Browsing by Subject "Parazitoloji"
Now showing 1 - 20 of 44
Results Per Page
Sort Options
Item Karaciğer kist hidatiği tedavisinde albendazol kullanan hastalarda kardeş kromatid değişimi (KKD) çalışması(2005) SEDA ÖRENAY BOYACIOĞLU; mustafa aşçı; Ayşegül YOLASIĞMAZ; Nazmiye ALTINTAŞ; Enver REYHAN; Meral Türk; NURAY ALTINTASBu çalışmaya karaciğer kist hidatik şikayetiyle Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Mikrobiyoloji ve Genel Cerrahi Anabilim Dalı'na başvuran 13 kadın, 8 erkek toplam 21 hasta alınmıştır. Kist hidatikli hastalara operasyon öncesi ve sonrası albendazol verilmiştir. Bu çalışmanın amacı albendazolün muhtemel genotoksik etkilerini araştırmaktır. Kardeş Kromatid Değişimi (SCE), tedaviden sonra hastalardan alınan kan örneklerine uygulanmış ve kontrol grubuyla karşılaştırılarak albendazolün mutajenik etkisi araştırılmıştır. İstatistiksel analizler için Student-t testi kullanılmıştır.Item Manisa ilinde 2002 – 2004 yılları arasında saptanan sıtma olgularının değerlendirilmesi(2006) Ahmet Ozbilgin; M. Emin LİMONCU; M.Ali TÜYSÜSZ; Galip KÖROĞLU; İpek ÖSTANManisa ili Ege Bölgesinin en gelişmiş tarım ve sanayi merkezlerinden biri olduğundan, belli dönemlerde işçi hareketi fazla olmakta, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden yoğun göç akımı olurken göç edenlerle etmeyenler arasında ziyaret ağırlıklı karşılıklı nüfus hareketi zaman zaman artmaktadır. Bu nedenle Manisa ili, sıtma hastalığının mevsimsel olarak yüksek düzeylere çıkabildiği bir ilimiz olarak, sıtma ile savaşı aktif olarak sürdürmektedir. Bu makalemizde, Manisa İl Sağlık Müdürlüğü Bulaşıcı Hastalıklar Şubesinde, Sıtma Savaş Dispanseri tarafından son üç yılda toplanan sıtma olguları incelenmiştir. Sıtma hastalığının bölgedeki durumu, önceki yıllar ile kıyaslanarak değerlendirilmiş ve olgu sayılarının dikkat çekici bir düşüş gösterdiği gözlenmiştir. 2002, 2003 ve 2004 yıllarının sırası ile yıllık sıtma olguları: 14, 5 ve 5 olarak saptanmıştır. Olguların, yerli ve dışarıdan gelenlere göre, yaş gruplarına göre, saptandığı aylara göre ayrı ayrı değerlendirmesi yapılmıştır.Item Bağışıklık sistemi sağlam bir çocukta ısosporiasis: Olgu sunumu(2007) Cüneyt BALCIOĞLU; Enis KAYRAN; Özgür Kurt; Ahmet Ozbilgin; M. Emin LİMONCU; şükran köseManisa’nın bir köyünde bağırsak parazitlerinin insidansını saptamak amacıyla yapılan saha çalışması sırasında isosporiasis tanısı alan bağışıklık sistemi sağlam 12 yaşında erkek çocuk olgu sunulmaktadır.Item Kadınhanı (Konya) yöresi ballarında polen analizi(2007) Hayri BABABu çalışmada Kadınhanı (Konya) yöresindeki beş ayrı yerden toplanan bal örneğinde polen analizi yapılmıştır. İncelenen bal örneklerinde 9’u familya, 27’si cins ve 4’ü tür düzeyinde olmak üzere toplam 40 farklı taksona ait polen tespit edilmiştir. Bu taksonlardan 1’inin polenlerinin dominant (%>45), 2’sinin polenlerinin sekonder (% 16-45), 6’sının polenlerinin minör (% 3-16) ve 31’inin polenlerinin ise eser (%<3) miktarda olduğu belirlenmiştir. İncelenen beş bal örneğinin sadece 1’inde Asteraceae familyasında yer alan Centaurea triumfetti All. türünün polenlerinin dominant (%>45) olduğu görülmüştür.Item Comparison of two combs in the detection of head lice in school children(2009) Hasan MUSLU; CEMAL BİLAÇ; Tuba TABAK; YUSUF OZBEL; Özgür Kurt; İbrahim Cüneyt BALCIOĞLU; MEHMET EMİN LİMONCU; Kim LARSEN; Yaşar KAYA; Hakan KavurManisa'nın farklı iki köyündeki ilköğretim okullarında okuyan yaşları 7 ile 15 arasındaki iki öğrenci grubunda, metal diş aralıkları birbirinden farklı iki bit tarağının tanısal etkinlikleri gözle muayene yöntemiyle karşılaştırılarak değerlendirildi. Bunun için Çavuşoğlu köyündeki 95 çocukta Tarak A (diş aralığı 0.18 mm), Yeşilköy' deki 146 çocukta ise Tarak B ile (diş aralığı 0.15 mm) saç biti (Pediculus capitis) varlığı araştırıldı. Çavuşoğlu köyündeki 95 çocuğun 5'inde (% 5,3) ve Yeşilköy'deki 146 çocuğun 5'inde (%3.4) tarama ile canlı saç bitine rastlanırken gözle muayene ile ise hiç saç bitine rastlanmadı. İki kohort arasındaki saç biti infestasyon oranları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p>0.05). Gözle muayene sırasında, Çavuşoğlu ve Yeşilköy okullarındaki sırasıyla 15 ve 16 çocukta bit yumurtasına rastlandı, ancak hiçbirinde canlı saç bitine rastlanmadı. Tarama ile ise sırasıyla 5 ve 8 çocukta bit yumurtası görüldü ve bunların sırasıyla 3 ve 5 tanesi sadece tarama sırasında görülüp gözle muayenede görülmedi. Yapılan değerlendirmede, saç bitinin tanısında taramanın gözle muayeneye kıyasla daha etkili olduğu ve karşılaştırılan iki tarağın tanısal etkinlik ya da kullanım kolaylığı açılarından birbirlerinden farklı olmadıkları gösterildiItem Çanakkale ili Ayvacık bölgesinde zoonotik visseral leishmaniasisin serolojik ve entomolojik olarak araştırılması(2009) Mahmut COŞKUN; Özensoy Seray TÖZ; Naser SEVİL; YUSUF OZBEL; Samiye Demir; Hatice ERTABAKLAR; İbrahim Cüneyt BALCIOĞLU; Hayal TOKÇanakkale ili, Kepez Merkez'de, Kepez ilçesine bağlı Kalabaklı Köyünde ve Ayvacık ilçesi İlyasfakı Köyü'nde 2007 yılı Haziran ve Ağustos aylarında visseral leishmaniasisin (Kala-Azar, VL) epidemiyolojik durumunu belirlemek için saha çalışmaları yapılmıştır. Türkiye'deki VL etkeni Leishmania infantum'un rezervuarı olduğu için incelemek üzere 27 köpekten kan örnekleri alınmış ve fizik muayeneleri yapılmıştır. Ayrıca hastalığın vektörlüğünü yapan kum sinekleri, ışıklı tuzaklar yardımıyla toplanmıştır. Çalışma bölgesinde 789 kum sineği örneği toplanmış ve Phlebotomus neglectus, P. tobbi, P. simici, P. papatasi, P. perfiliewi ve P. halepensis olmak üzere 6 Phlebotomus türünün ve 1 Sergentomyia türünün (S. theodori) bulunduğu saptanmıştır. Bu türlerden, P. neglectus'un İlyasfakı köyünde (%94,4), P. tobbi'nin ise Merkez'de (%50) ve Kalabaklı köyünde (%48,1) dominant türler olduğu belirlenmiştir. IFA testi ile 27 köpek serumu değerlendirilmiş ve hiçbir köpekte seropozitiflik tespit edilmemiştir. Sadece Kepez'den iki köpeğin serumlarında, eşik değerin altında 1/16 ve 1/64 sulandırımda seropozitiflik görülmüştür. Bölgede VL etkeni için uygun Phlebotomus türlerinin bulunduğu, köpeklerdeki durumun netleşmesi için daha fazla sayıda köpekle çalışmanın genişletilmesi kanısına varılmıştır.Item In vitro activity of arbutus unedo against Leishmania tropica promastigotes(2009) İbrahim Cüneyt BALCIOĞLU; BİJEN KIVÇAK; Tuba MERT; Hatice ERTABAKLAR; Özensoy Seray TÖZAntropoonotik kutanöz leishmaniasis (ACL)'in tedavisi sağlık merkezlerinde antimon bileşikleri ile yapılmakta fakat özellikle kırsal bölgelerde hastaların değişik bitkilerden hazırlanan karışımları tedavi amacı ile kullandıkları bilinmektedir. Son yıllarda doğal ürünlerle, özellikle bitki ekstreleri ile ilgili çok sayıda çalışma yayınlanmaktadır. Bu çalışmada özellikle Güney Avrupa'da kayalık ve makilik alanda yetişen doğal bir bitki olan Arbutus unedo yapraklarından hazırlanan etanol, su, heksan ekstrelerinin Leishmania tropica promastigotları üzerine in vitro etkileri ilk kez araştırılmıştır. Etanol ekstresinin 100, 250, 500 μg/ml konsantrasyonlarda etkili olduğu ve diğerleri ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak daha etkin olduğu saptanmıştır (p: 0.000). Bu ekstrenin umut verici anti-leishmanisidal bir ajan olabileceği ve ileri araştırmaların yapılması gerektiği düşünülmüştür.Item What is the ımportance of Demodex folliculorum in Behçet's disease?(2009) Yelda KARINCAOĞLU; Özlem Makbule AYCAN; Nilgün DALDAL; Metin ATAMBAY; Şemsettin BİLAK; Sinan EmreDemodex folliculorum, insan pilosebase bezlerinin zorunlu bir parazitidir ve sıklıkla immun sistem yetmezliği bulunan kişilerde tespit edilmektedir. Bu çalışmanın amacı, Demodex folliculorum sıklığını Behçet hastalığı bulunan hastalarda araştırmaktır. Çalışmaya İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz hastalıkları Anabilim dalında takipleri yapılan ve Dermatoloji Anabilim dalınca refere edilen 40 Behçet hastası dahil edilmişlerdir. Refraksiyon problemleri dışında sistemik ve oküler herhangi bir hastalığı olmayan 131 hasta ile kontrol grubu oluşturulmuştur. Parazit tespiti için, her bir alt kapaktan üçer adet kirpik epile edilmiştir. Ayrıca hastaların yanak yüzlerinde parazit tespiti için standart cilt yüzey biyopsisi (SCYB) uygulanmıştır. Epile edilen kirpikler ve cilt testleri Hoyer solusyonu uygulanarak, x100 büyütmeli ışık mikroskobunda incelenmişlerdir. Çalışma grubu 15 bayan, 25 erkek Behçet hastasından, kontrol grubu 61 bayan, 70 erkek hastadan oluşmaktaydı. Grupların ortalama yaşları sırasıyla 37.62 ve 38.38 idi. Behçet hastalarında kirpik diplerinde Demodex folliculorum sıklığı % 65, kontrol grubunda % 10'du. Cilt SCYB sonuçlarına göre Demodex folliculorum sıklığı Behçet hastalarında % 7.5, kontrol grubunda % 10'du. İstatistiksel analiz, kirpik dipleri için farkın anlamlı olduğunu (p<0.05) ancak yanak yüzeyleri için anlamlı olmadığını ortaya koymuştur. Behçet hastalarında Demodex folliculorum sıklığının araştırılması, şikayetleri olmasa bile bu hastalarda oküler yüzey ve gözkapağı problemlerinin tedavisinde faydalı olabilir.Item Sıtma modeli etkenleri ile kriyoprezervasyon çalışmaları ve kriyobanka oluşturulması(2010) İpek ÖSTAN; Ahmet Ozbilgin; Kamil AŞAR; Tuba TABAKAmaç: Kriyoprezervasyon basit olarak dondurarak saklama olup amacı, gerekli olduğunda donmuş hücreleri ısıtarak canlılıklarını, fonksiyonlarını ve antijenik yapılarını bozmadan tekrar elde etmektir.Yöntemler: Bu çalışmada Plasmodium yoelii ve Plasmodium berghei ile enfekte farelerden elde edilen ve %20 oranında parasitemisi bulunan eritrositlere koruyucu olarak son konsantrasyonu %15 olacak şekilde dimetil sülfoksid (DMSO) eklenmiştir. Her iki Plasmodium türünün bulunduğu tüpler sırasıyla oda ısısında 10 dakika, +4ºC de 30 dakika, -20ºC de 90 dakika tutulduktan sonra -80ºC de korunmuşlardır. Bir kısmı burada bırakılırken bir kısmı da -80ºC de 3 saat bekletildikten sonra -196ºC lik sıvı azot tankına kaldırılmıştır. Altı ay boyunca ayda bir her saklama grubundan alınan örnekler 37ºC' lik su banyosunda hızla çözdürülmüş ve eritrosit süspansiyonları farelere intravenöz olarak verilerek parazitemi takip edilmiştir.Bulgular: Enfekte eritrositlerde bulunan P. yoelii ve P. berghei'nin -80ºC ve -196ºC'lik sıcaklıklarda. 1. aydan 6. aya kadar ayni oranda canlılıklarını ve virülanslarını koruyarak farelerde enfeksiyon oluşturabildikleri saptanmıştır.Sonuç: P. yoelii ve P. berghei'nin eritrosit formlarının dondurularak başarı ile saklanmasının mümkün olabileceği görülmüştür. Bu da Plasmodium ve diğer parazit suşlarının saklanması için kriyobankaların kurulabileceğini ve bunun birçok avantajı beraberinde getirebileceğini düşündürmektedirItem Türkiye'de yayılış gösteren bazı endemik bitki türlerinin sıtma modellerinde antimalaryal etkisinin araştırılması: klinik öncesi tarama testleri(2011) İpek ÖSTAN; Hüsniye SAĞLAM; Ahmet Ozbilgin; CENK DURMUŞKAHYA-Item Sıfır değer ağırlıklı genelleştirilmiş Poisson regresyonu yardımıyla Van Gölü’nde Notonecta viridis Delcourt, 1909 (Hemiptera: Notonectidae)’in populasyon değişimi üzerinde fiziko-kimyasal çevresel koşulların etkilerinin araştırılması(2011) ismail Karaca; Remzi ATLIHAN; MEHMET SALİH ÖZGÖKÇE; Şükran YILDIZ; Yılmaz KAYA; Abdullah YEŞİLOVA; Fevzi ÖzgökçeEkolojik çalışmalarda türlerin populasyon yoğunluklarının belli periyotlarda abiotik ve biotik birçok faktöre bağlı olarak aşırı arttığı veya azaldığı sık rastlanan bir durumdur. Bu değişimin sonucu olarak populasyon takibi çalışmalarında örneklemelerde birey sayılarında sıklıkla çok fazla sayıda sıfır değeri ile aşırı artış ve azalış şeklinde dalgalanmalar görülebilir. Bu tür sayıma dayalı olarak elde edilen verilerin normal dağılım göstermemesi ve sıfır değerli gözlemlerin çok fazla sayıda olmasından dolayı dağılımın şeklinin sağa doğru çarpık olması, sıfır değer ağırlıklı regresyon yöntemlerinin uygulanmasını gerektirmektedir. Bu çalışmada 2005–2006 yıllarında Van Gölü kıyı şeridinde yerleşim alanları, akarsu giriş noktaları ve doğal alanlar olmak üzere birbirinden farklı karakterde 20 farklı örnekleme istasyonundan Notonecta viridis’in populasyon yoğunlukları aylık örneklemelerle izlenmiştir. Sonuçlar ZIGP regresyon yöntemiyle değerlendirilmiştir. Yapılan değerlendirme sonucunda ortalama, aşırı yayılım ve sıfır değer ağırlıklı gözlemler dikkate alındığında Notonecta viridis populasyon yoğunlukları üstünde her üç regresyonda da farklı örnekleme aralıkları ve istasyonların etkisinin önemli olduğu, çevresel faktörlerden HCO3’nun sıfır değer ağırlıklı modelde negatif yönde, diğer yöntemlerde ise pozitif yönde etkili olduğu görülmüştür. Ortalama regesyonda Fe, aşırı yayılım regresyonunda ise bunlara ilaveten Cl ve Mg’nin populasyon yoğunluğunu olumlu yönde etkilediği saptanmıştır. Notonecta viridis’in bazı istasyonlarda aşırı yoğun bulunması ve bazı istasyonlarda hiç bulunmamasının suyun fiziko-kimyasal özellikleriyle yakından ilgili olduğu sonucuna varılmıştır.Item Parazitlerin alternatif tedavi yöntemi olarak kullanımları(2012) Kor YERELİSon yıllarda gelişen endüstri ve teknolojiyle birlikte bağışıklık sistemiyle ilgili hastalıklarda bir artış yaşanmaktadır. Özellikle hijyen ve sanitasyon kavramlarını bir yaşam biçimi haline getiren toplumlarda inflamatuar barsak hastalığı, multiple skleroz ve astım benzeri hastalıklarda bu artış belirgindir. Sanitasyonun artması parazitik hastalıklarda ise belirgin bir düşüşü beraberinde getirmiştir. Oysa yapılan epidemiyolojik çalışmalarda özellikle sestodlarla infekte kişilerde daha az immun sistem hastalıklarına rastlanmıştır. Farelerde yapılan çalışmalarda da helment infeksiyonuna sahip farelerin kolit, ensefalit, tip 1 diyabet ve astım gibi hastalıklara yakalanmadıkları gözlenmiştir. Benzeri klinik çalışmalarla da helment verilmesinin ülseratif kolit ve Crohn hastalığının aktivitesinde azalmaya neden olduğu gösterilmiştir. Bu makalede helmentlerle immun yanıt hastalıkları arasındaki ilişkinin tedavi edici düzeylerde olma olasılıklarını araştıran çalışmalar derlenmiştir. Ancak bu konuda hâlâ çok sayıda araştırmaya ihtiyaç bulunmaktadır.Item Ocak 2010-Haziran 2011 Tarihleri arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Parazitoloji Polikliniğinde Saptanan E. histolytica/dispar Olguları(2012) Özgür Kurt; NEVIN TURGAY; Tuba Oyur; Aysegul UNVER; Seray ÖZENSOY TÖZSağlık Bakanlığı, amipli dizanteri etkeni Entamoeba histolytica'nın (E. histolytica) kesin tanısının konabilmesi için, standart tanı protokollerinde Trichrome boyalı preparatlarda eritrosit fagosite etmiş trofozoit görülmesi ve/veya E. histolytica spesifik adhesin antijeninin ELISA testi ile pozitif tespit edilmesi şartlarını aramaktadır. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Parazitoloji Polikliniği'ne Ocak 2010 - Haziran 2011 tarihleri arasında başvuran ve direkt dışkı bakısında amebiasis şüphesi oluşan 51 hastanın, dışkı örnekleri Trichrome boyası ile boyanarak incelenmiş ve 49 örnekte E. histolytica/dispar tespit edilmiştir. Toplam 51 örnekten 33 dışkı örneğine E. histolytica adhesin antijeni aramaya yönelik ticari ELISA kiti (Entamoeba CELISA-Path; CeLLabs Pty. Ltd., Brookvale, Australia) uygulanmış ve 23 (%71.8) dışkı örneğinde pozitif sonuç elde edilmiştir. Sonuçlarımıza göre geçmiş yıllarla karşılaştırıldığında son yıllarda olgu sayısında artış olduğu dikkati çekmektedir. E. histolytica'nın kesin tanısının konmasında Sağlık Bakanlığı'nın da önerdiği gibi farklı yöntemlerin bir arada uygulanmasının özellikle perifer laboratuvarların etkin sonuç vermesinde önemli olduğu sonucuna varılmıştırItem Çocuklarda ülseratif kolit tanısının belirlenmesinde fekal kalprotektinin rolü(2012) Çiğdem Ömür Ecevit; Muhittin SERDAR; Yılmaz KARACA; Hasan Erhun KASIRGA; Emine YILMAZ MERT; Evren SEMİZEL; Fatih ÜNAL; Hasan KOCAEFEGirifl: Dışkıda fekal kalprotektin (FKP) inflamatuvar bağırsak hastalıklarında (İBH), bağırsak duvarındaki lökositlerin döngüsünün ve bağırsak lümeni içerisine nötrofillerin migrasyonunun artmasıyla yüksek konsantrasyonlarda bulunabilmektedir. Çalışmamızda ülseratif kolitli (ÜK) hastalarımızda tanı anında FKP değerlerini belirlemeyi ve noninvazif bir yöntem olan bu testin rutin uygulanabilirliğinin etkinliği amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza tanı konulduğu sırada dışkı örnekleri alınmış olan 19 ÜKli (10 kız, 9 erkek, yaş ort: 11,5±3,5 yıl) ve 20 sağlıklı kontrol (10 kız, 10 erkek, yaş ort: 10,3±4,5 yıl) dahil edildi. Hastalarımızdan tanı konulduktan hemen sonra, tedavi öncesi, dışkı örnekleri ELİSA yöntemi ile FKP çalışılması için toplandı. Bulgular: ÜK grubunun tamamında FKP değerleri kontrol grubundan anlamlı derecede yüksekti. Dışkıda saptamış olduğumuz FKP değerleri ÜK ve kontrol grubumuzda sırasıyla 398,4 (56,7-2450) μg/gr dışkı ve 19,4 (2-81) μg/gr dışkı olarak bulundu (p<0,005). ÜK hasta grubumuzun Pediatrik Ülseratif Kolit Aktivite İndeksine (PUCAI) göre hafif aktivite indeksine sahip gruptaki 8 hasta ile orta ve ağır hasta grubunda bulunan 11 hastanın FKP değerleri sırasıyla 267,6 (87,4-1690) μg/gr ve 435,2 (56,7-2450) μg/gr dışkı olarak bulundu (r2: 0,40, p<0,05). Pankoliti olan 11 ve sol kolon, proktit/sigmoidit tutulumu olan 9 hastanın FKP değerleri sırasıyla 422,6 μg/gr ve 371,7 μg/gr dışkı olarak bulundu, aralarında istatistiki farklılık gözlenmedi (p>0,05). Diğer akut faz reaktanı olan CRP