Browsing by Subject "Beslenme ve Diyetetik"
Now showing 1 - 20 of 43
Results Per Page
Sort Options
Item Gebelik öncesi danışmanlık(2005) Ahsen ŞİRİN; Ümran SEVİL; Aynur SARUHAN; Ayden ÇOBANÜreme çağındaki tüm kadınlar gebeliğe ilişkin risk faktörleri açısından değerlendirilmelidir. Riskli kadınlarda gebelik öncesi danışmanlık, fettis ve anne için varolan hastalığın potansiyel ve aynı zamanda bu hastalığın tedavi risklerini de ele almalıdır. Gebelik öncesi danışmanlık, bilinen riskler için bakımın planlanması, potansiyel gebelik risklerinin tanınması ve azaltılmasında gebelik planlayan çiftlere bir fırsat tanır ve doğum öncesi bakımdan erken dönemde yararlanılmasını sağlar. Hemşireler gebelik öncesi danışmalıkta kadınları yönlendirmede uygun tarama, eğitim, uygulama ve bakım sağlamadan sorumlu, güvenilir, eğitimli, yetenekli profesyonel kişi lerdir. Gebelik öncesi danışmanlığın amacı doğum öncesi, doğum ve doğum sonrası anne ve fetal sağlığın optimal durumda olması için girişimlerde bulunarak fiziksel ve emosyonel sağlıklı aileler geliştirmektir.Item Manisa kent merkezindeki huzur evinde kalan yaşlıların sosyo-demografik özelliklerinin beslenme durumları üzerindeki etkisi(2005) Nurgül GÜNGÖR; Sevgi NEHİR; Ferda ÖZBAŞARANAmaç: Çalışmanın amacı Manisa kent merkezindeki iki huzurevinde kalan yaşlıların beslenme durumlarını saptamaktır. Yöntem ve Gereç: Çalışma Manisa kent merkezindeki iki huzurevinde kalan 71 yaşlı ile sürdürülmüştür. Veriler Temmuz-Ağustos 2004 tarihleri arasında, sosyo-demografik özelliklerin ve beslenme sorularının yer aldığı anket formu ile toplanmıştır. Araştırmanın analizi SPSS 10.0 paket programında yapılmıştır. Değerlendirmede; sayıyüzde dağılımı, İndependent T-Testi, Ki-Kare, Mann-Whitney U, Kruskall Wallis ve ANOVA testleri kullanılmıştır.Bulgular: Huzurevinde kalan yaşlıların yaş ortalaması 70.70±8.01 (min=46 max=84)'dir. Yaşlıların %60.6'sı erkek, %39.4 kadındır. Yaşlıların %54.9'nun, Beden Kitle İndeksi (BKİ) 19.9-26.0 normal aralığında yer almaktadır.Sonuç: Yaşlıların, bazı sosyo-demografik özelliklerinin beslenme durumlarını etkilediği saptanmıştır.Item Sekiz haftalık iki farklı yürüme programının orta yaşlı kadınlarda aerobik kapasite, kan lipid profili ve homosistein düzeyleri üzerine etkileri(2005) Gürbüz BÜYÜKYAZI; Bekir Sami UYANIK; Hakan TIKIZ; Cevval Ulman; CANAN TIKIZÇalışmamızın amacı sekiz hafta süreli, iki farklı yürüyüş programının orta yaşlı kadınlardaki aerobik kapasite (VO2max), kan lipid profili, homosistein, vitamin B12, ve folik asit düzeyleri üzerine etkisini incelemektir. Bu amaçla çalışmaya 30-50 yaşları arasında 30 sağlıklı bayan dahil edildi ve bunlar; hızlı tempo yürüyüş grubu (HTYG; n= 10), orta tempo yürüyüş grubu (OTYG; n=10) ve kontrol grubu (KG; n= 10) olarak 3 gruba ayrıldı. Egzersiz grupları, haftada beş gün, günde 30 dakikadan başlayarak 48 dakikaya kadar sabit bir şekilde artan sürelerde yürüdüler. HTYG kalp atım sayısı yedeğinin yaklaşık ~%71 şiddetinde ve ~6.85$\\pm$0.32 km/s hızla; OTYG ise kalp atım sayısı yedeğinin ~%51 şiddetinde ve ~5.20±0.14km/s hızla yürüdü. Antrenman periyodundan önce ve sonra maksimal oksijen tüketimi (VÖ2max), kan basınçları, total kolesterol (TK), trigliserid (TG), yüksek yoğunluklu lipoprotein kolesterol (HDL-K), düşük yoğunluklu lipoprotein kolesterol (LDL-K), homosistein, Vitamin B12, folik asit düzeyleri ölçüldü. VO2max HTYG'de daha belirgin olmak üzere her iki egzersiz grubunda artarken (p<0.01), sistolik kan basıncı (SKB) azaldı. (p<0.05). Egzersiz gruplarında TK değerlerinde anlamlı değişiklik olmadığı halde, HDL-K'nin arttığı (p< 0.01), LDL-K'nin ise azaldığı gözlendi (p<0.05). Her iki egzersiz grubunda homosistein düzeyleri anlamlı olarak artarken (p<0.05), vitamin B12 düzeylerinde HTYG'de azalma (p<0.05); OTYG'de ise azalma eğilimi (p=0.059) saptandı. HTYG'nin folik asit değerlerinde anlamlı azalma gözlendi (p<0.05)Sonuç