Browsing by Subject "Romatoloji"
Now showing 1 - 20 of 33
Results Per Page
Sort Options
Item Herpes zoster nöritine bağlı gelişen omuz parezisi: Bir olgu sunumu(2005) Çiğdem TÜZÜN; Timur PIRILDAR; Canan TİKİZ; Hatice MAVİOĞLUBu olgu sunumunda, herpes zoster (HZ) enfeksiyonu sonrası gelişen ve tek taraflı C5-6 innervasyonlu kaslarda güçsüzlük ile seyreden bir segmenter motor parezi (SMP) vakası sunulmuştur. Günlük yaşam aktivitelerinin belirgin derecede kısıtlandığı olguda elektrofizyolojik olarak üst brakiyel pleksus nöriti saptanmış ve uygulanan fizik tedavi programı ile kısa sürede nörolojik semptomlar ve elektrofizyolojik bulgularda düzelmeler kaydedilmiştir. Bu vakayı sunmaktaki amacımız, omuz patolojileri arasında HZ'e bağlı SMP'nin de akılda tutulması gereğini vurgulamak ve bu vaka nedeniyle mevcut literatürü gözden geçirmektir.Item Soliter rektal ülser sendromlu bir olgu(2005) Yılmaz Dilek ÇİFTDOĞAN; Deniz AYDOĞAN; Erhun Kasırga; Muzaffer POLATSoliter rektal ülser sendromu (SRUS) çocuklarda nadir görülen, rektal kanama, tenesmus, ishal, kabızlık ve mukuslu dışkılama bulgularıyla karakterize bir hastalıktır. SRUS etyolojisi multifaktoriyeldir ve etiyolojide iskemi ve travmaönemli role sahiptir. Burada rektal kanama, değişmiş dışkılama alışkanlıkları ve karın ağrısı ile başvuran, kabızlığın olduğu dönemlerde sert fekalomların rektumdan parmakla çıkarıldığı öğrenilen onaltı yaşındaki erkek olgu sunulmuştur. Olguya endoskopik inceleme ile SRUS kesin tanısı konuldu. Bu olgu sunumu ile rektal kanama ve değişken dışkılama şekli yakınmaları olan olgularda mutlaka soliter rektal ülser sendromunun düşünülmesi gerektiği ve yineleyenyakınmaları olan olgularda SRUS'u tanımlamada endoskopik incelemenin önemi vurgulanmak istenilmiştir.Item Konservatif tedaviye dirençli lateral epikondilitte ekstansör gevşetme ve kortikal dirillemenin sonuçları(2005) Güvenir OKCU; Hüseyin S. YERCAN; Uğur ÖZİÇ; Aziz VATANSEVERAmaç: Konservatif tedaviye yanıt vermeyen dirsek lateral epikondilitinde açık cerrahi teknikle uygulanan ekstansör tenotomi ve kortikal dirillemenin sonuçları değerlendirildi.Hastalar ve yöntemler: Çalışmaya, en az 12 ay süreyle uygulanan konservatif tedaviye yanıt alınamadığı için açık cerrahi teknikle tedavi edilen 16 hastanın (14 kadın, 2 erkek; ort. yaş 43; dağılım 30-55) 17 dirseği alındı. Cerrahi öncesi yakınmaların süresi ortalama 13 aydı (dağılım 12-16 ay). Tüm olgularda açık cerrahi teknikle lateral epikondil distalinden ekstansör tenotomiden sonra epikondile 2-3 adet dirilleme yapıldı. Ameliyat sonrasında immobilizasyon uygulanmadı. Tedavi sonuçlarının değerlendirilmesinde ameliyat öncesi ve sonrası ağrı şiddetinin karşılaştırılması ve Verhaar ve ark.nın fonksiyonel değerlendirme ölçütlerinin modifikasyonu kullanıldı. İzlem süresi ortalama 26 ay (dağılım 13-54 ay) idi.Bulgular: Ameliyat öncesinde 88.5 olan ağrı şiddeti ortalaması son kontrolde anlamlı derecede düşük (ort. 14.2) bulundu (p<0.05). Ağrı şiddetinin en az %50 azalması ortalama dokuzuncu haftada gerçekleşti (dağılım 6-20 hafta). Modifiye Verhaar ölçütlerine göre 12 olguda (%75) çok iyi, iki olguda iyi (%12.5), iki olguda kötü sonuç alındı. Kötü sonuç alınan iki olguda, eşlik eden radial tünel sendromunun gözden kaçırıldığı saptandı. Komplikasyon olarak bir olguda seroma gelişti.Sonuç: Yüksek başarı oranı ve düşük komplikasyon oranı, klasik açık cerrahi teknikle yapılan ekstansör tenotomi ve kortikal dirillemenin lateral epikondilit tedavisinde etkili olduğunu göstermektedir.Item Yaşlılarda kalça kırığı ve rehabilitasyon sorunları(2006) CANAN TIKIZ; Çiğdem TÜZÜNKalça kırıkları disabilitenin önemli bir nedeni olarak yaşlı populasyonda sık görülen bir sorundur. Osteoporoz, Parkinson hastalığı ya da inme gibi nöromotor disfonksiyona neden olan hastalıklar, kognitif bozukluklar ve denge bozuklukları nedeniyle yaşlılar kalça kırıkları açısından genç populasyona göre daha yüksek risk altındadırlar. Bu hastalarda kırık öncesi fonksiyonel düzeye dönüş en iyi şekilde cerrahi tedavi ile mümkün olmaktadır. Ancak ileri yaş ve eşlik eden hastalıklar nedeniyle cerrahi sonrası komplikasyonlar daha fazla görülmekte ve buna bağlı olarak da mortalite hızı artmaktadır. Hayatta kalanlarda ise yaşam kalitesi belirgin şekilde olumsuz yönde etkilenebilmektedir. Bu yazıda amacımız yaşlı hastaların kalça kırıklarından korunması için alınması gereken önlemlerin yanı sıra, kalça kırıklı yaşlı bireylerin rehabilitasyonu ve rehabilitasyon aşamalarında karşılaşılabilecekleri sorunları gözden geçirmektir.Item Fizik tedavi ve rehabilitasyon polikliniğine ilk kez başvuran ve fibromiyalji tanısı konan hastalarda depresif bozuklukların görülme sıklığı ve aleksitimi ile ilişkisi(2007) Altınay FIRAT; Çiğdem TÜZÜN; CANAN TIKIZ; Gürlek Ebru YÜKSEL; Ömer AYDEMİR; E. Oryal TAŞKINAmaç: Bu çalışmada, fizik tedavi ve rehabilitasyon (FTR) polikliniğine ilk kez başvuran ve fibromiyalji (FM) tanısı konan hastalarda depresif bozuklukların görülme sıklığı ve aleksitimi ile ilişkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmanın örneklemini, FTR polikliniğine ilk kez başvuran, Amerikan Romatoloji Birliği tarafından geliş-tirilen ölçütlere göre FM tanısı konan ve çalışmaya alınma ölçütlerini karşılayan ardışık 50 hasta oluşturmuştur. Hastaların değerlendirilmesinde DSM-IV Eksen I Bozuklukları için Yapılandırılmış Klinik Görüşme (SCID-I) Duygudurum modülü, Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HAM-D) ve 20 soruluk Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAÖ-20) kullanılmıştır. Verilerin istatistiksel değerlendirmesinde kategorik değişkenler için ki-kare, sayısal değişkenler için t testi kullanılmıştır. HAM-D ve TAÖ-20 ölçek puanlarının korelasyonun test edilmesinde Pearson korelasyon testi yapılmıştır. Sonuçlar: Deneklerde majör depresif bozukluk %44, başka türlü adlandırılamayan depresif bozukluk %14 ve distimik bozukluk %10 oranında bulunmuştur. Hastaların hiçbiri depresyon için bir çare arama davranışında bulunmamıştır ve antidepresan ilaç kullanmamaktadır. Herhangi bir depresif bozukluk tanısı konan deneklerin TAÖ-20 puanları daha yüksektir (p=0.022). Aleksitimik deneklerin HAM-D puan ortalaması daha yüksektir (p=0.035) ve TAÖ-20 puanları ile HAM-D puanları arasında pozitif bir korelasyon saptanmıştır (p= 0.014). Tartışma: FM hastalarında depresyon önemli oranda tabloya eşlik etmektedir. Aleksitimi puanları yüksek olan hastalarda depresyon yaygınlığı daha fazladır. FM’li hastalar depresyonlarını yaşayamayan ve depresyon sağaltımı açısından çare aramayan kişiler olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle, FM hastalarının sağaltım sürecinde depresyon tanısının ayrıca değerlendirilmesi gereklidir.Item Romatoid artritte ekstansör pollisis longus kopmaları için ekstansör indisis proprius transferi(2007) Taçkın ÖZALP; Erhan COŞKUNOL; oğuz özdemir; Serkan Erkan; İsmail H. ÇALLIAmaç: Bu çalışmada romatoid artrite bağlı ekstansör pollisis longus (EPL) tendon kopmalarında ekstansör indisis proprius (EİP) transferinin sonuçları incelendi. Çalışma planı: Yirmi dört hastada (7 erkek, 17 kadın; ort. yaş 41; dağılım 22-72) romatoid artrite bağlı gelişen 25 EPL kopması için EİP transferi yapıldı. Tendon kopması ile cerrahi arasında geçen süre ortalama 4.3 aydı (dağılım 1.5-11 ay). Transfer sonrasında parmak hareketlerinin değerlendirilmesinde Lemmen ve ark. tarafından geliştirilen spesifik EİP-EPL değerlendirme yöntemi kullanıldı. Hastaların çimdik ve kavrama güçleri ölçüldü. Başparmak için metakarpofalangeal (MKF) ve interfalangeal (İF) eklemlerin hareket genişlikleri sağlam tarafla karşılaştırıldı. Hasta memnuniyeti görsel analog skala ile değerlendirildi. Ortalama takip süresi 6.2 yıl (dağılım 4.7-7.9 yıl) idi.Sonuçlar: Parmak hareketlerinin değerlendirilmesinde 14 parmakta (%56) mükemmel, altı parmakta (%24) iyi, dört parmakta (%16) orta, bir parmakta (%4) kötü sonuç elde edildi. Parmakların çimdik gücü normal tarafın %86’sı, kavrama gücü %92’si kadardı. Görsel analog skala ile memnuniyet skoru ortalama 74 (dağılım 24-99) bulundu. Ameliyat edilmeyen tarafla karşılaştırıldığında, başparmak hareket genişliğinde ortalama 23°, işaret parmağın hareket genişliğinde 7°, başparmak ekstansiyonunda İF eklemde 9°, MKF eklemde 17° kayıp oluştu. Yirmi bir elde bağımsız işaret parmağı ekstansiyonu izlendi. Çıkarımlar: Romatoid artrite bağlı kopmalarda EİP’nin EPL’ye transferi başarılı bir yöntemdir.Item Ankilozan spondilit hastalığında osteoporoz(2007) Mehmet Tuncay DURUÖZ; Yasemin TURANAnkilozan spondilitli (AS) hastalardaki osteoporoz (OP) iyi bilinmektedir. Uzun dönemdeki AS’nin karakteristik bir özelliği de OP sonucu olarak gelişen vertebral kırıklardır. Ankilozan spondilitteki OP’nin tanısı hala tartışmalıdır. Hastalar kemik dansitometrisi ile değerlendirilmelerine rağmen ligaman kalsifikasyonları ve sindesmofit oluşumları nedeniyle yorum yapmak güçleşmektedir. Bu yazıda, AS hastalarındaki OP ve vertebral kırığın etyopatogenezi, tanısı ve tedavisi son literatürler gözden geçirilerek sunulmuştur. (Osteoporoz Dünyasından 2007;13:83-7)Item Trapezius felcinde modifiye Eden-Lange prosedürü: Olgu sunumu(2007) Taçkın ÖZALP; Huseyin Yercan; Serkan Erkan; Güvenir OKCUTrapezius kas felci, spinal aksesuvar sinirin yaralanması sonucu gelişen bir durumdur. Trapezius kasında bir fonksiyon bozukluğu skapulanın stabilizasyonunu bozarak kanatlanmasına neden olur. Yirmi beş yaşında, aktif olarak spor yapan bir üniversite öğrencisi omzunda düşüklük ve abdüksiyonda ağrı yakınmasıyla başvurdu. Hastanın üç yıl önce bir düşme sonrasında yer değiştirmemiş skapula kırığı olduğu ve bir süre konservatif tedavi gördüğü öğrenildi. Sağ omuzda diğer omza göre asimetri ve düşüklük vardı. Sağ skapulanın özellikle 90° abdüksiyondan sonra laterale doğru belirgin kanatlandığı izlendi. Elektromiyografide trapezius kasının izole felci saptandı. Hastaya modifiye Eden-Lange prosedürü ile rekonstrüksiyon uygulandı. İki yıllık takip sonrasında omuz asimetrisinin azaldığı, aktif abdüksiyonun ağrısız olduğu ve aktif spor hayatına geri dönen hastanın sonuçtan çok memnun olduğu gözlendi.Item Spondiloartropatili hastaların klinik ve radyolojik özellikleri(2008) Yasemin TURAN; Lale Cerrahoglu; Mehmet Tuncay DURUÖZAmaç: Bu çalışmada spondiloartropati (SpA) hastalarının klinik özelliklerinin tanımlanması amaçlanmıştır. Hastalar ve Yöntem: Avrupa Spondiloartropati Çalışma Grubu (ESSG) tanı kriterlerini karşılayan 120 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların 48'i ankilozan spondilit (AS), 42'si reaktif artrit (ReA), 9'u psoriatik artrit (PsA), 3'ü enteropatik artrit (EA) ve 18'i sınıflandırılamayan SpA (uSpA) alt gruplarından oluşmaktaydı. Demografik veriler, klinik bulgular ile sakroiliit evrelemesi not edildi. Entezit şiddeti Mander entezis İndeksi (MEİ) kullanılarak hesaplandı. AS Hastalık Aktivite İndeksi (BASDAI) ve Hastalık Fonksiyonel İndeksi (BASFI) sırasıyla AS hastalarının hastalık aktivitesini ve fonksiyonel durumunu değerlendirmek amacıyla kullanıldı.Bulgular: En sık görülen semptom gece ağrısı (%55,1) iken, en sık görülen radyografik tutulum sağ taraf sakroiliit (%95,8) olarak bulundu. Epin kalkanei ise en fazla PsA (%55,5) ve EA (%33,3) hastalarında gözlendi. SpA hastalarındaki entezit görülme oranı %86,7 olarak bulundu. SpA hastalarında en fazla tutulan entezis bölgesinin sakroiliak bölge olduğu saptandı (%50). Üveit en fazla AS hastalarında (%16,7) gözlenirken topuk ağrısı yakınması en fazla ReA hastalarında (%47,6) gözlendi.Sonuç: SpA hastalarının birçok klinik bulguları ortak olmakla birlikte hastaların en fazla rahatsız olduğu yakınmanın gece ağrısı olduğu gözlendi. Bu açıdan hastaların bu konuda sorgulanıp medikal tedavilerinin bu açıdan düzenlenmesi gerekmekte olduğunu düşünmekteyiz. (Rheumatism 2008; 23: 46-51)Item Patellofemoral ağrı sendromunda diz ekleminin propriyosepsiyonu(2008) Gökhan AKKAYA; Devrim Akseki; Mehmet ERDURAN; Halit PINARAmaç: Spor yaralanmalarının ya da eklem hastalıklarının etyoloji, tanı ve tedavilerinde propriyosepsiyon kavramı gittikçe daha fazla önem kazanmaktadır. Bu çalışmada patellofemoral ağrı sendromu (PFAS) olan hastalarda diz propriyosepsiyonu değerlendirildi. Çalışma planı: Çalışmaya, klinik olarak tek taraflı PFAS tanısı konan 28 hasta (18 kadın, 10 erkek; ort. yaş 28; dağılım 16-48) ve kontrol grubu olarak, herhangi bir diz yakınması olmayan 27 normal gönüllü (13 kadın, 14 erkek; ort. yaş 26; dağılım 19-32) alındı. Hastaların ortalama yakınma süresi 35.8 hafta (dağılım 2 hafta-3 yıl) idi. Hasta ve kontrol grubunun diz propriyosepsiyonları, dört farklı hedef açı için (15°, 30°, 45°, 60°) aktif eklem pozisyon duyusu yöntemi kullanılarak dijital gonyometre ile ölçüldü ve sonuçlar karşılaştırıldı. Sonuçlar: Patolojik dizlerde, karşı dizlere ve kontrol grubunun sağ ve sol dizlerine göre tüm hedef açılarda yanılma daha fazla idi. Patolojik dizlerle karşı dizler arasında dört hedef açının üçünde (15°, 30°, 60°), 1.01±0.25° ile 1.65±0.43° arasında değişen farklar saptandı (p<0.05). Patolojik dizlerle kontrol grubunun sağ ve sol dizleri arasında ise tüm hedef açılarda 2.48±0.92° ile 3.87±2.46° arasında değişen farklılıklar vardı (p<0.001). Hastaların normal dizlerinde de, kontrol grubunun sağ ve sol dizlerine oranla daha fazla yanıldıkları gözlendi (p<0.001). Aradaki fark bazı hedef açılarda 2.7 dereceyi geçmekteydi. Çıkarımlar: Sonuçlarımız PFAS bulunan hastalarda diz eklemi propriyosepsiyonunun azaldığını, sorundan normal dizin propriyosepsiyonun da benzer şekilde etkilendiğini göstermektedir. Bu çalışmanın bulguları ışığında, PFAS bulunan olguların tedavisinde propriyoseptif egzersizlerin de dikkate alınması önerilebilirItem Ankilozan Spondilit Tedavisi için ASAS/EULAR Önerileri Hasta Versiyonunun Türkçe'ye Çevirisinin Hastalarca Değerlendirilmesi(2009) Salih ÖZGÖÇMEN; Mehmet Tuncay DURUÖZAmaç: Bu çalışmada Assesment in SpondyloArthritis international Society (ASAS) ve European League Against Rheumatism (EULAR) ankilozan spondilit tedavi önerileri hasta versiyonunun Türkçe'ye çevrilmesi ve hastalarca değerlendirilmesi amaçlanmıştır.Yöntem ve Gereçler: Her birisi Ankilozan Spondilit Hasta Derneği (ASHAD) üyesi toplam 12 katılımcı bu çalışmaya davet edilmiştir. Tüm katılımcılar AS'li hastalar olup, önerilerin her bir maddesinin Türkçe çevirisi, anlam bütünlüğü ve Türk AS'li hastalarca anlaşılabilirliği üzerinde tartışarak maddeleri skorlamışlardır. Bulgular: On iki katılımcının (4 kadın, 8 erkek) medyan yaşları 39.5, hastalık süreleri ise medyan 11.5 yıl olup, Bath Ankilozan Spondilit Hastalık Aktivite İndeksi (BASDAI) ve Bath Ankilozan Spondilit Fonksiyonel İndeksleri (BASFI) medyan değerleri, sırasıyla 4.0 ve 3.42 olarak bulunmuştur. Katılımcılar 10 öneri maddesinin tümünde ortalama >%80 uzlaşma düzeyini sağlamış ve önerilerin tümünü ortalama 9.83±0.39 olarak skorlamışlardır.Sonuç: ASAS/EULAR ankilozan spondilit tedavi önerileri hasta versiyonu başarıyla Türkçe'ye çevrilmiş ve üzerinde hastalar tarafından tam bir fikir birliği oluşmuştur. Tıbbi kavramların yoğun şekilde kullanıldığı ve hastalarca anlaşılması zor tedavi kılavuz veya önerilerin günlük dile çevrilerek hasta versiyonlarının hazırlanması daha geniş kitlelere ulaştırılması ve tedaviyi alan hastalarında katılımının sağlanmasında yararlı olacaktırItem Ciddi torakolomber kifoskolyozu ve zor hava yolu olan olguda anestezi yönetimi(2009) Tezcan Gönül KELEŞ; Selçuk BULUT; İsmet TOPÇU; Tulin OzturkHer iki bacakta doku defekti nedeniyle operasyonu planlanan olgu, 48 yaşında, erkek, mental retarde ve torakolomber bölgede aşırı kifozu mevcuttu (Resim 1). Boyun kısa ve kalındı, öne ve arkaya hareketi yoktu, sınırlı olarak sağa ve sola hareket ettirilebilmekte idi. Zor entübasyon açısından değerlendirildiğinde, tiromental uzaklığı 5 cm sternomental uzaklığı 11.5 cm (normal değerleri sıra ile, >6 cm, >12,5 cm) ve Mallampati testi ile sınıf IV idi. Toraks ön-arka çapı artmış, dinlemekle solunum sesleri bilateral azalmış ve yaygın ronküsleri mevcuttu. Arter kan gazı (AKG) bulguları restriktif patern ile uyumluydu. Hava yolu yönetimi zor olarak değerlendirilen olgu, operasyon öncesi uygulanması öngörülen anestezi teknikleri ve oluşabilecek riskler konusunda bilgilendirildi ve onamı alındı.Item Value of Ultrasonography on Diagnosis and Assessment of Pain and Grip Strength in Patients with Lateral Epicondylitis(2009) Yüksel PABU?ÇU; zeliha ünlü; Serdar Tarhan; Gülgün Ylmaz OVALAmaç: Lateral epikondilit (LE) esasen klinik olarak tanınır. Ultrasonografi (US) LE'nin şiddeti, boyutu ve yerleşimi hakkında yararlı bilgi sağlayabilir. Amaç, LE'nin doğrulanması için US'nin kullanılması ve bu hastalarda ağrı, kavrama gücü, fizik bakı ve engellilik arasındaki ilişkileri incelemekti.Yöntem ve Gereçler: Unilateral LE'li 52 hasta US ile incelendi. Ağrı ve fonksiyonel durum görsel analog ölçütü, Yaşam Kalitesi Short Form-36 (SF-36), patient-rated forearm evaluation questionnaire (PRFEQ) kullanılarak belirlendi. Kavrama gücü ve LE için manüel testler değerlendirildi.Bulgular: Hastaların 28'inde (%53.8) LE'nin klinik tanısı US ile doğrulandı. Sonuçlarımız sonografisi anormal hastalarda, klinik muayene bulgularıyla SF-36 ve PRFEQ ağrı değerlendirmeleri arasında yakın ilişkiyi gösterdi. Bu hastalarda kavrama gücüyle de klinik ve fonksiyonel değerlendirmeler arasında karşılıklı ilişki vardı.Sonuç: LE'de engellilik değerlendirmesinde geleneksel klinik muayeneden başka yöntemlere ihtiyaç olduğu kanısına vardık. LE'nin sonografik bulguları olan hastalarda, ağrı ve kavrama gücü ölçümleri şiddet ve engelliğin değerlendirilmesinde sayısal ve nicel bilgi verir.Item Relationship Between Cyclic Citrullinated Peptide Antibodies Positivity and HLA-DRB1 Shared Epitope Alleles in Patients with Rheumatoid Arthritis in Turkey(2010) Gürol ULUTAŞ; FATMA TANELİ; Çiğdem TÜZÜN; CANAN TIKIZ; Cevval Ulman; İdris DAYANAmaç: HLA DRB1 ortak epitop alelleri romatoid artritin (RA) en belirgin genetik risk faktörü olup, sınıf 2 HLA molekülünün peptid sunan bölümünde bir amino asit dizilimi tarafından kodlanmaktadır Son zamanlarda bu ortak epitop alellerinin RA'lı hastalarda sitrüllenmiş proteinlere karşı antikorların gelişimi için bir risk faktörü olabileceği öne sürülmektedir. Bu çalışmada Türk toplumundaki RA'lı hastalarda siklik sitrüline peptid antikorları (anti-CCP) pozitifliğinin HLA-DRB1 allellerinin taşıdığı ortak epitopla olan ilişkisi araştırılmıştır.Gereç ve Yöntem: Çalışmaya kliniğimizde yeni tanı konulmuş ya da tedavi altında olan 60 RA'lı hasta dahil edildi. Kontrol grubunu ise 60 sağlıklı gönüllü oluşturdu. RA'lı hastalarda anti-CCP düzeyleri enzim-bağımlı immunosorbent ölçüm metoduyla, HLA-DRB1 tiplemeleri ve OE ölçümü polimeraz zincir reaksiyonu yöntemi ile araştırıldı. Sağlıklı gönüllülerde ise sadece anti-CCP düzeyleri ölçüldü.Bulgular: Romatoid artritli hastalarda OE pozitifliği %50 olarak saptandı ve bu hastaların %30'u çift kopya OE taşıyordu. Anti-CCP pozitifliği RA'lı hastalarda %73.3 iken, kontrol grubunda bu oran %0 olarak saptandı. OE varlığının anti-CCP pozitifliğini arttırdığı (OR=4.3, %95 [CI], P=0.04 ) ve anti-CCP pozitifliği ile RF pozitifliği arasında anlamlı bir ilişkisi olduğu gözlendi (OR=5.3, %95 [CI] P<0.05). Sonuç: Çalışmamızda Türk RA'lı hastalarda OE taşıyan HLA-DRB1 genlerinin anti-CCP üretimiyle anlamlı ilişkisi olduğu ve antiCCP'nin RA için tanısal duyarlılık ve özgüllüğünün sırasıyla %73.3 ve %100 olduğu saptanmıştır.Item The effect of anti-tumor necrosis factor (TNF)-alpha therapy with etanercept on endothelial functions in patients with rheumatoid arthritis(2010) CANAN TIKIZ; Hakan TIKIZ; Petek BAYINDIR; Timur PIRILDAR; Özlem ArslanAmaç: Aktif romatoid artriti (RA) olan hastalarda, bir tümör nekroz faktör (TNF)-α antagonisti olan etanerseptin (ENC) endotel fonksiyonları üzerindeki etkinliğini araştırmaktı. Yöntemler: Bu prospektif çalışmaya toplam 21 RA’lı hasta dahil edildi. Bu hastalardan konvansiyonel metotreksat ve prednisolon tedavisine karşın yüksek hastalık aktivitesi devam eden 11 hastaya (8 kadın, 3 erkek ortalama yaş 47.0+10.1 yıl) haftada 2 kez, 25 mg/SC, 12 hafta süreyle ENC tedavisi başlandı (Grup 1). Konvansiyonel tedavi altında olan 10 hasta ise (8 kadın, 2 erkek ortalama yaş 55.0+6.4 yıl) kontrol grubunu oluşturdu (Grup 2). Brakiyal arterin endotel bağımlı ve bağımsız vazodilatasyon yanıtları yüksek rezolüsyonlu ultrason ile değerlendirildi. Eritrosit sedimantasyon hızı (ESH) ve C-reaktif protein (CRP) değerleri bazal ve tedavi sonrası dönemlerde ölçüldü. Verilerin karşılaştırılmasında Mann-Whitney U ve Wilcoxon testleri, korelasyonlar için Pearson korelasyon testi kullanılmıştır. Bulgular: Endotel bağımlı vazodilatasyon ENC grubunda %5.2±0.8’den %7.9±1.3’e yükselirken (p=0.04) kontrol grubunda anlamlı değişiklik saptanmadı (%6.6±1.1’den %7.0±1.8’e p=0.67). Bazal çaplarda ve endotel bağımsız vazodilatasyonda her iki grupta da anlamlı değişiklik gözlenmedi. Etanersept grubunda tedavi sonunda ESR ve CRP değerlerinde anlamlı azalma gözlendi (sırasıyla 16.2±6.8 mm/saat’ten 9.2± 5.1 mm/saat’e, p=0.003 ve 14.68±3.4 mg/L’den 9.25± 3.7 mg/L’ye, p=0.003). Sonuç: Çalışmamızda 12 hafta süreyle uygulanan ENC tedavisinin aktif RA’sı olan hastalarda konvansiyonel tedaviye oranla endotel fonksiyonları anlamlı derecede iyileştirdiği gözlenmiştir. Bu bulgumuz aktif RA’lı hastalarda yüksek oranda gözlenen kardiyovasküler komplikasyonların azaltılması amacıyla TNF- α blokajı yapan ajanların kullanımının faydalı olabileceği yönündeki görüşleri desteklemektedir.Item Ailevi Akdeniz Ateşi ile birliktelik gösteren Juvenil Ankilozan Spondilitli bir olgu(2010) Deniz ÖZALP; Hasan Yüksel; Özge YILMAZ; Ayhan SÖĞÜTYineleyen karın ağrıları ve ailede Ailevi Akdeniz Ateşi (AAA) öyküsü olması nedeniyle yapılan tetkiklerde M694V homozigot mutasyonu saptanan; kalça eklem ağrısına yönelik yapılan tetkiklerde Juvenil Ankilozan Spondilit (JAS) tanısı alan 8 yaşında olgu sunuldu. Bu olgu, atipik eklem bulguları ile başvuran AAA’lı çocuklarda, JAS açısından şüphe edilmesini vurgulamak üzere sunuldu.Item Turkish League Against Rheumatism National Recommendations for the Management of Ankylosing Spondylitis(2011) Simin Hepgüler; Bülent BÜTÜN; Filiz SİVAS; Neşe ÖLMEZ; Özlem Yılmaz; ZUHAL ALTAY; Taciser Kaya; Barış Nacır; aylin rezvani; Hatice BODUR; Ayhan KAMANLI; Pınar BORMAN; Murat BİRTANE; LALE ALTAN İNCEOĞLU; Mehmet Tuncay DURUÖZ; Haşim ÇAKIRBAY; Ayşe A. Küçükdeveci; Burcu ÇÖREKÇİ YANIK; Rezzan GUNAYDIN; Salih ÖZGÖÇMEN; Şebnem ATAMAN; Ece AYDOĞ; Omer Kuru; gülcan gurerAmaç: Türkiye Romatizma Araştırma ve Savaş Derneği?nin (TRASD) Ankilozan Spondilit (AS) için ulusal tedavi önerilerinin oluşturulmasıdır.Gereç ve yöntemler: TRASD tarafından altı Romatoloji ve 19 Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon uzmanı olmak üzere toplam 25 kişiden oluşan bir bilimsel kurul oluşturuldu. Önerilerde 2006 yılında yayınlanan Ankilozan Spondilit Değerlendirme Uluslararası Çalışma Grubu (ASAS)/Romatizmaya karşı Avrupa Ligi (EULAR) önerileri ve Ocak 2005 - Eylül 2010 arasında yayınlanmış olan ilişkili yayınlar konusundaki sistematik bir inceleme temel alındı. Öneriler oluşturulurken Delphi süreci kullanıldı. Ankilozan spondilit tedavisi ile ilgili 12 ana öneri oluşturuldu. Oylama yapılarak önerilerin güçlülük düzeyi bir nümerik derecelendirme skalası ile belirlendi.Bulgular: On iki öneri hasta değerlendirilmesini, hasta takibini ve farmakolojik ve non-farmakolojik yöntemleri içermektedir. ASAS/EULAR önerilerine bazı ilaveler ve önerilerde bazı küçük değişiklikler yapılmıştır. Tüm öneriler yeterli kuvvete sahipti.Sonuç: Bilimsel kanıtlar ve uzmanların görüş birliği ile AS tedavisine yönelik ulusal öneriler oluşturulmuştur. Bu öneriler, yeni gelişmeler doğrultusunda düzenli olarak güncellenmelidirItem Total diz artroplastisi sonrası diz sertliğine neden olan faktörler(2011) R. Taçkın ÖZALP; Güvenir OKCU; Hüseyin S. YERCAN; Serkan ErkanAmaç: Bu çalışmada, medial kompartman osteoartozlu hastalarda primer total diz artroplastisi (TDA) uygulamaları sonrası diz sertliğine neden olan faktörler değerlendirildi. Hastalar ve yöntemler: Medial kompartman osteoartozu tanısı konmuş 48 hastada (42 kadın, 6 erkek; ort. yaş 67.2±8.5 yıl; dağılım 59-76 yıl) 53 dize primer TDA ameliyatı uygulandı. Kırk sekiz hastanın beşine (%10) iki taraflı primer TDA ameliyatı yapıldı. İki taraflı diz ameliyatı geçiren hastalarda ikinci ameliyat altı ay sonra uygulandı. Hastaların hiçbirine patello-femoral artroplasti uygulanmadı. Son izlemde, 10º’den fazla ekstansiyon kısıtlılığı ve 95º’den daha az fleksiyon genişliği olan dizler TDA sonrası diz sertliği olarak tanımlandı. Diz sertliği gelişen hastalar grup 1 ve diz sertliği gelişmeyen hastalar ise grup 2 olarak sınıflandırıldı. Total diz artroplastisi sonrasında diz sertliğine neden olabilecek olası faktörlerden yaş, cinsiyet, diz fleksiyon ve ekstansiyon genişliği, fleksiyon arkı tibiofemoral açı, tibial eğim açısı, eklem hattı seviyesi değişikliği, patellar tendon uzunluğundaki değişiklik, Amerikan Diz Derneği skorlarındaki değişim, vücut kütle indeksi ve komponentlerin büyüklüğü ve pozisyonu ameliyat öncesi ve sonrasında her iki grup içinde ve gruplar arasında değerlendirildi ve karşılaştırıldı. Bulgular: Altı hastanın sekiz dizinde (%16) TDA sonrası diz sertliği tespit edildi. Grup 1’de ortalama ekstansiyon genişliği 14.9º±4.6º, ortalama fleksiyon genişliği ise 82.6º±7.4º olarak saptandı. Grup 1’de, diz sertliği üzerine etkisi olabilecek faktörler içinde, ameliyat öncesi diz fleksiyon genişliği ve Amerikan Diz Derneği skorlarının istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptandı (sırasıyla; p=0.028 ve p=0.036). Ameliyat sonrasında Amerikan Diz Cemiyeti skorlarının grup 1’de grup 2 ile kıyaslandığında anlamlı ölçüde daha düşük olduğu gözlemlendi (p=0.018). Sonuç: Total diz artroplastisi uygulanacak hastalarda ameliyat öncesi fleksiyon genişliği kısıtlı ve Amerikan Diz Derneği skorları düşük ise ameliyat sonrası diz sertliği görülme olasılığı daha yüksektir. Yaş, cinsiyet, obezite, tibiofemoral açı, tibial eğim açısı, eklem hattı seviyesi değişikliği, patellar tendon uzunluğu ve komponentlerin boyutu ve pozisyonunun TDA uygulaması sonrasında diz sertliği gelişimine anlamlı etkisi yoktur.Item Lateral epikondilit tedavisinde enjeksiyon tekniklerinin de¤erlendirilmesi: Randomize kontrollü çalışma(2012) R. Taçkın ÖZALP; H. Serhat YERCAN; Serkan Erkan; Güvenir OKCU; MEHMET ŞENTÜRKAmaç: Çalışmamızda lateral epikondilit tedavisinde 2 farklı teknikle uygulanan lokal kortikosteroid ve anestezik enjeksiyonunun etkinliğini karşılaştırmayı amaçladık. Çalışma planı: 2005-2006 yılları arasında hastanemiz Ortopedi ve Travmatoloji polikliniğine başvuran ve lateral epikondilit tanısı koyulan 80 ardışık hasta rastgele olarak iki eşit gruba ayrıldı ve ileriye dönük olarak izlendi. Grup 1 hastalarına 1 ml betametazon + 1 ml prilokain karışımı tek enjeksiyon şeklinde lateral epikondil üzerinde en fazla hassasiyetin olduğu noktaya yapıldı. Grup 2 hastalarına ise aynı doz ilaç karışımı aynı şekilde yapıldıktan sonra, iğne ciltten çıkarılmadan iğne ucu ile epikondil çevresine 30-40 kez değişik yönlerde infiltrasyon yapıldı ve çevrede bir hematom oluşturuldu. Tüm hastalar enjeksiyon öncesi ve son kontrolde Kol, Omuz, El Sorunları (Disabilities of the Arm, Shoulder and Hand, DASH-Türkçe) anketi ile değerlendirildi. Sonuçlar eşleştirilmemiş 2 grup arasındaki t-testi ve ki-kare testleri kullanılarak karşılaştırıldı. Bulgular: Grup 1de 16 hasta, Grup 2de ise 15 hasta takip edilemedi. Takip edilebilen 49 hastada ortalama takip süresi 21.6 ay idi. Her iki grup arasında cinsiyet, yaş, takip süresi, şikayet süresi, taraf tutulumu ve baskın taraf açısından anlamlı fark saptanmadı. Son kontrolde DASH-Türkçe anketinde Grup 1 ve 2 arasında, Grup 2 lehine anlamlı bir fark saptandı (p=0.017). Çıkarımlar: Lateral epikondilitte geç dönemdeki tedavi başarısı kortikosteroidin lokal etkisinden çok, enjeksiyon tekniğine bağlıdır. ğne ucu ciltten çıkarılmadan çoklu batırmalar yapılarak uygulanan infiltrasyon tekniği tek enjeksiyon tekniğine göre uzun süreli ve daha etkili sonuç vermektedir.Item Günlük veya haftalık alendronat veya risendronat alan postmenopozal osteoporozlu kadınlarda aylık ibandronat için hasta tercihinin değerlendirildiği açık- etiketli, prospektif, çok-merkezi, iki-aşamalı çalışma-BONCURE: Türkiye alt-çalışması(2012) Bülent BÜTÜN; Kazım ŞENEL; Hatice Sema Oncel; Vesile SEPİCİ; Savas Gursoy; HÜSEYIN DEMIR; nurten eskiyurt; Ferhan CANTÜRK; F. Yesim Gokce Kutsal; Jale İRDESEL; Yeşim Kirazlı; Hatice UĞURLU; Mehmet Tosun; Peyman YALÇIN; Lale Cerrahoglu; Fisun Ardic Yukruk; Ömer Faruk ŞENDUR; FEVZİYE MERİH SARIDOĞAN; GULSEREN AKYUZ; TUNAY SARPEL; Hakan ÖNCEL; fatih ozdenerAim: BONCURE (Bonviva for Current Bisphosphonate Users Regional European Trial), aimed to evaluate patient preference with monthly ibandronate in women with postmenopausal osteoporosis who previously received daily or weekly alendronate or risendronate. Materials and Methods: This prospective, open-label study consisted of two sequential stages, Part A (screening) and Part B (treatment). Patients enrolled into Part A completed the Candidate Identification Questionnaire (CIQ). In Part B, after completing the Osteoporosis Patient Satisfaction Questionnaire (OPSATQ), patients received monthly oral ibandronate 150 mg for 6 months. Following treatment, patients completed the OPSAT-Q and Preference Questionnaire. Results: A total of 223 patients (mean age, 63.7±9.51 years) were enrolled in Part A from Turkey. Among them, 103 (46.2%) answered “YES” to at least one CIQ question. The mean composite OPSAT-Q domain scores increased for convenience (mean change, 15.3±17.7 points), quality of life (10.4±20.4 points), overall satisfaction (11.9±22.7 points), and side effects (3.3±18.8 points). At month 6, 177 subjects (92.7%) preferred once-monthly dosing schedule and 99.0% were compliant (≥80%) with study treatment. Thirty (15.6%) subjects experienced mild to moderate adverse events, mostly gastrointestinal. Conclusion: Postmenopausal women with osteoporosis prefer and are more satisfied and compliant with monthly dosing of ibandronate than daily or weekly bisphosphonate treatment. (Turkish Journal of Osteoporosis 2012;18:1-7)