Browsing by Subject "Kadın Araştırmaları"
Now showing 1 - 20 of 31
Results Per Page
Sort Options
Item Manisa ilinde premenstrüel sendrom belirti örüntüsü ve belirti yaygınlığının araştırılması(2007) Oryal TAŞKIN; AYŞEN ESEN DANACI; Hakan ADIGÜZELAmaç: Bu çalışmada, Manisa ilinde 15-49 yaş grubu doğurganlık çağındaki kadınlarda premenstrüel sendrom (PMS) belirti sıklığının belirlenmesi, hangi belirtilerin hangi sıklık ve şiddette görüldüğünün saptanması ve PMS ile sosyodemografik değişkenler arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlanmıştır.Yöntem: Araştırma Manisa İli merkez 7 no.lu Sağlık Ocağı bölgesindeki 541 kadın üzerinde yürütülmüştür. Örnekleme alınan doğurganlık çağdaki kadınlarla yüzyüze görüşme yapılmış ve sosyodemografik veri formu, DSM-IV tanı ölçütleri formu ve Premenstrüel Değerlendirme Formu (PDF) uygulanmıştır. Verilerin analizinde, PMS grubunu saptamada K-means küme analizi yöntemi kullanılmış, üçlü küme çözümü benimsenmiştir. PDF'ye ait 18 alt ölçeğin değerlendirilmesinde deneklerin aldıkları puanların, alabilecekleri en yüksek puana oranlanması ile olanaklı maksimum değişim yüzdesi elde edilmiştir. Ortalama değerlerin saptanmasında Student t testi kullanılmış, bunun dışındaki diğer tüm analizlerde ki-kare testi uygulanmıştır. Bulgular: Örneklemin %6.1'inde şiddetli PMS belirtilerinin olduğu, bu kadınların %72.2'sinde DSM-IV'te belirtilen şekilde işlevsellik yitimi olduğu saptanmıştır. En sık görülen belirtiler; sinirli veya huzursuz hissetme (%72), sıkıntılı hissetme (%67.3), karında dolgunluk, rahatsızlık veya ağrı hissetme (%66.6), enerji azlığı veya çabuk yorulma (%66.6) ve bacaklarda yorgunluk hissidir (%65.5). Sonuç: Bu çalışmada PMS için riskli grubun oranı %6.1 olarak bulunmuştur. En sık görülen ve şiddetli hissedilen PMS belirtisi sinirli veya huzursuz hissetmedir.Item Quality of life of workers aged between 14-16 years in Manisa apprentice training center(2008) Hakan Baydur; Erhan ESER; Bedri BİLGE; Pınar Erbay Dundar; Alp Ergör; Tümer PALA; Ahmet ORAL; Nasır NESANIRÇocuk işçiliği ile ilgili literatürde daha çok sosyoekonomik faktörler tartışılmakta yaşam kalitesine ilişkin pek az çalışma bulunmaktadır. Bu kesitsel araştırmada Manisa'da 14-16 yaşındaki işçilerde yaşam kalitesi sosyoekonomik ve işle ilgili değişkenleri incelemek amaçlanmıştır. Manisa'da Çıraklık Eğitim Merkezi'ne devam eden 266 öğrenci çalışma grubunu oluşturmuştur. Araştırma grubunun yaşam kalitesi KINDL-R adolesan versiyonu ile değerlendirilmiştir. Veri analizinde %95 güven aralığında olasılık hızları hesaplanmış,çok değişkenli analizde lojistik regresyon analizi kullanılmıştır. 253 adolesan işçinin %77.9'u erkek, yaş ortalaması 15.6(0.5) dır. Lojistik regresyon analizine göre;kız cinste olmak (OR=2.9),ailenin sağlık güvencesinin olmaması (OR=2.3), aile içi şiddete maruz kalma (OR=3.7) ve işe devamsızlık (OR=2.4) toplam yaşam kalitesi ile ilişkilidir. Ailenin sağlık güvencesinin olmaması, aile gelirinin yetersizliği, alkol kullanımı, aile içi şiddete maruz kalma, iş doyumsuzluğu ve babanın eğitimsiz oluşu KINDL-R yaşam kalitesi ölçeğinin altı alanının kötü oluşuyla ilişkilidir. Bu çalışmanın sonuçlarına göre, adolesan işçilerin yaşam kaliteleri sosyoekonomik, aile ve işle ilgili değişkenlerle ilişkili bulunmuştur.Item Güvenli annelik açısından anne hakları(2008) Emre Yanıkkerem; Aynur SARUHAN; Ahsen ŞİRİNGüvenli annelik anne ve bebeklerde hastalık ve ölümleri azaltmayı amaçlamaktadır, gelişmekte olan ülkelerde anne ölümleri sıklıkla kadın haklarının yok sayılması ile gittikçe artan boyutlarda olan ve sıklıkla trajik sonuçlar doğuran bir durumdur. Kadın ve çocuklar önlenebilir hastalıklar sonucu ölmektedir. Güvenli annelik dünyanın gündeminde olan sekiz milenyum gelişim hedeflerinden biridir. Tüm kadınların anneliğinin güvenli olmasına yardım etmek topluma hizmet veren sağlık profesyonellerinin önemli bir sorumluluğudur. Bu makalenin amacı güvenli annelik açısında anne ve çocuk haklarını tanımlayabilmektir. Bu makale güvenli annelik açısından insan hakları, kadınların insan hakları ve kadına karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi, güvenli annelik açısından Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı, üreme ve cinsel haklar bildirgesi, güvenli annelik açısından çocuk hakları ve anne ve çocuk hakları bildirgesini içermektedir.Item Kadın erkek eşitsizliğinin giderilmesinin vergisel boyutu(2010) Ramazan GÖKBUNARGerek uluslararası hukukta, gerekse ulusal hukukta kadın ve erkeklerin hukuksal eşitliğinin yanı sıra fiili eşitliğinin de sağlanması amacıyla, kadınlar için pozitif ayrımcılık olarak adlandırılan düzenlemeler yer almaktadır. Son yıllarda vergi ve kamu harcama politikalarında kadınlar lehine bazı düzenlemeler yapılmasına yönelik olarak Toplumsal Cinsiyet Duyarlı Bütçeleme v.b. uygulamalar önerilmektedir. Bu önerilerin uygulanması, demokratik eşitlik anlayışına aykırı olmayıp, aksine eşitliği gerçekleştirici niteliktedir. Vergi sistemleri, uzun yıllar sonunda oluşmuş kararları yansıtır. Bu kararlar, erkek ve kadınların ayrı ayrı rolleri hakkındaki sosyal davranışları içine alan değişik faktörlerden etkilenir. Kadınlar ve erkekler arasındaki kamu politikalarında cinsiyet ayrımının önemi tam olarak daha yeni kabul edilmiştir. Vergi sistemlerinde cinsiyet ayrımı verimli bir araştırma konusudur. Bu çalışmada, kadın-erkek eşitsizliğinin giderilmesinin vergisel boyutu genel bir yaklaşımla ele alınmaktadır.Item Amerikan basınında Türk kadını hakkında çıkmış bazı makaleler(2010) ŞAyan ULUSANAmerikan basınındaki Türk kadını ile ilgili makaleler daha çok Atatürk dönemine aittir. Atatürk döneminde Türk kadınına verilen haklar ayrıntılı bir şekilde verilmektedir. Çünkü bu dönemde Türk kadınının elde ettiği haklar batılı ülkelerde bile kadınlara verilmemiştir. Türk kadınının siyasi ve sosyal alanda elde ettiği bu haklara, alanlarında ‘ilk’ olma özelliğini elde eden Türk kadınları örnek olarak verilmektedir. Ayrıca Atatürk’ün eşi Latife Hanım ve Halide Edip Hanım’dan bu dönemdeki gayretlerinden sıkça bahsedilmektedir. Bununla beraber Amerikan basınının bazı konularda ‘taraflı’ makaleleri yayınladığı da dikkat çekmektedirItem Feminist kimliğin oluşumu: 1930’lar türkiye ve ingiltere’sinde kadın hakları(2011) BERNA AYÇA ÜLKER ERKANBu makale, Türkiye Cumhuriyeti kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’ün modern bir Türk toplumunu oluşturma aşamasında yaptığı reformlardan biri olan Türk kadın haklarının elde edilmesi ve 1930’lar İngiltere’sinde kadın haklarının durumu konusunu tartışır. Türkiye’deki kadınların seçme hakkı, modernleşme sürecinin bir parçası olarak birçok Batılı ülkelerden daha önce kurumlaştırılmıştır. Atatürk, kadın haklarını en ileri modern, demokratik ve laik bir Müslüman devlet kurma amacı ile devrimleştirmiştir. Halen, “kurtuluşun ötesinde özgürlük” arayışı içinde olan 1980’lerin feministleri, ülkenin modernleşme aşaması olarak görülen Kemalist devrimlerini sorgular. İngiltere’deki kadın hakları, kendi haklarını savunan kadınlar tarafından ortaya çıkartılırken, Türkiye’deki aynı haklar Atatürk’ün ulusal politikası olarak ortaya çıkmıştır.Item Kişi-kültür uymunun kariyer planlaması üzerindeki etkileri(2011) Meltem ONAY; Uğur ZELAraştırma, bir kuruma yeni alman personelin kişilik özellikleri ile örgütün kültürü arasında ne ölçüde benzerlik ve uyum gösterdiğini belirlemeye yöneliktir. Bu uyumluluk göstergesinin aynı zamanda çok yönlü ve sınırsız kariyer tercihinde de etkili olabileceği düşünülebilir. Bu düşüncelerle, İzmir PTT işletmesinde son beş yıl içinde göreve başlayan personelin kişilik özellikleri, kariyer tercihleri ve kurum kültür tiplerinden hangisinin personel tarafından algılandığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Anket sonuçları oldukça etkileyicidir: Hiyerarşik bir örgüt kültürüne sahip olduğunu düşünen yeni personelin büyük bir çoğunluğunun \"hedef yönelimli\" kişilerden oluştuğu, \"çok yönlü kariyeri\" tercih ettikleri söylenebilir.Item 47'liler'in coğrafyasında kadın: Bir değişen Türkiye portresi1(2012) Burcu ALKANBugüne kadar genellikle bir 12 Mart romanı olarak sınıflandırılanFüruzanın 47lileri söz konusu dönemin hikâyesini anlatırken aslındaTürkiyenin geçirdiği toplumsal değişimin sancılarına da dikkatçekmektedir. Romanın odağındaki 47liler neslini yaratan ama hikâyedearka planda kalan Cumhuriyet öncesi ve sonrası toplumsal yapı eserinfarklı bakış açılarından incelenmesini gerektirmektedir. Bu amaçla,romanın yeni(den) okuması olan bu çalışmada herkesin bildiği 12 Martmetni 47liler bir değişen Türkiye portresi olarak incelenmektedir.Bir kadın yazarın anlatısı olarak ön plana çıkan romanda bahsi geçendeğişim özellikle kadın karakterler Leylim nine, Nüveyre ve Emine ileonların coğrafya ve mekânla olan ilişkileri üzerinden ifade bulmaktadır.Leylim ninenin Karstan Erzuruma göç etmesi; Nüveyrenin geleneksel birköy evinden kasaba merkezindeki bir apartman dairesine taşınması,oradan da başkente transfer olması ve Eminenin öğrenci olarakİstanbulun siyasi ve entelektüel coğrafyasında kendi kimliğini bulması üçnesil boyunca Türkiyenin geçirdiği toplumsal ve siyasi değişimivurgulamaktadır. Böylece, 47lilerin 12 Mart romanı kimliğine bir demodernleşme süreci Türkiyesinin panoraması eklenmektedir.Makalenin dayandığı tarihsel analitik yaklaşım 47lilerin sadece bir12 Mart romanı olarak görülmesindeki eksikliği kapatmaktadır.Türkiyedeki kadın yazarların profili üzerine yürütülen, TÜBİTAK destekli,Türkiyede Kadın Edebiyatı ve Kadın Yazarların Profiline Dayalı Analitikİnceleme (KAYAPRO) projesinin parçası olan bu çalışma hem bu romanahem de dönemin Türk romanına teorisi ve analiziyle yeni yaklaşımların gerekliliğinin altını çizmeyi amaçlamaktadır.Item Kadınların spora olan ilgilerinin incelenmesi(2013) Gonca AYTAN KORUCUBu çalışma, Denizli ilinde spor yapan kadınlar ile spor yapmayan kadınların spora olan ilgilerini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Çalışmada kadınların spor bilincini belirlemek için 30 sorudan oluşan bir anket uygulanmıştır. Ankete verilen soruların cevaplarının değerlendirildiği tablo ve grafikler oluşturulmuş ve araştırma verileri Windows paket programı kullanılarak istatistiksel olarak değerlendirilmiş, yüzde ve frekanslarına bakılarak sonuçlar elde edilmiştir. Araştırma sonucunda spor yapan kadınların spor yapmayan kadınlara oranla daha az kaygılı ve kendilerine daha güvenli oldukları belirlenmiştir. Sporun toplum geneline yayılması ve büyük çoğunluk tarafından yapılır hale gelmesi için kadının spora olan ilgisini arttırmak, dahası aktif olarak sporun içinde yer almasını sağlamak için çaba sarf etmek gerekmektedir.Item Çelişik duygularda toplumsal cinsiyet ayrımcılığı sorgusu: Üniversite gençliğinin cinsiyet algısına dair bir araştırma(2014) duygu alptekinAtaerkillik toplumun tüm kurumlarına ve sosyal ilişki ağlarına sinerek kadınların aleyhinde işleyen bir toplumsal cinsiyet rejimidir. Bu rejimin dayanakları, cinsiyet hiyerarşisinde erkekleri kadınlardan daha üst düzeylerde tutan geleneksel normlar ve değerlerdir. Her gelenekselliğin bu duruma yönelik bir fonksiyonu olduğu kabulünden ziyade eril tahakkümü sağlayan gelenekselliklere takılmak gerekir. Erkeklerin bu hegomonik durumunu besleyen ve toplumda yerleşik olan normlar ile değerler, gizli güç kaynakları olarak işlerlik gösterebildiği gibi aleni biçimde de taraftar toplayabilmektedir. Her koşulda ise cinsiyetler arasında haklara dayalı ayrımcılıkların oluştuğu ve eşitsiz toplumsal yaşam koşullarında kadın ve erkeklerin kutuplaştırıldığı aşikardır. Ataerkil toplum yapısının içerdiği bu cinsiyete dayalı ayrımcılığın çatışmacı doğası gereği, toplumda kadın ile erkek zıtlıklara ve