olarak; çalışmamızda hızlı tempo ile yapılan yürüyüşlerin aerobik kapasiteyi daha belirgin derecede arttırdığı, ancak kan lipid profili ve sistolik kan basıncı üzerinde her iki tip yürüyüşün benzer oranda olumlu etki yaptığı saptanmıştır. Her iki tip yürüyüşün kan homosistein seviyelerini arttırıcı etkisinin Vitamin B12 ve folik asit düzeylerindeki azalışa bağlı olabileceği düşünülmüştür.Item Tüketicilerin Korunması ve Tarımda Verimlilik Açısından Genetik Olarak Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) Sorunu(2005) Burak Kartal; Sinan NARDALIÖzet: Genetik Olarak Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) konusu ülkemiz açısından yeni gibi gözükse de, bazı ülkelerde son on yıldır tartışılmakta ve yasal olarak düzenlenmektedir. Bu alanda faaliyet gösteren işletmeler hem tarımda verim ve kalite artışı sağlamayı hem de sağlık ve çevre konularında katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Diğer yandan GDO'lu ürünler bünyelerindeki farklı genler nedeniyle sağlık ve özellikle çevre konularında riskler taşımakla eleştirilmektedir. Daha kesin olan bir başka sorun ise ülkemizdeki insanların habersiz biçimde yıllardan beri bu ürünleri tüketmesidir. Bilimsel kanıtların yetersizliğiyle büyüyen bütün bu tartışmalar çerçevesinde devletler, kamuoyu ve sivil toplum kuruluşlarının da baskısı sonucu konuyla ilgili bazı önlemler almaktadır. Bu çalışma ile GDO'nun anlamı, fayda ve sakıncaları, tüketicilerin korunması ile ilişkisi ve konu hakkındaki yasal düzenlemeler ele alınmıştır. Daha sonra GDO konusu Türk tarım sektöründeki verimsizlik sorunuyla ilişkilendirilmiş ve mevcut uygulamalar değerlendirilip, öneriler getirilmiştir.Item Manisa piyasasında satılan ambalajlı veambalajsız dondurmaların kalitelerinin değerlendirilmesi(2005) Sinan Ömeroğlu; Gürdal TAN; Figen KORELBu araştırmada Manisa piyasasında satılmakta olan ambalajlı ve ambalajsız sade, kakaolu ve meyveli (vişneli, çilekli ve limonlu) dondurmaların kimyasal ve mikrobiyolojik kalitesi incelenmiştir. Toplam 15 adet ambalajlı ve 70 adet ambalajsız dondurma kullanılmıştır. Örnekler kuru madde oranlan bakımından dondurma standardına uygun bulunmuştur. Ancak yağ oranı standartta tam yağlı dondurmalar için verilen %12 lik sınır değerin altında kalmıştır. Ambalajlı dondurmalar içerdiği yağ oranları bakımından standartta verilen yarım yağlı dondurma sınıfına girmektedir. Ambalajsız dondurmalarının ancak %50'sinin toplam bakteri sayıları, %41'inin de koliform sayıları bakımından yönetmelikte belirtilen, standartlara uyduğu görülmüştür. Ambalajlı dondurmaların, ambalajsız dondurmalara göre daha güvenilir olduğu belirlenmiştir.Item Aile planlaması polikliniğine başvuran kadınların durumlarının değerlendirilmesi(2006) Koray Özbay; Serol DEVECİ; R. Akın İNANMIŞ; Turgut YARDIMAMAÇ: Ahlat Devlet Hastanesi Aile Planlaması Polikliniğine başvuran kadınların aile planlaması hakkındaki bilgi düzeyleri ve doğurganlık özellikleri ile eğitim düzeyleri arasındaki ilişkilerin araştırılması.MATERYAL ve METOD: Çalışma 18.02.2005 ve 13.12.2005 tarihleri arasında aile planlaması polikliniğine başvuran ardışık 300 katılımcı ile gerçekleştirildi. Polikliniğe başvuranların bilgileri yüzyüze soru sorma yöntemi ile saptandı ve kaydedildi. İstatistiksel analizde SPSS 11.0 paket programı kullanıldı. Anlamlılık düzeyi p< 0,05 olarak belirlendi.BULGULAR: Okur-yazar olan ve olmayan gruplar arasında etkin yöntem kullanımı (p=0.002), evlilik yaşı (p=0,013), plansız gebelik sayısı (p=0,000), parite sayısı (p=0,000) açısından istatistiki olarak anlamlı farklılık saptandı. Katılımcıların polikliniğimize başvurmadan önce en sık kullandıkları yöntem geri çekme (%40.7) iken poliklinik hizmeti sonrası bu tercih %55.0'lik talep oranı ile yerini rahim içi araç kullanımına bırakmıştır.SONUÇ: Elde ettiğimiz sonuçlar eğitim düzeyinin, aile planlaması hizmetlerinin etkili düzeyde uygulanabilmesi için çok önemli bir kriter olduğunu literatürü destekleyecek nitelikte ortaya koymaktadır.Item Manisa bölgesinde emzirme uygulamaları(2006) Nermin TANSUĞ; Hasan Tarkan İKİZOĞLU; Salih GÖZMEN; Özge YILMAZ; Hasan Erhun KASIRGA; Müjde ŞERİFHAN; Şaylan PESENVURALBu çalışmanın amacı, Manisa'daki kent, kır ve gecekondu bölgelerinde emzirme ile ilgili bilgi düzeylerinin ve uygulamaların belirlenmesidir. Çalışmaya Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Sağlam Çocuk Polikliniği, Muradiye ve Nurlupınar Sağlık Ocağı bölgelerinde izlenen anneler alındı. Tüm annelere emzirme ile ilgili bilgi ve uygulamalarına yönelik bir anket uygulandı. Bu çalışmaya alınan 216 annenin yaşları 17-42 arasındaydı. Emzirmenin kırsal ve gecekondu bölgesinde daha sık olarak bebek her ağladığında, kentte ise 2-3 saatte bir olduğu saptandı (p=0.00). Altı aydan uzun süre gece emzirme de kırsal ve gecekondu bölgelerinde kente göre daha uzundu (sırası ile %61.6, %75 ve %50, p=0.001). Çalışmayan annelerin daha yüksek oranda bir grubu bebek her ağladığında emzirmekteydi (p= 0.001). Toplam anne sütü verme süresi bölgeler arasında anlamlı fark göstermedi. Sadece anne sütü alma süresi % 76.2 annede 4 ay üzerinde idi. Ek gıdalara geçme % 42.3 oranında 5-6. ayda başlatıldı. Kent, kırsal alan ve gecekondu bölgesinden gelenlerin sırası ile %79, %75.6 ve %86.8'i 4-8 ay sadece anne sütü verilmesi gerektiğini belirtti. Ek gıda ile birlikte anne sütüne devam etme süresi bölgemizdeki annelerin %78.5'inde 9 ayın üzerinde bulundu. Bölgemizde kent, kırsal ve gecekondu bölgeleri arasında emzirme sıklığı ve gece emzirmeye devam etme süresi dışındaki emzirme uygulamaları benzerlik göstermektedir.Item Manisa'da yaşayan 15-49 yaş grubu evli kadınlarda aile planlaması yöntemleri ile ilgili bilgi, tutum ve davranışları; kırsal alan örneği(2006) Zeynep ADGÜZEL; Saliha ALTIPARMAKAmaç: Çalışmanın amacı, Manisa Beş Nolu Sağlık Ocağı Bölgesindeki 15-49 yaş grubu evli kadınların aile planlaması yöntemleri konusunda bilgi, tutum ve davranışlarını değerlendirmektir.Materyal ve Metod: Kesitsel, tanımlayıcı tipteki araştırma Mayıs-Haziran 2004 tarihleri arasında yapılmıştır. Küme örnekleme yöntemi ile araştırmaya 300 kadın alınmıştır. Kartlardan kadınların adresleri alınmış, ev ziyaretleri yapılarak yüzyüze tekniği ile kadınlarla görüşülmüştür. Toplanan veriler SPSS 10.0 paket programında değerlendirilmiştir. İstatistiksel analizlerde Ki-kare, yüzde ve ortalama analizi uygulanmıştır.Bulgular ve Sonuç: Kadınların % 94'ü ilköğretim mezunu, 3.3'ü çalışan kadın, 56.3'ünün ekonomik durumu orta, % 78.3'ünün çocuğu bulunmaktadır. Çocuk sayısı ortalaması 2.4±2.0'dır. Çalışmamızda kadınların en çok bildiği 3 yöntem, Ria, hap ve kondomdur. Çalışma grubunda yer alan kadınların 297 (% 99.0)'ının herhangi bir aile planlaması yöntemi bildiği saptanmıştır. Araştırma grubundaki kadınların % 97.3'ü herhangi bir modern yöntem, % 96.6'sı herhangi bir geleneksel yöntem bilmektedir. Kadınların % 50.3'ü herhangi bir modern yöntem, % 22.0'ı herhangi bir geleneksel yöntem kullanmaktadır. En fazla bilinen yöntemler RİA, oral kontraseptif ve kondomdur. En fazla kullanılan yöntemler geri çekme, kondom ve RİA'dır. Aile planlamsı yöntem temininde % 78.1 devlet sektöründen yaralanılmaktadır. Kadınların en güvenilir ve kullanımını kolay buldukları yöntem RİA'dır. Aile planlaması yöntem kullanımını kadınların 53 (%17.7)'si dine aykırı bulurken erkeklerin 13 (%4.3)ü dine aykırı bulmaktadır. Yaş, kadın eğitimi ve koca eğitimi ile modern ve geleneksel yöntem kullanma sıklığı açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır (p>0.05).Item Kahverengi ve beyaz yumurtacı hibrit tavuk yemlerine istiridye kabuğu ilavesinin yumurta kabuk kalitesine ve serum kalsiyum düzeyine etkileri(2006) İ. Safa GÜRCAN; Seval ÇETİNBu çalışma, farklı iki yumurtacı hibritte rasyonda bulunan kalsiyuma ilave olarak istiridye kabuğu verilmesinin yumurta kabuğu kalitesine ve serum kalsiyum düzeyine etkisinin araştırılması amacıyla yapılmıştır. Araştırmada 22 haftalık yaşta ve her birinden 480 tavuk olmak üzere Isa Brown ve Hy-line W36 yumurtacı hibritler kullanılmıştır. Her bir hibrit grubundaki tavukların 240 adedi deneme, 240 adedi kontrol grubunu oluşturmuştur. Rasyonlar kataloglarında belirtildiği şekilde Hy-line W36 yumurtacı tavuklar için %4 Ca, Isa Brown yumurtacı tavuklar için %3.6 Ca olacak şekilde hazırlanmıştır. Deneme gruplarına ilave istiridye kabuğu ad libitum verilmiştir. Altı hafta süren çalışma boyunca tüm gruplardan her hafta 30’ar adet olmak üzere toplam 720 adet yumurtada yumurta ağırlığı, şekil indeksi, kırılma direnci, kabuk ağırlığı, kabuk kalınlığı, kabuk oranı saptanmıştır. Denemenin başlamasından 3 hafta sonra her grupta 15’er tavuktan bir kere kan alınarak serum kalsiyum düzeyi belirlenmiştir. İstiridye kabuğu, Hy-line W36 hibritlerde yumurta ağırlığı (P<0.01) ve kırılma direncini önemli düzeyde etkilemiştir (P<0.001). Ölçülen diğer özellikler açısından gruplar arasında farklılıklar gözlenmemiştir (P>0.05). Sonuç olarak; Hy-line W36 hibriti için ilave istiridye kabuğu uygulamasının kırılma direnci ve yumurta ağırlığı bakımından etkileri olumlu bulunmuştur.Item Lise öğrencilerinin yeme alışkanlıkları ve beden ağırlığını denetleme davranışları(2007) Dilek ERGİN; Dilek ÖZMEN; Aynur Ç. ÇETİNKAYA; Dündar Pınar ERBAY; Nesrin ŞenErgenlik çağında bedende görülen hızlı büyüme ve değişim nedeniyle beslenme gereksinimleri artmaktadır. Bu nedenle ergenlerde sağlıklı beslenme yaşamsal bir önem taşımaktadır. Bu araştırmada, lise öğrencilerinin yeme alışkanlıklarının ve beden ağırlığını denetleme davranışlarının saptanması amaçlanmıştır. Bu araştırma, Manisa il merkezinde bulunan bütün liselerin (6 devlet, 3 özel) onuncu sınıf öğrencilerinde yürütülmüş kesitsel bir araştırmadır. Araştırmacılar tarafından geliştirilen 26 sorulu soru formu 2146 öğrenci tarafından doldurulmuştur. Araştırmada öğrencilerin %34,0’ının düzenli kahvaltı yapma alışkanlığının olmadığı, %38,3’ünün düzenli öğle yeme alışkanlığı olmadığı, %6,5’inin düzenli akşam yemeği yeme alışkanlığının olmadığı, %36,7’sinin şişmanlamaktan çok korktuğu, %6,5’inin diyet yaptığı, %39,4’ünün düzenli spor yapma alışkanlığının olmadığı ve %59,1’inin abur cubur yediği belirlenmiştir. Bu araştırmada lise öğrencilerinde yemek öğünlerini atlamanın yaygın görülen bir beslenme alışkanlığı olduğu ve birçok ergenin günlük üç öğün düzenli yemek yemediği görülmüştür. Diğer yandan lise öğrencilerinde düzenli egzersiz yapma alışkanlığının bulunmadığı görülmüştür. Bu araştırmanın bulguları ergenlerde yeme alışkanlıklarını ve düzenli egzersiz yapmayı içeren sağlıklı bir yaşam biçimini desteklemeye gereksinim bulunduğunu düşündürmektedir.Item Muğla merkez köylerindeki bir grup ilköğretim okulu öğrencisinde serum lipid profili ve obezite taraması(2008) Hüseyin SÜZEK; Zeki ARIAmaç: Vücutta yağ dokusunun aşırı artmasına obezite denir. Obezite; bütün yaş gruplarında, ırk ve etnik gruplarda görülen yaygın bir sağlık problemi olup, 20. yüzyılda erişkinlerde olduğu kadar çocuklarda da büyük bir sağlık sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışma, Muğla'nın merkez köylerindeki 7-15 yaş arası ilköğretim okulu öğrencilerinde lipid profili ve obezite durumunu belirlemek amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada; Muğla'nın 9 merkez köyündeki ilköğretim okullarında okuyan toplam 231(112 kız, 119 erkek) öğrencinin yaş, cinsiyet, boy ve kilo bilgileri toplandı, vücut kitle indeksleri (VKİ) hesaplandı ve açlık kanları alınarak enzimatik-kolorimetrik yöntemle Total Kolesterol(TK), Trigliserid(TG), HDL-, LDL- ve VLDL-Kolesterol (HDL,LDL,VLDL,sırasıyla) ölçümleri yapıldı.Bulgular: Sonuçlar; tüm öğrencilerin %6.5'inin zayıf (VKİ<=5), %69.3'ünün normal (VKİ=5-85), %11.2'sinin fazla kilolu (VKİ=85-95) ve %13.0'ünün obez (VKİ>=95) olduğunu gösterdi. Kız ve erkek gruplar arasında VKİ yönünden önemli fark yoktu (p>0.05). Yapılan hesaplamalarda, tüm lipid parametreleri (TK,TG,HDL,LDL,VLDL) için kız ve erkek gruplar arasında istatistiksel olarak önemli bir fark bulunamadı (p>0.05). Serum lipid parametrelerinin VKİ'ne göre yapılan karşılaştırmalarında; TG ve VLDL değerlerinin zayıf grupta, TK ve LDL değerlerinin ise normal grupta diğer gruplara göre daha düşük olduğu (her ikisi için de p<0.05) bulundu. Zayıf grubun HDL değerleri, diğer gruplara göre istatistiksel bakımdan önemli derecede yüksek idi (p<0.01)Ayrıca TV izlerken bir şeyler atıştıran çocuklarınTK düzeyleri, yemeyen çocuklara göre daha yüksek bulunurken (p<0.05), diğer parametrelerdeki fark istatistiksel açıdan önemsizdi (p>0.05).Sonuç: Yanlış beslenme alışkanlıklarına ve sedanter yaşam koşullarına bağlı olarak gelişen obeziteye paralel şekilde kan lipid parametrelerinde de olumsuz değişiklikler meydana gelmektedir. Çocukluk döneminde gelişen bu olumsuz tablo düzeltilmediği takdirde, obeziter yapı yaşamın ileriki yıllarına da taşınmakta ve buna bağlı sağlık sorunları giderek artmaktadır.Item Değer Tabanlı Bölümlendirme Kapsamında Organik Ürün Tüketicilerini Motive Eden Kişisel Değerlerin Belirlenmesi(2008) Canan AY; Sinan NARDALIÖzet: Son yıllarda tüketicilerin çevre ve sağlıklı yiyecekler konusundaki endişelerinin artması, organik ürünlere olan talebi de arttırmıştır. Bu anlamda organik tarımsal üretimin temel prensibi tüm canlıları kapsayacak şekilde güvenli yiyeceklerin üretilmesidir. Diğer taraftan tüketicilerin kendilerine ait kural ve tutumları da, organik ürün tüketiminde önemli rol oynamaktadır. Bu çalışmada, tüketicileri organik ürün satın almaları konusunda motive eden kişisel değer ve tutumlar ortaya konulmaya çalışılmış, bu noktada kişisel sağlık, lezzet ve çevreye ilişkin değerlerin organik ürün tüketiminde merkezi bir rol oynadığı bulgusuna ulaşılmıştır. Elde edilen bu bulgulara öncelikle faktör ve kümeleme analizleri uygulanmış, bu analizler sonucu ulaşılan bilgiler ışığında organik ürünlere ilişkin değer tabanlı bölümlendirme yapılmaya çalışılmıştır.Item Üniversite öğrencilerinin sağlıklı yaşam biçimi davranışları(2008) Emre Yanıkkerem UÇUM; Öznur KARAAĞAÇ; Gülten KARADENİZ; Özden DEDELİAMAÇ: Sağlığın geliştirilmesi sadece hastalıkları önlemeye yönelik olmayıp, bireyin genel sağlık ve iyilik durumunu daha da iyileştirmeyi amaçlar. Celal Bayar Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde okuyan öğrencilerin sağlığı geliştirme davranışlarını ve bu davranışları etkileyebilecek özelliklerin saptanmasıdır.YÖNTEM: Bu araştırma, Celal Bayar Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde okuyan Eylül-Kasım 2006 tarihleri arasında araştırmaya katılmayı kabul eden 349 öğrenci ile yapılmıştır. Verilerin toplanmasında öğrencilerin sosyo-demografik özelliklerini içeren soru kağıdı ile, Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları ölçeği kullanılmıştır. Veriler, bilgisayar ortamında SPSS 11.0 programı kullanılarak değerlendirilmiştir. İstatistiksel analizlerde ortalama, t testi ve Kurskal Wallis testi kullanılmıştır. BULGULAR: Öğrencilerin SYBD puan ortalaması orta düzeyde olup, öğrencilerin yaş ortalamaları arttıkça sağlık sorumluluğu davranışları artmaktadır. Kız öğrencilerin SYBD puan ortalaması ve beslenme davranışı puanları erkek öğrencilere göre yüksek bulunmuştur.SONUÇ: Ailenin ekonomik düzeyi arttıkça SYBD puan ortalaması da artmaktadır.Item 15–49 yaş grubu kadınlarda sağlığı geliştirme davranışları ve etkileyen faktörler(2009) Saliha ALTIPARMAK; Adalet Koca KUTLUAMAÇ: 15–49 yaş grubu kadınların sağlığı geliştirme davranışları ve etkileyen faktörleri incelemek amacıyla tanımlayıcı olarak planlanmıştır. YÖNTEM: Kesitsel ve tanımlayıcı tipteki bu çalışma, Manisa 5 No’lu Aile Sağlığı Merkezi bölgesinde araştırmaya katılmayı kabul eden 15–49 yaş grubu kadınlarda Haziran-Ağustos 2009 tarihleri arasında uygulanmıştır. Küme örnekleme yöntemi ile 2009 yılı ev halkı tespit fişlerinden elde edilen nüfusa göre belirlenen 350 kişi çalışma kapsamına alınmıştır. Araştırma sonucunda, her birinde 10 hane bulunan 30 kümeye ulaşılması planlanmıştır. İlk olarak, mahallelerde küme başını temsil edecek hanelerin belirlenmesinde sistematik rastgele örnekleme yöntemi yapılmıştır. Veri toplama aracı olarak, sosyodemografik anket formu ve Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği (SYBD) kullanılmıştır. Verilerin istatistiksel analizleri için tanımlayıcı istatistikler, ki-kare, student t-testi, korelasyon, lojistik regresyon ve odds ratio (OR) yapılmıştır. BULGULAR: Çalışmaya katılan kadınların %51,7’si 15–29 yaş grubunda, yaş ortalaması 30,1±9,6 yıldır. Kadınların %93,1’inin ilkokul ve altı düzeyinde eğitim aldığı, %76’sının evli, %96’sının ev hanımı olduğu, %17,4’ünün bir sosyal güvencesinin olmadığı ve %63,7’sinde ise gelirlerinin giderlerini karşılamadığı bulunmuştur. SYBD ölçek toplam puan dağılımı 112,7±20,8’dir. Ölçeğin alt boyut puanları; kendini gerçekleştirmede 33,4±7,4, sağlık sorumluluğunda 19,4±5,8, egzersizde 7,8±3,3, kişilerarası destekte 21,1±3,4, stres yönetiminde 15,1±4,1 ve beslenmede 15,5±3,3 olarak belirlenmiştir. SONUÇ: Elde edilen verilere göre; 15–49 yaş grubu kadınların sağlığı geliştirme davranışlarını düşük düzeyde uyguladıkları belirlenmiştir.Item Muğla Merkez Köylerinde yaşayan 6-15 yaş okul çocuklarında beslenme alışkanlıkları, kilo fazlalığı ve obezite prevalansı(2010) Hüseyin SÜZEK; Zeki ARIObezite, tüm ırk veya etnik gruplarda ve her yaşta görülen toplumsal bir sağlık problemidir. Bu çalışmanın amacı, uluslararası tanımları kullanarak Muğla’nın mer-kez köyleri ilköğretim okullarında okuyan 6-15 yaş grubu okul çocuklarının beslenme alışkanlıklarını, kilo fazlalığı ve obezite prevalansını belirlemek ve diğer ülke çalış-maları ile karşılaştırmaktır. Bu çalışma, Muğla ili merkez köyleri ilköğretim okullarında bu yönde yapılan ilk araştırma özelliğindedir. Bu çalışmada, Muğla’nın merkez köylerinde yaşayan 6-15 yaş arasındaki toplam 1170 (564 kız, 606 erkek) okul çocuğunda beslenme alışkanlıkları ve obezite prevalansı araştırıldı. Bu amaçla, 9 köy ilköğretim okulundaki top lam 1492 öğrenciden 1170’inin (tüm evrenin %78,2’si) vücut ağırlığı ve boy uzunluğu ölçüldü, yaş, cinsiyet ve beslenme alışkanlıkları anket yapılarak belirlendi. Sonuçlar, tüm öğrencilerin %17,0’inin fazla kilolu ve %7,1’inin ise obez olduğunu gösterdi. Cinsiyete göre kız öğrencilerin %18,1’inin fazla kilolu, %6,6’ının obez, erkek öğrencilerin ise %16,0’ının fazla kilolu, %7,6’sının obez olduğu belirlendi. Televizyon seyretme ile bir şeyler atıştırmak arasında istatistiksel bakımdan önemli ilişki (p<0,001) gözlendi. Kız çocukları ile karşılaştırıldığında erkek çocuklardaki obezite oranı istatistiksel olarak anlamlı (p>0,05) değildi. En yüksek obezite oranı erkek öğrencilerde 10 (%26,1), kız öğrencilerde ise 11 yaş grubunda (%24,3) görüldü. Anne-baba obezitesi ile ço-cuk obezitesi arasında pozitif bir ilişki gözlendi. Beslenme alışkanlıkları açısından; kahvaltıda ve öğle-akşam bal ve etsiz sebze yiyenlerle yemeyenler arasında istatistiksel açıdan önemli fark bulundu (p<0,05 ve p<0,01, sırasıyla).Item The relationship between daily caffeine consumption and withdrawal symptoms: A questionnaire-based study(2010) Nermin KÜÇERAmaç: Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de Kocaeli Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu’ndaki üniversite öğrencileri arasında günlük kafein alımını hesaplamak ve günlük kafein tüketimi ile yoksunluk belirtileri arasındaki ilişkiyi bulmaktır.Yöntem ve gereç: Bu çalışma, Kocaeli, Türkiye’de Kocaeli Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu’ndaki 156 üniversite öğrencisine (129 kadın, 27 erkek) bir anket kullanılarak düzenlendi. Kafein içeren ürünlerin tüketim miktarı, tüketicinin beslenme alışkanlıklarına bağlı bir günlük kaydedildi. Günlük kafein tüketim miktarları ile kafein tüketiminin kesilmesinden sonra 12 ile 24 saat içinde başlayan ilgili şikâyet sıklıklarını mukayesesi için, iki örnek grubundan elde edilen yüzdelerin karşılaştırılmasında istatistiksel analiz yöntemi (normal yaklaşımlı) kullanılmıştır.Bulgular: Günlük alınan kafein 0 mg gün–1 ile 500 mg gün–1 aralığında değerlendirildi. Baş ağrısı, yorgunluk, sinirlilik, uykusuzluk/uykulu olma belirtileri, günlük kafein tüketimi 200 mg’ dan fazla olanlar ile karşılaştırıldığında, günlük kafein tüketimi 200 mg’ dan az olanlara göre belirgin bir artış görüldü (P < 0,05). Sonuç: Elde edilen veriler Türk üniversite öğrencilerinin Amerikalılar, Kanadalılar, İsviçre ve İngilizlerle karşılaştırıldığında yaklaşık aynı miktarlarda kafein tükettiğini göstermektedir. Anket çalışmasının bir sonucu olarak, günlük kafein tüketimi ile kafein tüketiminin kesilmesine bağlı yoksunluk belirtileri (özellikle baş ağrısı, yorgunluk, sinirlilik, uykusuzluk/uykulu olma belirtileri için) arasında bir ilişki vardır.Item Obezitede Sağlık İnanç Modeli Ölçeği’nin geliştirilmesi(2011) Cicek Fadiloglu; Özden DEDELİAMAÇ: Bu çalışmada, obez bireylerin obeziteye yönelik tutum ve inançlarını güvenilir ve geçerli biçimde değerlendirebilecek Sağlık İnanç Modeli’ne dayalı bir ölçeğin geliştirilmesi amaçlanmıştır. YÖNTEM: Çalışmanın örneklemine Temmuz 2008-Mayıs 2010 tarihleri arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi ve Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi (Üniversite Hastanesi)’nin obezite kliniklerine başvuran 400 obez birey dâhil edilmiştir. Çalışma verileri araştırmacılar tarafından geliştirilen obez bireylerin sosyodemografik ve obezite ile ilgili özeliklerini ve obezitede sağlık inançlarını içeren Obezite Soru Formu ve Obezite Sağlık İnanç Modeli Ölçeği (OSİMÖ) kullanılarak yüz yüze görüşme tekniği ile toplanmıştır. OSİMÖ’nin geçerliliğini test etmek amacıyla ölçek üç hafta içerisinde yüz yüze görüşme tekniği ile tekrar uygulanmıştır (test-tekrar test). Veriler The Statistical Package for Social Sciences (SPSS) for Windows 13.0 paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. BULGULAR: Ölçeğin yapı geçerliliğini belirlemek amacıyla uygulanan faktör analizi sonucunda beş faktör grubu ve 32 madde elde edilmiştir. Bu beş faktör ölçeğin alt boyutlarını oluşturmaktadır. Beşli likert puanlama sistemine sahip olan ölçeğin toplam madde korelasyonları her bir alt boyutu için pozitiftir (> 0.70 p<0.05). Ölçeğin Cronbach alfa katsayısı 0.80 ve test-tekrar test güvenilirliği her bir alt boyutu için >0.60 p<0.00 olarak belirlenmiştir. SONUÇ: Çalışma sonuçları, OSİMÖ’nin obez bireylerin obeziteye yönelik tutum ve inançlarını ölçmekte kullanılabilir geçerli ve güvenilir bir araç olduğunu göstermektedir.Item Farklı siddetteki yürüyüs programlarının pre-menopozal kadınlarda resistin ve visfatin düzeyleri üzerine etkisi(2011) H ESEN; C ULMAN; F TANELİ; H TIKIZ; F GÖZLÜKAYA; İ ÖZCAN; G BÜYÜKYAZIAmaç: Çalısmanın amacı on iki haftalık, iki farklı siddette (yürüme hızında) yapılan yürüyüs programlarının resistin ve visfatin düzeyleri üzerine etkisini incelemekti. Yöntem ve Gereç: Otuz yedi pre-menopozal kadın (30-49 yas) hızlı tempo yürüyüs grubu (HTYG; n= 12), orta tempo yürüyüs grubu (OTYG; n=14) ve kontrol grubu (KG; n= 11) olarak ayrıldı. Egzersiz grupları 12 hafta, haftada bes gün, günde 30-60 dakika yürüdüler. HTYG ve OTYG maksimum kalp atım sayısı yedeğinin sırasıyla %70-75 ve %50- 55’inde yürüdüler. Antrenman periyodundan önce ve sonra vücut ağırlığı (VA), vücut yağ oranı (VYO), beden kitle indeksi (BKĐ), bel çevresi (BÇ), maksimal oksijen tüketimi (VO2max), glikoz, insülin, resistin ve visfatin düzeyleri ölçüldü HOMA-IR (insülin direncinin homostatik model değerlendirilmesi) hesaplandı. Bulgular: VO2max her iki egzersiz grubunda (p<.01), HTYG lehine (p<.01) arttı; VA, VYO, BKĐ, BÇ egzersiz gruplarında anlamlı olarak azaldı. Visfatin (p<.05) ve resistin (p<.01) sadece HTYG’de azaldı; gruplar arasında farklılık belirlenmedi. Egzersiz grupları VYO, BÇ ve VO2max bakımından KG’den farklılık gösterdi. HTYG’de BÇ’de meydana gelen azalma OTYG’dekinden daha fazlaydı (p<.01). OTYG’de insülindeki anlamlı artısın (p<.05) dısında, insülin, glikoz, ve HOMA-IR indeksinde grup içi ve gruplar arası farklılık belirlenmedi. Sonuç: Farklı siddette yapılan yürüme programları olumlu değisikliklere neden oldu, ancak, VO2max’daki daha fazla artıslar ve VYO, resistin ve visfatin düzeylerindeki daha fazla azalmalara bağlı olarak, kardiak fitnesi arttırmak, obesiteyi önlemek ve insülin direncini azaltmak için pre-menopozal sağlıklı kadınlara hızlı tempo yürüyüs önerilebilir.Item Antioxidant properties of kefir produced from different cow and soy milk mixtures(2011) Sıddık GÖNÇ; Nayil DİNKÇİ; Kemal SEÇKİN; Özer KINIK; Harun KESENKAŞBu çalışmanın amacı inek, soya sütü ve bunların farklı karışımlarından üretilen kefir örneklerinin antioksidan kapasitelerini belirlemektir. Bu amaçla, üretilen kefir örneklerinde askorbat otooksidasyonu, süperoksit anyon radikali ve hidrojen peroksit tutuklayıcı etkileri ile indirgen aktivite gibi antioksidatif özellikler incelenmiştir. Sadece soya sütü ile üretilen kefirler en yüksek askorbat otooksidasyon oranına sahip olmuştur. Kefir örneklerinin sistein eşdeğer miktarı olarak ifade edilen indirgen aktiviteleri istatistiksel olarak farklı bulunmuş ve soya sütü oranın artmasıyla yükselmiştir. İnek, inek/soya ve soya sütlerinden üretilen kefirlere ait süperoksit radikal oluşumunu durdurma sonuçları istatistiksel olarak farklı bulunmuştur. Ancak, gerek kefir tanesi ile gerekse kefir kültürü ile gerçekleştirilen fermantasyonun söz konusu aktivite üzerine etkisi önemsizdir. Elde edilen sonuçlara göre kefir örneklerinin hiçbiri hidrojen peroksit tutuklayıcı etki göstermemiştir.Item Glutensiz Diyet Alan Çölyak Hastası Çocuklarda Serum Selenyum Düzeyleri(2012) Cevval UMMAN; FATMA TANELİ; Fatih ÜNAL; Erhan KASIRGA; Evren SEMİZEL; Çiğdem Ömür Ecevit; Seval ÖZDEMİRÖZET Girifl: Çölyak hastalığı (ÇH) selenyum gibi besinlerin emilim bozukluğu ile sonuçlanan gluten bağımlı bir enteropatidir. ÇHnın yüksek malignite insidansı daha önceden bildirilmiştir. Selenyumun kansere karşı koruyucu bir rol oynadığı bilinmektedir. Bu çalışmada glutensiz diyet altındaki çocuklarda serum selenyum düzeyinin etkilenip etkilenmediğinin araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Serum selenyum düzeyleri ÇH olan 17 çocukta (ortalama yaş 5,64±3,30 yıl) ve aynı yaş ve cinsiyetteki 20 sağlıklı çocukta çalışıldı. ÇH tanısı ESPGHAN kriterlerine göre konuldu. Tüm hastalar klinik olarak iyiydi ve glutensiz diyeti 11,11±1,98 ay (ortalama±standart sapma) uygulamışlardı. Tüm hastalar diyete tamamen uyumlu idi. Selenyum konsantrasyonu periyodik olarak doğrulanmış atomik absorbsiyon spektrometresi (Perkin Elmer AAS 700 system) ile tespit edildi. Islak yakma işlemi tüm numuneler ve kontroller için kullanıldı. Bulgular: Serum selenyum düzeylerinin ÇH grubunda bir (%5,8), kontrol grubunda ise üç (%15) çocukta normal sınırların altında olduğu saptandı. Glutensiz diyet alım süresiyle serum selenyum düzeyleri arasında istatistiksel herhangi bir ilişki yoktu (p>0,05). Glutensiz diyet altındaki çölyaklı hastalarda (124,19±12,31 μg/L) serum selenyum düzeyleri kontrol grubunda yer alan sağlıklı çocuklardan (92,47±12,06 μg/L) farklı değildi (p>0,05). Sonuç: Çölyaklı çocuklarda normal serum selenyum düzeyleri hastaların glutensiz diyete tam uyumlu olmalarına ve günlük selenyum ihtiyacını karşılayacak şekilde dengeli beslenmelerine bağlı olabilir. (Gün cel Pe diat ri 2012; 10: 55-8)
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »