Browsing by Subject "Psikoloji"
Now showing 1 - 20 of 146
Results Per Page
Sort Options
Item Item Obez hastalarda psikopatoloji, aleksitimi ve benlik saygısı(2005) M. Murat DEMET; Bilgin ÖZMEN; Artuner DEVECİ; Erol Özmen; Zeliha HekimsoyAmaç: Obezite kronik ve ciddi bir halk sağlığı sorunudur. Kişilerin sağlıkla ilgili yaşam kalitesini birçok yoldan etkileyen yaygın bir bozukluktur. Sıklıkla depresyona ve diğer psikiyatrik bozukluklara yol açar. Bu araştırmada obez hastalarda psikiyatrik tanılar, depresyon ve anksiyete düzeyleri, aleksitimi ve benlik saygısının araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Araştırma grubunu Endokrinoloji polikliniğine başvuran hastalardan obezite tanısı konan ardışık 50 hasta oluşturmuştur. Hastalara DSM-IV I. eksen bozukluklarını araştırmak için yapılandırılmış klinik görüşme çizelgesi klinik versiyonu (SCIDI) uygulanmıştır. Hastalarda sosyodemografik bilgi formu, Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HDDÖ), Hamilton Anksiyete Değerlendirme Ölçeği (HADÖ), Beck Depresyon Envanteri (BDE), Hastane Anksiyete ve Depresyon Ölçeği (HAD), Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAÖ), Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği (RBSÖ) kullanılmıştır. Ölçek puanları ile beden kitle indeksi (BKİ) ilişkisi için t-testi uygulanmıştır. Sonuçlar: Beden kitle indeksi ortalaması 37.84±6.51 kg/m2(aralık:30.0-52.0) bulunmuştur. Hastaların ortalama yaşı 41.62±11.80 olarak saptanmıştır. Hastaların %90'ı (n=45) kadın, %48'i (n=24) ev kadını, %40'ı (n=20) ilkokul mezunu, %72'si (n=36) evli olarak saptanmıştır. Hastaların 21'inde (%42) DSM-IV'e göre psikiyatrik tanı saptanmıştır. Özgül fobi en sık psikiyatrik bozukluk olarak belirlenmiştir (n=9, %18). Hastaların TAÖ ve RBSÖ puanları sırasıyla 9.70±3.34 ve 1.26±1.38 olarak bulunmuştur. BKİ ile ölçek puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Tartışma: Obezi6.51 kg/m2 (aralık:30.0-52.0) bulunmuştur. Hastaların ortalamtede psikiyatrik durum ve risk etkenleri arasındaki ilişkiyi saptayabilmek için daha fazla araştırmanın yürütülmesi gerekir. Bu nedenle özellikle daha detaylı ve uzun süreli araştırmalara gereksinim vardır.Item Standart tedavilere dirençli enkoprezisli çocuklarda davranış düzenleme programı ve basınç biofeedback yönteminin etkinliği(2005) Çiğdem TÜZÜN; zeliha ünlü; Erhun Kasırga; Canan TİKİZAmaç: Bu çalışmada enkoprezisli çocuklarda davranış düzenleme programına ek olarak uygulanan basınç biofeedback (BF) yönteminin anorektal fonksiyon ve kontinansın sağlanmasındaki etkinliğinin araştırılması amaçlandı.Gereç ve Yöntem: Sekiz çocuk (6 erkek ve 2 kız) çalışmaya dahil edildi. İlk 4 hafta tuvalet eğitimi, posadan zengin diyet ve koşullandırmadan oluşan standart davranış düzenleme programı uygulandı. Bu tedaviye dirençli çocuklara sonraki 4 haftada davranış düzenleme programına ek olarak haftada iki gün 60 dakika süreyle basınç BF uygulaması yapıldı. Anorektal fonksiyon ve yaşam kalitesi, BF tedavisinden önce, hemen sonra ve 1. ayda BF cihazı kullanılarak yapılan manometrik ölçümler, Wexner ve Holschneider inkontinans skorlama sistemleri, yaşam kalitesi ölçümü ve defekasyon günlükleri ile değerlendirildi.Bulgular: Anal manometrik ölçümlerde BF tedavisinden hemen sonra ve 1. ayda istirahat basıncında anlamlı azalma oldu (p<0,05). Maksimal sıkma basıncında artış eğilimi olmakla birlikte bu artış istatistiksel olarak anlamlı değildi. Ancak maksimal sıkma basıncının yarılanma süresinde ve algılama eşik volümünde anlamlı artış saptandı (p<0,005). Tedavi sonrasında ve 1. ayda yaşam kalitesi skorunda ve inkontinans şiddetinde de anlamlı düzelme saptandı (p<0,05).Sonuç: Çalışmamız standart tedavilere dirençli enkoprezisli çocuklarda davranış düzenleme programı ile beraber basınç BF uygulamasının anorektal fonksiyonları ve yaşam kalitesini anlamlı şekilde iyileştirebileceğini düşündürmektedir.Item Türkiye'de hekimler ve tıp fakültesi öğrencilerinin ruhsal hastalıklara yönelik tutum ve bilgileri(2005) E. Oryal TAŞKIN; Gürlek Ebru YÜKSELHalkın ruhsal hastalığı olan kişilere karşı yaygın şekilde olumsuz tutumlara sahip olduğu bilinen bir durumdur. Toplumun ruhsal hastalıklara yönelik tutumları, hastanın bunu fark edebilmesini, çare arama davranışını, hekimle ilişkiye giriş biçimini, tedavi uygulamalarına uyumunu doğrudan etkilemektedir. Hastaların özellikle damgalanma korkusu nedeni ile psikiyatrik sağaltımdan kaçındıkları da bilinmektedir. Hekimlerin ruhsal hastalığı olan kişilere yönelik tutumları aslında toplumun tutumlarının bir yansımasıdır. Sağlık çalışanlarının ruhsal hastalığı olan kişilere ve psikiyatrik sağaltımlara yönelik olumsuz tutumları, hastaların sağaltım için başvurmalarını ve sağaltımı sürdürmelerini engelleyici bir etkide bulunmaktadır. Öte yandan ruhsal hastalığı olan kişilerin büyük çoğunluğu öncelikle psikiyatri dışı hekimlere özellikle de birinci basamak sağlık kurumlarına başvurmaktadır. Bu nedenlerle bu yazıda Türkiye'de yapılmış olan çalışmalar gözden geçirilerek Türkiye'de hekimlerin ve tıp fakültesi öğrencilerinin ruhsal hastalıklar konusundaki bilgi ve tutumları değerlendirilmiştir.Item Genç ergenlerin ergenliğe bakışı(2005) Gülten KARADENİZ; Ela ALTAN; Tuğba TEKSAR; Nurcan MARANGOZ; Saliha ALTIPARMAKAraştırmanın amacı.Tanımlayıcı tipteki araştırmanın amacı; ergenliğe yeni adım atmış olan gençlerin ergenlik dönemi bilgi düzeyleri ile,yaşadıkları sorunları belirlemektir. Materyal Metod: Araştırmanın evrenini Manisa İli Birinci Eğitim Bölgesinde yer alan Necati Bey. Avni Gemici ve Fatih İlköğretim Okulları son sınıf öğrencileri oluşturmuştur Çalışmaya üç okulun . tüm son sınıf öğrencileri dahil edilmiştir (n=249). Verilerin toplanmasında soru kağıdı kullanılmıştır. Veriler bilgisayar ortamında.SPSS 10.0 WINDOWS paket programında değerlendirilmiştir.İstatistiksel analizlerde yüzdelik ve Ki-Kare testleri kullanılmıştır. Bulgular: Öğrencilerin çoğu ergenliği zihinsel.bedensel ve toplumsal olgunlaşma olarak tanımlamışlardır..Öğrencilerin çoğu ergenlikle ilgili bilgiyi okuldan aldıklarını.çoğunluğu ailesinin arkadaşlarına karşı anlayışlı olduğunu söylemişlerdir. Öğrencilerin çoğunluğu hiç sigara içmediğini,%9.2'si içtiğini, %94.4'ü hiç alkol almadığım.%1.2'si arkadaşları kullandığı için madde kullandığını ifade etmiştir. Öğrencilerin cinsiyete göre,karşı cinsten arkadaş olma durumu;istatistiksel olarak anlamlı olupfark erkek öğrencilerden kaynaklanmıştır. Ailelerinin tutumu destekleyici olanlarla,destekleyici olmayanlar arasındaki kız-erkek farkı istatistiksel olarak anlamlıdır. Ailesi ile cinsel konuları konuşabilen ve konuşamayan erkek ve kız öğrenciler arasındaki fark istatistiksel olarak anlamladır.Item Sigarayı bırakmada ruhsal etkenlerin etkisi(2005) Ayşın ŞAKAR; Arzu YORGANCIOĞLU; Esen Ayşen DANACI; ender kayaAmaç: Bu çalışmanın amacı, sigarayı bırakmak amacıyla bir sigara bırakma polikliniğine başvuran hastaların ruhsal durumlarının sigara bırakmadaki başarılarını ne şekilde etkilediğini araştırmaktır. Yöntem: Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Sigara Bırakma Polikliniği’ne Ekim 2002 - Aralık 2003 tarihleri arasında başvuran ve çalışmaya katılmaya gönüllü olan 76 hasta çalışmaya alınmıştır. Başvuran hastaların sosyodemografik verileri toplandıktan sonra, SCID görüşmesi yapılarak DSM-IV’e göre psikiyatrik tanısı, nikotin bağımlılığı, bağımlılık süresi değerlendirilmiştir. Hastalara sigarayı bırakmadan bir hafta öncesinde Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ), Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ), Hamilton Depresyon Ölçeği (HAM-D), Hamilton Anksiyete Ölçeği (HAM-A) uygulanmış-tır. Hastalar bırakma tarihinden itibaren 2 ay sonrasına kadar poliklinikte 3 kez görülmüştür. Bırakma tarihinden en az 4 ay sonra telefonla hastalara ulaşılıp sigara içimi sorgulamıştır. Dört ay sonrasında sigara içmeyen hastalar sigarayı bırakmış olarak kabul edilmiştir. Bulgular: Polikliniğe başvuran hastalardan, sigarayı bırakan ve bırakma-yan gruplar arasında cinsiyet, eğitim, medeni durum, organik bozukluğun olup olmaması, kaç yıl sigara içildiği, sigaraya başlama yaşı, günlük içilen sigara sayısı ve sigarayı bırakma deneme sayısı arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır. Bu gruplar arasında ruhsal hastalığı olanlarda sigarayı bırakma oranı anlamlı düzey-de düşük bulunmuştur. Yine bu gruplar arasında, uygulanan tüm psikometrik testlerin ortalama puanları, sigarayı bırakamayan grupta diğer gruba göre anlamlı düzeyde yüksek saptanmıştır. Tartışma: Sigara bıraktırma progra-mına alınacak hastaların ruhsal açıdan değerlendirilmesi gerekmektedir. Bıraktırma öncesinde, saptanacak anksi-yete ve depresif belirtilerin değerlendirilip gerekli önlemlerin alınması, sigara bırakmadaki başarı oranını artıracaktır.Item Obsesif-kompulsif bozuklukta genetik çalışmalar(2005) Mehmet Murat DEMETObsesif-kompulsif bozukluk (OKB) zorla gelen yineleyici fikir, hayal ve dürtüler yani obsesyonlar ve katı, törensel ve zaman kaybına yol açan davranışlar, yani kompulsiyonlardan oluşan bir psikiyatrik bozukluktur. OKB'nin kalıtım özelliğine ilişkin ilk bulgular aile ve ikiz çalışmalarından elde edilmiştir. Segregasyon analizleri ise OKB kalıtımında majör bir gen bölgesinin sorumlu olabileceğine ilişkin bilgiler sağlamıştır. Yayımlanmış bulunan tek bağlantı çalışmasında 9p kromozom üzerinde çok noktalı bir bağlantı bulunduğu bildirilmiştir. Son dönemde ise genetik çalışmalar OKB etiyolojisinde rolü olduğu düşünülen bazı aday genler üzerinde yoğunlaşmış, özellikle serotonerjik ve dopaminerjik sisteme ilişkin genler üzerinde yapılan çalışmalar bu sistemlere ilişkin önceki klinik bulguları destekleyen sonuçlar sağlamıştır. Ayrıca, opioid, glutamaterjik ve immun sistemlere ilişkin genler ile nörogelişimsel genlere ilişkin ilk çalışma sonuçları gelecekteki çalışmalar açı¬sından araştırmacılara umut veren genler olarak belirlenmiştir. Bu yazıda OKB'ye ilişkin aile, ikiz, segregasyon, bağlantı ve aday gen çalışmaları gözden geçirilmektedir.Item Manisa ili kent merkezinde intihar düşüncesi ve girişimi yaygınlığı(2005) Erbay Pınar DÜNDAR; M. Murat DEMET; ender kaya; Artuner DEVECİ; Erol Özmen; Gönül DİNÇ HORASAN; E. Oryal TAŞKINAmaç: İntihar girişimi önemli bir halk sağlığı sorunudur. Bu araştırmada Manisa ili kent merkezinde intihar düşüncesi ve intihar girişiminin yaşam boyu yaygınlığı ve ilişkili risk etmenlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Manisa kent merkezinde yaşayan 15-65 yaş grubundaki kişilerden küme ve sistematik örnekleme yöntemi ile belirlenen 1086 kişi araştırmanın örneklemini oluşturmuştur. İntihar düşüncesi ‘‘hiç intihar etmeyi ciddi olarak düşündüğünüz oldu mu?’’ ve intihar girişimi ‘‘hiç intihar girişiminde bulundunuz mu?’’ soruları ile sorgulanmıştır. İntihar girişiminde bulunan deneklere intihar girişimi ile ilgili bilgilerin sorgulandığı ‘‘intihar girişimi özellikleri formu’’ uygulanmıştır. Bulgular: İntihar düşüncesinin yaşam boyu yaygınlığı % 6.6 (s=72), intihar girişiminin yaşam boyu yaygınlığı % 2.3 (s=25) olarak saptanmıştır. İntihar girişiminde bulunanlarda en sık stres etkeni % 44 (s=11) ile evlilik sorunları olarak belirlenmiştir. İntihar girişiminde bulunanların üçte ikisi yöntem olarak aşırı doz ilaç kullanmış, önceden intihar girişimi % 24’ünde (s=6) gözlenmiştir. İntihar düşüncesi için kadın olma (p=0.012), sigara içme (p=0.001), alkol kullanımı (p=0.028), önceden psikiyatrik bozukluğu olma (p<0.0001), ailede psikiyatrik bozukluk öyküsü olma (p=0.021) risk etmenleri olarak belirlenmiştir. İntihar girişimi için sigara içme (p=0.005), önceden psikiyatrik bozukluğu olma (p<0.0001), ailede psikiyatrik bozukluk öyküsü olma (p=0.029) risk etmenleri olarak saptanmıştır. Sonuç: Bu araştırmaya göre intihar girişimi önceden psikiyatrik bozukluğu olan, daha önceden intihar girişiminde bulunan ve ailede psikiyatrik bozukluk öyküsü olan bireylerde dikkatli bir şekilde değerlendirilmelidir. İntihar girişimi ile ilişkili klinik ve sosyodemografik özelliklerin bilinmesi gerekir.Item Şizofrenide depresyonun venlafaksinle sağaltımı(2006) Ömer AYDEMİR; Esen Ayşen DANACIAmaç: şizofrenide depresyon kötü hastalık seyri, yüksek tekrarlama riski ve yüksek oranda özkıyımla ilişkili olduğundan çok dikkatli bir şekilde tedavi edilmelidir. Venlafaksin çift etkili bir serotonin ve noradrenerjik geri-alım inhibitörüdür ve depresif hastaların tedavisinde etkilidir.Yöntem: Bu çalışmada, tedavilerinde atipik antipsikotiklere ek olarak venlafaksin alan 8 şizofreni hastası ele alınmış ve venlafaksinin bu hastalarda etkisi ve yan etkisi değerlendirilmiştir.Bulgular: Hastalara başlangıçta, 4. haftada ve 8. haftada Calgary şizofrenide Depresyon Ölçeği (CşDÖ), Pozitif Semptomları Değerlendirme Ölçeği (PSDÖ) ve Negatif Semptomları Değerlendirme Ölçeği (NSDÖ) uygulanmıştır. Sekizinci haftanın sonunda hastaların 2’si tamamen, 4’ü ise %80-90 oranında iyileşme göstermişlerdi. Toplam PSDÖ skorları 2 puan düşerken, NSDÖ skorları %25’e kadar düşmüştür. Hastaların hiçbirisinde müdahale gerektirecek bir yan etki ortaya çıkmamıştır.Sonuç: Venlafaksin, şizofrenide depresyonun tedavisinde etkili ve güvenli bir seçenek olabilir.Item Yönetici hemşirelerde stres belirtileri ve strese yatkınlık üzerine bir araştırma(2006) Melek ARDAHAN; Semra AYAraştırma, yönetici hemşirelerde stres belirtileri, strese yatkın olup olmadıklarının incelenmesi, stres belirtileri ile strese yatkınlık durumunun sosyodemagrafik özelliklerden ne şekilde etkilendiğinin ortaya konulması amacıyla planlanmış tanımlayıcı bir çalışmadır. Araştırmanın evrenini, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde çalışan yönetici hemşirelerin tamamı oluştururken (n=150), yönetici hemşirelerin basit rastgele örnekleme yöntemiyle belirlenen %50'si araştırmanın örneklemini oluşturmuştur (n=75). Veriler 03.05.2004 - 30.06.2004 tarihleri arasında \"Sosyademografik veri formu\" (22 soru) ile birlikte \" Stres Audit Ölçeği\"(90 soru) kullanılarak yüz yüze görüşme yöntemiyle toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesi, bilgisayarda SPSS paket programında gerçekleştirilmiştir. Bağımsız değişkenlerle, stres belirtileri ve strese yatkınlık durumu ölçeği puanları arasındaki ilişkilerin incelenmesinde tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve t testinden yararlanılmıştır. Araştırmanın uygulanması sırasında etik ilkelere uyulmuştur. Araştırmadan elde edilen bulgular değerlendirildiğinde; yönetici hemşirelerde sistemlere göre çeşitli stres belirtilerinin olduğu, hemşirelerin orta derecede strese yatkın oldukları, stres belirtileri ve strese yatkınlıkdurumlarının bazı sosyodemografik özelliklerden (medeni durum, ekonomik durum, çocuk durumu, görevi, işini sevmesi) etkilendiği saptanmıştır.Item Ergenlerin aile içi ilişkileri, sorunları ve sorunlarına yönelik çözüm önerileri(2006) Gülten KARADENİZ; Nejla KURTULMUŞ; Emre YanıkkeremAmaç: Kız ve erkek ergenlerin karşılaştığı sorunlar, ergen ve aile içi ilişkileri ve sorunların çözümüne yönelik önerilerini belirlemektir.Yöntem: Bu çalışma Aralık 2003'de Manisa il merkezinde bulunan üç lisede (Manisa Lisesi, Ticaret Lisesi ve Şehzade Mehmet koleji'nde) gerçekleştirilmiştir. Bu üç lise seçilirken, özel, genel ve meslek lisesi olmasına dikkat edilmiş, farklı tür liselerde okuyan tüm öğrencilere ulaşmak hedeflenmiştir. Araştırmanın uygulanabilmesi için Milli Eğitim Müdürlüğü'nden resmi izin alınmıştır. Daha sonra okul yönetimleri ile görüşülüp çalışmanın amacı açıklanmış ve sınıflara girilerek anketler dağıtılmış, çalışmaya katılmak isteyen ve o gün sınıfta bulunan 1,052 öğrenci ile araştırma gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın evreni 1,400 öğrencidir. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 10.0 paket program kullanılmış, verilerin değerlendirilmesinde ortalama, yüzde, ki-kare testi kullanılmıştır.Bulgular: Erkek ergenlerin % 17.2'si kız ergenlerin % 17.6'sı bu dönemde daha içine kapanık olduklarını ve çevreyle iletişim kuramadıklarını, kızların % 4.7'si, erkeklerin % 9.9'u ergenlik döneminde alkol kullanmaya başladıklarını (p< 0.05), kızların % 9.2'si, erkeklerin % 12.6'sı bu dönemde sigara içmeye başladıklarını ifade etmiştir. Erkeklerin % 23.1'i, kızların % 24.2'si aileden kopup, arkadaşlarına daha düşkün olduklarını ifade etmiştir (p>0.05). Ergenlerin en çok yaşadığı sorun % 22.7 ile aile sorunlarıdır. Diğer sorunlar sırasıyla üniversite sınavı, akne, boy ve dış görünüm ile ilgili fiziksel sorunlardır. Kız öğrenciler erkeklere göre çevre baskısı nedeniyle daha fazla kısıtlandığını belirtmiştir. Kız öğrencilerin % 22.4'ü, erkeklerin % 10.5'i anne ve babalarının ergenin bir sorunu olduğunda anlayış göstermediklerini söylemiştir. Kız öğrenciler (% 6) erkeklere (% 1.7) göre anne tarafından daha fazla şiddete maruz kalmaktadır (p< 0.05). Kız öğrencilerin % 5.1'i, erkek öğrencilerin %4.9'u baba tarafından şiddete maruz kalmaktadır (p>0.05). Okulda kız öğrencilerin % 6.1'i erkek öğrencilerin % 11.1'i fiziksel şiddette maruz kalmaktadır (p< 0.05). Çalışmamızda öğrencilerin % 63.3'ü ebeveynlerine, öğretmenlerine ve gençlere ergenlik dönemi hakkında bilgi verilmesini istemektedir. Çalışmamızda ergenlerin % 87.4'ü okullarında psikolojik danışma ve rehberlik servislerinin olduğunu belirtmişlerdir. Ergenlerin % 27'si bu servislere başvurduklarını belirtirken, % 75.9'u bu servislerin mutlaka olması gerektiğine inanmaktadır.Sonuç: Ergenlerin bu dönemi sorunsuz ve sağlıklı geçirmeleri için ergenlerin bedensel, ruhsal ve sosyal gelişim özellikleri hakkında bilgi sahibi olunmalı, ergenlerin bilgi gereksinimleri, sorunları belirlenmelidir, okul sağlığı programları ile ergenlere sağlık eğitimi programları oluşturulmalıdır.Item Profesyonel Basketbolcularda Spora Özgü Başarı Motivasyon Düzeyinin Cinsiyetler Açısından Karşılaştırılması(2006) Zafer Aktaş; Gökhan ÇOBANOĞLU; ilknur Yazıcılar Özçelik; Nihal ERBu çalışmanın amacı, basketbol sporu ile profesyonel olarak uğraşan sporcuların, Spora Özgü Başarı Motivasyonu düzeylerinde cinsiyetler açısından farklılık olup olmadığını saptamaktır. Araştırmaya, İzmir ilinde 2002-2003 yılı Türkiye basketbol 1.ve 2. liginde yer alan takımlarda oynayan, 39 bayan, 44 erkek toplam 83 sporcu katılmış, katılımcılara Spora Özgü Başarı Motivasyonu Ölçeği (Willis, 1982) uygulanmıştır. Ölçek; katılanlara yarışmalar için kampta bulundukları kamp merkezleri ile antrenmanları öncesi grup halinde uygulanmıştır. Araştırmaya katılan deneklerin yaşlara göre dağılımlarına bakıldığı zaman, bayan sporcuların (n=39) 17-30, erkek sporcuların ise (n=44)16-32 yaşlar arasında olduğu görülmektedir. Deneklerden elde edilen veriler, SPSS paket programında (version 10.0) “t” testi kullanılarak değerlendirilmiştir (p<0,05). Cinsiyetler arasındaki farlılıkları tespit etmek üzere, ölçekte yer alan güç gösterme güdüsü (POW) ve başarıya ilişkin güdülerden (MAS-MAF) elde edilen verilere cinsiyetlere göre karşılaştırma yapılarak değerlendirme yapılmıştır. Değerlendirme sonucunda, erkekler ve bayanlar arasında güç gösterme güdüsü (POW) ve başarıya yaklaşma güdüsü (MAS) açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuş (p<0.005), başarısızlıktan kaçınma güdüsü (MAF) açısından ise istatistiksel olarak anlamlı bir farka rastlanmamıştır (p>0..05).Item Üniversitede Eğitim Gören Futbolcuların Empatik Becerilerinin Kişilik Özellikleriyle Karşılaştırılması(2006) AYLİN ZEKİOĞLU; Arkun TatarBu çalışmada, Üniversitede Eğitim Gören Futbolcuların kişilik özellikleri ile empatik beceri düzeylerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Bu karşılaştırmaların yapılabilmesi için Somer, Tatar ve Korkmaz (2002) tarafından geliştirilen Beş Faktör Kişilik Envanteri (5FKE) ile Dökmen (1990) tarafından geliştirilen Empatik Beceri Ölçeği-B Formu (EBÖ-B Formu) ölçme araçları olarak kullanılmıştır. Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu öğrencisi olup futbolcu olan 50 kişilik örneklem grubuyla yürütülen çalışmada kişilerden elde edilen empatik beceri puanları kişilerin söz konusu kişilik testinden aldıkları 17 boyut puanı ve 5 faktör puanı ile karşılaştırılmıştır. SPSS paket programı 10.0 versiyonu kullanılarak yapılan Pearson Korelasyon analizi değerlendirmeleri sonucunda EBÖ-B Formu puanları ile 5FKE’nin Hoşgörü, Kurallara Bağlılık, Duyarlılık Boyutları puanları arasında pozitif yönlü, Heyecan Arama ve Duygusal Değişkenlik Boyutları puanları arasında da ters yönlü; Özdenetim ve Sorumluluk Faktör puanı ile de pozitif yönlü olarak 0.30’un üzerinde “r” değerlerine sahip ve istatistiksel düzeyde (p<0.05) anlamlı ilişkiler elde edilmiştir.Item Borderline kişilik envanterinin türkçe'ye uyarlanması, güvenilirlik ve geçerliliği(2006) Selin MIZRAK; E. Oryal TAŞKIN; M. Murat DEMET; Ömer AYDEMİR; İlkin İÇELLİ; Emine ŞİMŞEK; Esen Ayşen DANACI; Aytuner DEVECİAmaç: Borderline kişilik örgütlenmesi/bozukluğu hem yarattığı yeti yitimi, hem de diğer bozuklukların seyrini kötüleştirmesi nedeniyle günlük psikiyatri uygulamasında saptanması gereken bir psikopatolojidir. Borderline Kişilik Envanteri ağırlıklı olarak borderline kişilik örgütlenmesine odaklanmış, Kernberg'in yapısal borderline kişilik örgütlenmesine dayanan, 53 maddeli bir kendini değerlendirme ölçeğidir. Ülkemizde böylesi bir araç bulunmaması nedeniyle, bu çalışmada Borderline Kişilik Envanteri'nin Türkçe'ye uyarlanması ve güvenilirlik ve geçerliliği sınanmıştır. Yöntem: Öncelikle Borderline Kişilik Envanteri üç psikiyatrist tarafından Türkçe'ye çevrilmiş ve bir metin haline getirilmiştir. Daha sonra bir dilbilimci tarafından ingilizce'ye geri çevrilmiş ve metne son hali verilmiştir. Araştırma psikiyatri polikliniğine başvuran ve DSM-IV'e göre tanı konulmuş 40 borderline kişilik bozukluğu, 35 majör depresif bozukluğu ve 30 şizofrenisi olan toplam 105 hasta ve herhangi bir psikiyatrik bozukluğu olmayan 61 kontrol deneği ile yürütülmüştür. Bulgular: Araştırma grubunun yaş ortalaması 28.2±10.3'tür. Güvenilirlik analizinde tüm çalışma grubunun Cronbach alfa değeri 0.92, yalnızca borderline kişilik bozukluğu grubunun ise 0.84 olarak belirlenmiştir. Test-yeniden test korelasyonunda r=0.67 olarak bulunmuştur ve istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0.002). Geçerlilik analizinde özgüllük ve duyarlılığa bakılmış, ROC analizinde 15/16 kesme puanı olarak elde edilmiştir ve bu kesme puanında duyarlılık %80.0, özgüllük ise %79.3 olarak saptanmıştır. Bu kesme puanı için pozitif yordama değeri %55.1 ve negatif yordama değeri %92.5 olarak elde edilmiştir. Tanı gruplarının Borderline Kişilik Envanteri'nden elde ettikleri puan sırasıyla borderline kişilik bozukluğu için (s=40) 23.2±8.3, majör depresif bozukluk için (s=35) 12.3±7.7, şizofreni için (s=30) 11.0±8.1 ve sağlıklı kontrol denekleri için (s=61) 5.1 ±3.7 olarak saptanmıştır ve aralarındaki fark anlamlı bulunmuştur (p<0.0001). Borderline Kişilik Envanteri, borderline kişilik bozukluğu grubunu diğer hasta gruplarından ve sağlıklı kontrollerden iyi bir biçimde ayırt etmektedir. Sonuç: Borderline Kişilik Envanteri Türkçe formu gündelik uygulamada güvenilir ve geçerli biçimde kullanılabilir.Item Ankara ilindeki hastanelerin yoğun bakım ünitelerinde çalışan hemşirelerin iş ortamındaki stres etkenleri ve kullandıkları başetme yöntemlerinin belirlenmesi(2007) Sevgi Nehir; Gülten ÖZALTINAraştırma, Ankara ilindeki hastanelerin yoğun bakım ünitelerinde çalışan hemşirelerin iş ortamındaki stres etkenlerinin ve kullandıkları başa çıkma yöntemlerinin belirlenmesi amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Araştırma sonucunda hemşirelerin çoğunluğunun 20-30 yaş grubunda, bekar, lisans ve lisans üstü mezunu olduğu, aldıkları ücreti yaptıkları işe göre yetersiz buldukları belirlenmiştir. Araştırma sonucunda Hemşirelerin en fazla iş yükü ve kritik hasta bakımıyla ilgili iş stresinden etkilendikleri; sigorta hastanesinde çalışan, 31 yaş ve üstünde, evli, sağlık meslek lisesi mezunu, yoğun bakım ünitesinde istemeyerek çalışmaya başlayan, oryantasyon programına ve hizmet içi eğitime katılmayan, sağlık ekibinin diğer üyelerinden yetersiz destek alan hemşirelerin iş stresi etkenlerinden daha fazla etkilendikler belirlenmiştir. Ayrıca, iş stresiyle başetmede en fazla sosyal destek aramayı kullandıkları belirlenmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen bulgular doğrultusunda; yoğun bakım ünitesinde çalışan hemşirelerin ruh sağlığının geliştirilmesi için iş ortamıyla ilgili yönetimsel düzenlemelerin yapılması ve konsültasyon liyezon psikiyatrisi bölümü ile işbirliği yapılması önerilmiştir.Item Olgu sunumu: Karbonmonoksit zehirlenmesi sonrasında ortaya çıkan kleptomani ve diğer psikiyatrik belirtiler(2007) E. Oryal TAŞKIN; Gürlek Ebru YÜKSEL; Melek KARAÇAM; Gülgün YILMAZ OVALI; AYŞEN ESEN DANACIKarbonmonoksit (CO) zehirlenmesi genellikle ciddi seyreden bir durumdur ve ölüm ya da ağır nörolojik bozukluklar ile sonuçlanabilir. Daha nadir olarak CO zehirlenmesinde bifazik bir gidiş de görülmektedir. Bu tabloda akut zehirlenme tedavisinin ardından hasta tamamen iyileşmekte ve kısa süreli düzelme döneminden sonra tekrar nörolojik ve/veya psikiyatrik belirtiler ortaya çıkmaktadır. Bu yazıda CO zehirlenmesi sonrası gecikmiş ensefalopati görülen, nörolojik belirtilerle başlayıp, 1 aylık bir iyilik döneminin ardından obsesif kompulsif bozukluk, depresyon, kleptomani ve psikotik bozuklukla süren bir olgu sunulmuştur. Daha önce psikiyatrik ya da nörolojik bir hastalığı olmayan 41 yaşındaki kadın hastanın beyin manyetik rezonans görüntülemesinde T2 ağırlıklı görüntülerde sol temporal lob bazalinde korteks ve subkortikal ak maddeyi içine alan fokal parankimal sinyal artışı, bilateral globus pallidusta sinyal artışı, her iki serebellar hemisfer kortikal ve subkortikal ak madde de yaygın simetrik sinyal artışı ve her iki serebellar hemisferde atrofi saptanmıştır. CO zehirlenmesine bağlı kleptomani bildirilen ilk olgu olan bu hastadaki psikiyatrik tabloların, özellikle de kleptomaninin organik etiyolojisi önceki yayınlardan da yararlanılarak tartışılmıştır. Bu hastadaki kleptomaniye, hem temporal lob hem de globus pallidus lezyonlarının birlikte bulunmasının neden olduğu düşünülmüştür. Diğer bir deyişle, kleptomani, temporolimbik ve fronto-subkortikal dizgelerin ikisinde birden oluşan bir işlev bozukluğuna bağlı olarak ortaya çıkmış olabilir.Item Atipik antipsikotik kullanan hastalarda ailede diyabet öyküsü olmasının glukoz metabolizması üzerine olan etkisi(2007) Fatma YURTSEVER; Ayşe Ersen DANACI; Özlem GÜNAY; FATMA TANELİ; Baybars VEZNEDAROĞLUAmaç: Şizofreni hastalarında diyabet normal populasyona göre 2-3 kat daha fazla görülür. Son yıllarda atipik antipsikotiklere bağlı ortaya çıkan diyabetten de pek çok yayında söz edilmiştir. Yaş, etnik köken, şişmanlık, şişmanlık süresi, fiziksel aktivite ve ailede diyabet öyküsününün bulunması gibi risk faktörleri diyabete yakalanmayı kolaylaştırır. Bu çalışmanın amacı atipik antipsikotik kullanan hastalarda, diyabet için bir risk faktörü olan, ailede diyabet öyküsü varlığının glukoz metabolizmasını nasıl etkilediğini araştırmaktır. Yöntem: Çalışmaya şizofreni veya başka bir psikotik bozukluk tanısı almış ve en az 1 yıldır atipik antipsikotik kullanmakta olan toplam 70 hasta alınmıştır. Hastalar ailesinde diyabet öyküsü olan ve olmayan diye iki gruba ayrılmıştır. Glukoz metabolizmasını değerlendirmek için açlık kan şekeri, oral glukoz tolerans testi, kan insülin, c-peptit, he- moglobin A1c, leptin ve ghrelin düzeylerine bakılmıştır. Bulgular: Ailesinde diyabet öyküsü olan ve olmayan iki hasta grubunun açlık kan şekeri, oral glukoz tolerans testi, kan insülin,c-peptit, hemoglobin A1c, leptin ve ghrelin düzeylerinin karşılaştırılması sonucu sadece ghrelin düzeyi ailesinde diyabet olan grupta daha yüksek bulunmuştur; diğer parametreler açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır. Sonuç: Atipik antipsikotik kullanan hastalarda ailede diyabet öyküsü bulunması glukoz metabolizmasının bozulma olasılığını artırabilir. Tedaviye bafllamadan önce risk faktörlerini gözden geçirmek ve klinik izlemde metabolik yan etkileri değerlendirmek amacıyla gerekli değerlendirmeleri yapmak akıllıca olacaktır. Anahtar sözcükler: fiizofreni, atipik antipsikotik, metabolik yan etki, glikoz metabolizmasıItem Engelli çocuğa sahip ebeveynlerin depresyon düzeyi ve etkileyen faktörlerin belirlenmesi(2007) Melek KAYACI; Dilek ERGİN; Nesrin Şen Celasin; Nurten ERYILMAZ; Saadet PEKUSLUTanımlayıcı tipte olan bu çalışma, Manisa’da yaşayan ve engelli çocuğa sahip olan ebeveynlerin depresyon düzeylerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın evrenini, Manisa İlindeki Etik ve Kanat Özel Eğitim Merkezleri ve Manisa Zihinsel/Yetersiz Çocukların Eğitim ve Rehabilitasyon Vakfı’na kayıtlı zihinsel, fiziksel ve zihinsel+fiziksel engelli çocukların ebeveynleri (N=290) oluşturmuştur. Araştırmanın örneklemini, araştırmanın yapıldığı tarihler (23.02.2004–25.03.2004) arasında, bu özel eğitim merkezlerine çocuklarını eğitim için getiren ve araştırmaya katılmayı kabul eden “basit rastgele örnekleme yöntemi” ile seçilen 100 ebeveyn oluşturmuştur .Araştırma verileri, araştırmacılar tarafından geliştirilen sosyo-demografik veri formu ve Beck Depresyon Envanteri (BDE) kullanılarak yüz-yüze görüşme yöntemi ile toplanmıştır. Veriler; ortalama, sayı ve yüzdelik dağılımları, Student-t ve Kruskal-Wallis testleri ile değerlendirilmiştir. Araştırmaya alınan ebeveynlerin, %98’inin tek engelli çocuğu (%39’u zihinsel+fiziksel engelli) olduğu ve bu çocukların %49’unun 4 yıldan uzun süredir bir özel eğitim merkezine devam ettiği bulunmuştur. Engelli çocukların %64’ü erkek, %36’sı kız, yaş ortalamaları ise 9.6±5.3’tür. Ebeveynlerin, çocuklarının geleceğinden beklentileri sorgulandığında; %53’nün “Gelecekte iyi olacağını düşünüyorum”, %40’nın da “Allah’tan ümit kesilmez” yanıtlarını verdikleri belirlenmiştir.Araştırma sonucunda, ebeveynlerin BDE toplam puan ortalaması (13.44±9.51) düşük düzeyde bulunmuştur. Çocuğun cinsiyeti, yaşı, eğitim aldığı süre gibi değişkenlerin, ebeveynlerin depresyon düzeyini etkilemediği saptanmıştır.Item Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması(2007) Canan MUTER; ŞADİYE EMET GÜRELPsikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması” başlıklı bu çalışma kapsamında, insan doğasına özgü bir semboller sistemi olan mitolojinin, psikoloji literatürüne yönelik yansımaları konu edilmektedir. Bu bağlamda öncelikli olarak mitoloji olgusuna açıklık getirilmekte ve mitoloji ile bilim bağlantısı incelenmektedir. Ardından psikoloji literatüründe geniş bir kullanım alanı bulan mitsel öğeler örnekler dahilinde ayrıntılandırılmaktadır.Item Yönetici hemşirelerin stresle başa çıkma yolları(2007) Semra AY; Melek ARDAHANAraştırma, yönetici hemşirelerin stresle başa çıkma yollarının belirlenmesi ve bazı sosyodemografik özelliklerle ilişkisinin incelenmesi amacıyla, tanımlayıcı olarak düzenlenmiş bir çalışmadır. Araştırmanın evrenini, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde çalışan yönetici hemşirelerin tamamı oluştururken (n=150), yönetici hemşirelerin basit rastgele örnekleme yöntemiyle belirlenen %50'si araştırmanın örneklemini oluşturmuştur (n=75). Veriler \"Sosyodemografik veri formu\"(22 soru) ile birlikte \" Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği \"(30 soru) kullanılarak yüz yüze görüşme yöntemiyle toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesi, bilgisayarda SPSS paket programında gerçekleştirilmiştir. Bağımsız değişkenler arasındaki ilişkinin değerlendirilmesinde Wilcoxon testi, bağımsız değişkenlerle, stresle başa çıkma tarzları ölçeği puanları arasındaki ilişkilerin incelenmesinde tek yönlü varyans analizinden (ANOVA) yararlanılmıştır. Araştırmanın uygulanması sırasında etik ilkelere uyulmuştur. Yönetici hemşirelerin %32.0'ı 35-39yaş grubunda, %57.3'ü lisans mezunu, %54.7'si evli ve %32'sinin bir çocuğu vardır. Yönetici hemşirelerin %60'ı güvencesi nedeniyle hemşirelik mesleğini seçmiştir. Hemşirelerin %45.3'ü yaptığı iş nedeniyle sağlığının kısmen bozulduğunu ifade ederken, %50.7'si mesleğini sevdiğini, %76.0'ının verdiği hizmetten memnun olduğunu belirtmiştir. Yönetici hemşirelerin stresle başa çıkma yollarından elde edilen puan ortalamalarının çok yüksek olmadığı (76.90±5.13) sonucuna varılabilir. Bunun yanı sıra, hemşirelerin eğitim durumu ve verdikleri hizmetten memnuniyet durumu ile stresle başa çıkma puanları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur ( p<0.05).