Araştırma Çıktıları | TR - Dizin
Permanent URI for this community
Browse
Browsing by Subject "Alerji"
Now showing 1 - 18 of 18
Results Per Page
Sort Options
Item Manisa ilinde astım ve allerjik semptom prevalansı(2005) Evşen COŞKUN; Ece KAYA; Arzu YORGANCIOĞLU; Ayşın ŞAKAR; Lale DAĞYILDIZI; Cemil ÖZCAN; Beyhan ÖZYURT; Hasan Yüksel; Gönül Dinç; PINAR ÇELİKBu çalışmanın amacı Manisa ilinde astım ve allerjik semptomların prevalansını saptamak, elde edilen verileri değerlendirmek ve Türkiye’nin değişik bölgelerinden bildirilen prevalans sonuçlarını gözden geçirmektir. Veriler 610 ev ziyareti ile 18 yaşın üzerindeki 1336 kişiden yüz yüze görüşme tekniğiyle toplanmıştır. Anket, sosyodemografik sorular ve European Community Respiratory Health Survey (ECRHS) anketinden oluşmaktadır. Yirmi ila 44 yaş grubunda şimdiki astım, kümülatif astım ve astım benzeri semptom prevalansları sırasıyla %1.2, %1.0, %25.0; tüm grupta allerjik rinit, allerjik dermatit ve ailesel atopi sıklığıysa, sırasıyla %14.5, %10.9 ve %15.2 olarak saptanmıştır. Çalışma popülasyonunda nefes darlığıyla birlikte olan hışıltılı solunum sıklığı %9.1, üst solunum yolu infeksiyonu olmaksızın hışıltılı solunum sıklığı %6.9, nefes darlığıyla uykudan uyanma sıklığı %6 ve öksürükle uykudan uyanma sıklığı %16.1 olarak bulunmuştur. Cinsiyet, yaş, aktif ya da pasif sigara içiciliği, ailesel atopi öyküsü ve yaşanan evin koşulları, astım ve allerjik semptom prevalanslarını etkileyen faktörlerdir. Manisa ilinde saptanan astım prevalansı, ülkemizden bildirilen düşük prevalans oranlarıyla uyumlu bulunmuştur.Item Allerjik rinit ve astım üzerine etkisi güncelleme (ARIA 2008) Türkiye deneyimi(2008) Arzu YORGANCIOĞLU; Omer KALAYCI; Nikolai KHALTAEV; A. Fuat KALYONCU; Jean BousquetBu makalede, 2008 yılında güncellenen ve yayınlanan “Allergic Rhinitis and its Impact on Asthma (ARIA)” 2008’in bir özetini yapmak ve ulusal epidemiyolojik verileri bu çalışmaya eklemek hedeflenmiştir.Item Celal Bayar Üniversitesi sağlık grubu öğrencilerinde sigara ve astım prevalansı(2009) beyhan cengiz özyurt; PINAR ÇELİK; Tugba GÖKTALAYAmaç: Bu çalışmada Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Manisa Sağlık Yüksek Okulu ve Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu 1 ve 2. sınıf öğrencilerinin astım prevalansını belirlemek, olası risk faktörlerinin etkisini değerlendirmek ve sigara alışkanlıklarını saptamak amaçlandı.Gereç ve Yöntem: Yüz yüze görüşme yöntemi ile doldurtulan anket ECRHS anketi baz alınarak hazırlandı. Veriler şimdiki astım, kümülatif astım, astım benzeri semptom prevalansı olarak değerlendirildi.Bulgular: 392 öğrencinin 144'ü (%36.8) erkek, yaş ortalaması 19.3±1.57 idi. Şimdiki astım prevalansı, kümülatif astım prevalansı, astım benzeri semptom prevalansı sırasıyla %0.5, %2.0 ve %46.7, halen sigara içme oranı %16.1 idi. Halen sigara içme oranı erkeklerde daha fazla idi (p=0.001), Tıp Fakültesi öğrencilerinde daha azdı. Alerjik rinit, dermatit ve ailesel atopi sıklığı sırası ile %20.2, %46 ve %28.6 idi. Ailede astım hikayesi varlığı, aile bireylerinden annede astım olması ve alerjik rinit varlığı astım benzeri semptom prevalansını etkilerken öğrencinin kaldığı yer, cinsiyeti astım benzeri semptom prevalansını etkilememekteydi. Şimdiye kadar 6 ay veya daha uzun süre günde en az 1 tane olmak üzere sigara içmek göğüste hırıltı ya da ıslık sesi hissetme oranını anlamlı olarak etkilemekteydi.Sonuç: Sonuçta ilimizdeki üniversite öğrencilerindeki şimdiki astım prevalansı aynı yaş grubunda üniversite öğrencilerinde yapılan araştırmaların çoğunluğuna benzer bulunmuştur.Item Allerjik rinitli hastalarda allerjen spesifik immünoterapinin uyku kalitesi üzerine etkisi(2009) Papatya DEĞİRMENCİ BAYRAK; Artuner DEVECİ; Özge YILMAZ; Cengiz Kirmaz; Hasan YükselGiriş: Literatürde allerjik rinit nedeniyle hastaların yaşam ve uyku kalitelerinin bozulduğu, bu durumların medikal tedavi ile düzeldiği gösterilmiştir. Biz bu çalışmamızda allerjen spesifik immünoterapi ile allerjik rinitli hastaların uyku kalitelerinin değişimini belirlemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza Celal Bayar Üniversitesi Erişkin Allerji-İmmünoloji Polikliniğinde klinik değerlendirme ve prick test sonucuyla allerjik rinit tanısı alan 74 hasta alınmıştır. Spesifik immünoterapinin hemen öncesi ve spesifik immünoterapinin birinci yılında uyku kaliteleri Pittsburg Uyku Kalitesi Ölçeği (PUKÖ) ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Spesifik immünoterapi sonrası hastalarda sağlıklı uykuya sahip olma oranları anlamlı şekilde artmıştır (p< 0.001). Semptom skoru farkı ile PUKÖ skorları farkı Spearman korelasyon analizi ile değerlendirildiğinde anlamlı korelasyon saptanmıştır (p= 0.01). Semptom skorlarındaki azalma ile birlikte PUKÖnün subjektif uyku kalitesi, uykuya geçme, uyku süresi, uyku efektivitesi, uykuyu etkileyen durumlar, uyku verici madde kullanımı, gün içinde uyuklama parametrelerinde düzelme saptanmıştır. Sonuç: Bizim çalışmamızda spesifik immünoterapi başlandıktan sonra ilk bir yıl içinde hastalar ikinci kez değerlendirildiğinde; kronik uyku bozukluğunun ortadan kalktığı; kötü uyku kalitesine sahip hastaların ise çoğunun uyku kalitelerinin düzeldiği saptanmıştır. Semptom skorlarının düşmesi ile uyku kalitelerinde artış olmuştur. Literatürde spesifik immünoterapi ile uyku kalitesinde sağlanan iyiliği gösteren ilk çalışma olması ile kıymet arz eden bu çalışmanın, uzun dönem spesifik immünoterapi sonuçları ile de desteklenmesi uygun olur.Item Allerjen spesifik immünoterapi sırasında saptanan otoimmün tiroidit: Bir olgu sunumu(2010) Ahmet TÜRKELİ; Hasan Yüksel; Özge YILMAZ; Serhat GÜLERAllerjen spesifik sistemik immünoterapi (SİT) polenlere, ev tozu akarlarına ve venomlara karşı aşırı duyarlılık sonucunda ortaya çıkan astım, allerjik rinit veya anafilaksi tedavisinde etkili olduğu gösterilmiş bir tedavi şeklidir. Başarılı bir immünoterapi tedavisinin klinik ve immünolojik faydaları tedavi sonlandırıldıktan yıllar sonra da devam eder. SİT’e bağlı kısa süre içinde ortaya çıkabilen lokal ve sistemik yan etkiler rapor edilmiştir, ancak uzun süreli yan etkileri henüz iyi bilinmemektedir. Otoimmün tiroidit, birbirileriyle ilişkileri henüz çok iyi anlaşılamamış pek çok farklı hastalığı içerir. Hashimoto tiroiditinde süpresör T hücrelerindeki genetik defekt sonucunda hücresel immünitenin bozulması söz konusudur. Astım tanısı alan 14 yaşındaki kız olgu, çimen polenleri ile SİT’e başlandıktan dört ay sonra otoimmün tiroidit ve guatr bulguları ortaya çıkmış olması nedeniyle SİT sürecinde otoimmün hastalıkların gelişebileceğinin ve ileri çalışmalarda bu birlikteliğin araştırılmasının vurgulanması amacıyla sunulmuştur.Item Astım tedavisinde uzun etkili beta-2 agonistlerin yeri ve güvenilirliği(2011) Fusun Yildiz; Arzu YORGANCIOĞLU; haluk turktas; GÜL KARAKAYA; Bülent ŞEKERELGünümüzde astım tedavisinin temelini inhaler steroidler oluşturur. Tek başına inhaler steroidler ile kontrol altına alınamayan astımlı hastalarda tedavide ilk seçenek, uzun etkili beta-2 agonistlerin eklenmesidir. Yaklaşık 20 yıldır bu yaklaşımın etkin bir tedavi olduğu kabul edilmektedir. Ancak kullanılmaya başlandığı ilk günden beri uzun etkili beta-2 agonist ilaçların güvenilirliği konusunda tartışmalar yaşanmaktadır. Güvenilirliği konusunda birçok makale ve öneri yayınlanmıştır. Kanıtlar, hasta uyumunu artırmak ve uzun etkili beta-2 agonist ilaçların tek başına kullanılmasını önlemek için inhaler steroidler ile birlikte tek bir cihazda (fiks kombinasyon) kullanılmasını desteklemektedir. Bu derlemede, astım tedavisinde uzun etkili beta-2 agonist kullanımı ve güvenilirliği konusundaki veriler değerlendirilmiş ve yorumlanmıştır.Item Atopik çocukların ebeveynlerinde allerjen deri duyarlılıklarının durumu ve klinik özellikler ile ilişkisi(2011) Ayhan SÖĞÜT; Hasan Yüksel; Özge YILMAZ; Ahmet TÜRKELİGiriş: Gelişmiş ülkelerde en sık görülen kronik hastalık grubunu oluşturan allerjik hastalıkların ortaya çıkışında genetik yatkınlık kadar spesifik ve nonspesifik çevresel etmenler de rol oynamaktadır. Bu çalışmanın amacı, allerjen duyarlılığı saptanmış ve allerjik hastalık durumu olan çocukların ebeveynlerinde allerjen duyarlılığı ve allerjik hastalık sıklığının belirlenmesidir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya allerjik astım ya da allerjik rinokonjuktivit tanısı ile izleme alınmış ve deri prik testinde inhalan allerjenlere duyarlılık saptanmış olan 8-18 yaş arasındaki 31 hasta ve onların ebeveynleri alındı. Çocukların daha önceden yapılmış olan deri prik test (SPT) sonuçları ve total immünglobulin E düzeyleri kaydedildi. Anne ve babalara inhalan allerjenler ile deri prik testi uygulandı. Bulgular: Deri prik testi sonuçlarının değerlendirilmesinde, annelerin 14 tanesinde SPT (%45.2) negatif; 17 (%54.8)’sinde pozitif bulundu. Babaların 17 (%54.8)’sinde, SPT negatif iken 14 (%45-2)’ünde pozitif idi. Çocuklarda duyarlılık saptanan allerjenin anne ve babalarda SPT pozitifliği açısından an lamlı fark yaratmadığı gözlendi (sırasıyla p= 0.88 ve p= 0.68). Sonuç: Allerjik çocukların ebeveynlerinde klinikten bağımsız olarak allerjen deri duyarlılığı sıktır. Klinik ve allerjik duyarlılık arasındaki bu farklılığın çevresel etkenlere bağlı olabileceği düşünülebilir. Bu çalışmada çocuğun duyarlı olduğu allerjenin ebeveyn duyarlılık sonucunu anlamlı etkilemediği saptandı.Item Gastroesophageal reflux disease in asthmatic children and its relation with atopy(2011) Senem KADER; Hasan Yüksel; Özge YILMAZ; Hasan Erhun KASIRGAGiriş: Bu çalışmanın amacı, atopik ve nonatopik astımlı çocuklarda gastroözefageal reflü hastalığı (GÖRH) sıklığını ve solunum yolu bulgularına GÖRH tedavisinin etkisini belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Bu retrospektif çalışmaya 32 nonatopik, 24 atopik astımlı çocuk alındı. GÖRH ile ilişkili solunum sistemi belirtileri ve astım ağırlığı parametreleri pH monitörizasyondan önceki ve sonraki altı ay göz önüne alınarak kaydedildi. Ayrıca, 24 saatlik pH monitörizasyon sonuçları da kaydedildi. Bulgular: Proksimal GÖRH sıklığı atopik grupta %71.9, nonatopik grupta %70.8 saptandı (p= 0.93). Distal GÖRH sıklığı gruplar arasında benzerdi (sırasıyla atopik ve nonatopik gruplarda %66.7 ve %68.8, p= 0.87). Nonatopiklerde GÖRH tedavisi sonrasında tüm klinik parametrelerde düzelme mevcuttu (p≤ 0.01). Ancak, atopiklerde, sadece solunum sistemi belirtileri ve hastaneye yatışta düzelme görüldü (sırasıyla p= 0.002 ve p= 0.007).Item Is the diagnosis of asthma different in elderly?(2012) Ayşın COŞKUN ŞAKAR; Arzu YORGANCIOĞLUYaşlı popülasyonda astım yetersiz tanı ve tedavi almaktadır, ancak bu yaş grubunda mortalite oldukça yüksektir. Yaşlanmaya bağlı akciğerlerde gelişen fizyolojik değişiklikler, komorbid durumlar ve ilaç kullanımları tipik astım tablosunu yaş- lılarda değiştirebilmekte ve tanıda zorluk yaratmaktadır. Bu nedenle başta kronik obstrüktif akciğer hastalığı olmak üzere tüm ayırıcı durumları göz önüne alarak doğru tanı konulmalıdır, çünkü doğru hasta yönetimi hastalık morbidite ve mortalitesini değiştirecektir.Item ARIA (allerjik rinit ve astım üzerine etkisi) 10 yıldaki kazanımlar ve gelecekteki gereksinimler(2012) B SAMOLINSKI; A. YORGANCIOĞLU; A.A. CRUZ; O. KALAYCI; J. BOUSQUET; K.C. CARLSEN LODRUP; T.B. CASALE; A.F. KALYONCU; C.E. CAGNANI BAENA; T ZUBERBIER; R PAWANKAR; Y.Z. CHEN; P DEMOLY; Y MOHAMMAD; K OHTA; N.G. PAPADOPOULOS; C BACHERT; O.M. YUSUF; W.J. FOKKENS; H.J. SCHÜNEMANN; C. ÖZDEMİR; J MULLOLAllerjik rinit ve astım tüm yaş grupları için küresel sağlık sorunlarıdır. Astım ve rinit sıklıkla bir arada bulunur. Allerjjik rinit ve astım üzerine etkisi (ARIA), Dünya Sağlık Örgütünün 1999 yılındaki bir çalıştayında başlatılmış ve 2001 yılında yayınlanmış- tır. ARIA, allerjik riniti hafif/orta-ağır ve intermittan/persistan olarak yeniden sınıflandırmıştır. Bu sınıflandırma allerjik rinitin hastalar üzerindeki etkisini daha yakın yansıtmaktadır. 2010 yılı revizyonunda ARIA, allerjik rinit/astım birlikteliğinin yönetiminde, GRADE [Grading of Recommendation, Assessment, Development and Evaluation (Önerme, Saptama, Geliştirme ve De- ğerlendirme Derecelendirmesi)] sistemine dayanan klinik ve pratik bir rehber geliştirmiştir. ARIA dünyada 50nin üzerinde ülkeye yayılmış ve yürütülmektedir. Türkiyede de ARIA kazanımlarını raporlamak ve klinik, araştırma ve yürütmede halen var olan gereksinimleri belirlemek, 2011 Avrupa Birliği Çocuk Astım ve Allerji Önceliklerini güçlendirmek adına çok önemlidir.Item Our results on SF-36 quality of life scale in patients diagnosed with drug allergy(2013) Papatya DEĞİRMENCİ BAYRAK; Bahadır Dede; Cengiz Kirmaz; Ferda Bilgir; Rabia Bilge ÖZGÜLGiriş: İlaç allerjileri pratikte sıklıkla karşılaşılan ve yaşam kalitesini oldukça etkilediği tahmin edilenilaç hipersensitivite reaksiyonlarıdır. Bu çalışmanın amacı, ilaç allerjisinin yaşam kalitesi üzerine etkisini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: İlaç allerjisi nedeniyle merkezimize başvuran 18-70 yaş arası 100 hasta prospektif olarak değerlendirildi. Hastaların değerlendirilmesinde sosyodemografik özelliklerini içeren soru formu ve Kısa Form-36 (SF-36) Yaşam Kalitesi Ölçeği kullanıldı. Bulgular: Hastalarımızın %76’sının kadın, %24’ünün erkek, yaş ortalamasının 38.56 ± 11.03yıl olduğu gözlendi. SF-36’nın fiziksel, sosyal, duygusal rol bileşenlerinin kadın hastalarda tüm alanlarda düştüğü saptandı. Eğitim durumuna göre yaşam kalitesi alt ölçek puan dağılımı incelendiğinde yalnızca ilköğretim ve altı eğitim alanlarda “fizikselfonksiyon” alt ölçeği düşüktü. Sonuç: Bu çalışmada ilaç allerjisinin her iki cinsiyette de yaşam kalitesini etkilediği, fakat bu etkilenmenin kadınlarda daha belirgin olduğu görüldü.Item Change in quality of life, anxiety and depressive symptoms with asthma severity in children(2013) Şebnem KADER; Oryal TAŞKIN; Hasan Yüksel; Özge YILMAZ; Ayhan SÖĞÜTGiriş: Bu çalışmanın amacı çocuklarda astım ilişkili semptom skoru ve yaşam kalitesindeki değişikliklerle ilişkili anksiyete-depresyon semptomlarındaki değişimi incelemektir. Gereç ve Yöntem: Bu kohorta 6 ile 16 yaş arasında 35 astımlı çocuk alındı. Semptom skorları kaydedildi ve tüm çocuklar Pediatrik Astım Yaşam Kalitesi Anketi (PAQLQ), Hastane Anksiyete DepresyonSkalası (HADS) ve Epidemiyolojik Çalışmalar Depresyon Skalası (CES-D)’nı doldurdu. Dört hafta sonra tekrar çağrılarak tüm parametrelerdeki değişimdeğerlendirildi. Bulgular: İlk başvuru ve izlemdeki değerler karşılaştırıldığında semptom skoru, alevlenme ve acil servis başvuru sayısında anlamlı azalma saptandı (sırasıyla p< 0.001, p= 0.001 ve p= 0.004). Benzer şekilde, HADS anksiyete ve depresyon puanlarıyla birlikte CES-D puanı da ilk başvuruya göre kontrolde belirgin iyileşti (sırasıyla p< 0.001, p= 0.001 ve p< 0.001). Semptom skorundaki değişiklik, CES-Dpuanıyla beraber PAQLQ semptom, duygu ve totalpuanlarındaki değişikliklerle belirgin koreleydi (sırasıyla r= 0.39 p= 0.04, r= -0.57 p< 0.001, r= -0.66 p< 0.001, r= -0.66 p< 0.001). PAQLQ total puanın- daki değişiklik HADS anksiyete skoruyla anlamlınegatif korelasyon gösterdi (r= -0.42, p= 0.02). Sonuç: Çocuklarda astım semptomları ve yaşam kalitesindeki iyileşme depresyon-anksiyete semptomlarında düzelmeyle ilişkilidir.Item Role of leukotriene antagonists and antihistamines in treatment of allergic rhinitis and asthma comorbidity(2013) Çağlar ÇUHADAROĞLU; Arzu YORGANCIOĞLU; Cemal CİNGİ; AYŞE BAÇÇIOĞLUYalnız başlarına veya kombinasyon şeklinde kullanıldıklarında lökotriyen reseptörleri ve antistaminikler alerjik rinit semptomlarını azaltmada etkilidir. Alerjik rinit hastalarında H1 antistaminikleri alerjene yanıtın erken ve geç dönem yanıtları olan aksırma, kaşınma, burun akması ve nazal konjestiyonu önlemekte ve geçirmektedir. Astım hastalarında H1-antistaminikleri seçilecek ilaçlar olmamalarına rağmen rinitin kontrol altına alınması aynı zamanda astımı da iyileştirecektir. Orta-ağır derecede şiddetli inatçı astımda inhale kortikosteroidin ek tedavi olarak verilemediği veya uzun etkili beta agonistin alternatif olmadığı durumlarda hafif derecede ve inatçı astımın alternatif tedavisi olarak montelukast gibi bir lökotriyen antagonistiyle monoterapi uygulanabilir. Alerjik rinitte monoterapi olarak montelukast etkili bir ilaç olmasına rağmen yaygın olarak antistamin veya intranazal kortikosteroide ek olarak önerilmektedir. Antilökotriyen ilaçlar yine pediyatrik astımın tedavisinde yaygın biçimde kullanılmaktadır. Çocuklarda kortikosteroitler inhalasyonlarıyla idame tedavisi olarak saf epizodik (viral) hışıltılı solunum (wheezing) tedavisinde etkisiz olmalarına rağmen hem devamlı hem de aralıklı olarak verilen montelukastın hem epizodik hem de birden fazla tetikleyici faktörü olan wheezingde etkili bir rolü olduğu gösterilmiştir. Ayrıca, lökotriyen reseptör antagonistlerinin prepubertal çocuklarda kısa vadede alt ekstremite gelişme hızını olumsuz etkilememesi kortikosteroit inhalasyon tedavisine göre avantajlarını oluşturmaktadır.Item Çocuklarda IgE aracılı besin allerjisi: Klinik, tanı ve prognostik özellikler(2014) YURDA SIMSEK; Hasan Yüksel; Özge YILMAZGiriş: Besin allerjisi besinin alımıyla ortaya çıkan istenmeyen immünolojik reaksiyonlar olarak tanımlanır. Besinlere bağlı oluşan advers reaksiyonların çoğu besin allerjisi sanılmasına rağmen immünolojik olmayan besin reaksiyonları çok daha sık görülür. Bu çalışmanın amacı; kliniğimize besin allerjisi şüphesiyle başvuran çocuklarda besin allerjisi sıklığının ve klinik özelliklerinin belirlenmesidir. Gereç ve Yöntem: Bu retrospektif kohort çalışmaya, pediatrik allerji ve solunum biriminde besin allerjisi şüphesiyle değerlendirilen 16 yaş altı hastalar alındı. Olguların dosyalarından yaş, cinsiyet ve başvuru yakınmaları kaydedildi. Besin allerjisi tanısına yönelik olarak yapılmış olan deri prik testi, besin spesifik IgE ve/veya oral provokasyon testi sonuçları incelendi. Hastaların dosya izlemlerinden aldıkları tanılar kaydedildi. Bulgular: Hastaların 59 (%68.6)unda besin allerjisi mevcuttu. Allerji tanısı alan hastalarda sırasıyla izlenen klinik tablolar ürtiker %76.6, atopik dermatit %30.5, anjiyoödem %22, anafilaksi %10.3, karın ağrısı %1.7, bulantı-kusma %6.8, hışıltı %5.1 ve rektal kanama %1.7 idi. Besin allerjisi etkeni olarak %45.8 ineksütü, %11.9 yumurta, %16.9 inek sütü-yumurta allerjisi birlikteliği ve diğerleri kuruyemiş, et, kurubaklagil, meyve allerjisi idi. Besin allerjisi olan hastalarda eşlik eden ya da izlemde gelişen astım varlığı %17.2 idi. Sonuç: Son dekadlarda görülme sıklığı artan besin allerjisi birçok farklı allerjik hastalığa ait klinik bulgularla karşımıza çıkabilir. Bu olgularda besin allerjisinin ön tanıda bulunması gerekli tetkiklerin yapılmasını hızlandırır ve gereksiz tedavileri önler. Ayrıca, bu olgularda izlemde gelişebilecek astım gibi diğer allerjik hastalıkların izlemi önerilir.Item Angioedema Related to Infectious Mononucleosis(2022) Ozge Yilmaz; Hasan Yüksel; duygu lulecidagli; Seda TuncaEpstein-Barr virus (EBV), a member of the Herpes-viridae family, is a microorganism could be present in various clinical presentations, from upper respiratory\rtract infection findings to asymptomatic liver function test elevation, from facial paralysis to angioedema. This case report has been prepared to emphasize\rEBV infection as a rare factor in the etiology of angioedema.Item Current View of Chronic Spontaneous Urticaria(2023) TUĞBA KIRATLI YOLCU; Cengiz KirmazChronic spontaneous urticaria (CSU) is a disorder that persists for more than six weeks and is not caused by a defined physical stimulus. It can be seen in all age groups, ethnicities, and geographical regions and affects approximately 1% of the population. Current data suggests that CSU is an autoimmune-related disease. Two separate endotypes have been identified based on the character of autoantibodies that play a role in mast cells (MCs) activation. According to the Gell and Coombs hypersensitivity classification, CSU caused by IgE type auto-antibodies is classified as type-I endotype (type-I aiCSU), whereas CSU caused by IgG type autoantibodies is classified as type-IIb endotype (type-IIb aiCSU). While both endotypes exhibit similar phenotypic characteristics, there are clinical differences in disease activity, accompanying comorbidities, and treatment response. The triple positivity of autologous serum skin test (ASST), basophil activation tests (BAT), and IgG type autoantibodies against MCs high-affinity IgE receptor (FcεRI) or IgE is considered in favor of type-IIb aiCSU, while positivity of IgE type autoantibodies suggests type-I aiCSU. The guidelines recommend the use of second generation antihistamines for first-line treatment. Omalizumab, an anti-IgE monoclonal antibody, is a treatment option in cases that do not respond to high-dose antihistamine therapy. Type-IIb aiCSU has a poor response to antihistamines and omalizumab but cyclosporine shows a favorable result in this group. Determination of endotypes in CSU might be an important step for defining of treatment selection. Further studies are needed to reveal more specific biomarkers and to develop new treatment agents.Item In-Vitro Evaluation of Immunomodulation Effects of Mesenchymal Stem Cell-Derived Exosomes in Refractory Chronic Spontaneous Urticaria(2023) Rabia Bilge Özgül Özdemir; Mustafa ÖZTATLICI; Alper Tunga Özdemir; Cengiz KirmazObjective: Approximately half of chronic spontaneous urticaria (CSU) patients are thought to have an autoimmune pathology, and they are resistant to current treatment approaches. Mesenchymal stem cells (MSCs) are adult cells that have been shown to be useful in many autoimmune pathologies due to their immunomodulation properties. This study aimed to investigate the immunomodulatory effects of MSCs, and exosomes isolated from refractory CSU patients. Materials and Methods: Peripheral blood mononuclear cells (PBMCs) were isolated from 5 refractory CSU patients and 5 healthy volunteers. The effects of MSCs isolated from CSU patients and healthy MSCs were compared. Co-culture experiments were performed to evaluate the efficacy of Mesenchymal Stem Cells and exosomes on PBMCs of CSU patients and healthy volunteers. To compare the resulting effects, changes in IFN-γ, IL-4, IL-10, IL-17a, and TGF-β cytokines were detected by the ELISA method. Cell proliferations were detected with the CCK-8 kit. Results: The effects of autologous and allogeneic MSCs on IFN- γ expressions were similar, both providing significant suppression at all cell ratios. However, IL-4 and IL-10 expression of PBMCs co-cultured with allogeneic MSCs significantly decreased while IL-17a and TGF-β expression increased significantly. In addition, our findings indicated that exosomes were capable of significant suppression at low PBMC ratios, regardless of autologous or allogeneic origin, but MSCs were more effective as the number of PBMCs increased. Conclusion: These preliminary findings from in-vitro experiments suggested that allogeneic MSC, or high-dose exosome administration may be a potential approach for treatment in CSU patients, most of whom are regarded as suffering from an autoimmune disease and resistant to current treatments. However, our findings need to be supported by clinical studies.Item Is Allergic Rhinitis Associated With Enuresis Nocturna In Childhood ?(2023) ADEM YASAR; Ozge Yilmaz; Hasan YükselObjektive:Allergic rhinitis is the most common form of non-infectious rhinitis and is manifested with the symptoms of nasal congestion, sneezing, nasal discharge, and itching. Primary enuresis nocturna is involuntary urination while asleep after five years, at which bladder control usually begins. Our objective was to evaluate the relationship between allergic rhinitis and primary enuresis nocturna in childhood in this research. Methods:We included 300 children with allergic rhinitis and 300 control cases between the age of 5 and 17 years. With allergic rhinitis cases, age, gender, body mass index percentile, other allergic disorders, allergic rhinitis diagnosis age, allergic rhinitis severity and distribution, presence of primary enuresis nocturna, and presence of primary enuresis nocturna in the family were recorded. Subjects with disorders causing enuresis were excluded from the study. Results: The mean age in the allergic rhinitis and control groups was 9.6 ± 3.4 vs. 10.0 ± 3.1 years, respectively (p=0.15). There was no statistical difference between the two groups in terms of gender, age, body mass index percentile, and primary enuresis nocturna presence in the family (p=0.29, p=0.15, p=0.46, p=0.17; respectively). Primary enuresis nocturna was significantly higher in allergic rhinitis cases (p=0.02). Primary enuresis nocturna was significantly higher in boys than in girls (p=0.007). There is a significant difference in age and gender between those with and without primary enuresis nocturna in allergic rhinitis groups (p=0.001, p=0.01, respectively) Conclusion: We conclude that as allergic rhinitis increases the incidence of primary enuresis nocturna and worsens the quality of life, its treatment should not be neglected.