Browsing by Subject "Patoloji"
Now showing 1 - 20 of 141
Results Per Page
Sort Options
Item Sezaryen operasyonu sonrası citrobacter freundii bakteriyemisine eşlik eden ciddi trombositopeni (olgu sunumu)(2005) Melek SAKARYA; Tezcan Gönül KELEŞ; Zeki KAYGISIZ; Özlem TÜNGERPeripartum bakteriyemi, preterm gebelikler ve sezaryen operasyonları ile ilişkilidir. Sitrobakterler, gram-negatif basillerdir ve fırsatçı enfeksiyonlara neden olurlar. Sitrobakter bakteriyemişine bağlı mortalite oranı % 48 dir. Erken tanı ve doğru tedavi komplikasyonları azaltabilir. Bu olguda, 29 yaşında, 34 haftalık bir gebede sezaryen operasyonu sonrası postoperatif 1 .günde trombosit sayısının 15.000 mL'\"ye kadar düşmesine yol açan immun trombositopeni ve Citrobacter freundii bakteriy emişi ile bunlara bağlı klinik tabloyu, olası etyolojik nedenleri tartışarak sunmayı amaçladık.Item Amputated tuba-ovarian torsion in a newborn(2005) Yüksel PABUŞÇU; Mine ÖZKOL; Yılmaz Gülgün OVALI; ozum yuksel bugdayci; Aydın ŞENCAN-Item Gastric stromal tumor(2005) Yılmaz Gülgün OVALI; Selim SERTER; Serdar Tarhan; Yüksel PABUŞÇUGastric stromal tumors are rare neoplasms of the stomach. In this report we present a gastric stromal tumor with an exophytic growth pattern, and describe magnetic resonance imaging and endoscopic ultrasonography findings.Item Aşil tendon ve yumuşak doku defektinin rekonstrüksyionunda serbest radial önkol flep transferi: Olgu sunumu(2005) Taçkın ÖZALP; Erhan COŞKUNOL; oğuz özdemirAsil tendon ve çevresi yumuşak doku defektlerinin tedavisi zorluk arzetmektedir. Sıklıkla bu defektlerin kapatılması iki aşamalı uygulamalar ile yapılmaktadır. Bu çalışmada bu bölge defekti tek aşamada kapatılan bir olgu sunulmaktadır. Ateşli silah yaralanması ortaya çıkan asil tendon ve çevre yumuşak dokularda oluşan geniş bir defekt serbest bir nöromüskülokutanöz radial önkol flebi ile kapatıldı. Olguda asil tendon defekti 15 cm., üstündeki yumuşak doku defekti 18 x 10 cm. büyüklûğündeydi. Tibialis posterior arterine terminolateral anostomoz yapıldı. Flebin lateral yanında antibiyoterapi ile tedavi edilebilen bir ılımlı yumuşak doku enfeksiyonu dışında komplikasyon saptanmadı. Fonksiyonel sonucun memnuniyet verici olduğu izlendi. Asil tendon ve çevresindeki yumuşak doku defektlerinin tek aşamalı olarak kapatılmasında nöromüskülokutanöz serbest önkol kompozit flebinin uygun bir teknik olduğu bulunmuştur.Item Penetrating injury of cranium: a case report(2005) Cumhur TOSUN; cüneyt temiz; Mehmet SELÇUKİ; CELAL BAĞDATOĞLU; Ahmet Şükrü UMURBeş yıldır paranoit şizofreni tanısıyla tedavi altında olan 38 yaşında erkek hasta, işyerinde motorlu testere tablası üzerinde bulunmuş. Fizik muayenede sol oksipilal bölgeden orbita mediyal duvarına kadar ilerleyen büyük , doğrusal tarzda bir parasagittal aktif kanamalı yara gözlendi. Nörolojik muayenede; bilinci kapalı olan hastanın ( Glascow koma skoru yaklaşık 1-3-1; toplanı 5 puan) direkt grafilerinde sol oksipilal bölgeden, orbita mediyal duvarına uzanan lineer bir kemik defekti gözleniyordu. Bilgisayarlı tomografi incelemesinde ayrıca lateral ventrikülü de içine alacak şekilde, sol frontoparietal bölgede büyük bir doku yitimi alanı ve intraserebral hematom vardı. Flaşta acil şartlarda ameliyata alınarak sol frontoparietal kraniyotomi uygulandı. Orta hattın dört santimetre lateralinde, parasagittal yerleşimli doku yıkımı alanı görüldü. Tüm drenaj venleri de yıkıma uğramıştı. Öncelikle hemostaz yapıldı ve daha sonra intraserebral hematom boşaltıldı. Erken posloperatif dönemde, nörolojik tablosunda belirgin değişiklik olmayan hasta , postoperatif birinci haftada sözel uyanlara gözlerini açarak yanıt vermeye başlamıştı. Postoperatif yedinci ayda hastanın gözleri sponlane olarak açıktı ve göz hareketleri ve yazı ile koopere olmaya çalışıyordu. Hasta sağ hemiplejik, afazik ve sağ tarafta derin tendon refleksleri hiperaktifti. Karnofsky performans ölçütüne göre neredeyse 40 puanlık değere ulaşmıştı. Motorlu testereye bağlı kraniyal yaralanma nadir görülen bir olaydır. Dekompresyon gibi cerrahi işlemlerin erken dönemde uygulanması sağkalımı iyileştirmektedir.. Bu dönemde başlanacak uygun antibiyotik tedavisi ve kraniyal infeksiyonlara karşı savaşım önemli noktalardandır. Uygun cerrahi ve medikal tedaviye karşın bu hastalarda mortalile ve morbidile oldukça yüksektir.Item Soliter rektal ülser sendromlu bir olgu(2005) Yılmaz Dilek ÇİFTDOĞAN; Deniz AYDOĞAN; Erhun Kasırga; Muzaffer POLATSoliter rektal ülser sendromu (SRUS) çocuklarda nadir görülen, rektal kanama, tenesmus, ishal, kabızlık ve mukuslu dışkılama bulgularıyla karakterize bir hastalıktır. SRUS etyolojisi multifaktoriyeldir ve etiyolojide iskemi ve travmaönemli role sahiptir. Burada rektal kanama, değişmiş dışkılama alışkanlıkları ve karın ağrısı ile başvuran, kabızlığın olduğu dönemlerde sert fekalomların rektumdan parmakla çıkarıldığı öğrenilen onaltı yaşındaki erkek olgu sunulmuştur. Olguya endoskopik inceleme ile SRUS kesin tanısı konuldu. Bu olgu sunumu ile rektal kanama ve değişken dışkılama şekli yakınmaları olan olgularda mutlaka soliter rektal ülser sendromunun düşünülmesi gerektiği ve yineleyenyakınmaları olan olgularda SRUS'u tanımlamada endoskopik incelemenin önemi vurgulanmak istenilmiştir.Item Maliyniteli çocuk hastalarda hastane enfeksiyonları: Risk faktörleri, etkenler, antibiyotik duyarlılıkları(2005) Elif Güler kazancı; Hüseyin GÜLEN; Nimet GEMALMAZ; Ayşe ERBAY; Canan Vergin; Yüce AYHAN; Gamze GÜLFİDANHastane infeksiyonları, yatan tüm hastalar için sorun olmakla birlikte maliyn hastalarda çok ağır seyretmekte ve tedavi başarısını, prognozu etkileyen en önemli faktörlerin başında gelmektedir. Burada maliyniteli çocuklarda gelişen hastane infeksiyonları, risk faktörleri, etken mikroorganizmalar ve antibiyotik duyarlılıklarının belirlenmesi amaçlandı. Bu çalışmada 01.01.2003-31.12.2003 tarihleri arasında hastanemiz Onkoloji servisinde yatan 0-17 yaş çocuk hastaların hastane infeksiyon atakları incelendi. Kliniğimizde bir yıllık takip süresi içerisinde toplam 92 hastane enfeksiyon atağı görüldü, net hastane enfeksiyonu hızımız % 3.3 olarak hesaplandı. İnfeksiyon ataklarının, 411 (% 44.6) Akut Lenfoblastik Lösemi, 16'sı (%17.4) Akut Myelositer Lösemi, 15'i (%16.3) Non Hodgkin Lenfoma, 20'si ise (% 21,8) solid tümörlü hastalarda idi. 58 infeksiyon atağında (%63) nötropeni mevcuttu. Fizik incelemede 66 atakta (% 71.7) infeksiyon odağı saptanırken, 26'sında (%28.3) odak saptanamadı ve bakteriyemi olarak değerlendirildi. Ataklar sırasında alınan kültürlerde (kan, idrar, deri sürüntüsü, sekresyon) 28 atakta (%33.2) etken mikroorganizma izolasyonu yapılabildi. Mikrobiyolojik olarak dökümante edilebilen 14 atakta gr (-) barsak patojenleri, 10 atakta gr (+) etkenler ve 4 atakta mantar türleri saptanmıştır. Hastane infeksiyonu olarak izlediğimiz 92 ataktan 16'sında (%17.4) olgular kaybedildi. Kaybedilen hastaların tamamı relaps gelişen veya terminal dönemdeki hastalardı. Hastane infeksiyonlarının çoğunun dirençli ve tedavisi zor olan mikroorganizmalarla meydana geldiği, mortalitelerinin yüksek olduğu bilinmelidir. Ayrıca her hastane kendi mikroorganizma profillerini çıkararak tedavilerinde ampirik uygulamaların yerine duyarlı antibiyotiklerin optimal doz ve sürede kullanımını sağlamalıdır.Item Adolesan dönemde amebiyazis ve ülseratif kolit birlikteliği olan bir olgu(2005) Ali ONAĞ; Cemaliye ÇELİK; Yılmaz Dilek ÇİFTDOĞAN; Muzaffer POLAT; Erhun Kasırga; Hasan YükselUlseratif kolit çeşitli organ ve sistemleri etkileyen gastrointestinal sistemin inflamatuar hastalığıdır. En sık yakınma kanlı mukuslu diaredir. E. Histolytica'nın neden olduğu amibiazis de kanlı mukuslu diareyle birlikte olup ayırıcı tanıda önem taşır. Her iki tablo da bir arada olabilir. Bu yazıda her iki hastalığın bir arada olduğu rekurren kanlı mukuslu diareyle klinik veren hasta sunulmaktadır. Kronik semptomları olan adölesan hastalarda amibiazis yanında ülseratif kolit de olabileceğini göz önüne alıp kolonoskopi ve histopatolojik inceleme yapılması unutulmamalıdır.Item Linkomisine bağlı Stevens Johnson sendromu: Olgu sunumu(2005) Papatya BAYRAK; NALAN GÜLSEN ÜNAL; Bülent KILIÇÇIOĞLU; Cengiz KirmazStevens Johnson sendromu (SJS); Eritema Multiforme olarak adlandırılan deri ve mukozaları tutan eritemli, ödemli veya büllöz lezyonların görüldüğü enflamatuvar deri döküntüsünün oral mukoza, farinks, anogenital bölge ve konjonktivada büllerle seyreden ağır bir formudur. Mortalite %5 düzeyindedir. Antibiyotik kullanımı sonucu görülebilir; Linkomisin de SJS'a yol açabilen antibiyotiklerdendir. Burada üst solunum yolu enfeksiyonu nedeniyle Linkomisin kullanımı sonrası, vücutta yaygın makülopapüler, anogenital bölge ve oral mukozada ise vezikülobüllöz döküntüleri olan, hematüri ve intrahepatik kolestaz bulguları saptanan \"Linkomisine bağlı Stevens Johnson Sendromu\" tanılı 40 yaşında bayan hasta sunulmuştur. Literatür tarandığında Linkomisine bağlı SJS'nun çok nadir rapor edildiği görülmüştür.Item Karaciğer kist hidatiği tedavisinde albendazol kullanan hastalarda kardeş kromatid değişimi (KKD) çalışması(2005) SEDA ÖRENAY BOYACIOĞLU; mustafa aşçı; Ayşegül YOLASIĞMAZ; Nazmiye ALTINTAŞ; Enver