Browsing by Subject "Psikiyatri"
Now showing 1 - 20 of 49
Results Per Page
Sort Options
Item Obsesif-kompulsif bozuklukta sosyodemografik özellikler ve fenomenoloji(2005) E. Oryal TAŞKIN; M. Murat DEMET; Filiz DENİZ; Artuner DEVECİ; Emine ŞİMŞEK; Fatma YURTSEVERAmaç: Bu çalışmada obsesif kompulsif bozukluk tanısı konan bir grup hastanın sosyodemografik ve fenomenolojik özelliklerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Veriler Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi Psikiyatri Polikliniği’nde izlenmekte olan ve obsesif kompulsif bozukluk tanısı konan 96 hastadan elde edilmiştir. Sonuçlar: Hastaların %25’i erkek, %75’i kadın, yaş ortalaması 33.19±12.52’di. Örneklemin ortalama YBOKÖ toplam puanı 22.05±8.96’tü. Major depresif bozukluk %34.4 oranıyla en sık eşlik eden psikiyatrik bozukluktu. Hastaların %28’inin birinci derece akrabalarında obsesif kompulsif bozukluk saptandı. Erkek hastalarda saldırganlık (%70.8), bilme ve anımsama gereksinimi, uğurlu-uğursuz sayılar, batıl inançlar gibi diğer obsesyonlar (%62.5), kirlenme (%58.3) ve simetri/düzen (%54.2); kadınlarda saldırganlık (%75), kirlenme (%59.7), simetri/düzen (%59.7), kuşku (%58.3) obsesyonları; erkeklerde tekrarlayıcı törensel davranış (%54.2) ve temizlik/yıkanma (%50.0) kompulsiyonları; kadınlarda temizlik/yıkanma (%69.4), kontrol (%54.2) kompulsiyonları en sık görülen obsesyon ve kompulsiyonlardı. Tartışma: Yalnızca sağaltım arayan ve sağlık kuruluşuna başvuran küçük bir örneklem üzerinde yürütülen bu araştırmada kirlenme ve kuşku obsesyonları ile temizlik/yıkanma ve kontrol kompulsiyonları literatürle uyumlu olarak bulunmuştur. Her iki cinsiyette literatürün aksine belirlenen yüksek saldırganlık obsesyonları yöntem farklılığına bağlanmıştır. Obsesif kompulsif bozukluğun fenomenolojisi ve demografik özellikleri hakkında daha doğru bilgilere ulaşmak için alan çalışmalarına gereksinim vardır.Item Hamilton Depresyonu Değerlendirme Ölçeği yapılandırılmış görüşme kılavuzu mevsimsel duygu durumu bozukluğu versiyonu'nun güvenilirlik ve geçerliliği(2006) Ömer AYDEMİR; İlkin İÇELLİ; Aytuner DEVECİAmaç: En geniş depresyon belirti örüntüsünü kapsayan Hamilton Depresyonu Değerlendirme Ölçeği Yapılandırılmış Görüşme Kılavuzu Mevsimsel Duygu Durumu Bozukluğu'nun Türkçe versiyonunun (SIGH-SAD-T) güvenilirliği ve geçerliliğinin ortaya koymak. Yöntem: Görüşme kılavuzu üç psikiyatrist tarafından Türkçe'ye ve sonra bir dilbilimci tarafından yeniden ingilizce'ye çevrilip, orijinalini geliştiren ekipten onay alınmıştır. Çalışma, psikiyatri polikliniğine başvuran ve DSM-IV'e göre major depresif bozukluk tanısı konulan 90 hasta ile yürütülmüştür. SIGH-SAD-T iki görüşmeci tarafından eş zamanlı uygulanmış ve yanı sıra Montgomery-Asberg Depresyonu değerlendirme Ölçeği (AAADDÖ) kullanılmıştır. Güvenilirlik analizinde iç tutarlılığı ve görüşmeciler-arası korelasyona; geçerlilik analizinde ise MADDÖ ile birlikte geçerliliğe bakılmıştır. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 37.1 ±12.2 ve %78.9'u kadındır. Hastaların %32.2'sinde atipik özellikler saptanmıştır. Güvenilirlik analizinde tüm grupta 17 maddeli HDDÖ'nin Cronbach alfa değeri 0.75 ve tüm ölçeğin (SIGH-SAD-T) 0.64 olarak elde edilmiştir. Atipik depresyon grubunda atipi maddelerinin Cronbach alfa değeri 0.53, klasik depresyon grubunda 17 maddeli ölçeğin alfa değeri 0.72 olarak saptanmıştır. Görüşmeciler-arası güvenilirlik katsayısı ise 0.86-0.91 arasında bulunmuştur (p<0.0001). Geçerlilik analizinde 17 maddeli HDDÖ ile AAADDÖ arasındaki korelasyon 0.77 ve SIGH-SAD-T ile ise 0.74 olarak hesaplanmıştır (p<0.0001). Sonuç: Beklendiği gibi atipik maddeler tüm ölçek toplam puanıyla kontrast yaratmıştır. Buna göre Hamilton Depresyonu Değerlendirme Ölçeği yapılandırılmış Görüşme Kılavuzu Mevsimsel Duygu Durumu Bozukluğu'nun Türkçe versiyonunun (SIGH-SAD-T) güvenilir ve geçerli biçimde kullanılabileceği bulunmuştur.Item Şizofrenide depresyonun venlafaksinle sağaltımı(2006) Ömer AYDEMİR; Esen Ayşen DANACIAmaç: şizofrenide depresyon kötü hastalık seyri, yüksek tekrarlama riski ve yüksek oranda özkıyımla ilişkili olduğundan çok dikkatli bir şekilde tedavi edilmelidir. Venlafaksin çift etkili bir serotonin ve noradrenerjik geri-alım inhibitörüdür ve depresif hastaların tedavisinde etkilidir.Yöntem: Bu çalışmada, tedavilerinde atipik antipsikotiklere ek olarak venlafaksin alan 8 şizofreni hastası ele alınmış ve venlafaksinin bu hastalarda etkisi ve yan etkisi değerlendirilmiştir.Bulgular: Hastalara başlangıçta, 4. haftada ve 8. haftada Calgary şizofrenide Depresyon Ölçeği (CşDÖ), Pozitif Semptomları Değerlendirme Ölçeği (PSDÖ) ve Negatif Semptomları Değerlendirme Ölçeği (NSDÖ) uygulanmıştır. Sekizinci haftanın sonunda hastaların 2’si tamamen, 4’ü ise %80-90 oranında iyileşme göstermişlerdi. Toplam PSDÖ skorları 2 puan düşerken, NSDÖ skorları %25’e kadar düşmüştür. Hastaların hiçbirisinde müdahale gerektirecek bir yan etki ortaya çıkmamıştır.Sonuç: Venlafaksin, şizofrenide depresyonun tedavisinde etkili ve güvenli bir seçenek olabilir.Item Kırsal kesimde depresyonlu hastalara yönelik tutumlar: Sosyal mesafe ve etkileyen etmenler(2006) E. Oryal TAŞKIN; Ömer AYDEMİR; Firdevs Seyfe ŞEN; Erol ÖzmenAmaç: Bu çalışmada, kırsal kesimdeki halkın depresyonlu hastalara ilişkin tutumları, sosyal mesafe ve bunları etkileyen etmenlerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Araştırma, Manisa ilinin merkeze bağlı bir köyünde serçekleştirilmiştir. Alınma ölçütlerini karşılayan toplam 245 kişiden ulaşılabilen 230'u denek olarak alınmış, yüz yüze sörüşme yöntemiyle Psikiyatrik Araştırmalar ve Eğitim Merkezi (PAREM) tarafından geliştirilmiş olan anketin 10 maddelik sosyodemografik bilgi formu ve 32 maddelik depresyon alt bölümü uygulanmıştır. Bulgular: Deneklerin %75'i depresyonlu bir kişi ile evlenmeyeceğini, %50'si depresyonlu bir komşusunun olmasından rahatsızlık duyacağını, %57'si depresyonlu birisine evini kiraya vermeyeceğini ve %50.5'i de depresyonluların saldırgan olacağını belirtmiştir. Evli olan denekler evli olmayanlara göre \"depresyonu olan biriyle çalışabilirim\" maddesine daha fazla oranda \"katılıyorum\" yanıtı vermiştir. Depresyonu olan kişileri \"akıl hastası\" olarak değerlendiren denekler de \"depresyonlular saldırgan olur\" maddesine daha çok \"katılıyorum\" yanıtı vermiştir. Sonuç: Türkiye'de kırsal kesimde depresyonu tanıma ve depresyon konusundaki bilgi düzeyi kentsel kesime benzer şekilde ve yeterli orandadır. Ancak depresyonlu hastaları damgalama eğilimi kırsal kesimde kentsel alanda yaşayanlardan daha fazladır. Depresyonu olan- bireylere karşı kırsal kesimde yaşayan halkın tutumları genel olarak daha olumsuz ve daha reddedicidir. Kırsal kesimde depresyon sağaltımının daha başarılı olması için halkın bilgilendirilmesinden çok hastalara karşı hoşgörüyü artıracak ve \"akıl hastalığı\" ve \"ruhsal hastalık\" terimini yumuşatacak, damgalama içeriğini azaltacak bir yaklaşım daha başarılı olacaktır.Item Huntington hastalığı: İki olgu(2006) Aysun İNCE; Hikmet YILMAZ; İnanç KARAPOLAT; İnanç KÖMÜRCÜLÜ; Ebru Ergin Bakar BAKAR; Deniz SELÇUKİHuntington Hastalığı (HH) otozomal dominant genetik geçiş özelliği gösteren, motor, psikiyatrik ve bilişsel içerikli klinik bulgularla karakterize ilerleyici nörodejeneratif bir hastalıktır. Genetik geçişli nörodejeneratif hastalıkların kesin tanısı birçok açıdan önemlidir. 56 yaşında bayan ve 61 yaşında erkek olgular kliniğimize unutkanlık, istemsiz hareketler ve depresif semptomlar ile başvurdu. Kraniyal manyetik rezonans inceleme yöntemiyle birinci hastada jeneralize atrofi, ikinci hastada bilateral kaudat ve putaminal atrofi görsel olarak saptandı. Olguların Pozitron emisyon tomografi incelemelerinde kaudat çekirdekte 10 mCi F-18 deoxyglucose (FDG)'un düşük metabolik aktivitesi gösterilerek tanı desteklendi. Etiyolojik incelemede N19/Exp43 CAG uzunluğu gösterilerek HH tanısı kesinleştirildi. Genetik inceleme ile tanısı doğrulanan 2 olguda PET incelemesinin önemi vurgulanmıştır.Item Atipik antipsikotik kullanan hastalarda ailede diyabet öyküsü olmasının glukoz metabolizması üzerine olan etkisi(2007) Fatma YURTSEVER; Ayşe Ersen DANACI; Özlem GÜNAY; FATMA TANELİ; Baybars VEZNEDAROĞLUAmaç: Şizofreni hastalarında diyabet normal populasyona göre 2-3 kat daha fazla görülür. Son yıllarda atipik antipsikotiklere bağlı ortaya çıkan diyabetten de pek çok yayında söz edilmiştir. Yaş, etnik köken, şişmanlık, şişmanlık süresi, fiziksel aktivite ve ailede diyabet öyküsününün bulunması gibi risk faktörleri diyabete yakalanmayı kolaylaştırır. Bu çalışmanın amacı atipik antipsikotik kullanan hastalarda, diyabet için bir risk faktörü olan, ailede diyabet öyküsü varlığının glukoz metabolizmasını nasıl etkilediğini araştırmaktır. Yöntem: Çalışmaya şizofreni veya başka bir psikotik bozukluk tanısı almış ve en az 1 yıldır atipik