Browsing by Subject "Rehabilitasyon"
Now showing 1 - 19 of 19
Results Per Page
Sort Options
Item Standart tedavilere dirençli enkoprezisli çocuklarda davranış düzenleme programı ve basınç biofeedback yönteminin etkinliği(2005) Çiğdem TÜZÜN; zeliha ünlü; Erhun Kasırga; Canan TİKİZAmaç: Bu çalışmada enkoprezisli çocuklarda davranış düzenleme programına ek olarak uygulanan basınç biofeedback (BF) yönteminin anorektal fonksiyon ve kontinansın sağlanmasındaki etkinliğinin araştırılması amaçlandı.Gereç ve Yöntem: Sekiz çocuk (6 erkek ve 2 kız) çalışmaya dahil edildi. İlk 4 hafta tuvalet eğitimi, posadan zengin diyet ve koşullandırmadan oluşan standart davranış düzenleme programı uygulandı. Bu tedaviye dirençli çocuklara sonraki 4 haftada davranış düzenleme programına ek olarak haftada iki gün 60 dakika süreyle basınç BF uygulaması yapıldı. Anorektal fonksiyon ve yaşam kalitesi, BF tedavisinden önce, hemen sonra ve 1. ayda BF cihazı kullanılarak yapılan manometrik ölçümler, Wexner ve Holschneider inkontinans skorlama sistemleri, yaşam kalitesi ölçümü ve defekasyon günlükleri ile değerlendirildi.Bulgular: Anal manometrik ölçümlerde BF tedavisinden hemen sonra ve 1. ayda istirahat basıncında anlamlı azalma oldu (p<0,05). Maksimal sıkma basıncında artış eğilimi olmakla birlikte bu artış istatistiksel olarak anlamlı değildi. Ancak maksimal sıkma basıncının yarılanma süresinde ve algılama eşik volümünde anlamlı artış saptandı (p<0,005). Tedavi sonrasında ve 1. ayda yaşam kalitesi skorunda ve inkontinans şiddetinde de anlamlı düzelme saptandı (p<0,05).Sonuç: Çalışmamız standart tedavilere dirençli enkoprezisli çocuklarda davranış düzenleme programı ile beraber basınç BF uygulamasının anorektal fonksiyonları ve yaşam kalitesini anlamlı şekilde iyileştirebileceğini düşündürmektedir.Item Yaşlılarda kalça kırığı ve rehabilitasyon sorunları(2006) CANAN TIKIZ; Çiğdem TÜZÜNKalça kırıkları disabilitenin önemli bir nedeni olarak yaşlı populasyonda sık görülen bir sorundur. Osteoporoz, Parkinson hastalığı ya da inme gibi nöromotor disfonksiyona neden olan hastalıklar, kognitif bozukluklar ve denge bozuklukları nedeniyle yaşlılar kalça kırıkları açısından genç populasyona göre daha yüksek risk altındadırlar. Bu hastalarda kırık öncesi fonksiyonel düzeye dönüş en iyi şekilde cerrahi tedavi ile mümkün olmaktadır. Ancak ileri yaş ve eşlik eden hastalıklar nedeniyle cerrahi sonrası komplikasyonlar daha fazla görülmekte ve buna bağlı olarak da mortalite hızı artmaktadır. Hayatta kalanlarda ise yaşam kalitesi belirgin şekilde olumsuz yönde etkilenebilmektedir. Bu yazıda amacımız yaşlı hastaların kalça kırıklarından korunması için alınması gereken önlemlerin yanı sıra, kalça kırıklı yaşlı bireylerin rehabilitasyonu ve rehabilitasyon aşamalarında karşılaşılabilecekleri sorunları gözden geçirmektir.Item Trapezius felcinde modifiye Eden-Lange prosedürü: Olgu sunumu(2007) Taçkın ÖZALP; Huseyin Yercan; Serkan Erkan; Güvenir OKCUTrapezius kas felci, spinal aksesuvar sinirin yaralanması sonucu gelişen bir durumdur. Trapezius kasında bir fonksiyon bozukluğu skapulanın stabilizasyonunu bozarak kanatlanmasına neden olur. Yirmi beş yaşında, aktif olarak spor yapan bir üniversite öğrencisi omzunda düşüklük ve abdüksiyonda ağrı yakınmasıyla başvurdu. Hastanın üç yıl önce bir düşme sonrasında yer değiştirmemiş skapula kırığı olduğu ve bir süre konservatif tedavi gördüğü öğrenildi. Sağ omuzda diğer omza göre asimetri ve düşüklük vardı. Sağ skapulanın özellikle 90° abdüksiyondan sonra laterale doğru belirgin kanatlandığı izlendi. Elektromiyografide trapezius kasının izole felci saptandı. Hastaya modifiye Eden-Lange prosedürü ile rekonstrüksiyon uygulandı. İki yıllık takip sonrasında omuz asimetrisinin azaldığı, aktif abdüksiyonun ağrısız olduğu ve aktif spor hayatına geri dönen hastanın sonuçtan çok memnun olduğu gözlendi.Item Periferik sinir tamirinde biyolojik membranın sinir iyileşmesini hızlandırıcı etkisi(2008) Taçkın ÖZALP; Alain-Charles MASQUELETAmaç: Sinir rehber kanalları, kesik iki sinir ucu arasındaki boşluğu köprülemek amacıyla kullanılan doğal ya da sentetik tübüler yapılardır. Biyolojik bir membran oluşturmak bir rehber kanalın ucuz ve kolay bir yolu olabilir. Bu çalışmada biyolojik membranın sinir iyileşmesini hızlandırıcı etkisi araştırıldı. Çalışma planı: Ağırlıkları 200-250 gr arasında değişen 20 adet erişkin erkek Wistar albino sıçan 10’arlı iki gruba ayrıldı. Her iki grupta da median sinir kesisiyle 5 mm’lik bir defekt oluşturuldu. İlk grupta, defekt diğer üst ekstremite median sinirinden alınan bir parça ile greftlenirken, ikinci grupta defekte bir silikon implant yerleştirildi ve her iki uca anastomoze edildi. Beş hafta sonra silikon implant çıkarıldı ve oluşmuş olan membran içine diğer üst ekstremiteden alınan median sinir grefti uç uca anastomoz yöntemiyle dikildi. Kasların fonksiyonlarındaki geri dönüş Bertelli ve Mira tarafından önerilen testle değerlendirildi. Güç ölçümlerine, her iki grupta da greft konduktan beş hafta sonra başlandı ve 12 hafta boyunca sürdürüldü. Sonuçlar: İkinci grupta sinir rejenerasyonunu gösteren kas gücü geri dönüşünün birinci gruba göre çok daha hızlı gerçekleştiği görüldü. İkinci grupta ortalama 10. haftada sinir iyileşmesinde tam geri dönüş gözlenirken, birinci grupta 12. hafta sonunda iyileşme oranı %90.2 idi (p<0.05). Çıkarımlar: Günümüzde otojen greft uygulaması hala altın standart olan yöntemdir. Biyolojik membran sinir iyileşmesini hızlandırmaktadır. Ayrıca, sadece iki ucun açılması yeterli olduğundan, diseksiyon daha sınırlı olmakta, ameliyat kolaylaşmakta ve süresi kısalmaktadır. Bu avantajları nedeniyle diğer tekniklere iyi bir seçenek olarak düşünülebilir.Item İnme sonrası gelişen spastisite tedavisinde botulinum toksin a intramusküler enjeksiyonu etkinliği(2010) Melek KARAÇAM; Deniz SELÇUKİAMAÇ: Spastisite, inmeli hastalarda sık karşılaşılan bir komplikasyondur. Spastisite günlük aktiviteleri gerçekleştirmeyi önemli derecede engeller ve yaşam kalitesini düşürür. Bu çalışmada inme sonrası gelişen fokal spastisiteli olgularda, botulinum toksin A tedavisinin özürlülük, kas tonusu, ağrı ve günlük yaşam aktiviteleri üzerindeki etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. YÖNTEMLER: Botulinum toksin uygulama polikliniğinde takip edilen, inme nedeniyle botulinum toksin A uygulanan fokal spastisiteli 15 hasta değerlendirilmiştir. Hastaların tedavi öncesi ile tedavi sonrası birinci ve üçüncü ay kontrolde spastisitenin şiddeti (Modifiye Ashworth Skalası-MAS), kas gücü skoru (Medical Research Council Scale-MRC), özürlülük ölçeği, görsel ağrı derecelendirilme ölçeği (Visual Analogue Pain Scale), Barthel indeksi karşılaştırılmıştır. BULGULAR: Biz çalışmamızda; tüm olgularda, klinik durumu yansıtan ölçekler kullanarak, botulinum toksin A tedavisinin etkili olduğunu saptadık. Kas tonusu ve özürlülükte belirgin azalma elde ettik (p< 0.05). Bu sonuçla birlikte ağrıdaki anlamlı azalmanın (p< 0.05) da fonksiyonel düzelmeye ciddi katkısı olduğunu gözlemledik (p< 0.01). Skorlardaki düzelmenin yanı sıra, yaşam kalitesinin artması, kişinin kendini iyi hissetmesi, fizyoterapiye yardımcı olması, diğer sistemik ilaçlara gereksinimi azaltması açısından da spastisite tedavisinde botulinum toksin A’nın önemli bir yeri olduğunu düşünmekteyiz. SONUÇ: Spastisite, etkilenen olgularda önemli özürlülüğe neden olan karmaşık bir hastalıktır. Botulinum toksini, spastisite gibi aşırı motor aktivite içeren birçok hastalığın tedavisinde tercih edilmektedir. Uzun süreli ancak geri dönüşümlü etkisi, uygulama kolaylığı, uygun güvenilirlik ve yan etki profili botulinum toksin A’yı fokal spastisitenin farmakolojik tedavisinde ilk seçenek haline getirmiştir.Item Karpal tünel sendromunda düşük enerjili lazer ve kesikli ultrason tedavi etkinliklerinin karşılaştırılması: plasebo kontrollü bir çalışma(2013) AYŞE BEYHAN LALE CERRAHOĞLU; CANAN TIKIZ; zeliha ünlü; Mehmet Tuncay DURUÖZ; Erkan YALÇINSOYAmaç: Karpal tünel sendromunda (KTS) düşük enerjili lazer (DEL) ve kesikli ultrason (US) tedavilerinin etkinliklerini değerlendirmek ve karşılaştırmaktır. Gereç ve Yöntem: KTS tanısı alan toplam 60 hasta rastgele yöntemle dört gruba ayrıldı: Grup 1e kesikli US, Grup 2ye plasebo US, Grup 3e DEL, Grup 4e ise plasebo lazer tedavisi üç hafta boyunca haftada beş gün uygulandı. Hastalar tedavi öncesi ve tedavi sonrası 3, 6 ve 12. aylarda klinik ve elektrofizyolojik olarak değerlendirildi. Klinik değerlendirmede ağrı, uyuşukluk, el kavrama gücü ve Boston anketi ile semptom şiddet ve fonksiyonel kapasite değerlendirildi. Bulgular: Çalışma 52 hasta ve toplam 101 el ile tamamlandı. Hastaların genel özellikleri ve bazal elektrofizyolojik değişkenleri dört grupta da benzerdi. Ağrı, duyu kaybı, semptom şiddet skoru ve fonksiyonel kapasite skorlarında hem US hem de DEL gruplarında tedavi öncesine göre anlamlı düzelmeler saptandı (p<0,05). Her iki plasebo grubunda da anlamlı tedavi etkinliği saptanmadı (p>0,05). Elektronörofizyolojik değişkenlerde, dört grupta da tedavi öncesine göre anlamlı değişimler saptanmadı (p>0,05). Klinik parametreler bakımından kesikli US tedavisinin DEL tedavisinden üstün olduğu tespit edildi (p<0,05). Sonuç: KTSde US ve DEL tedavisinin subjektif klinik semptomlar üzerine etkili, ancak elektrofizyolojik parametreler üzerine etkili olmadığı, kesikli US tedavisinin klinik parametreler göz önüne alındığında DEL tedavisinden daha üstün olduğu gösterilmiştir. Türk Fiz T p Rehab Derg 2013;59:201-8.Item Dupuytren's Contracture With Rare Bilateral Thumb and Little Finger Involvement Demonstrated by Ultrasound Elastography(2015) CANAN TIKIZ; Aslıhan Ulusoy; İHSAN ŞEBNEM ÖRGÜÇDupuytren's contracture is a disease that affects the functionality of the hand and causes contractures leading to progressive fibrosis of the palmarfascia. Dupuytren s contracture usually affects the fourth and fifth digits, but thumb involvement is rare. In this article, we presented a rare case ofDupuytren s contracture with bilateral thumb and fifth digit involvement in a 77-year-old male patient who was assessed by ultrasound elastographyand gained range of motion after rehabilitation.Item Evaluation of the physical and emotional effects of the COVID-19 pandemic on patients with fibromyalgia and chronic low back pain: A multicenter cross-sectional controlled study(2022) Merve KARAKAŞ; Ozlem Balbaloglu; Dilşad SİNDEL; Dilek Keskin; alev alp; SAİME AY; Burcu Yanık; Duygu Geler Külcü; Gülçin Ural; Fatmanur Aybala Koçak; meliha kasapoğlu aksoy; GULIN FINDIKOGLU; Arzu Atıcı; Şebnem Koldaş Doğan; Tuba Erdem Sultanoğlu; BANU ORDAHAN; Ebru KARACA UMAY; hanife caglar yagci; Mazlum Serdar Akaltun; YASEMİN ÖZKAN; Emine Eda Kurt; zeliha ünlü; canan Tıkız; Ozan Volkan YURDAKUL; SERAP SATIS; BİRKAN SONEL TUR; fatih bağcıer; Sibel Kibar; esma demirhan; Fatma Deniz Evcik; Ayşegül Ketenci; Kubra Neslihan Kurt Oktay; Filiz Eser; Nihal Tezel; Sevgi AtarObjectives: This study aimed to investigate the physical and emotional effects of the coronavirus disease 2019 pandemic in patients with fibromyalgia syndrome (FMS) and chronic low back pain (CLBP) patients. Patients and methods: The cross-sectional controlled study was performed with 1,360 participants (332 males, 1,028 females; mean age: 42.3±12.5 years; range, 18 to 65 years) between September 2020 and February 2021. The participants were evaluated in three groups: the FMS group (n=465), the CLBP group (n=455), and the healthy control group (n=440). Physical activity, pain levels, and general health status before and during the pandemic were evaluated in all participants. Stress levels were analyzed with the perceived stress scale (PSS) in all groups, and disease activity was analyzed with the fibromyalgia impact questionnaire (FIQ) in patients with FMS. Results: Patients with FMS had worsened general health status and pain levels during the pandemic compared to the other groups (p<0.01). The FMS group showed significantly higher PSS scores than those in other groups (p<0.01). There was a weak-positive correlation between FIQ and PSS parameters in patients with FMS (p<0.05, r=0.385). Conclusion: The general health status, pain, and stress levels of the patients with FMS and CLBP tended to worsen during the pandemic. This high-stress level appeared to affect disease activity in patients with FMS.Item COVID-19, cardiac involvement and cardiac rehabilitation: Insights from a rehabilitation perspective - State of the Art(2022) BİRKAN SONEL TUR; Yeşim Kurtaiş Aytür; Aysun GENÇ; Hande Özdemir; Belma Füsun Köseoğlu; Nilufer Kutay Ordu Gokkaya; Ozden Ozyemisci-Taskiran; Derya Demirbağ Kabayel; nur kesiktas; canan Tıkız; Ebru Alemdaroğlu; Başak Bilir Kaya; Serap Tomruk SutbeyazSince the beginning of the pandemic, many novel coronavirus disease 2019 (COVID-19) patients have experienced multisystem involvement or become critically ill and treated in intensive care units, and even died. Among these systemic effects, cardiac involvement may have very important consequences for the patient’s prognosis and later life. Patients with COVID-19 may develop cardiac complications such as heart failure, myocarditis, pericarditis, vasculitis, acute coronary syndrome, and cardiac arrhythmias or trigger an accompanying cardiac disease. The ratio of COVID-19 cardiac involvement ranges between 7 and 28% in hospitalized patients with worse outcomes, longer stay in the intensive care unit, and a higher risk of death. Furthermore, deconditioning due to immobility and muscle involvement can be seen in post-COVID-19 patients and significant physical, cognitive and psychosocial impairments may be observed in some cases. Considering that the definition of health is “a state of complete physical, mental and social well-being”, individuals with heart involvement due to COVID-19 should be rehabilitated by evaluating all these aspects of the disease effect. In the light of the rehabilitation perspective and given the increasing number of patients with cardiac manifestations of COVID-19, in this review, we discuss the rehabilitation principles in this group of patients.Item Demographic and clinical characteristics of inpatient stroke patients in Turkey(2022) tiraje tuncer; Neşe Özgirgin; Saliha Eroğlu demir; Sibel Basaran; Gulcan Ozturk; Özlem ALTINDAĞ; Berrin GÜNDÜZ; Nurdan Paker; hulya ARIKAN; Necmettin Yıldız; Figen Yilmaz; OZLEM SATIR; Derya Bugdayci; Duygu Geler Külcü; banu kuran; ali yavuz karahan; AYSE YALIMAN; Serpil Savaş; canan Tıkız; Ilknur Aktas; Ayşe Nur Bardak; Berna Celik; gülgün durlanık; jülide öncü; Berrin Hüner; belgin erhan; nurten eskiyurt; Fatma Merih Akpınar; Nilgun Simsir Atalay; erkan kaya; Aylin SARI; Gulcin Kaymak Karatas; Ozden Ozyemisci-Taskiran; Beril DOĞU; Demet UÇAR; Feyza Unlu OzkanObjectives: This study aims to assess the stroke rehabilitation facilities provided by university hospitals (UHs) and training and research hospitals (TRHs) and to evaluate the geographical disparities in stroke rehabilitation. Patients and methods: Between April 2013 and April 2014 a total of 1,529 stroke patients (817 males, 712 females; mean age: 61.7±14.0 years; range, 12 to 91 years) who were admitted to the physical medicine and rehabilitation clinics in 20 tertiary care centers were retrospectively analyzed. Demographic, regional and clinical characteristics, details of rehabilitation period, functional status, and complications were collected. Results: The median duration of stroke was five (range, 1 to 360) months. The ratio of the patients treated in the TRH in the Marmara region was 77%, but only 25% of the patients were living in the Marmara region. Duration of hospitalization was longer in the TRHs with a median of 28 days compared to those of UHs (median: 22 days) (p<0.0001). More than half of the patients (55%) were rehabilitated in the Marmara region. Time after stroke was the highest in the Southeast region with a median of 12 (range, 1 to 230) months and the lowest in the Aegean region with a median of four (range, 1 to 84) months. Conclusion: This study provides an insight into the situation of stroke rehabilitation settings and characteristics of stroke patients in Turkey. A standard method of patient evaluation and a registry system may provide data about the efficacy of stroke rehabilitation and may help to focus on the problems that hinder a better outcome.Item Sağlık Alanında Öğrenim Gören Üniversite Öğrencilerinde Uygulamalı Ders ve Stajın Akademik Öz Yeterlik Düzeyleri ve Problem Çözme Becerilerine Etkisi: Kesitsel Bir Araştırma(2022) Derya Ozer Kaya; Erhan SEÇER; güldane dinç; HİLAL UZUNLAR; Tuğçe Şirin KorucuAmaç: Bu araştırma, sağlık alanında öğrenim gören üniversite öğrencilerinin uygulamalı ders ve staj alıp/almama durumlarına göre akademik öz yeterlik düzeyleri ve problem çözme becerilerini karşılaştırmak amacıyla gerçekleştirildi. Gereç ve Yöntemler: Araştırmaya sağlık alanında öğrenim gören 230 üniversite öğrencisi (yaş ortalamaları; 21,34±1,67 yıl) dâhil edildi. Öğrenciler, en az bir dönem yüz yüze uygulamalı ders alanlar ile almayanlar ve herhangi bir sağlık kurumunda en az 3 hafta staj alanlar ile almayanlar olarak gruplandırıldı. Öğrencilerin akademik öz yeterlik düzeyleri, Akademik Öz-Yeterlik Ölçeği ile problem çözme becerileri ise problem çözme envanteri ile değerlendirildi. Bulgular: Uygulamalı ders ve staj alan ile almayan hemşirelik ve ebelik bölümü öğrencilerinin Akademik Öz-Yeterlik Ölçeği ve problem çözme envanteri toplam ve alt boyut puanları arasında anlamlı bir fark bulunmadı (p˃0,05). Bununla birlikte staj alan ile almayan fizyoterapi ve rehabilitasyon bölümü öğrencilerinin Akademik Öz-Yeterlik Ölçeği bilişsel uygulamalar alt boyut puanları, problem çözme envanteri toplam puanları, kendine güvenen, planlı ve aceleci yaklaşım alt boyut puanları arasında anlamlı bir fark bulundu (sırasıyla p=0,049, p=0,005, p=0,009, p=0,031, p=0,005). Sonuç: Bu araştırmanın sonucunda, uygulamalı ders ve staj alan ile almayan hemşirelik ve ebelik bölümü öğrencilerinin akademik öz yeterlik düzeylerinin ve problem çözme becerilerinin benzerlik gösterdiği sonucuna ulaşıldı. Bununla birlikte staj alan fizyoterapi ve rehabilitasyon bölümü öğrencilerinin bilişsel uygulama becerilerinin daha iyi olduğu ve problem çözme sürecinde daha planlı, kendine güvenen ve aceleci olmayan bir yaklaşım sergilediği görüldü.Item Investigation of the Effect of Learning Styles on Critical Thinking\rDispositions of Physiotherapy and Rehabilitation Students(2022) Erhan SEÇER; Derya Ozer KayaObjective: This study was conducted to investigate the effects of learning styles on the critical thinking dispositions of physiotherapy and rehabilitation students.\rMethods: In this study, 344 physiotherapy and rehabilitation students were included, which was planned as a cross-sectional design. The learning styles of students\rwere assessed by the BIG16 Learning Styles Inventory and the critical thinking dispositions were assessed by the Marmara Critical Thinking Dispositions Scale.\rResults: The dominant learning style of the students was observed to be visual (14.84 ± 5.93) and there was no significant difference between the auditory learning\rstyle scores of the students who did and did not do practical internships (P=.039). Also, the students’ critical thinking dispositions were observed to be high (115.33\r± 11.59), and the level of the open-mindedness of senior students during critical thinking was higher than those of other grades (P = .013). However, no significant\rdifference was found between the critical thinking dispositions of students with different learning styles (P=.693).\rConclusion: It is thought that the critical thinking dispositions of the students of the physiotherapy and rehabilitation department should be raised to a higher level\rin terms of all sub-dimensions in the undergraduate education process, and the course contents and practical internships of the department should be enriched\rvisually and audibly. In addition, it is suggested that studies on physiotherapy and rehabilitation students consider students’ learning styles and critical thinking\rdispositions by comparing face-to-face and distance education processes.Item Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Öğrencilerinin Mesleki Farkındalık ve Kaygı Düzeylerinin Sosyodemografik ve Eğitimsel Parametrelere Göre Karşılaştırılması: Kesitsel Bir Çalışma(2023) Erhan SEÇER; Derya Ozer KayaAmaç: Bu çalışma, fizyoterapi ve rehabilitasyon ö ğrencileri- nin mesleki farkındalık ve kaygı düzeylerinin sosyo-demografik ve eği- timsel parametrelere göre kar şılaştırılmasını amaçladı. Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya 481 öğrenci dâhil edildi. Mesleki kaygı düzey- leri Mesleki Farkındalık Düzeyi Anketi ile, mesleki farkındalık düzey- leri ise Mesleki Kaygı Anketi ile değerlendirildi. Bulgular: Birinci sınıf öğrencileri “bölümde bir dönemde al ınabilecek toplam Avrupa Kredi Transfer Sistemi de ğeri” ile ilgili soruya daha yüksek oranda do ğru cevap verdi. İkinci sınıf öğrencileri “bölümün toplam mezuniyet kre- disi” ile ilgili soruya daha dü şük oranda do ğru cevap verdi. Üçüncü sınıf öğrencileri “fizyoterapist meslek yasas ı” ve “fizyoterapistlerin meslek hayatlarında en sık maruz kaldıkları meslek hastalığı” ile ilgili sorulara daha düşük oranda doğru cevap verdi. Dördüncü sınıf öğren- cileri “Türkiye fizyoterapistler günü”, “Türkiye'de ilk defa fizyoterapi ve rehabilitasyon eğitimine başlayan üniversite” ve “fizyoterapi ve re- habilitasyon alanında yüksek lisans ve doktora derecesi için gerekli şartlar” ile ilgili sorulara daha yüksek oranda doğru cevap verdi. Kız öğ- rencilerin, koruyucu aileye sahip olan ve kişilerarası ilişkilerde güçlük çeken öğrencilerin mesleki kaygı düzeyleri daha yüksekti (p˂0,05). Bi- rinci sınıf öğrencilerinin, gelir ortalamas ı ve sosyo-ekonomik düzeyi daha yüksek olan ö ğrencilerin mesleki kayg ı düzeyleri daha dü şüktü (p˂0,05). Sonuç: Fizyoterapi ve rehabilitasyon bölümü müfredat iç- eriğinin ö ğrencilerin fark ındalık ve kayg ı düzeylerini geli ştirmeyi amaçlayan mesleki dersler aç ısından zenginleştirilmesi önemli olabi- lir.Item Tremor, Gait, and Balance Disorders in Essential Tremor and the Efficacy of Atenolol(2023) A. K. Ayşin KISABAY; Gülsüm SARUHAN DURMAZ; Ceyla ATAÇ; Tarik DUKSAL; Figen GÖKÇAY; Neşe ÇELEBİSOYBackground: To assess gait and balance in patients with essential tremor (ET), which is the most common tremor disorder characterized by bilateral action tremor of the hands with possible involvement of further tremor locations and to test the efficacy of atenolol on tremor and gait and balance. Methods: In this prospective study, gait and balance were evaluated by static posturography in addition to International Cooperative Ataxia Rating Scale (ICARS) in 22 ET patients without any additional neurologic signs on examination. Tremor severity was assessed by The Essential Tremor Rating Assessment Scale (TETRAS). The efficacy of atenolol 100 mg/day both on tremor and gait and balance was investigated. Posturographic recordings were performed in gender, age , and height matched healthy volunteers who constituted the control group. Results: The mean center of gravity sway velocity of the ET patients recorded on firm and foam surfaces with eyes open and closed was not significantly different from the healthy controls but sway velocity on tandem stance was significantly increased (P = 0.032). Gait speed (P = 0.015) was decreased and step width was increased (P = 0.001). An improvement in TETRAS scores was recorded with atenolol treatment (P = 0.046). An improvement not reaching statistical significance was present in ICARS scores (P = 0.059). However, posturo graphic parameters did not change significantly (P > 0.05). Conclusion: Increased sway velocity on tandem stance, decreased gait speed and increased step width are consistent with midline cerebellar dysfunction in ET patients with no obvious gait and balance deficits on clinical examination. Atenolol seems to be effective on tremor but does not cause a significant improvement in gait and balance deficits.Item SPONDİLOEPİ (META) FİZYAL DİSPLAZİ ÖN TANILI BEŞ TÜRK ERKEK HASTADAKİ GENETİK ETYOLOJİNİN ARAŞTIRILMASI(2023) Hamide Betül Gerik-Çelebi; fethi sirri camAMAÇ: İskelet displazisi orantısız boy kısalığı ve çeşitli ortopedik komplikasyonlarla karakterize kompleks bir hastalık grubudur. X'e Bağlı Spondiloepifizyal Displazi Tarda, progresif spondiloepi(meta)fizyal displazi ve prematür osteoartritin eşlik ettiği X'e bağlı kalıtsal bir iskelet displazisidir. Trafficking protein particle complex 2 (TRAPPC2) geni bu hastalıkla ilişkilendirilmiştir. Progresif psödoromatoid displazi (PPRD), dirsek eklemlerinde genişleme ve artrit benzeri bulgular ile karakterize bir hastalıktır. Otozomal resesif kalıtımlı bir iskelet displazisi subgrubu olan bu hastalığa ise 6q21 kromozomal lokasyonunda bulunan celluler communication network factor 6 (CCN6) genindeki mutasyonlar neden olur. Bu çalışma ile X'e bağlı ya da otozomal resesif kalıtım paterni düşünülen, yıllardır tanı almamış beş erkek bireye tanı koyarak, olası tedavileri belirlemek ve prenatal preimplantasyon genetik test olanağı sunmak amaçlandı. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışmaya, X'e bağlı veya otozomal resesif kalıtımlı iskelet displazisi olan beş erkek kardeş dahil edildi. Dört hastaya Whole Ekzom Sekanslama (WES) yapıldı. Bir hasta ve aynı aileden dört sağlıklı bireye ise Sanger sekanslama yapıldı. BULGULAR: Etkilenen tüm kardeşlerde CCN6 geninde homozigot c.210C>A (p.Cys70Ter) ve c.302G>A (p.Gly101Glu) mutasyonları bulundu. Böylece, X'e bağlı resesif kalıtım paterni olma olasılığına rağmen WES sonrası otozomal resesif PPRD tanısı koyuldu. SONUÇ: Bu çalışma normalde bir çocukluk çağı hastalığı olan Progresif psödoromatoid displazisi tanısı alan ortalama yaşı 54.6 olan en yaşlı hastaları sunmaktadır. p.Cys70Ter değişikliği Türk hastalarda en sık görülen patojenik varyanttır. Bu çalışma, Progresif psödoromatoid displazinin ortalama yaşam süresi üzerinde anlamlı bir etkisinin olmadığını göstermesi açısından da önemlidir. Aynı zamanda bu çalışma, bu hastalığın seyrini ve yaşam boyu eşlik edebilecek klinik bulguları göstermesi açısından da önemlidir.Item The caregiver burden of informal caregivers for stroke patients with and without dysphagia: A multi-center, cross-sectional study in Türkiye(2023) Esra Giray; sibel eyigor; yalkın çalık; İlknur Albayrak; Aylin SARI; Ebru UMAY; Mazlum Serdar Akaltun; canan Tıkız; zeliha ünlü; meltem vural; Banu Aydenız; ali yavuz karahanObjectives: The aim of this study was to investigate the caregiver burden (CB) of informal caregivers for stroke survivors with and without dysphagia and to assess the relationship between the CB levels of informal caregivers for stroke survivors with dysphagia, patients’ swallowing-related quality of life (QoL), and patients’ stroke-specific QoL. Patients and methods: This multi-center, prospective, cross-sectional study included a total of 120 stroke patients (76 males, 44 females; mean age: 61.1±12.3 years; range, 19 to 86 years) between October 2019 and 2020. Of the patients, 57 had dysphagia and 63 had no dysphagia. The Functional Oral Intake Scale (FOIS) was used to classify the degree of functional dietary limitation caused by each patient’s swallowing impairment. Patients and caregivers completed the Eating Assessment Tool (EAT-10), Swallowing Quality of Life (SWQoL) questionnaire, Stroke Impact Scale (SIS), and the Zarit Caregiver Burden Interview (ZBI). Results: The CB levels were higher in those caring for stroke patients with dysphagia than in those caring for stroke patients without dysphagia. Caregiver burden was found to be associated with patients’ swallowing-related QoL and stroke-related QoL. Significant predictors of high CB scores (F=2.55, R2=0.59; p=0.007) were being an employed caregiver (B=17.48, p=0.003), being a caregiver with high school (B=-19.6, p=0.03), and secondary school (B=-16.28, p=0.02) educational status, being son, daughter (B=30.63, p=0.007) or other relative of the patient (B=20.06, p=0.01), lower FOIS stage (B=-3.14, p=0.011), lower SWQoL (B=0.52, p=0.009) and lower SIS (B=-0.37, p=0.04) scores. Conclusion: Caregivers of stroke patients with dysphagia suffer from a higher CB than those without dysphagia. In stroke patients with dysphagia, swallowing-related QoL is associated with the QoL levels of stroke patients and the CB levels of their caregivers. Employment status, educational status of caregiver, caregiver’s relativity to the patient, FOIS stage, swallowing and stroke related QoL of the patients are factors related to burden levels of caregivers of stroke patients with dysphagia. These results may help health professionals to understand dysphagia as an essential source of CB and consider it, while planning treatments.Item Botulinum Toxin Treatment in a Case of Dystonia Associated with Complex Regional Pain Syndrome(2024) canan Tıkız; Ilhan Celil OzbekItem Lenfödem yönetimi bilgi ölçeği güvenirlik ve geçerlilik çalışması(2024) YASEMİN ÖZKAN; Pınar OKYAY; Lale CERRAHOĞLU; Yasemin TURAN; Aylin SÖNMEZ; Sencar ÖZTÜRKAmaç:Lenfödemle ilgili bilgiyi değerlendirecek bir ölçeğe Türkçe literatürde daha önce rastlanmamıştır. Bu çalışma ile sağlık personelinin lenfödem yönetimine ilişkin bilgi düzeyinin değerlendirilmesini sağlayacak bir ölçeğin geliştirilmesi amaçlandı. Yöntemler: Bu metodolojik çalışma için Üniversite Etik Kurul'dan 31 sayılı, 1453 Protokolü ile onay alınmıştır. Araştırma Hastanesi Başhekimliğinden uygulama izni alınmıştır. Literatür taramasıyla Lenfödem Yönetimi Bilgi Ölçeği'nin \"etiyoloji, tanı, tedavi ve yaşam tarzı\" başlıklarını içeren 45 maddeden oluşan değerlendirme ölçeği oluşturulmuştur. Ölçeğin değerlendirilmesinde Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon alanında uzman 16 öğretim üyesinin görüşlerine başvurulmuştur. Bulgular: Bu çalışmada lenfödem yönetiminin dört ana başlık altında toplanıp kavramsal bir çerçeve oluşturulmuştur, uygulanabilirlik ve güvenirlik geçerliliği analizleri sonrasında tüm soruların değerlendirilmesinin uygun olduğu görülmüştür. İçerdiği soruların uygulanabilir ve değerlendirilmesinin kolay bir ölçek olduğu saptanmıştır Sonuç: Uzman görüşleri alınarak literatürün gözden geçirilmesiyle geliştirilen Lenfödem Yönetimi Bilgi Hızlı Değerlendirme Ölçeği, lenfödem hastalarına verilen danışmanlık hizmetlerinin kalitesini arttıracaktır. Koruyucu önlemlerin arttırılması hastaların yaşam kalitesini artıracaktır.Item Karaciğerde hidatik kisti taklit eden müsinöz kistik neoplazi: İki nadir olgu(2024) Emel Tekin; toros taskin; semin ayhanKaraciğerin müsinöz kistik neoplazisi (KMKN) bütün karaciğer kistlerinin %5’inden azını oluşturan nadir bir tümördür. Yavaş büyümeleri nedeniyle radyolojik ve klinik olarak benin kist lehine değerlendirilse de aslında premalin lezyonlardır. Biz bu nadir tümörlere olan farkındalığı arttırmak amacıyla, radyolojik olarak yanlış tanı ile opere olmuş iki olgu sunduk. Aktif şikayeti olmayan 47 yaşında kadın hastanın karaciğerinde radyolojik olarak hidatik kist düşünülen 58 x 40 mm boyutunda kistik lezyon saptandı. Patolojik incelemede multiloküle kistin duvarında düşük dereceli müsinöz epitel altında ovaryan tip stroma izlendi. Abdominal distansiyon şikayeti bulunan 50 yaşında kadın hastada yapılan radyolojik görüntü- lemede hidatik kist lehine değerlendirilen karaciğerin sol lobunu dolduran 204 x 140 mm boyutunda kistik lezyon saptandı. Histopatolojik olarak kist iç yüzeyi düşük dereceli müsinöz epitelle döşeli olup kist duvarındaki yaygın ödem ve kanama nedeniyle ovaryan tip stroma ancak immün- histokimya ile gösterilebildi. Her iki olgunun da tanısı düşük dereceli KMKN idi. Makroskopik inceleme sırasında kist duvarı intakt olmadığı için, total eksizyon ya da cerrahi sınırlar hakkında yorum yapılamadı. KMKN nadir görülmesi ve spesifik radyolojik özelliklerinin olmaması nedeniyle cerrahi öncesi ayırıcı tanıda zorluk yaratan tümörlerdir. Benin olanlarda total eksizyon sonrası prognoz mükemmel olması ile birlikte nüksler de bildirilmiştir.