REYHAN; Meral Türk; NURAY ALTINTASBu çalışmaya karaciğer kist hidatik şikayetiyle Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Mikrobiyoloji ve Genel Cerrahi Anabilim Dalı'na başvuran 13 kadın, 8 erkek toplam 21 hasta alınmıştır. Kist hidatikli hastalara operasyon öncesi ve sonrası albendazol verilmiştir. Bu çalışmanın amacı albendazolün muhtemel genotoksik etkilerini araştırmaktır. Kardeş Kromatid Değişimi (SCE), tedaviden sonra hastalardan alınan kan örneklerine uygulanmış ve kontrol grubuyla karşılaştırılarak albendazolün mutajenik etkisi araştırılmıştır. İstatistiksel analizler için Student-t testi kullanılmıştır.Item Tam subtalar gevşetme uygulanan doğuştan çarpık ayaklarda tarsal kemiklerin yapısal değişiklikler açısından incelenmesi(2005) Aziz VATANSEVER; Hüseyin ŞENTÜRK; Önder Kalenderer; Haluk Agus; Serkan ÖZLÜKAmaç: Tek taraflı doğuştan çarpık ayak (DÇA) nedeniyle tam subtalar gevşetme ameliyatıyla başarılı sonuç alınan olguların orta dönem izleminde tarsal kemik değişiklikleri bilgisayarlı tomografi (BT) ile değerlendirildi. Hastalar ve yöntemler: Çalışmaya 1990-1995 tarihleri arasında tek taraflı DÇA nedeniyle tam subtalar gevşetme uygulanan dokuz hasta (5 erkek, 4 kız; ort. yaş 12; dağılım 9-14) alındı. Tüm olgularda iyileşme Simons kriterlerine göre iyi derecedeydi. Ortalama 10.5 yıl (dağılım 8-13 yıl) olan izlemden sonra olguların normal ve ameliyatlı ayakları düz grafilerle ve standart ve üç boyutlu BT ile incelendi. Bu görüntülerde tarsal kemik değişiklikleri niceliksel ve niteliksel olarak değerlendirildi. Bulgular: Aksiyel BT kesitlerinde sekiz olguda naviküler kemikte dorsala subluksasyon, yedi olguda naviküler kemikte kamalaşma, dört olguda talus başında düzleşme, üç olguda naviküler kemiğin lateral kısmında yassılaşma, iki olguda talonaviküler eklem aralığında azalma, iki olguda talonaviküler temas alanında azalma görüldü. Sağlam tarafta talus hacmi ortalama 29.3 mm3 ve naviküler kemik hacmi 8.5 mm3 iken ameliyatlı ayaklarda bu değerler sırasıyla 24.0 mm3 (p=0.008) ve 7.0 mm3 (p=0.01) bulundu. Sonuç: Doğuştan çarpık ayak nedeniyle cerrahi tedavi uygulanan ve klinik ve fonksiyonel olarak normale yakın sonuçlar elde edilen ayaklarda bile tarsal kemiklerde yapısal değişiklikler ortaya çıkmaktadır. Bu değişimlerin daha uzun dönemde klinik bulguları nasıl etkileyeceğinin araştırılması gerekir.Item -(2006) Osman SARIBÜLBÜL; Yılmaz Gülgün OVALI; İHSAN ŞEBNEM ÖRGÜÇ; cihan göktan; Serdar Tarhan; Semih AYHAN; Rahmi Zeybekİng Öz Yok.Item Endoscopic submucosal resection of a rectal carcinoid tumor by cap aspiration -snare resection method(2006) Mujdat Zeybel; Eray KARA; Semih AYHAN; Ender ELLİDOKUZ; Çelebi Arzu KOBAK55 yaşındaki hastanın kolonoskopik incelemesinde, rektumda yerleşimli, 4 mm çapında, beyaz renkli, plak benzeri lezyon saptanmıştır. Lezyondan alınan biyopsi örnekleri karsinoid tümör tanısı koydurmuştur. Lezyonun, aspirasyon-rezeksiyon yöntemi ile endoskopik submukozal rezeksiyonu başarı ile gerçekleştirilmiştir.Item Lateral menisküs kistlerinde artroskopik parsiyel menisektominin orta dönem sonuçları(2006) Serkan Erkan; Güvenir OKCU; Hüseyin S. YERCAN; Uğur ÖZİÇAmaç: Lateral menisküs kisti olan olgularda artroskopik parsiyel menisektominin orta dönem sonuçları değerlendirildi. Hastalar ve yöntemler: Çalışmaya lateral menisküs kisti tanısı konan 11 hasta (7 kadın, 4 erkek; ort. yaş 38; dağılım 22-48) alındı. Parsiyel lateral menisektomiyi takiben, yırtık-kist bağlantısı olan olgularda artroskopik shaver ile kist içine girilip dekompresyon uygulandı. Ameliyat öncesi ve kontrollerdeki fonksiyonel kapasite değerlendirmesinde Lysholm ve Tegner skorları kullanıldı. Tüm hastalar, ameliyat öncesi ve sonrası ortalama 34. ayda manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ile değerlendirildi. Ortalama izlem süresi 35 ay (dağılım 5-72 ay) idi. Bulgular: Hastaların yedisi (%64) ağrıdan, biri (%9) instabiliteden, üçü (%27) ise tekrarlayan efüzyon ataklarından şikayetçiydi. Yedi hastada (%64) travma öyküsü vardı. Artroskopik incelemede 10 hastada (%91) menisküs yırtığı görüldü. İki hastada (%18) komplet tip diskoid lateral menisküs saptandı. Patellofemoral semptomları olan iki hastanın artroskopik değerlendirmesinde patella medial fasette derece 2 kondromalazi saptandı. Kistler lateral menisküsün orta ve anterior 1/3’ünde izlenirken, yırtıkların çoğu popliteus tendonu ile lateral kollateral ligament arasındaydı. Fonksiyonel kapasite değerlendirmesinde ortalama Lysholm skoru ameliyat öncesi 66.7’den ameliyat sonrası 84.6’ya (p=0.03); Tegner aktivite skoru ise 2.3’ten 7.8’e artış gösterdi (p=0.03). Kontrol MRG’de kistin tekrarlamasına ait bulguya rastlanmadı. Sonuç: Lateral menisküs kistlerinin artroskopik tedavisinde, yırtık için menisektomi ve kist içeriğinin dekompresyonu etkin bir sağaltım yöntemidir.Item Bilgisayarlı tomografide vena kava inferior anomalileri(2006) gökhan pekindil; Yılmaz Gülgün OVALI; Selim SERTER; İHSAN ŞEBNEM ÖRGÜÇ; cihan göktanMayıs 2003 - Haziran 2004 tarihleri arasında çeşitli nedenlerle çekilen 960 abdominal bilgisayarlı tomografi incelemesi değerlendirildi. On bir olguda vena kava inferior anomalisi saptandı. Saptanan anomaliler literatür eşliğinde görüntüleme bulguları ve klinik önemi açısından sunuldu.Item Selim prostat büyümesinde yaşam kalitesi(2006) Kamil ÇAM; TALHA MÜEZZINOGLUSon yıllarda yaşam kalitesinin (YK) her alanda giderek artan bir ilgi gördüğü dikkate alınarak bu derlemede YK'nin selim prostat büyümesindeki (BPH) özellikle tedaviyi yönlendirmedeki rolünün ortaya konması amaçlanmıştır. Aslında BPH hastalarında genellikle tedavide hedef hastanın semptomları olmaktadır. Dolayısıyla hastanın YK'nin bu semptomlardan ne kadar etkilendiğinin bilinmesi en uygun tedavi seçiminde esas olmalıdır. Mevcut uygulamaların özellikle semptom skorlarının YK'yi ölçmediği de bilindiğinden, sadece bunlara dayanarak bir tedavi önerilmemelidir. Bu derlemede mevcut bilgi birikimi ve gelecekteki perspektifi ile BPH'da YK irdelenmiştir.Item Enterokutan fistül açılımını takiben gelişen peristomal piyoderma gangrenozum(2006) Mustafa Turhan ŞAHİN; Türel Aylin ERMERTCAN; Serap ÖZTÜRKCAN; Peyken TÜRKDOĞAN; Yamac ERHANPiyoderma gangrenozum (PG), en çok inflamatuvar barsak hastalığıyla olmak üzere, sıklıkla altta yatan sistemik hastalıklarla ilişkili olan nadir bir ülseratif deri hastalığıdır. Minör travma ve cerrahiden sonra da gelişebilmektedir. Abdominal cerrahiden sonra gelişebilen bu durumu anlatan çoğu makalede ostomi açılmasını takiben izlendiği bildirilmektedir. Peristomal piyoderma gangrenosum (PPG), inflamatuvar barsak hastalığı olan hastalarda neredeyse hiç izlenmeyen ve sıklıkla yanlış tanı konulan, daha nadir bir PG varyantıdır. Bu makalede, geçirmiş olduğu enterokutan fistül operasyon yerinde tedaviye dirençli bir PPG gelişen, 62 yaşında bir bayan hasta sunmaktayız. PPG'nin nekrotizan yumuşak doku enfensiyonunu taklit edebilmesi nedeniyle, hasta, sonunda herhangi bir düzelme olmayan, çok sayıda gereksiz cerrahi girişime maruz kalabilmektedir. Bu nadir durumun daha da alevlenmesine yol açan bir cerrahi girişimden sakınmak için, ayırt edici klinik özellikler ve bunu destekleyen histolojik tabloya dayanan bir doğru tanıya gereksinim vardır.Item Akut nekrotizan pankreatit: Otuz sekiz hastanın tedavi sonuçları(2006) Mustafa TİRELİ; bulent calik; atilla yıldırım; Cem GÜÇLÜ; Burcu DİLİÜZAMAÇ Bu çalışmada akut nekrotizan pankreatit nedeniyle cerrahi ve konservatif tedavi uygulanan hastalar değerlendirildi. GEREÇ VE YÖNTEM Akut nekrotizan pankreatitli 38 hasta (22 erkek, 16 kadın; ort. yaş 51.3; dağılım 16-79) uygulanan tedavi yöntemlerinin sonuçları açısından retrospektif olarak incelendi. Konservatif tedavi uygulanan grupta 15, ameliyat edilen grupta ise 23 hasta vardı. BULGULAR En sık (17 hasta) nekrotizan pankreatit nedeni safra taşı idi. Yirmi beş hastada steril nekroz ve 13 hastada enfekte nekroz olduğu belirlendi. Yirmi beş steril nekrozlu pankreatit hastası- nın 15'ine sadece konservatif tedavi, 10'una ise önce konservatif ve takiben cerrahi tedavi (altısı şüpheli tanı, üçü organ yetersizliği, bir hasta da semptomatik psödokist nedeniyle) uygulandı. Steril nekroz oluşan hastalarda ameliyatta nekrozlu bölge çıkarıldı ve sonra altısında sürekli lavaj, dördünde pasif drenaj yöntemleri uygulandı. Hastalarımızda mortalite oranı, her iki grubun toplamında %23.7, steril nekrozlu pankreatit grubunda %24.0, enfekte nekrozlu pankreatit grubunda ise %23.1'dir. Mortalite oranı, konservatif tedavi uygulanan hasta grubunda %26.7, ameliyat edilenlerde %21.7 olarak saptandı. Mortalite oranı yönünden gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı (p>0.05). Yaşayan 29 hastanın 11'inde (%38.0) çeşitli komplikasyonlar görüldü. SONUÇ Steril nekrozlu pankreatitin tedavisi tartışmalıdır. Öncelikle konservatif tedavi uygulanmalıdır. Steril nekrozlu pankreatitte ameliyat endikasyonu, yoğun konservatif tedaviye rağmen sepsis veya organ yetmezliği bulgularının devam etmesi ya da şiddetlenmesi durumunda ortaya çıkar. Enfekte nekrozlu pankreatit ise cerrahi yöntemle tedavi edilmelidir. Ameliyat, nekrozun demarkasyon hattı tamamlandıktan sonra gerçekleştirilmelidir.Item Granülomatöz mastit: Cerrahi tedavi-rekürrens ilişkisi(2006) Teoman Coskun; Ali Rıza KANDİLOĞLU; Eray KARA; cihan göktan; YILMAZ GÜLERKliniğimizde granülomatöz mastit tanısı alan 5 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaş ortalaması 36,8 (24-47) idi. Klinik olarak üç hasta, radyolojik olarak ise dört hasta malign kitle tanısı aldı. Tedavide, ilk ameliyatta üç hastaya eksizyonel biyopsi, bir hastaya abse drenajı+insizyonel biyopsi ve bir hastaya insizyonel biyopsi uygulandı. İki hastada nüks görüldü. İlk operasyonunda abse drenajı+insizyonel biyopsi yapılan bir hastada üç ay sonrasında aynı memede nüks görüldü ve ikinci operasyonda abse drenajı yapıldı. İkinci operasyondan 4 ay sonra aynı memede nüks görülen hastaya eksizyonel biyopsi uygulandı ve son 2 yıllık takibinde nüks görülmedi. İlk operasyonunda insizyonel biyopsi uygulanan hastada ise, yedi ay sonra aynı memede nüks görüldü ve eksizyonel biyopsi yapıldı. Bu operasyondan 11 ay sonra karşı memede nüks görülen hastaya malignite şüphesiyle insizyonel biyopsi uygulandı ve 3 ay sonrasında aynı memede nüks görüldü. Eksizyonel biyopsi sonrası hastanın 6 aylık takibinde nüks görülmedi.İdiyopatik granülomatöz mastitli hastaların preoperatif olarak genellikle abse ya da meme kanseri tanısı almaları nedeniyle yapılan abse drenajı ya da insizyonel biyopsi gibi sınırlı cerrahi girişimlerden sonra nüks riski yüksek görünmektedir. Bu nedenle granülomatöz mastit düşünülen yada nüks nedeniyle opere edilen hastalarda, lokal nüksü önlemek için geniş lokal eksizyon yapılmasının en uygun cerrahi yaklaşım olduğunu düşünmekteyiz.Item Yoğun bakım ünitesinde obstetrik olgular(2006) İsmet TOPÇU; Gönül TEZCAN KELEŞ; Zeynep EKİCİ; Arzu KEFİ; Melek SAKARYAAmaç: Bu çalışmanın amacı Yoğun bakım ünitesine (YBÜ)'ne alınan obstetrik olguları retrospektif olarak değerlendirmek, YBÜ'ne kabul sıklığını, nedenlerini ve klinik sonuçlarını araştırmaktır.Gereç ve Yöntem: Yoğun bakım ünitesine (YBÜ) 1999-2005 yılları arasında gebe ve/veya postpartum dönemde yatırılan 18 obstetrik olgunun retrospektif demografik verileri, kabul nedenleri, yoğun bakımda yapılan girişimleri ve klinik sonuçları incelenerek değerlendirilmeye alındı.Bulgular: Obstetrik olguların YBÜ'ndeki sıklığı %2.7 olarak bulundu. 13 olgu (%72.2) diğer hastanelerden sevk edilmiştir. Yoğun bakım kullanma oranımız 421 doğumda 1'dir. 18 olgunun ortalama yaşı 27.4±5.4'tür. Yatış süreleri 4.6 gün ve APACHE II skoru orta değeri 7'dir. Yaşayan ile yaşamayan olgular arasında APACHE II skorları farklı bulundu (p<0.05). YBÜ'ne kabulün en sık nedenleri preeklampsi/eklampsiye bağlı hipertansiyon (%38.7) ve postpartum kanamaya bağlı hipovolemik şoktu (%27.8). Olguların 5^i mortalite ile sonuçlandı ve mortalite oranı % 27.7 olarak saptandı.Sonuç: Obstetrik olgular için YBÜ'ne gereksinim en sık obstetrik kanama ve kontrol edilemeyen hipertansiyon nedeniyle olmaktadır. Bu sorunların çözümlenmesi için geliştirilen stratejiler ve düzenli antenatal bakım maternal morbidite ve mortaliteyi belirgin derecede azaltacaktır.