eşitsizliklere dayalı etkileşim örüntüsünde vücut bulur ve bu durum toplumda hakim kılınan toplumsal cinsiyet algısı ile sosyo-kültürel olarak devam eder. Bu doğrultuda gençliğin cinsiyet algısı, cinsiyet ayrımcılığı sorununun çok boyutlu bir şekilde anlaşılabilmesi ve çözümlenebilmesi, geleceğe dair planlamaların yapılabilmesi için gerekli bir vizyon aracıdır. Buna göre araştırmanın kavramsal modelinin ve yönteminin dayanağı olan toplumsal cinsiyetçilik çalışmalarının önemli kuramlarından Çelişik Duygulu Cinsiyetçilik Kuramı açıklanarak bu kurama dayanarak geliştirilen ölçek tanıtılacaktır. Erkeklerin, özünde cinsiyet ayrımcılığını barındıran kadınlara dair hislerinin ve düşüncelerinin çelişkili yapısı hem kuramsal hem de nicel verilerle değerlendirilecektir. Çalışmada toplumsal cinsiyet ayrımcılığını Çelişik Duygulu Cinsiyetçilik Ölçeğinin (ÇDCÖ) alt boyutları olan düşmanca ve korumacı cinsiyetçilik algısı temelinde açıklamak ve gençliğin geleneksel-modern karşıtlığında cinsiyete dair benimsediği değerleri, savunduğu fikirleri ve bu doğrultudaki davranış ve eylemlerini değerlendirmek amaçlanmıştır. Bu amaçla, Selçuk Üniversitesinde öğrenim gören gençlerin katılımlarıyla bir alan araştırması gerçekleştirilerek, ulaşılan bulgulara çalışmada yer verilmiştir. Gençlerin kadın ve erkek arasındaki güç hiyerarşisine ilişkin algıları; cinsel, ekonomik ve mesleki ayrımcılığa işaret eden ifadeler ile kadın-erkek ilişkilerine dair bağlılık, koruyuculuk, minnettarlık, üstünlük gibi sosyo-psikolojik vurgular içeren ifadelerin yer aldığı ÇDCÖnin uygulama sonuçları ile ortaya konulmuştur. Gerçekleştirilen faktör analizinin sonuçları, bu yönde yapılan önceki çalışmaların tespitleri ile harmanlanarak değerlendirilmiştir.Item Birleşik Krallık'daki Türkiye Kökenli Kadınlarda Yaşam Doyumu: Kimlik, Kültürleşme ve Ayrımcılık(2014) Betül Dilara ŞEKER; İbrahim SİRKECİYaşam doyumu kavramı bireyin yaşamına yönelik genel bir değerlendirme olduğu için birçok farklı değişkenden etkilenmektedir. Göç sürecinin de bu değişkenlerden biri olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı, Birleşik Krallıkda (BK) yaşayan Türkiyeden göç etmiş kadınların etnik ve dini kimlik düzeyleri, algılanan ayrımcılık, kültürleşme stratejileri ve demografik özelliklerinin yaşam doyumu üzerindeki rolünü yaşam doyumu, sosyal kimlik kuramı ve kültürleşme kavramları çerçevesinde incelemektir. Çalışmaya, Londrada yaşayan Türkiyeden göç etmiş 125 kadın göçmen (21-55 yaş aralığında) katılmıştır. Katılımcıların yaşam doyum puanının yüksek düzeyde olduğu ve kültürleşme sürecinde ayrılma stratejisini tercih ettikleri gözlenmiştir. Katılımcıların yaşam doyumunun çeşitli demografik değişkenlerle (yaş, eğitim durum, etnik grup, medeni durum, gelir, Türkiyede yaşam geçirilen yer ve BKde yaşama süresi) ve uygulanan ölçeklerle ilişkisi hiyerarşik çoklu regresyon analizi ile üç adımda gerçekleşti- rilmiştir. Göç eden kadınların yaşam doyumlarını; etnik grup, medeni durum, Türkiyede yaşam geçirilen yer, gelir, dini kimlik düzeyleri ve bütünleşme stratejisinin anlamlı düzeyde yordadığı gözlenmiştir. Yaşam doyumunu olumlu yönde en iyi yordayan değişkenlerin bütünleşme stratejisi, dini kimlik ve Türkiyenin bir büyükşehrinden gelme olduğu gözlenmiştir. Ayrıca, gelir düzeyi düştükçe yaşam doyumu da düşmektedir. Çalışma üzerinde çok fazla araş- tırma gerçekleştirilmemiş olan BKda yaşayan göçmen grupla gerçekleştirildiği için önem taşımaktadır.Item Dinsel Gruplarda Kadın Odaklı Kontrol Mekanizmaları: Kadın Kadının Kurdu mu?(2014) Fatma Zehra FİDANBu araştırma, kendisini bir dinsel grup/cemaat aidiyetiyle tanımlayan kadınların, sosyal yaşamdaki giyinme biçimleriyle ilgili olarak, ait oldukları gruptaki diğer kadınlar tarafından nasıl bir davranışa maruz kaldıklarını anlamak amacıyla yapılmıştır. Başka bir deyişle hedefimiz, grubun ilkelerine uygun düşmeyecek şekilde giyinen kadınlara karşı grup içindeki diğer kadınların nasıl davrandığını tespit etmektir. Araştırmada odak grup görüşmesiyle elde ettiğimiz veriler, anlayıcı yaklaşımla söylem analizi yapılarak irdelenmiştir. Yaptığımız araştırmada, dinselliğini belli bir dinsel grup bünyesinde sürdüren kadınların, dahil oldukları grubun giyinmeye yönelik ilkelerine uygun düşmeyecek şekilde giyindiklerinde, grup içindeki diğer kadınlar tarafından belli ölçüde baskıya maruz kaldıkları ortaya çıkmıştır. Grubun ilkelerine uygun düşmeyecek şekilde giyinmeyi arzu eden kadınlar, öncelikle grup içinde üstlendikleri örnek olma misyonuna ters düşmemek, sonrasında ise gruptan dışlanmamak için bu arzularına uygun davranmamaktadırlar. Ancak ait oldukları grubun sosyal etkisini hissetmedikleri veya kendilerini gruba aidiyet misyonuyla tanımayan kişilerin olduğu sosyal ortamlarda arzu ettikleri giyinme biçimlerini tercih etmektedirler. Son tahlilde dinsel gruplardaki kadınlar arasında sosyal yaşamdaki giyinmeye yönelik baskı ve kontrol mekanizmalarının bulunduğunu söylemek mümkündürItem Arendtçi Yaklaşım Bakımından Ulus-Ötesi Süreçlerde Đnsan Hakları Ve Uluslararası Göç Süreçleri: Önleyici Güvenlik Yaklaşımı Açısından Bazı Değerlendirmeler(2014) Buğra ÖZER; Güven ŞEKERÇalışmamız II. Dünya Savaşı sürecinde yaşanan vatansızlaştırma olgusunun insan hakları mekanizmalarını, bu konuda gelişen Arendtçi yaklaşımla, nasıl ulus üstü süreçlerle desteklendiğini tartışacak ve bunu yaparken uluslararası göç olgusunu ulus ve ulus-ötesi mekanizmalar bağlamında değerlendirmeye çalışacaktır. Türkiye’nin bulunduğu hassas jeopolitik konum ve bağlamında Arendtçi yaklaşımla vatansızlaştırma süreçlerinin ülkemizi nasıl etkilediği/etkileyebileceği tartışılacak ve önleyici güvenlik yaklaşımları bakımından nelerin yapılabileceğine dair açılımlar getirilmeye çalışılacaktır.Item BEAUTY PERCEPTION OF VEILED WOMAN AND HER TENDENCY TO BEAUTY: MINDS AND BODIES PERAMBULATING IN PURGATORY(2014) Fatma Zehra FİDANModern zamanlarda özellikle kadınlar üzerinden okunan güzellik kavramı, bünyesinde çok uçlu sosyolojik gerçeklikleri barındırmaktadır. Bu bakımdan farklı tanımlar ve kategorilerde ele alınan kavram, ele alınışıyla bağlantılı uzanımlara işaret eder. Bu çalışmada, gündelik yaşamda tesettür olarak tanımlanan dinsel giyinme biçimini tercih eden kadınların, kadın bedeniyle ilişkilendirilen güzellik algılarının ve güzel olma yönelimlerinin nasıl olduğu incelenmiştir. Bu bağlamda araştırmadaki temel hedefimiz, tesettürlü kadınların beden algılarının nasıl olduğunu, kadınlarla ilişkili güzelliği nasıl tanımladıklarını anlamak ve analiz etmektir. Araştırma, kendisini dindar bir Müslüman olarak tanımlayan dokuz tanesi tesettürlü bir tanesi tesettürsüz, yüksek eğitimli, çalışan, evli on kadınla yapılan odak grup görüşmesiyle gerçekleştirilmiştir. Grup görüşmesinin farklı bakış açılarıya zenginleştirilmesi için programa tesettürsüz bir kadın dahil edilmiştir. Tesettürsüz katılımcının dışarıyı temsil eden bakış açısı, tarafsız değerlendirmeleri ve ufuk açıcı soruları grup görüşmesini hareketlendirmiş, bu durum programa büyük katkı sağlamıştır. Bilindiği gibi kadın dindarlığının kentsel yaşam ayağı yüksek eğitimli, çalışan ve tesettürlü kadınlardan ibaret değildir. Araştırma için söz konusu özellikleri taşıyan katılımcıların seçilmesi, modern kent yaşamına aktif olarak katılan yüksek eğitimli/ çalışan tesettürlü kadınların moderne nasıl eklemlendiklerini anlama merakımızın bir sonucudur. Araştırma sorunsalımızı çözümlerken ulaştığımız sonuç, büyük iddialar içermez; çok daha geniş kapsamlı çalışmalarla daha farklı bilgiler ortaya koyulabilir, ancak yaptığımız çalışmanın bizi önemli sonuçlara ulaştırdığı da bir gerçektir. Araştırmada, temel sorunsalların özelliği göz önüne alınarak, nitel araştırma teknikleri yönteminden faydalanılmıştır. Bindiği gibi Weber kaynaklı Anlamacı sosyolojide, toplumsal eylemin anlamı , araştırmacının dikkat kesilmesi gereken yegane noktadır ve bir toplumsal durumun niteliğini anlamak istiyorsak ona katılanların veya onu yaratanların onu nasıl tanımladığına bakmamız gerekir. Toplumsal gerçekliğin olduğu gibi ortaya çıkmasında en önemli nokta, araştırma konusu olan öznelerin motivlerini, niyetlerini ve eylemlerinin neticelerini kendileri ve başkaları açısından nasıl değerlendirdiklerinin anlaşılmasıdır. Bu metodolojik süreçte, bir durumun araştırmacıya nasıl göründüğü veya araştırmacının o durumu nasıl gördüğü değil, o durumu yaratan sosyal aktörlerin onu nasıl tanımladıkları önemlidir. Tesettürlü kadınların beden algılarının nasıl olduğunu ve güzeli nasıl tanımladıklarını ortaya koymak gibi bir çaba bizim için anlama ve yorumsama yöntemini bir bakıma zorunlu kılmıştır, çünkü tesettürlü bedenlerdeki tezahürlerin zihinsel arka planı ve bu süreçte üretilen söylemler, katılımcıların bize sağladığı çok yönlü veri kombinasyonuyla açıklamaya değil anlamaya matuftur. Söylem hayatımızın merkezini teşkil eder; gündelik hayatta bize sıradan gelen pek çok şey içinde var olduğumuz kültürün ürünüdür ve analiz edilmesi gereken anlamlar taşır. Toplumsal bir varlık olarak istediğimiz, istemediğimiz, rahatsızlık duyduğumuz, korktuğumuz, ideal edindiğimiz vs. pek çok insani yönelimlerimizi dille ifade ederiz, bu bakımdan dilin doğru analizi toplumların, bu bağlamda kültürlerin anlaşılması için büyük önem taşır. Araştırma sorunsalımızın çözümlenmesinde mümkün olan en doğru noktaya ulaşabilmek için, katılımcılarımızla gerçekleştirdiğimiz grup görüşmesinden elde ettiğimiz metnin, başka bir deyişle katılımcılarımızın sözlerinin söylem analiziyle irdelenmesi bize en doğru gelen yol olmuştur. Bu izlekte gerçekleştirdiğimiz çalışmada ortaya çıkan sonuçları şöyle özetlemek mümkündür. Modern toplum dünyasındaki değişme ve dönüşme kadın dindarlığını da etkilemiş, bu farklılık kadın dindarlığının görsel bir tezahürü olan tesettür biçimlerine yansımış, kent yaşamındaki tesettürlü kadınlar farklı giyinme biçimleriyle gündelik yaşamda yerlerini almışlardır. Tesettürlü kadınların kadının bedensel güzelliğine yönelik algıları modern algıya bağımlı olarak gelişmiş, onlar, toplum dünyasındaki görünürlüklerini dinsellik ve modern algı bağlamında tesis etmişlerdir. Modernle dinsel olanın bir aradalığı anlamlı çelişkiler meydana getirse de, tesettürlü kadınlar bu çelişkileri dini en iyi şekilde temsil ederek dine hizmet etme misyonuyla çözümleme yoluna gitmişlerdir. Toplumsal yaşamda ötekiler tarafından kötü, çirkin, uyumsuz olarak algılanmamak dine hizmet etme misyonunun önemli bir uzantısıdır. Gündelik yaşamda tesettürlü kıyafetleri sebebiyle önemli ölçüde baskıya maruz kaldıklarını ifade eden kadınlar, söz konusu baskıyı azaltmak ve ötekilere dini anlatmak amacıyla güzel görünmeyi dinsel bir hedefe dönüştürmüşlerdir. Dine hizmet etme misyonu tesettürlü kadınların iç çelişiklerini bir bakıma çözse de, dinin sahiciliğinden uzaklaşma iç eleştirisi kendisini çeşitli şekillerde yapılandırmaktadır. Modern toplum yaşamındaki tesettürlü kadınların kadınlık durumlarına ilişkin güzellik algısı modern algılara bağlı olarak şekillenmiş ve gelişmiştir. Tesettürlü kadınlar toplumsal yaşamda güzel/ şık bir görünümle var olmayı ve kabul görmeyi talep etmekte, buna uygun eyleme yönelmektedirler. Kadınların farklı şekillerde betimledikleri şıklık, güzellik ve uygunluk kavramları kadınsı özelliklerin korunmasıyla bütünleştirildiği gibi, dinin emirlerine uygunluk da değişmez bir kural olarak tespit edilmiştir. Dinin emirlerine uygunlukla güzel ve şık olmanın bir aradalığı açıklanması zor çelişkiler meydana getirmiş, bu çelişkiler dini en iyi şekilde temsil etme misyonuyla yumuşatılmıştır. Modern toplum dünyasında var olma mücadelesi veren dinsellik, moderne eklemlenme sonucunda ortaya koyduğu melez tabloda kendi içinden eleştirilere maruz kalmış, geleneğe dönüşle itham edilmiştir. Tesettürlü kadınlar dinin emrine uymak adına tercih ettikleri tesettürlü giyimleriyle toplum dünyasında yer almayı talep etmekte, bu yer alış bir taraftItem Küresel Boyutta Yoksulluk ve Kadın Yoksulluğu(2015) GÜLŞEN GERŞİLKüreselleşme süreciyle birlikte tüm dünya da görülen refah ve zenginliğin aksine yoksulluğun daha da derinleştiği yapılan uluslararası araştırmalarla belirlenmiştir. Günümüzde insan ihtiyaçlarının maddi boyutla sınırlı olmadığı, manevi nitelikteki boyutlarının da bulunduğu gerçeği göz ardı edilemez. Yoksulluk tanımının, söz konusu maddi nitelikte olmayan ihtiyaçların tatminini de içermesi, durumu daha da karmaşık hale getirmekte ve yoksulluğun tam bir tanımının bulunamaması zamana ve mekana göre, ya da çok boyutlu açıdan ele alınmasına göre farklılıklar göstermesinden kaynaklanmaktadır. İnsan hakları çerçevesinde; insan olmanın gereği olan, yaşam ve özgürlük hakkı başta olmak üzere sağlık, eğitim, yiyecek, barınma ve toplumsal hizmetleri de içine alan; sağlıklı bir yaşam; yasanın koruyuculuğundan eşit olarak yararlanma İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin temellerini oluşturmaktadır. Yoksulluk sorununun küresel boyutta bir olgu olarak, sahip olunan bu hakları tehdit ettiği görülmektedir. Özellikle, yoksulluğun şiddetini yoğun olarak hisseden dezavantajlı guruplar arasında kadınlar için bu durum kaçınılmazdır. Kadınlar açısından, işgücü piyasasına katılımın düşük olması ve eğitim imkânlarının çok sınırlı olması, toplumsal cinsiyet rollerinin biçimlendirdiği kadın olma durumu, geleneksel kadın rol modeliyle yetiştirilmek, kadına gelir elde etmek için yeterli zaman kalmaması insan haklarından sınırlı yararlanmalarına neden olmaktadır. İşgücü piyasanın kadınlara yönelik ayrımcı tutumları da kadın yoksulluğunu artırmaktadır. Bütün bu faktörler, kadın yoksulluğunu ağırlaşmasına ve kuşaklar boyunca sürmesine, kalıcılaşmasına neden olmaktadır. Bu bağlamda, kadın yoksulluğunu azaltabilecek en önemli unsur ise, kadınların çalışma hayatına daha fazla dâhil edilmesine (katılmasına) ilişkin sosyo-ekonomik politikalardır. Bu açıklamaların ışığında, yoksulluk olgusu ve kadının yoksulluğu kavramları ve önemi açıklandıktan sonra kadın yoksulluğunun nedenleri tesbit edilerek kadın yoksulluğunun ülkemizde ve dünyada hangi boyutlarda olduğu ve buna yönelik uygulanabilecek istihdam ve sosyal politikalara yer verilecektir.Item Covid-19 Salgınının İşverenler Üzerinde Etkileri ve İşverenlerin Kadın İstihdamına Yaklaşımları(2022) Ümran ALTAY MORGÜL; kumru uyarÇin’ de 2019 yılı Aralık ayında ortaya çıkan Covid-19 salgını, küresel çapta kayıplara yol açmış ve birçok ülke yönetim stratejisini değişmek zorunda kalmıştır. Ülkeler toplumun ekonomik kaygısını hafifletmeye çalışmış ancak uyguladıkları politikalar, istihdamı olumlu yönde etkilemeye yeterli olmamıştır. Hem kadın hem de erkekler için normal zamanda sorun olan istihdam, salgınla birlikte kadınlar için daha fazla problem haline gelmiştir. Yapılan bu araştırmada Covid-19 döneminde kadınların istihdam durumları analiz edilmiştir. Araştırmada Ege bölgesinde bulunan işverenlerin Covid-19 salgınından etkilenip etkilenmedikleri ve kadın istihdamına karşı tutumları arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırma çerçevesinde pandemi döneminde aktif olarak çalışmaya devam eden 79 işletmeyle anket yapılmıştır. Araştırma sonucunda işverenlerin %84,9 unun salgından etkilendiği ve %72,2 sinin kadın işçilerinin çalışmasına son verdikleri görülmüştür. İşten çıkarmak istemeyen % 62 oranında işletmenin ise; kadın çalışanlarına ücretsiz izin verildiği görülmüştür.Item “MADALYONUN BİR YÜZÜ” OLARAK KADIN BEDENİNE MÜDAHALE: PERSEPOLİS FİLMİ ANALİZİ(2022) Huriye Tekin ÖNür; SÜMEYYE ATICIBu çalışmada 1979 devriminden sonra İran toplumunda kadın bedenine müdahale biçimlerinin neler olduğunun ve bu müdahalenin hangi dini-ideolojik gerekçelere dayandırıldığının tartışılması amaçlanmıştır. Bu amaçla 2007 yılında ABD’de gösterime giren Persepolis filmi, nitel araştırma yöntemi kapsamında söylem analizi tekniği kullanılarak analiz edilmiştir. Bu analizde cevabı aranan temel sorular şunlar olmuştur: Siyasal iktidar İranlı kadına yönelik hangi bedensel müdahale araçlarını kullanmaktadır? Bu araçları hangi argüman(lar)la gerekçelendirmektedir? Bedensel müdahalenin anlatıldığı göstergeler ve bunların anlamları nelerdir? İranlı kadın, kendisine yönelik bu politikalara karşı hangi stratejileri geliştirmektedir? Söz konusu sorulara Anthony Giddens’ın “yapılaşma kuramı” perspektifinden cevap aranmıştır. Analiz sonunda ulaşılan en temel bulgu, devrim sonrası İran toplumunda siyasal sistemin kadın birey üzerinde denetleyici ve kısıtlayıcı etkisine karşın kadınların da bazen aktif bazen pasif direniş yollarıyla siyasal sistemi dönüştürmede etkin rol üstlenmiş olmalarıdır. Nitekim günümüz İran toplumunda kadın hareketleriyle elde edilen bazı kazanımları bu dönüşümün etkisi olarak yorumlamak mümkündür.Item 1960’lardan 2000’lere Kuşak ve Sınıf Ekseninde İzmir’de Kadınların Kamusal Mekân Deneyimlerinin İzini Sürmek(2023) FEYDA SAYAN CENGİZ; Faika CelikBu çalışmanın amacı, 1960’lı yılların ortalarından 1990’lı yılların sonuna kadar İzmir’de kadınların kamusal mekân deneyimlerini, kuşak ve sınıf eksenlerinde değerlendirmek ve birbirini takip eden farklı iki kuşağa mensup kadınların deneyimlerindeki süreklilik ve dönüşümleri irdelemektir. İzmir’de yaşayan kadınların kamusallığının kuruluşunda, kamusal mekân deneyimlerinin etkisini kesişimsellik yaklaşımı çerçevesinde irdeleyen çalışma, kamusal mekân deneyimlerinin kuşak ve sınıf eksenlerinde nasıl farklılaştığını ve bu deneyimlerin sürekliliklerini/ortak yanlarını sorgulamaktadır. Araştırma, İzmir’in farklı bölgelerinde yaşayan, farklı sınıfsal konumlardan gelen ve birbirini takip eden iki kuşağa ait 29 kadın ile yapılan derinlemesine mülakatlara dayanmaktadır. Çalışmanın ana bulguları, şu şekilde özetlenebilir: 1) İkinci kuşaktan kadınların anlatıları, birinci kuşağa kıyasla kamusal mekânın daha rahat kullanıldığını ve deneyimlenen mekânların artıp çeşitlendiğini gösterir. 2) Kadınlar, “ev”in dışına, “kamusal”a çıkmanın kendileri için içerdiği çeşitli bedellerden bahsetmişlerdir. Ücretli yardım alabilen üst-orta sosyoekonomik sınıfa mensup kadınların anlatılarında, bu bedel göreceli olarak daha hafiftir. 3) Öte yandan, farklı kuşak ve sınıftan kadınların kamusal mekân deneyimlerinde ortaklıklar da vardır ve İzmir Fuarı, Kemeraltı Çarşısı gibi kadınların geçmişten beri kullanageldiği kentsel mekânlar bu süreklilikte önemlidir.Item “BİRADERLER REJİMİ”NDEN “ZORBA BİRADERİN REJİMİ”NE: OTORİTER SAĞ POPÜLİZM, LİBERAL DEMOKRASİ VE TOPLUMSAL CİNSİYET(2023) Seda Demiralp; FEYDA SAYAN CENGİZOtoriter sağ popülizmin yükselişinde, anti-feminist ve reaksiyoner söylem ve politikaların etkili olduğu, sağ popülist liderlerin siyasi iletişim ve üsluplarında da erkeklik vurgusunun yoğunluğu, popülizme toplumsal cinsiyet perspektifinden bakan araştırmacıların sıklıkla vurguladığı bir nokta olagelmiştir. Bu çalışma, otoriter sağ popülist liderlerin, liberal demokrasiye itiraz ederken, neden agresif bir maskülinist söylemi merkeze aldığı sorusuna yanıt aramaktadır. Otoriter sağ popülizm, liberal demokrasinin temsil ve çoğulculuk anlayışına karşı çıkarken nasıl bir toplumsal cinsiyet tahayyülüyle hareket etmektedir? Bu soruya yanıt ararken, feminist teorinin liberal demokrasi eleştirisinden ve analitik bir araç olarak aile metaforundan, özellikle de “kardeşler arası ilişkiler” metaforundan yararlanıyoruz. Çalışmada, otoriter sağ popülizmin, halkı homojen bir yapı olarak, lideri ise halk ile yekvücut olarak kurgulayışına odaklanıyor ve farklılıklara karşı takınılan agresif tavrın temelindeki toplumsal cinsiyet tahayyüllerinin analizini sunuyoruz.