestinal sistem kanamalarına tanısal ve tedavi edici endoskopik yaklaşımlar
    (2012) Çiğdem ÖMÜR ECEVİT; Erhun Kasırga; Ayşegül CEBE; GÜLSEREN KAN ŞAHİN; Evren SEMİZEL; Hakan ERDOĞAN; Fatih ÜNAL
    Gi­riş: Çocuklarda üst gastrointestinal sistem (GİS) kanamaları her zaman ileri araştırmayı gerektiren önemli bir sorundur. Bu çalışmanın amacı çocukluk çağında üst GİS kanamalarının nedenlerini ortaya çıkarmak ve bunlara yönelik terapötik endoskopik yaklaşımlar ile bunların tedavi edici etkinliklerini retrospektif olarak incelemektir. Gereç ve Yöntem: Pediatrik gastroenteroloji bölümlerimizce takip edilen üst GİS kanamalı 139 (K/E:63/76) hasta yaş gruplarına, etyolojiye, kanamanın varislerden ve varis dışından olmasına, ilaç alım öyküsü olup olmamasına göre sınıflandırıldı. Ayrıca peptik ülseri olan hastaların kanaması Forrest sınıflandırılmasına göre değerlendirildi. Çalışmada p<0,05 altında olan değerler istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Üst GİS kanamalarının %15,1’i varis ve %70,5’i varis dışı kaynaklıydı. Hastaların %14,4’ünde kanamanın yeri belirlenemedi. Çalışma grubumuzda bulunan hastaların %26,6’sında ilaç kullanım öyküsü vardı. İlaç kullanım öyküsü en sık 3-9 yaş grubu hastalarda görüldü (%25,9). Üst GİS kanaması olan 60 hastaya etyolojilerine göre endoskopik bant ligasyonu (%23,3), endoskopik skleroterapi (%10), endoskopik hemoklips (%25), epinefrin enjeksiyonu (%30), polipektomi (%5) ve koterizasyon (%6,7) gibi işlemler uygulandı. Kanamayı durdurma bakımından endoskopik hemoklips ve epinefrin uygulamaları arasında istatistiksel bir farklılık yoktu (p>0,68). Sonuç: Endoskopinin çocukluk dönemi üst GİS kanamanın etyolojisinin aydınlatılmasında ve kanamanın tedavisinde son derece yararlı olduğu düşünüldü. (Gün­cel Pe­di­at­ri 2012; 10: 1-7)
  • No Thumbnail Available
    Item
    Effect of nursing education on sleep and quality of life among pregnant women with gastroesophageal reflux disease
    (2012) Aynur SARUHAN; Emre Yanıkkerem
    Amaç: Araştırma gastroözofageal reflü hastalığı (GÖRH) olan gebelerde hemşirelik eğitiminin uyku ve yaşam kalitesine etkisini incelemek amacıyla topluma dayalı, müdahale tipi (kontrol gruplu) ve longitudinal bir çalışma olarak planlandı. Gereç ve Yöntem: 82 gebe kadın randomize olarak iki gruba ayrıldı. Deney grubuna GÖRH semptomlarının yönetimi hakkında eğitim ve bu konuda yazılı materyal verildi, kontrol grubundaki gebelere ise sağlık kurumlarında var olan bakım uygulandı. Bulgular: İlk görüşmede deney grubundaki gebelerin %97.6’sında, kontrol grubunda ise %90.2’sinde GÖRH semptomlarının bulunduğu saptandı. Son görüşmede deney grubundaki gebelerin %63.4’ü, kontrol grubundaki gebelerin %97.6’sında GÖRH semptomları saptandı. Sonuç: Araştırmanın sonuçlarında GÖRH semptomlarının yönetimi hakkında verilen eğitimin semptom sıklığı ve şiddetini azalttığı, yaşam ve uyku kalitesini arttırdığı belirlendi.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Özefagus varis kanamalarının sekonder profilaksisinde kullanılan yöntemlerin etkinliği
    (2014) Hikmet TEKÇE; Buket TEKÇE KIN; Seyhun KÜRŞAT; Selim GÜREL; Selim Giray Nak; Macit Gulten; Enver DOLAR; Murat KIYICI
    Amaç: Siroz hastalarında portal hipertansiyona bağlıolarak gelişen özefagus varis kanamaları (ÖVK), çok önemlibir mortalite nedenidir. Buna rağmen, varis kanamasınınsekonder profilaksisine yönelik, birbirleri ile çelişensonuçlar mevcuttur. Bu çalışmada varis kanamalarınıntekrarının önlenmesi için kullanılan yöntemlerin kliniketkinliği ve sağkalım süreleri üzerine olan etkileriaraştırılmıştır.Yöntem : Çalışmamızda siroz teşhisi konulmuş ve özefagusvaris kanaması geçiren 180 hasta incelendi. Bu hastalarprofilaksi almış olanlar ve profilaksi almamışlar olarak ikigruba ayrıldı. Profilaksi başlanmış olan hastalar dakullandıkları tedavi modalitesine göre 7 alt gruba ayrıldı.Bu hastalarda sağkalım süreleri, mortalite oranları veprofilaksiden sonra kanama rekürrensi değerlendirildi.Bulgular: Çalışmaya alınan hastaların 133 tanesineprofilaksi başlanmış olup, bu hastalarıngastroskopilerindeki varislerin derecesinin artması ilesağkalım sürelerinin kısaldığı belirlendi. Hastaların Childevreleri de sağkalım süreleri ile doğrudan ilişkiliydi vetedavinin başlangıcında Child derecesi yüksek olarak tespitedilen hastaların yaşam süreleri daha kısaydı. Profilaksibaşlanan hastalarda mortalite oranları anlamlı derecededaha düşük, sağkalım süreleri ise belirgin olarak dahauzundu. Yaşam süresi dikkate alındığında; tedavigruplarında en iyi başarı, beta -bloker + bant ligasyonutedavisi ile elde edildi.Sonuç : Bizim çalışmamızın sonuçları, ÖVK geçi renhastalarda, sekonder profilaksinin, olumlu ve yararlıetkilerini yansıtmaktadır. Beta -bloker tedavisi ile alınanolumlu sonuçlar, bu grubun profilaksideki etkinliğinin birgöstergesi olarak düşünülebilir. Ayrıca beta -blokerlerinbant ligasyonu ile birl ikte kullanıldığında elde edilenyüksek klinik başarı, profilakside kullanılan medikaltedavilerin, girişimsel endoskopik yöntemlerle kombineedilmesinin, hastalar için daha yararlı olduğunudüşündürmektedir.
  • «
  • 1 (current)
  • 2
  • »

Manisa Celal Bayar University copyright © 2002-2025 LYRASIS

  • Cookie settings
  • Privacy policy
  • End User Agreement
  • Send Feedback