antipsikotik kullanmakta olan toplam 70 hasta alınmıştır. Hastalar ailesinde diyabet öyküsü olan ve olmayan diye iki gruba ayrılmıştır. Glukoz metabolizmasını değerlendirmek için açlık kan şekeri, oral glukoz tolerans testi, kan insülin, c-peptit, he- moglobin A1c, leptin ve ghrelin düzeylerine bakılmıştır. Bulgular: Ailesinde diyabet öyküsü olan ve olmayan iki hasta grubunun açlık kan şekeri, oral glukoz tolerans testi, kan insülin,c-peptit, hemoglobin A1c, leptin ve ghrelin düzeylerinin karşılaştırılması sonucu sadece ghrelin düzeyi ailesinde diyabet olan grupta daha yüksek bulunmuştur; diğer parametreler açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır. Sonuç: Atipik antipsikotik kullanan hastalarda ailede diyabet öyküsü bulunması glukoz metabolizmasının bozulma olasılığını artırabilir. Tedaviye bafllamadan önce risk faktörlerini gözden geçirmek ve klinik izlemde metabolik yan etkileri değerlendirmek amacıyla gerekli değerlendirmeleri yapmak akıllıca olacaktır. Anahtar sözcükler: fiizofreni, atipik antipsikotik, metabolik yan etki, glikoz metabolizmasıItem Manisa ilinde premenstrüel sendrom belirti örüntüsü ve belirti yaygınlığının araştırılması(2007) Oryal TAŞKIN; AYŞEN ESEN DANACI; Hakan ADIGÜZELAmaç: Bu çalışmada, Manisa ilinde 15-49 yaş grubu doğurganlık çağındaki kadınlarda premenstrüel sendrom (PMS) belirti sıklığının belirlenmesi, hangi belirtilerin hangi sıklık ve şiddette görüldüğünün saptanması ve PMS ile sosyodemografik değişkenler arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlanmıştır.Yöntem: Araştırma Manisa İli merkez 7 no.lu Sağlık Ocağı bölgesindeki 541 kadın üzerinde yürütülmüştür. Örnekleme alınan doğurganlık çağdaki kadınlarla yüzyüze görüşme yapılmış ve sosyodemografik veri formu, DSM-IV tanı ölçütleri formu ve Premenstrüel Değerlendirme Formu (PDF) uygulanmıştır. Verilerin analizinde, PMS grubunu saptamada K-means küme analizi yöntemi kullanılmış, üçlü küme çözümü benimsenmiştir. PDF'ye ait 18 alt ölçeğin değerlendirilmesinde deneklerin aldıkları puanların, alabilecekleri en yüksek puana oranlanması ile olanaklı maksimum değişim yüzdesi elde edilmiştir. Ortalama değerlerin saptanmasında Student t testi kullanılmış, bunun dışındaki diğer tüm analizlerde ki-kare testi uygulanmıştır. Bulgular: Örneklemin %6.1'inde şiddetli PMS belirtilerinin olduğu, bu kadınların %72.2'sinde DSM-IV'te belirtilen şekilde işlevsellik yitimi olduğu saptanmıştır. En sık görülen belirtiler; sinirli veya huzursuz hissetme (%72), sıkıntılı hissetme (%67.3), karında dolgunluk, rahatsızlık veya ağrı hissetme (%66.6), enerji azlığı veya çabuk yorulma (%66.6) ve bacaklarda yorgunluk hissidir (%65.5). Sonuç: Bu çalışmada PMS için riskli grubun oranı %6.1 olarak bulunmuştur. En sık görülen ve şiddetli hissedilen PMS belirtisi sinirli veya huzursuz hissetmedir.Item Bipolar bozuklukta işlevsellik ölçeğinin geliştirilmesi, güvenilirlik ve geçerliliği(2007) Halime Devrimci ÖZGÜVEN; Esat Timuçin Oral; AYSEGUL OZERDEM; Simavi Vahip; Haluk SAVAŞ; Rifat KARLIDAĞ; Şeref GÜLSEREN; Ayşe Devrim BAŞTERZİ; Lut TAMAM; Cengiz AKKAYA; Ömer AYDEMİR; Çınar YENİLMEZ; Nesrin KOÇAL; NALAN KALKAN OĞUZHANOĞLU; Kaan KORA; İbrahim ErenAmaç: Yaşam kalitesi ve işlevsellik günümüz çalışmalarında ilgi alanı olsa bile, duygurudurum bozukluklarında yeterince araştırılmamışlardır. Bu çalışmada, bipolar bozuklukta bir işlevsellik ölçeği geliştirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Bipolar Bozuklukta İşlevsellik Ölçeği (BB-İ) Türkiye Psikiyatri Derneği Duygudurum Bozuklukları Bilimsel Çalışma Birimi tarafından hazırlanmıştır. Ölçek 58 madde ve 11 altölçekten oluşmaktadır: duygusal işlevsellik, zihinsel işlevsellik, cinsel işlevsellik, damgalanma hissi, içe kapanıklık, ev içi ilişkiler, arkadaşlarıyla ilişkiler, toplumsal etkinliklere katılım, günlük etkinlikler ve hobiler, inisiyatif alma ve potansiyelini kullanabilme ve iş. Çalışmaya 15 Duygudurum Bozukluğu merkezi tarafından 252 hasta alınmıştır. Ek olarak, herhangi bir psikiyatrik ya da bedensel hastalığı olmayan otuz sağlıklı denek alınmıştır. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 38.6±12.1 ve %56 (n=141)?sı kadındır. Bipolar bozukluğun süresi 11.9±9.2?dir ve hastaların %91.3?üne bipolar I bozukluk tanısı konmuştur. Güvenilirlik analizinde, güvenilirlik katsayıları düşük olan altı madde çıkarıldıktan sonra, Cronbach alfa katsayısı 0.91 olarak bulunmuştur. Madde-toplam puan korelasyonları 0.22 0.86 arasındadır. Test-yeniden test güvenilirliğinde, iki ölçüm arasındaki korelasyon katsayısı yüksektir (r=0.82, p<0.0001). Geçerlilik analizlerinde, açıklayıcı faktör analizinde toplam varyansın %65.1?ini temsil eden 13 faktör elde edilmiştir. Doğrulayıcı faktör analizinde, 11 alan 0.061 RMSEA değeri ile modele uymuştur. BB-İ, İşlevselliğin Genel Değerlendirilmesi ile anlamlı korelasyon göstermiştir (r=0.428, p<0.0001). Hastaları (ortalama puan=111.8±15.2) sağlıklı deneklerden (ortalama puan=121.4±10.4) ayırt etmiştir(t=-2.300, p=0.038). Sonuç: Güvenilirlik analizleri sonucunda altı maddenin çıkarılması ile 52-maddeli Bipolar Bozuklukta İşlevsellik Ölçeği, bipolar bozuklukta işlevselliğin değerlendirilmesi için güvenilir ve geçerli bir araçtır.Item Akrep sokması ve immun serum-tetanus aşısı uygulaması sonrasında gelişen bir akut sensori-motor polinöropati olgusu(2007) Nurşen KÖMÜRCÜLÜ; Ebru Ergin Bakar BAKAR; Hatice MAVİOĞLUHayvan sokmalarında uygulanan serum ve toksinler immunojenik ajanlardır. Akut enflamatuar polinöropatiyi de içeren bir dizi immun nörolojik hastalığa neden olabilirler. 43 yaşında erkek olgu, akrep tarafından sokulma ve akrep serumu ile tetanus aşısı uygulamasından 10 gün sonra ortaya çıkan ekstremitelerde parestezi ve güçsüzlük yakınması ile başvurdu. Olguya klinik ve laboratuvar bulguları ile akut sensorimotor polinöropati tanısı konuldu. IVIG tedavisi uygulandı ve klinik bulgular geriledi. Akut sensorimotor polinöropati'nin olaydan 10 gün sonra ortaya çıkması nedeni ile bu tablonun toksine değil, akrep serumu ya da tetanus aşısının oluşturduğu immun yanıta bağlı olduğu düşünüldü. Akrep serumu uygulaması sonrası bildirilen hiçbir polinöropati olgusunun olmaması ve tetanus aşısından sonra da çok nadir görülmesi nedeni ile olgu sunulmaya değer bulundu.Item Atipik antipsikotiklere bağlı gelişen diyabetin mekanızması(2007) Ayşen Esen DANACI; Fatma YURTSEVER; Artuner DEVECİYapılan araştırmalar ve olgu bildirimleri yeni kuşak antipsikotik kulla nımıyla diyabet gelişiminin çok daha fazla olduğunu göstermektedir. fiizofreni hastalığı olan bireylerde genel populasyondan 2-3 kat daha fazla oranda diyabet görülmektedir. Yeni kuşak antipsikotik ilaçlar ile diyabet ve buna bağlı kardiyovasküler hastalık riskinin artması ise ka fa karıştırmaktadır. fiizofreni hastalığı olan bireylerde yeni kuşak antip sikotik kullanımıyla diyabet başlama yaşı 40’ın altına inmiştir. Bu ilaç ların nasıl diyabet yaptıkları ile ilgili mekanizmalar çok açık olmasa da bir takım hipotezler öne sürülmektedir. Bunlar: dopamin reseptör an tagonizması, kilo alımına yol açmaları, histamin 1 ve 5-HT2A ya da 5- HT2C reseptör antagonizmaları ve kilo alımından bağımsız olarak se rum leptininin yükselmesi, insülin direncine yol açmaları ve pankreas üzerine olan etkileridir. Yeni kuşak antipsikotiklerin diyabetojenik etki leri ve bu etkinin altında yatan mekanizmaları derledik.Item Fizik tedavi ve rehabilitasyon polikliniğine ilk kez başvuran ve fibromiyalji tanısı konan hastalarda depresif bozuklukların görülme sıklığı ve aleksitimi ile ilişkisi(2007) Altınay FIRAT; Çiğdem TÜZÜN; CANAN TIKIZ; Gürlek Ebru YÜKSEL; Ömer AYDEMİR; E. Oryal TAŞKINAmaç: Bu çalışmada, fizik tedavi ve rehabilitasyon (FTR) polikliniğine ilk kez başvuran ve fibromiyalji (FM) tanısı konan hastalarda depresif bozuklukların görülme sıklığı ve aleksitimi ile ilişkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmanın örneklemini, FTR polikliniğine ilk kez başvuran, Amerikan Romatoloji Birliği tarafından geliş-tirilen ölçütlere göre FM tanısı konan ve çalışmaya alınma ölçütlerini karşılayan ardışık 50 hasta oluşturmuştur. Hastaların değerlendirilmesinde DSM-IV Eksen I Bozuklukları için Yapılandırılmış Klinik Görüşme (SCID-I) Duygudurum modülü, Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HAM-D) ve 20 soruluk Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAÖ-20) kullanılmıştır. Verilerin istatistiksel değerlendirmesinde kategorik değişkenler için ki-kare, sayısal değişkenler için t testi kullanılmıştır. HAM-D ve TAÖ-20 ölçek puanlarının korelasyonun test edilmesinde Pearson korelasyon testi yapılmıştır. Sonuçlar: Deneklerde majör depresif bozukluk %44, başka türlü adlandırılamayan depresif bozukluk %14 ve distimik bozukluk %10 oranında bulunmuştur. Hastaların hiçbiri depresyon için bir çare arama davranışında bulunmamıştır ve antidepresan ilaç