yüksekliği 15 (%89,4), sedimantasyon yüksekliği 16 (%84,2), lökositoz 14 (%73,6), trombositoz 13 (%68,4), anemi 15 (%89,4) ve hipoalbüminemi 10 (%52,6) hastada bulundu. Sonuç: ÜKli hastalarımızda dışkıda FKP değerlerinin kontrol grubundan anlamlı derecede yüksek olması ve hastalığın aktivitesi arttıkça FKP değerlerinde de artışın gözlenmesi ÜKli hastalarda FKPnin tanı ve takip sırasında kullanılmasının yararlı olabileceğini düşündürmüştür.Item Gastrointestinal Sistem Yakınması Olan Hastalarda Dışkının Parazitolojik ve Bakteriyolojik İncelemelerinin Karşılaştırılması(2012) Seray ÖZENSOY TÖZ; NEVIN TURGAY; ARZU BAYRAM; Tuba Oyur; Aysegul UNVER; Tijen ÖZACAR; Sohret AydemirEge Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Parazitoloji Polikliniği'ne Temmuz 2009 - Haziran 2010 tarihleri arasında akut ve kronik gastrointestinal sistem yakınmaları ile başvuran 236 hastanın dışkı ve selofan-bant örnekleri değerlendirilmiştir. Bu 236 hastanın 111'inin (%47) akut yakınmaları olup bunların daha çok yaz ve sonbahar aylarında hastaneye başvurduğu, 125'inin (%53) ise kronik gastrointestinal sistem yakınmaları ile kliniklere başvurduğu ve bu hastaların da daha çok yaz ve sonbahar aylarında geldiği gözlenmiştir. Parazitoloji laboratuvarına başvuran 236 hastanın 112'sinde (%47.45) en az bir paraziter etken saptanmıştır. Retrospektif olarak incelendiğinde parazitoloji laboratuvarında incelemesi yapılan 236 hastadan 121'inde (%51.7) eş zamanlı olarak bakteriyolojik dışkı incelemesinin de yapıldığı görülmüştür. Bakteriyoloji ve parazitoloji laboratuvarlarına aynı zamanda başvuran 121 hastanın 7'sinde (%5.78) en az bir etken bakteri saptanmıştır. Mikrobiyolojik etken saptanan 7 hastadan 6'sında ise bir paraziter enfeksiyon etkeni de tespit edilmiştir. Çalışmamızda saptanan çoklu enfeksiyonlar nedeniyle intestinal sistem yakınmaları ile kliniklere başvuran hastalarda, parazitolojik ve bakteriyolojik inceleme amaçlı Sağlık Bakanlığının Standart Tanı protokollerinin birlikte uygulanmasının tanı, tedavi ve enfeksiyonların birlikte görülebilme koşullarının tanımlanabilmesi için önemli olduğu sonucuna varılmıştırItem Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi tıbbi parazitoloji laboratuvarına 2006-2010 yıllarında toxoplasmosis şüphesi ile başvuran hastaların serolojik sonuçlarının değerlendirilmesi(2012) Selin BÖLÜK; Beyhan CENGİZ ÖZYURT; Ali Ahmet KİLİMCİOĞLU; Nogay GirginkardeslerAmaç: Manisa Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi Parazitoloji Polikliniği'ne 2006-2010 yılları arasında toxoplasmosis şüphesi ile başvuran hastaların serolojik sonuçlarını saptamak için yapılmıştır. Yöntemler: Polikliniğimize toxoplasmosis şüphesi ile başvuran 2815 kişide IFAT, IgG ELISA, IgM Capture ELISA ile anti-Toxoplasma gondii IgG ve IgM antikorları araştırılmıştır. IgG ve IgM birlikte pozitif bulunduğu olgularda ayrıca IgG avidite yöntemi uygulanmıştır.Bulgular: Araştırmamızda 2815 hastanın 657'sinde (%23.3) yalnız IgG pozitifliği, 4'ünde (%0.1) yalnız IgM pozitifliği saptanırken, 6 (%0.2) hastada IgG ve IgM birlikte pozitif saptanmıştır. Anti-T. gondii IgG seropozitifliği en çok çiğ et tüketen hastalarda [%21.2 (n=139)] görülmüştür. 15-49 yaş grubunda IgG seroprevalansı 0-14 yaş grubundan istatistiksel olarak yüksek bulunmuştur (p<0.05). Serolojik sonuçları beş yıllık periyoda göre değerlendirdiğimizde 2010 yılında anti-T. gondii seroprevalansının düştüğü görülmüş, bu oran istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.001).Sonuç: Toxoplasma enfeksiyonunda çiğ et yeme alışkanlığının en önemli risk faktörü olduğu saptanmıştır. Beş yıllık serolojik verileri değerlendirdiğimizde son yıllarda anti-T. gondii IgG antikorlarında bir azalma saptanmış, bununla birlikte Manisa'da toxoplasmosisin halen önemli bir halk sağlığı sorunu olduğu görülmüştür.Item İzmir ve çevresinde bir yılda (Mayıs 2009-Nisan 2010) saptanan bağırsak parazitlerinin aylara göre dağılımı-asid fast ve modifiye trichrome boyama sonuçları(2012) Tuba Oyur; Seray Töz; NEVIN TURGAY; Ayşegül ÜNVER YOLASIĞMAZ; Selin BARDAK ÖZCEMAmaç: Bu çalışmada, 1 Mayıs 2009-30 Nisan 2010 tarihleri arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Parazitoloji Laboratuvarı'na başvuran 5073 hastanın dışkı ve selofan bant örneklerinin incelenmesinden elde edilen sonuçlar retrospektif olarak değerlendirilmiştir.Yöntemler: Dışkı örneklerine selofan bant yöntemi, etil asetat çöktürme yöntemi, nativ, lugol, Modifiye Kinyoun asit-fast, Trichrome boyama, Modifiye Trichrome ve Giemsa boyama yöntemleri uygulanmıştır.Bulgular: Bağırsak parazitleri açısından makroskobik ve mikroskobik olarak incelenen dışkı örneklerinin 1138'inde (%22.43) bağırsak parazitine rastlanmıştır. En sık rastlanan bağırsak parazitlerinin Cryptosporidium spp. (381/5073; %33.47), Blastocystis hominis (368/5073; %32.33) ve Cyclospora spp. (187/5073; %16.43) olduğu belirlenmiştir. En sık tespit edilen helmint ise Enterobius vermicularis (33/5073; %2.89) olarak saptanmıştır.Sonuç: İmmunsuprese hastalarda Microsporidium sporlarının tespit edilmesi de spesifik boyama yöntemlerinin önemini göstermektedir. Bölgemizde bağırsak parazitleri halk sağlığı açısından önemli bir sağlık sorunudur. (Turkiye Parazitol Derg 2012; 36: 71-4)Item Celal Bayar Üniversitesi hastanesi parazitoloji polikliniği'nde 2006-2010 yılları arasında saptanan bağırsak parazitlerinin insidansı(2012) Hülya Özkan; Beyhan ÖZYURT CENGİZ; Didem DÜZYOL; Nogay GİRGİNKARDEŞLER; Ali Ahmet KİLİMCİOĞLUAmaç: Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi Parazitoloji Polikliniği'ne Ocak 2006 ve Aralık 2010 tarihleri arasında dışkıda parazit bakısı için başvuran toplam 17.711 hastanın sonuçları değerlendirilmiştir. Yöntemler: Tüm dışkılara Nativ-Lugol, formol etil asetat çöktürme ve trikrom boyama yöntemleri uygulanmış, ayrıca selofan bant örneği alınabilen 5952 hastanın preparatları incelenmiştir.Bulgular: Beş yılda başvuran 17.711 hastanın 2337'sinde (%13.12) bağırsak paraziti saptanmıştır. En yüksek parazit oranına 2008 yılında (%16.69) rastlanmıştır. Pozitif dışkı örneklerinde en sık Blastocystis spp. 1353 (%7.64) ve Giardia intestinalis 348 (%1.96) görülmüştür. Selofan bant örneği alınan 5952 hastanın 253'ünde (%4.25) Enterobius vermicularis saptanmıştır. Pozitif olguların 158'inde (%6.76) iki veya daha fazla parazit birlikte görülmüştür. Parazit saptanan kişilerin yaş ortalaması 21.9 olarak bulunmuştur. Erkeklerde parazit görülme oranı %13.6 iken kadınlarda %10.7 saptanmıştır (p<0.001). Parazit saptanan olgular yerleşim yerlerine göre değerlendirildiğinde en yüksek oranın kırsal bölgelerde yaşayanlarda (%23.8) olduğu görülmüştür (p=0.006).Sonuç: İlimizde bağırsak parazitleri arasında en sık Blastocystis spp., E. vermicularis ve G. intestinalis görülürken, son yıllarda alt yapı çalışmalarındaki ilerlemelere rağmen bağırsak parazitlerinin halen önemini koruduğu görülmüştür.Item In vitro efficacy of quercus infectoria oliv. and achillea millefolium L. extracts against Blastocystis spp. isolates(2013) Ahmet Ozbilgin; İpek ÖSTAN; Tuba TABAK; Veciha Özge ERMİŞ; Özgür Kurt; Ali Ahmet KİLİMCİOĞLU; Hüsniye Kayalar; CENK DURMUŞKAHYABlastocystis spp, insanların ve birçok hayvanın gastrointestinal sistemine yerleşen yaygın bir bağırsak parazitidir. Yaklaşık 100 yıl önce tanımlanmış olmasına rağmen, yaşam döngüsü, patojenitesi ve tedavisini içeren birçok konu halen gizemini korumaktadır. Geçmişten bugüne Anadoluda çok sayıda bitki halk tarafından tedavi amacıyla kullanılmıştır. Bu projede ishale karşı kullanılan bitkilerden ülkemizde yetişen Quercus infectoria (Fagaceae) ve Achillea millefoliumun hekzan ve metanol ile hazırlanan ekstrelerinin in vitro ortamda Blastocystis spp.lerin üremesi üzerine etkileri incelenmiştir. Bitki ekstrelerinin LC50 değeri Brine Shrimp yöntemi, EC50 değeri Graphpad Prism 5® istatistik yöntemi kullanılarak saptanmıştır. Sonuç olarak, A. millefoliumun metanol ekstresinin LC50 (500 μg/ml) ve EC50 (198.8 μg/ml) konsantrasyonları diğer ekstrelerle kıyaslandığında en düşük bulunmuş, anti-Blastocystis aktivitesinin ise metronidazol grubunun değerlerine en yakın olduğu ve sitotoksik aktivite göstermediği saptanmıştır. Bu sonuçlar A. millefoliumun metanol ekstresinin, ileride yapılacak geniş kapsamlı çalışmalarla doğrulandığında, Blastocystis spp. enfeksiyonlarının tedavisinde yeni bir seçenek olabileceğini göstermektedir.Item Kuzey kıbrıs’ta kanin leishmaniasis ve kum sineklerinin epidemiyolojisi(2013) Samiye Demir; Seray ÖZENSOY TÖZ; YUSUF OZBEL; Hatice ERTABAKLAR; İBRAHİM CÜNEYT BALCIOĞLU; Tayfun ÇANAKÇI; Bayram GÖÇMEN; SUHA KENAN ARSERIM; Mehmet KarakusAmaç: Çalışmada, Kuzey Kıbrıs’ta ev ve sokak köpeklerinde kanin leishmaniasis (KanL) prevalansının belirlenmesi ve olası vektör kum sineği türlerinin saptanması amaçlanmıştır. Yöntemler: Araştırma, 2004 ve 2012’de iki ayrı dönemde gerçekleştirilmiş olup birinci dönemde 83 köpekten toplanan kan örnekleri ile serolojik (IFAT, rK39 hızlı tanı testi) ve moleküler (PCR) testler çalışılmıştır. Birinci çalışmada, 13A/13B primer çiftinin kullanıldığı “kinetoplastik minicircle” sabit gen bölgesinin hedeflendiği PCR testi, ikinci dönemde ise klinik şüpheli 5 köpekten toplanan kan örneklerine R221/ R332 ve R223/333 primer setlerinin kullanıldığı genomik nested-PCR testi uygulanmıştır. İkinci çalışmada, bölgedeki faunanın belirlenmesi amacıyla Girne ili ve Lapta kasabasından ışıklı tuzak yardımıyla kum sinekleri toplanmış ve direkt mikroskobi ile Leishmania parazitinin varlığı araştırılmıştır. Bulgular: Toplamda, 2004 yılında rastgele örneklenen 83 köpekten 3 (%3.61) tanesi herhangi bir test ile KanL açısından pozitif bulunurken, 2012 yılında klinik olarak şüpheli 5 köpekten 3 tanesi pozitif bulunmuştur. Toplanan kum sineklerinden 296 dişi diseke edilmiş ve Phlebotomus ile Sergentomyia cinslerine ait 9 tür belirlenmiştir. Dişi kum sineklerinde promastigot şekline rastlanmamıştır. Sonuç: İnsanlarda ve köpeklerde leishmaniasis insidansının belirlenmesi için Kuzey Kıbrıs’ta ileri çalışmalar yapılmalıdır. KanL olgularına doğru ve zamanında tanı konmalı ve yeni enfeksiyonların önlenebilmesi için kontrol önlemleri uygulanmalıdır. İki ayrı dönemde yapılan araştırma sonuçları Kuzey Kıbrıs’ta toplum ve hayvan sağlığı açısından KanL riskinin arttığını ve daha ciddiye alınması gerektiğini göstermektedir.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »