Browsing by Subject "Anatomi ve Morfoloji"
Now showing 1 - 10 of 10
Results Per Page
Sort Options
Item CHARGE birlikteliği: Olgu sunumu(2005) ABDÜLKADIR GENÇ; Can Taneli; Tolga KÜÇÜKOĞLU; Erol MİR; Oğuz Alp ARSLAN; Aydın ŞENCAN; Cüneyt GÜNŞAR; Ömer YILMAZCHARGE birlikteliği, birbiri ile ilişkili doğumsal anomaliler kombinasyonudur ve bu anomalilerin baş harflerinden oluşmaktadır. 5 yaşında erkek olgu kliniğimize hipospadias nedeniyle başvurmuştur. Olgunun yapılan fizik muayenesinde ağırlık 10-25 persantil, boy 10-25 persantildir. Olguda sol kulakta protrüzyon; koronal hipospadias ve ventral kordi; her iki gözde iris kolobomu, koroid kolobomu, lens kolobomu ve mikroftalmi bulunmaktadır. Gelişim ince devinsel alanda 3,5 yaş; dil ve kaba devinsel alanda 4 yaş olarak saptanmıştır. Olguya Snodgrass yöntemi ile hipospadias onarımı ve kordi düzeltilmesi yapıldı. Olguda CHARGE birlikteliği tanısı yedi ana bileşenin en az dördünün varlığı ile konulmuştur. Çocukluk çağı anomalileri ve çocuk cerrahisi hastalıkları içinde ender görülen bir anomali olması nedeniyle olgu sunulmuştur.Item Bilgisayarlı tomografide vena kava inferior anomalileri(2006) gökhan pekindil; Yılmaz Gülgün OVALI; Selim SERTER; İHSAN ŞEBNEM ÖRGÜÇ; cihan göktanMayıs 2003 - Haziran 2004 tarihleri arasında çeşitli nedenlerle çekilen 960 abdominal bilgisayarlı tomografi incelemesi değerlendirildi. On bir olguda vena kava inferior anomalisi saptandı. Saptanan anomaliler literatür eşliğinde görüntüleme bulguları ve klinik önemi açısından sunuldu.Item Split Cord Malformation Type II Associated With Double Lipoma at The Same Level: Report of a Rare Case(2014) Güven GURSOY; MESUT METE; Mehmet SELÇUKİ; Ahmet Şükrü UMURAyrık omurilik anomalileri tip I ve Tip II olarak sınıflandırılır ve lipomyelomeningosel ilebirlikte görülebilirler.Ayrık omurilik anomalisi ile farklı seviyelerdeki birden çok lipomunbirlikteliği tanımlanmışken, ayrık omurilik anomalisi ve çift lipomun aynı seviyede görülmesidaha önce sadece bir kez gösterilmiştir. Burada, yazarlar 12 yaşındaki bir kız çocuğunda aynıseviyede görülen ayrık omurilik anomalisi tip II ve buna eşlik eden çift lipom birlikteliğinisunmuşlardır.Item Ultrasound guided posterior femoral cutaneous nerve block(2014) İsmet TOPÇU; İnan AYSELPosterior femoral kutanöz sinir (PFCN) sakral pleksusun bir dalıdır. Uygun olgularda anestezi amacıyla veya turnike gerektirencerrahilerde tamamlayıcı bir blok olarak yapılması gerekebilmektedir. Ultrasonun rejyonal anestezi pratiğine girmesiyle ve sonoanoto- minin daha iyi anlaşılmasıyla birlikte, anestezi uygulamalarımızda hedefe yönelik blok konseptini PFCN bloğu içinde düşünmeliyiz.Item Zmir'de yapılmış mediko-legal otopsilerde büyük damar yaralanmaları saptanan olguların değerlendirilmesi(2014) Yıldıray ZEYFEOĞLU; MEHMET SUNAY YAVUZ; Mehmet Tunahan ALTUNDAĞ; Mahmut AŞIRDİZER; Tarık ULUÇAY; Mustafa DALGIÇ; Murat KÖKERAMAÇ: Bu çalışmada İzmirde yapılan mediko-legal otopsilerde büyük damar yaralanması saptanan olguların özelliklerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. YÖNTEMLER: 1 Ocak 2010 - 31 Aralık 2012 tarihleri arasındaki 3 yıllık sürede, İzmir Adli Tıp Grup Başkanlığında otopsisi yapılan tüm olguların raporları retrospektif olarak gözden geçirilmiştir. Büyük damar yaralanması saptanan olgularda, yaş, cinsiyet, yaralanmanın lokalizasyonu, yaralanmanın tipi, olay yerinde ölüm oranı, olayların aylara ve mevsimlere göre dağılımı, orijin, yaralanan büyük damarlar ve eşlik eden organ lezyonları değerlendirilmiştir. İstatistiksel hesaplamalar için SPSS 15.0 programı kullanılmıştır. BULGULAR: Toplam 6174 mediko-legal otopsinin 365inde (%5.9) büyük damar yaralanmaları saptanmıştı. Bu olguların %83.8i (n=306) erkek, %16.2si (n=59) kadındı. Olgular 11-88 yaş arasında dağılmakta olup, yaş ortalaması 41.2±15.9 olarak saptandı. 202 olguda büyük arterlerde, 46 olguda büyük venlerde ve 117 olguda ise hem büyük arter hem de büyük venlerde yaralanma tespit edilmişti. 39 olguda büyük damar yaralanmalarına kardiyak yaralanma da eşlik etmekteydi. 365 olgunun 120si (%32.9) ateşli silah, 107si (%29.3) kesici-delici alet, 99u (%27.1) trafik kazası, 39u (%10.7) ise diğer künt travma yaralanmalarına maruz kalmışlardı. Olguların büyük çoğunluğu (n=253; %69.3) olay yerinde ölmüştü. SONUÇ: Literatürde klinik olarak büyük damar yaralanmalarını tanımlayan pek çok çalışma olmasına karşın, büyük damar yaralanmaları ile ilişkili ölümleri ele alan sınırlı sayıda kaynak bulunmaktadır. Çalışmamızın sınırlı sayıdaki literatür bilgisine katkı sağlayacağı düşünülmektedir.Item The relation between pain perceived by the patients hospitalized in the algology clinic and their sleep and quality of life(2015) Saliha ALTIPARMAK; Caner MİMAROĞLU; Sinan GÜRSOY; CEVDET DUGER; ŞÜKRAN ERTEKİN PINAR; Gülay YILDIRIMAmaç: Ağrı kliniğinde yatan hastaların algıladığı ağrının uyku ve yaşam kalitesi üzerine etkisini belirlemek.Gereç ve Yöntem: Sivasta bir üniversite hastanesinin ağrı kliniğinde yatarak tedavi gören, çalışmaya katılmayı kabul eden 122 hasta ör-neklemi oluşturmuştur. Veriler Kişisel Bilgi Formu, Visüel Analog Skala (VAS), Pittsburg Uyku Kalitesi Ölçeği (PUKÖ) ve Kısa Form 36(SF-36) ile toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde bağımsız gruplarda t-testi, Mann-Whitney U testi, Kruskal-Wallis testi ve pearsonkorelasyon analizi kullanılmıştır. Anlamlılık düzeyi p<0.05 olarak alınmıştır.Bulgular: VAS ile yaşam kalitesi alanları olan fziksel işlevsellik, fziksel rol güçlüğü ve emosyonel rol güçlüğü arasında orta derecede tersyönde bir ilişki belirlendi. VAS ile vitalite ve ruhsal sağlık arasında zayıf derecede ters yönde bir ilişki belirlendi. VAS ve toplam uyku skoruarasında orta derecede doğrusal bir korelasyon var iken VAS ve yaşam kalitesi ağrı alan puanı arasında iyi bir korelasyon saptandı. Uykukalitesi ile yaşam kalitesi alt alanları olan genel sağlık ve sosyal fonksiyon alanlarında ise istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki belirlenemedi.Sonuç: Ağrı, uyku kalitesi ve yaşam kalitesi arasında ilişki vardır. Ağrı düzeyi arttıkça uyku ve yaşam kalitesinin olumsuz olarak etkilen-diği, uyku kalitesi azaldığında da yaşam kalitesinin olumsuz yönde etkilendiği saptanmıştır. Araştırma bulgularına göre hastaların uykukalitesinin kötü olduğu belirlenmiştir. Bunun için de ağrıyı gidermeye yönelik uygulamalar, uyku ve yaşam kalitesi üzerinde olumlu bir etkiyesahip olacaktır.Item Timik Metastaz ile Prezente Olan Meme Karsinomu: Bir Olgu Sunumu(2023) emine bihter eniseler; ferhat ekinci; FATMA CAN; ATIKE PINAR ERDOGAN; Gamze GOKSELTimus, superior ve anterior mediastinumda yerleşik primer lenfoid bir organdır. Anterior mediastinal tümörlerin neredeyse tamamını timik tümörler oluşturmaktadır. Timomalar, erişkinlerde timusun en sık görülen tümörleri olmakla birlikte, timusa bir tümörün metastazı oldukça nadirdir. Timustaki yer kaplayan oluşumların tanısı sıklıkla klinik ve radyolojik bulgular ile konur ve histopatolojik inceleme ile kesinleşmektedir. Bu yazıda mastektomi sonrası 9. yılda soliter timus metastazı gözlenen meme kanseri tanılı bir olgu sunulmaktadır.Item SPONDİLOEPİ (META) FİZYAL DİSPLAZİ ÖN TANILI BEŞ TÜRK ERKEK HASTADAKİ GENETİK ETYOLOJİNİN ARAŞTIRILMASI(2023) Hamide Betül Gerik-Çelebi; fethi sirri camAMAÇ: İskelet displazisi orantısız boy kısalığı ve çeşitli ortopedik komplikasyonlarla karakterize kompleks bir hastalık grubudur. X'e Bağlı Spondiloepifizyal Displazi Tarda, progresif spondiloepi(meta)fizyal displazi ve prematür osteoartritin eşlik ettiği X'e bağlı kalıtsal bir iskelet displazisidir. Trafficking protein particle complex 2 (TRAPPC2) geni bu hastalıkla ilişkilendirilmiştir. Progresif psödoromatoid displazi (PPRD), dirsek eklemlerinde genişleme ve artrit benzeri bulgular ile karakterize bir hastalıktır. Otozomal resesif kalıtımlı bir iskelet displazisi subgrubu olan bu hastalığa ise 6q21 kromozomal lokasyonunda bulunan celluler communication network factor 6 (CCN6) genindeki mutasyonlar neden olur. Bu çalışma ile X'e bağlı ya da otozomal resesif kalıtım paterni düşünülen, yıllardır tanı almamış beş erkek bireye tanı koyarak, olası tedavileri belirlemek ve prenatal preimplantasyon genetik test olanağı sunmak amaçlandı. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışmaya, X'e bağlı veya otozomal resesif kalıtımlı iskelet displazisi olan beş erkek kardeş dahil edildi. Dört hastaya Whole Ekzom Sekanslama (WES) yapıldı. Bir hasta ve aynı aileden dört sağlıklı bireye ise Sanger sekanslama yapıldı. BULGULAR: Etkilenen tüm kardeşlerde CCN6 geninde homozigot c.210C>A (p.Cys70Ter) ve c.302G>A (p.Gly101Glu) mutasyonları bulundu. Böylece, X'e bağlı resesif kalıtım paterni olma olasılığına rağmen WES sonrası otozomal resesif PPRD tanısı koyuldu. SONUÇ: Bu çalışma normalde bir çocukluk çağı hastalığı olan Progresif psödoromatoid displazisi tanısı alan ortalama yaşı 54.6 olan en yaşlı hastaları sunmaktadır. p.Cys70Ter değişikliği Türk hastalarda en sık görülen patojenik varyanttır. Bu çalışma, Progresif psödoromatoid displazinin ortalama yaşam süresi üzerinde anlamlı bir etkisinin olmadığını göstermesi açısından da önemlidir. Aynı zamanda bu çalışma, bu hastalığın seyrini ve yaşam boyu eşlik edebilecek klinik bulguları göstermesi açısından da önemlidir.Item Vazovagal Senkoplu Hastalarda Arteriel Sertlik ve Nabız Dalga Hızının Değerlendirilmesi(2023) Erkan Alpaslan; ümmü taş; Sedat Taş; Ebru ÖzpelitAmaç: Çalışmamızın amacı Vazovagal senkoplu hastalarda hemodinamik mekanizmayı etkileyebilecek kardiyovasküler otonomik modülasyonlardan biri olan arteriyel sertlik parametrelerini değerlendirmek. Gereç ve yöntemler: Çalışmamız retrospektif bir çalışmadır. Ocak 2012-Ocak 2016 tarihleri arasında kardiyoloji polikliniğine başvuran en az iki senkop atağı olan ve eğik masa testi pozitif olan 42 hastanın eğik masa testi sonuçlarını ve arteriyel sertlik parametrelerini topladık. Kontrol grubu olarak da yaş ve cinsiyete göre eşleştirilmiş 41 kişi aldık. Hastalardan damar özelliklerini etkileyebilecek durumları olan, ritim bozukluğu ve psikiyatrik bozukluğu olan hastaları çalışma dışı bıraktık. Hastaların arteriyel sertlik ölçümleri, tilt testi sonuçları, tıbbi öyküleri, sosyodemografik ve klinik bilgileri ile ilgili veriler tıbbi kayıtlarından elde edildi. Arteriyel sertliğinin belirteçleri olarak augmentasyon indeksi, merkezi nabız basıncı ve karotid ila radyal nabız dalga hızı dahil olmak üzere merkezi aort basıncı parametreleri elde edildi. Ardından 2 grup arasında değişkenler karşılaştırıldı. Bulgular: Periferik sistolik (125 ± 16,6 ve 121,1 ± 14,9, p: 0,31) ve diyastolik kan basınçları (79,6 ± 8,9 ve 77,7 ± 9,7, p: 0,38) VVS ve kontrol grupları arasında benzerdi. Merkezi sistolik kan basınçları ve merkezi güçlendirme basınçları da gruplar arasında anlamlı farklılık göstermedi. Vazovagal senkoplu hastalarda nabız dalga hızı sağlıklı kontrollere göre anlamlı derecede düşüktü (5.4 (1.4) and 5.9 (1.8), p= 0.04). Aort augmentasyon indeksi gruplar arasında istatistiksel olarak farklı olmasa da hasta grubunda daha yüksek bulduk. Sonuç: Çalışmamızda VVS grubunda nabız dalga yayılımı sağlıklı gruba göre daha düşük bulundu. Bu sonuçlar VVS hastalarında patofizyolojinin anlaşılmasına katkıda bulunabilir. Vazovagal senkoplu hastalarda nabız dalga hızının önemini anlamak için daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.Item Vazovagal Senkopun Yapısal Bir Temeli Var mı? Vazovagal Senkoplu Hastalarda Kardiyak Fonksiyonlar(2023) Erkan Alpaslan; Ebru Özpelit; ümmü taş; Sedat TaşAmaç: Vazovagal senkopun (VVS) patofizyolojisi tam olarak anlaşılamamıştır. Patofizyolojisine katkıda bulunmak için bazı ekokardiyografik parametreler tanımlanmıştır. Fakat. sağ atriyal (RA) ve sağ ventrikül (RV) fonksiyonlarının vazovagal senkop gelişimi üzerinde herhangi bir etkisinin olup olmadığı iyi bilinmemektedir. Bu çalışmada, özellikle sağ ventrikül ve atriyum fonksiyonlarına odaklanarak VVS’li hastalarda temel ekokardiyografik parametreleri değerlendirmeyi amaçladık. Materyal ve metot: Vazovagal senkoplu 42 hasta ile yaş ve cinsiyet olarak eşleştirilmiş 41 sağlıklı kişinin tıbbi kayıtlarını inceledik. En az iki senkop atağı olan ve eğik masa testi pozitif olan hastalar çalışmaya alındı. Ekokardiyografi ve eğik masa testinin tüm tıbbi kayıtları elde edildi. Bulgular: Sol ventrikül ölçümleri açısından gruplar arasında anlamlı fark yoktu. Sağ ventrikül miyokardiyal performans indeksi (p= 0.003) ve maksimal pulmoner sistolik akım hızı (PVmax) (p=0.03) gruplar arasında anlamlı farklılık gösterdi. Vazosvagal senkop grubunda RA alanı anlamlı olarak daha büyüktü (p=0.04) ve triküspit doluş hızları (Et/At), (p=0.01) oranı anlamlı olarak daha düşüktü. Sonuç: Bu çalışmanın bulguları, VVS'li hastalarda hafif bir RV diyastolik işlev bozukluğuna işaret etmektedir. RV dolumuna sağ atriyal katkının azalması, daha düşük RV atım hacmine neden olabilir, bu da VVS grubumuzdaki daha düşük Pwmax değerlerini açıklayabilir. Hep birlikte değerlendirildiğinde, bu bulgular VVS'de olduğu gibi düşük kalp debisine ve hipotansiyona eğilime neden olabilir.