kullanmamaktadır. Herhangi bir depresif bozukluk tanısı konan deneklerin TAÖ-20 puanları daha yüksektir (p=0.022). Aleksitimik deneklerin HAM-D puan ortalaması daha yüksektir (p=0.035) ve TAÖ-20 puanları ile HAM-D puanları arasında pozitif bir korelasyon saptanmıştır (p= 0.014). Tartışma: FM hastalarında depresyon önemli oranda tabloya eşlik etmektedir. Aleksitimi puanları yüksek olan hastalarda depresyon yaygınlığı daha fazladır. FM’li hastalar depresyonlarını yaşayamayan ve depresyon sağaltımı açısından çare aramayan kişiler olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle, FM hastalarının sağaltım sürecinde depresyon tanısının ayrıca değerlendirilmesi gereklidir.Item Denetim odağının depresyon ve şizofreniye yönelik tutumlara etkisi(2008) A.Oryal TAŞKIN; Artuner DEVEC; Dilek ÖZMEN; Erol ÖzmenAmaç: Günümüzde kişilik özelliklerinin ruhsal bozukluklara yönelik tutumlar üzerine etkisi konusunda belli bir görüş birliği bulunmamaktadır. Bu araştırmada, denetim odağının depresyon ve şizofreniye yönelik tutumlara etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Kesitsel araştırma niteliği taşıyan bu araştırmaya 196 üniversite öğrencisi alınmıştır. Katılımcıların depresyon ve şizofreniye yönelik tutumları araştırmacılar tarafından geliştirilen bir anket ile, denetim odağı ise Rotter'in İç-Dış Kontrol Odağı Ölçeği ile incelenmiştir. Depresyon ve şizofreniye yönelik tutumları değerlendiren anket formundaki maddeler ayrı ayrı değerlendirilerek denetim odağının ruhsal bozukluklara yönelik tutumlara etkisi araştırılmıştır. Bulgular ve Tartışma: Anketin depresyon bölümündeki 15 maddeden birinde, şizofreni bölümündeki 15 maddeden ikisinde maddelere ‘katılıyorum’ ve ‘katılmıyorum’ diye yanıt verenler arasında denetim odağı açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu belirlenmiştir. Birçok araştırmada bireylerin tutum ve davranışlarını etkilediği belirlenen denetim odağının, üniversite öğrencilerinin ruhsal bozukluklara yönelik tutumlarını önemli bir düzeyde etkilemediği görülmüştür. Fakat konunun aydınlığa kavuşabilmesi için yeni araştırmalar yapılması gerekmektedir.Item Homosistinüri ve erken başlangıçlı şizofreni: Olgu sunumu(2008) Ayşen ESEN-DANACI; CUMHUR TAŞŞizofreni geç ergenlik veya erken erişkin hastalığı olarak bilinmesine karşın psikotik belirtiler çocuklarda da gözlenebilir. 17- 18 yaş öncesi başlayan şizofreni için “erken başlangıçlı şizofreni”, 13 yaş öncesi başlayanlar için ise de “çok erken başlangıçlı şizofreni” tanımlamaları kullanılmaktadır. Erken başlangıçlı şizofreninin tanımlanmasıyla birlikte bu olgularda organik etiyolojiye yönelik araştırmalar artmıştır ve serebral travma, enfeksiyonlar, demiyelinizan hastalıklar, endokrin bozukluklar, sistemik hastalıklar, vitamin eksiklikleri, ilaçlar, epilepsi, seks kromozomu anormallikleri ve Mendelian geçiş gösteren hastalıkların şizofreni benzeri klinik tablo oluşturabileceği saptanmıştır. Bu makalede klinik belirti örüntüsü değerlendirildiğinde erken başlangıçlı şizofreni tanısı almış ancak etiyolojik araştırma sonucu belirtilerin homosistinüriye bağlı geliştiği anlaşılan bir olgu sunulmaktadır.Item Serum brain-derived neurotrophic factor levels in pain syndromes: A comparative study with major depression(2008) Ömer AYDEMİR; Ayşen Esen DANACI; Altuner DEVECİ; AYŞE BEYHAN LALE CERRAHOĞLU; E. Oryal TAŞKIN; FATMA TANELİ; Deniz SELÇUKİAmaç: Bu çalışmada, ağrılı semdromların ortaya çıkmasında stresin rolünün araştırılması amacıyla migren ve fibromiyalji tanılı hastaların serum Beyin-türevli Nörotrofik Faktör (BDNF) düzeyleri depresif hastaların ve sağlıklı kontrollerin düzeyleri ile karşılaştırılmıştır. Yöntem: Önceden herhangi bir psikiyatrik tanısı olmayan ve antidepresan tedavi kullanmamış olan 27 migren tanılı hasta ve 19 fibromiyalji tanılı hasta çalışmaya alınmıştır. Depresyon grubuna ise en az sekiz haftadır antidepresan tedavi kullanmayan major depresif bozukluk tanılı 24 hasta dahil edilmiştir. Bu grupta da depresyona eşlik eden başka bir birinci eksen tanısı olan hasta yoktur. Herhangi bir psikiyatrik tanısı bulunmayan ve psikiyatrik tedavi kullanmamış olan 26 sağlıklı denek kontrol grubunu oluşturmuştur. Tüm gruplardaki deneklerin depresyon ve diğer eksen I tanılarının değerlendirlmesi için DSM- IV için Yapılandırılmış Klinik Görüşme Kılavuzu (SCID-I) kullanılarak tanısal görüşme yapılmıştır. Deneklerin depresyon şiddetinin belirlenmesi için Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HAM-D) kullanılmıştır. Migren tanısı için Uluslararası Başağrısı Birliği’nin belirlediği ölçütlere göre konmuştur. Fibromiyaljı tanısı için ise American College of Rheumatology ölçütleri kullanılmıştır. Fibromiyalji ve migren hastalarında ağrı şiddeti visual analogue scale (VAS) ile değerlendirilmiştir. BDNF ölçümü için serum örneği -70°C derecede saklanmış ve kit ile beraber verilen Block ve Sample solüsyon ile dilüe edildikten sonra ELISA Kit (Promega; Madison, WI, ABD) ile çalışılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde, serum BDNF değerlerinin ortalamalarının kıyaslanması için Kruskal Wallis testi uygulanmıştır. Serum BDNF düzeylerinin yaşla ilişkisinin değerlendirilmesinde Spearman sıralı korelasyon testi, cinsiyetle ilişkisinin değerlendirilmesinde Bonferroni düzeltmeli Mann Whitney U testi kullanılmıştır. Serum BDNF düzeylerinin HAM-D ve VAS puanları arasındaki ilişkinin test edilmesi için Spearman sıralı korelasyon testi uygulanmıştır. Bulgular: Depresyon grubunun serum BDNF düzeyleri (21.2±11.3 ng/ml), migren grubunun (32.2±10.1 ng/ml), fibromiyalji grubunun (30.7±8.9 ng/ml) ve kontrol grubunun (31.4±8.8 ng/ml) düzeylerinden istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur (p<0.0001). Migren, fibromiyalji ve kontrol grupları arasında serum BDNF düzeyleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Serum BDNF düzeyleri ile, yaş ve cinsiyet arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki yoktur. Ağrılı sendromlarda HAM-D ve VAS puanları ile serum BDNF düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyon olmadığı görülmüştür (sırası ile r= 0.085; p= 0.579 ve r= 0.191; p= 0.204). benzer şekilde depresyon grubunda da serum BDNF düzeyleri ile HAM-D puanları arasında anlamlı bir ilişki yoktur (r= 0.122; p= 0.579). Sonuçlar: Ağrılı sendromlar stres ile ilişkilendirilse bile, bu çalışmada, stresin bir belirteci olan serum BDNF düzeyi bu görüşü desteklememiştir. Bu durumun nedeni fibromiyalji veya migren gibi ağrılı sendromlarda serum BDNF düzeylerinin periferik trombosit işlevlerindeki değişimlerden etkilenmesi olabilir. Öte yandan belli bir düzeyde kalan kronik stres durumlarından serum BDNF düzeylerinin etkilenmiyor olması da bu durumda rol oynamış olabilir.Item Şizofrenide psikososyal beceri eğitiminin belirti örüntüsü, içgörü, yaşam kalitesi ve intihar olasılığı üzerine etkisi(2008) AYŞEN ESEN DANACI; Altuner DEVECİ; Ebru GÜRLEK-YÜKSEL; Filiz DENİZ; Fatma YURTSEVERAmaç: Bu araştırmada, şizofreni hastalarında Psikososyal Beceri Eğitimi programının belirti örüntüsü, içgörü, yaşam kalitesi ve intihar olasılığı üzerine etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır.Yöntem: Ayaktan tedavi gören, DSM-IV'e göre şizofreni tanısı almış 22 hasta araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. 3 eğitim grubu yapılmış, her bir grup yaklaşık 6 ay sürmüştür. 19 hasta (%86) araştırmayı tamamlamıştır. Hastalara gruba başlamadan önce ve grup eğitiminden sonra Pozitif Belirtileri Değerlendirme Ölçeği, Negatif Belirtileri Değerlendirme Ölçeği, Calgary Şizofrenide Depresyon Ölçeği, İçgörünün Üç Bileşenini Değerlendirme Ölçeği, Şizofreni Hastaları İçin Yaşam Niteliği Ölçeği ve İntihar Olasılığı Ölçeği uygulanmıştır. Bulgular: Pozitif Belirtileri Değerlendirme Ölçeği puanlarında anlamlı bir düşme (8.5±9.9'dan 3.47±6.0'a, p=0.004), Negatif Belirtileri Değerlendirme Ölçeği puanlarında anlamlı bir düşme (33.7±19.3'dan 22.1±15.7'e, p=0.001), Calgary Şizofrenide Depresyon Ölçeği puanlarında anlamlı bir düşme (4.2±4.1'den 0.7±1.0'a, p=0.001), İçgörünün Üç Bileşenini Değerlendirme Ölçeği puanlarında anlamlı bir artış (11.1±3.4'den 16.2±1.1'e, p<0.0001), Şizofreni Hastaları Yaşam Niteliği Ölçeği puanlarında anlamlı bir artış (53.5±20.0'dan 79.6±20.8'e, p<0.0001) saptanmıştır. Buna karşın, İntihar Olasılığı Ölçeği puanlarında anlamlı olmayan bir düşme (75.1±11.7'den 71.3±8.0'a, p=0.06) saptanmıştır.Sonuç: Bu araştırma Psikososyal Beceri Eğitimi programının şizofreni hastaları için belirti ve işlevsellik alanlarında önemli katkıları olduğunu göstermiştir. Şizofreninin rutin tedavisine bu eğitim programının eklenmesinin önemli sonuçlar doğurması beklenir.Item Mirtazapine combination in treatment-resistant major depressive disorder: A retrospective evaluation of six weeks(2009) Ömer AYDEMİR; Artuner DEVECİ; E. Oryal TAŞKINAmaç: Yeterli süre ve dozda tedaviye karşın, majör depresif bozukluğu bulunan hastaların yaklaşık üçte biri tedaviye yanıt vermemektedir. Önceki çalışmalarda, yeterli doz ve süreyle en az iki farklı sınıftan antidepresan tedaviye yanıt alınamayan tedaviye dirençli hastalarda mirtazapin ekleme tedavisi etkili olduğu bildirilmiştir. Bu çalışmada, tedaviye dirençli majör depresif bozukluğu olan hastalarda mirtazapin ekleme tedavisinin etkisinin geriye dönük kayıt taraması yöntemiyle ortaya konması amaçlanmıştır.Yöntem: Ağustos 2004 ile Temmuz 2005 tarihleri arasındaki dönemde tedaviye dirençli major depresif bozukluk tanısı konmuş hastaların dosyaları seçilmiştir. Hastaların değerlendirilmesinde, Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HAM-D) ve Klinik Global İzlenim (KGİ) kullanılmıştır. Yan etki değerlendirilmesinde hastanın bildirimi dikkate alınmıştır. Daha önceden iki ayrı gruptan antidepresan tedaviye yanıt vermeyen (HAM-D değerlendirilmesinde <%50 belirti azalması) yatarak ya da ayaktan majör depresif depresif bozukluğu bulunan 43 hasta çalışma için değerlendirilmiştir. Araştırmaya alma ölçütlerine uyan 43 hastadan, verileri tam olan 39 hasta değerlendirilmeye alınmıştır. Hastalardan 18 (%41.9)’i venlafaksin, 25 (%58.1)’i ise SSRI (15 sitalopram, 6 sertralin, 4 paroksetin) kullanmaktadır.Bulgular: Araştırma grubunun yaş ortalaması 42.2±12.9’dur ve %74.4’ü (s=32) kadındır. Altı haftalık değerlendirme sonunda HAM-D puanı 23.1±5.1’den 7.3±5.6’ya düşmüştür ve 21 (%53.8) hastanın remisyon (HAM-D<7) elde ettiği belirlenmiştir. Başlangıçtaki antidepresan ilaç tedavisi göz önüne alındığında, venlafaksin kullanan hastalar, seçici serotonin gerialım inhibitörü (SSRI) kullanan hastalara göre daha yüksek oranda remisyon elde etmişlerdir. Hastaların 12 (%27.9)’sinde çalışma sırasında yan etki gözlenmiştir ve yan etkilerin başında 8 hastada ortaya çıkan kilo alma gelmektedir. Yan etki nedeniyle çalışma dışı bırakılan hastalardan birisinde neden kilo alma iken, diğerinde anksiyete ve ajitasyondur.Tartışma: Mirtazapin ekleme tedavisi, tedaviye dirençli majör depresif bozuklukta etkili ve iyi tolere edilen bir seçenektir. Başlangıç ilacı venlafaksin olduğunda, bu ekleme tedavisinin etkisi daha da artmaktadırItem Bipolar bozuklukta öznel bilişsel değerlendirme neyi ölçüyor? Nesnel bilişsel değerlendirme ile bağıntısı(2009) Ömer AYDEMİR; ender kayaAmaç: Bipolar bozuklukta remisyonda iken bile bilişsel kusurlar sıklıkla saptanmaktadır. Bu kusurların karmaşık ve ayrıntılı testlerle değerlendirilmesi gündelik uygulamada ihmal edilebilmelerine yol açabilmektedir. Oysa daha kısa özbildirim sorularıyla bunları araştırmak yararlı olacaktır. Bu çalışmada bipolar bozuklukta nesnel ve öznel bilişsel değerlendirmenin bağıntısının araştırılması amaçlanmıştır.Yöntem: Araştırma bipolar bozukluğu olan ve son 6 aydır remisyonda olan 38 hasta ve 19 kontrol deneği ile yürütülmüştür. Öznel bilişsel değerlendirme için Bipolar Bozuklukta İşlevsellik Ölçeğinin zihinsel işlevsellik alt ölçeği, nesnel bilişsel değerlendirme için ise Stroop Testi ve İşitsel Sözel Öğrenme Testi kullanılmıştır. Ayrıca Hamilton Depresyonu Derecelendirme Ölçeği ve Young Mani Derecelendirme Ölçeği uygulanmıştır.Bulgular: Nesnel değerlendirmede, hastalarla kontrol denekleri tüm İşitsel Sözel Öğrenme Testi alanları açısından anlamlı farklılık gösterirken, Stroop Testi açısından fark göstermemişlerdir. Öznel değerlendirmede ise, yine hastalarla kontrol denekleri zihinsel işlevsellik toplam puanı ile birinci madde açısından anlamlı farklılık gösterirken, diğer maddeler yönünden fark göstermemişlerdir. Nesnel ve öznel bilişsel değerlendirmenin bağıntısına bakıldığında, zihinsel işlevsellik toplam puanı ile ?basit hesapları zihninden yapma? ve ?kendisinden istenilenleri yerine getirme? maddeleri İşitsel sözel öğrenme testinin anlık bellek, sözel öğrenme, tanıma, hatırlama ve Stroop testinin şekil renk okuma alt boyutlarıyla orta-zayıf düzeyde bağıntı göstermektedir. Diğer maddeler ile bağıntı saptanmamıştır.Sonuç: Öznel bilişsel değerlendirmede bipolar hastalar kendilerini olduğundan iyi göstermektedirler. Ayrıca bipolar hastalar etkin performans göstermeleri gereken durumlarda nesnel bilişsel değerlendirme ile bağıntılı düzeyde kusur bildirirlerken, böylesi bir durum olmadığında bu düzeyde bilişsel kusur bildirmemektedirler.Item Major depresif bozuklukta yaşam kalitesi: Kesitsel bir çalışma(2009) Sermin Kesebir; Cankat Tulunay; Ömer AYDEMİR; Haldun SOYGÜR; HAKAN ERGÜNAmaç: Major depresif bozukluk işlevsellik ve yaşam kalitesinde en fazla bozulma yaratan hastalıkların başında gelmektedir. Bu araştırmada major depresif bozukluk tanısı konan hastalarda yaşam kalitesinin ve depresyon ile ilişkisinin ortaya konması amaçlanmıştır.Yöntem: Bu araştırma major depresif bozukluk tanısı konmuş 74 hasta ile yürütülmüştür. Hastaların depresyon şiddeti Hamilton Depresyonu Derecelendirme Ölçeği (HAM-D) ile belirlenmiş, yaşam kalitesinin incelenmesi amacıyla Kısa Form-36 (SF-36) ve EuroQol-5D (EQ-5D) ölçekler uygulanmıştır.Bulgular: Hastaların yaşam kalitesi ölçümünde tüm SF-36 alanları (23.9-79.2 arasında) toplum norm değerlerinden anlamlı olarak düşük bulunmuştur. Yine EQ-5D sağlık yararlanım endeks puanı (0.4) toplum norm değerlerinden anlamlı olarak düşük elde edilmiştir. Hastaların HAM-D puanları hem SF-36 alt alanları ile hem de EQ-5D sağlık yararlanım endeks puanıyla eksi yönde istatistiksel olarak anlamlı bağıntı göstermektedir. Hastaların dönem tipine göre yaşam kaliteleri karşılaştırıldığında, yineleyici tipte major depresif bozukluğu olan hastalar tek dönem geçirenlere göre fiziksel işlevsellik, genel sağlık algısı ve fiziksel bileşen özet puanı açısından daha kötü yaşam kalitesi bildirmektedirler.Sonuç: Major depresif bozuklukta tüm alanlarda yaşam kalitesi bozulmaktadır ve depresyon şiddetlendikçe yaşam kalitesi daha düşmektedir. Yineleyici depresyonu olan hastalarda fiziksel sağlık algısı daha da bozulmaktadır.Item Serum brain-derived neurotrophic factor (BDNF) levels in schizophrenic patients with depressive sypmptoms: A preliminary study(2009) FATMA TANELİ; Ömer AYDEMİR; AYŞEN ESEN DANACI; Oryal TAŞKIN; Artuner DEVECİAmaç: Yapılan klinik ve hayvan çalışmalarından elde edilen sonuçlar şizofreninin nörogelişimsel, nörodejeneratif ve dopamin hipotezlerini desteklemektedir bu da beyin türevli nörotrofik faktörü (BDNF) şizofreninin patofizyolojisini açıklamada aday moleküllerden biri haline getirmiştir. Bu çalışmanın amacı depresyonu olan şizofreni hastalarında BDNF düzeylerini araştırmak ve bu değerleri major depresyonlu hastalar ve kontrol grubuyla karşılaştırarak şizofrenide görülen depresif belirtilerin doğasını anlamaktır.Yöntem: Depresif belirtileri bulunan 8 şizofreni hastasının (ŞD) BDNF düzeyleri iki farklı kontrol grubuyla karşılaştırılmıştır. Birinci grup major depresyonlu (MD) hastadan (n=24), ikinci grup ise sağlıklı kontrollerden oluşmuştur (n=26).Bulgular: ŞD grubunun BDNF düzeyleri kontrol grubuna benzer bulunurken MD grubunun BDNF düzeyleri her iki gruptan da istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur.Sonuç: Depresif belirtileri olan şizofreni grubuyla major depresyon grubunun BDNF düzeyleri arasındaki farklılık bu iki bozukluğun farklı etiyolojileri olduğu hipotezini destekler niteliktedir.Item Stres ile ilişkili duygudurum bozukluklarında BTNF ölçümleri: Klinik çalışmaların gözden geçirilmesi(2009) Altuner DEVECİ; Ömer AYDEMİRAmaç: Beyin-türevli nörotrofik faktör (BTNF) ile ilgili çalışmalar hem duygudurum bozukluklarında hem de diğer ruhsal bozukluklarda giderek artmaktadır. BTNF'nin ruhsal bozukluklarda bir belirteç olup olamayacağı üzerine çok sayıda klinik çalışma yayınlanmıştır.. Bu yazıda stresle ilişkili duygudurum bozukluklarında BTNF ölçüm sonuçlarının derlenmesi amaçlanmıştır.Yöntem: Uluslararası yayınları araştırmak amacıyla PubMed veri tabanına ve ulusal yayınlara ulaşmak amacıyla Psikiyatri Dizini veri tabanına BTNF ve stres veya duygudurum bozukluğu yazılarak sadece insan çalışmaları değerlendirilmiştir.Bulgular: Stres etkilerinin fizyopatolojisinde yer alan, nöron sayısında ve hacminde küçülmeyle ilişkili olduğu öne sürülen BTNF, depresyonda sağlıklılardan daha düşük düzeyde bulunmuştur. Bunun yanı sıra antidepresan tedaviyle depresyonun iyileşmesine paralel olarak BTNF düzeyi yükselmekte ve sağlıklı deneklerle aynı düzeye ulaşmaktadır; antidepresan tedaviye yanıt vermeyenlerde ise beklenen yükselme olmamaktadır. Diğer yandan depresyon olmaksızın, stresle ilişkili diğer ruhsal bozukluklarda da BTNF düzeyi düşmektedir.Sonuç: Şimdiye kadar yapılan çalışmalarda depresyonda düşük BTNF düzeyi ile ilgili tutarlı veriler sağlanmış olsa bile, özgüllüğü konusu kuşkuludur. BTNF stresle ilişkili duygudurum bozuklukları için bir belirteç olarak kabul edilecek gibi görünmektedir.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »