Repository logo
  • English
  • Català
  • Čeština
  • Deutsch
  • Español
  • Français
  • Gàidhlig
  • Italiano
  • Latviešu
  • Magyar
  • Nederlands
  • Polski
  • Português
  • Português do Brasil
  • Srpski (lat)
  • Suomi
  • Svenska
  • Türkçe
  • Tiếng Việt
  • Қазақ
  • বাংলা
  • हिंदी
  • Ελληνικά
  • Српски
  • Yкраї́нська
  • Log In
    Have you forgotten your password?
Repository logoRepository logo
  • Communities & Collections
  • All Contents
  • English
  • Català
  • Čeština
  • Deutsch
  • Español
  • Français
  • Gàidhlig
  • Italiano
  • Latviešu
  • Magyar
  • Nederlands
  • Polski
  • Português
  • Português do Brasil
  • Srpski (lat)
  • Suomi
  • Svenska
  • Türkçe
  • Tiếng Việt
  • Қазақ
  • বাংলা
  • हिंदी
  • Ελληνικά
  • Српски
  • Yкраї́нська
  • Log In
    Have you forgotten your password?
  1. Home
  2. Browse by Subject

Browsing by Subject "Edebiyat"

Now showing 1 - 20 of 88
Results Per Page
Sort Options
  • No Thumbnail Available
    Item
    Aşık Remzi'nin Adanalı Eşine Yazdığı Otobiyografik Destan ve 19 Şiiri (Bir Aşığın Adana Sergüzeşti ve Duygu Dünyasındaki Yankıları)
    (2007) Kenan ERDOĞAN
    Bu çalışmada, Kırkağaçlı Âşık Mustafa Remzî’nin yazdığı bir destan ve 19 şiiri değerlendirilerek yayınlanacaktır. Aşık Mustafa, bu destanı ve şiirleri âşık olduğu ve evlendiği Adanalı eşinden ayrıldıktan sonra yazmıştır. Bir aşığın dramını ve hayat mücadelesini vermesi bakımından önemli bulduğumuz şiirler, aynı zamanda 1900’lu yılların başındaki sosyal hayat hakkında da bilgiler sunmaktadır. Bu nedenle destan ve şiirler, salt aşka düşmüş bir bireyin hikâyesi olarak değil, aynı zamanda bir devrin hikâyesi olarak da okunabilir.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Bir gösteren olarak beden ve dili: Göstergebilim çerçevesinde göç romanı ve Dede Korkut Hikâyeleri'nin incelenmesi
    (2008) Ferhat KARABULUT
    Yazıdan önce söz vardı. Sözden önce ve sözle birlikte bedenin dili vardı. İnsanoğlu duygu dünyasını yansıtmada ve kültürel birkimini sergilemede sözün yanına daima bedenin dilini de eklemiştir. Bedeni görsel bir alana yerleştiren ve bir imaj olarak sergileyen yaklaşımlar bütün dillerde tarihin en eski dönemlerinden bu yana önemini korumuştur. Dili, göstergelerden oluşan bir sistem olarak tanımlayan Ferdinan De Saussure, Peirce’in 19. yüzyılda gündeme getirdiği gösterge modeline eş zamanlı olarak yeni bir boyut getirmiştir. Saussure’ün daha çok dilsel bağlamda temellendirdiği gösterge modelini, görsel bağlamda ilk formülüze eden Charles S. Peirce, kendinden sonra Semioloji olarak adlandırılacak kuramın temelini atmış oldu. Charles S. Peirce’in ikon (icon), index (belirtke), sembol (symbol) olarak sistematize ettiği model üçlemesi, hem dilsel dünyanın hem de görsel dünyanın tanımlanmasında ve açıklanmasında önemli katkılarda bulundu. Charles S. Peirce, 19. yüzyılda modelini oluştururken, elbette göstergenin varlığı insanolğlunun tarihi kadar eskiye gitmekte idi. Dünyayı tanımlamada, olgulara ve olaylara getirelecek açıklamalarda, her birey, kuşkusuz, işaretleyenlere (signifier) ve işaretlenenlere (signified) başvurmuştur. Türk kültürünün hem art zamanlı hem de eş zamanlı yazılı kaynaklarında, bedeni veya beden unsurlarını gösterge modeline uygun kullanımlara çok sık rastlarız. Bu çalışmada, Türk kültürünün önemli eserlerinden olan Dede Korkut Hikâyeleri ve Mevlüt Süleymanlı’nın Göç romanında bedenin gösterge olarak kullanımı üzerinde durulacaktır. Dede Korkut Hikâyeleri, Peirce’in üçlemesi açısından bakıldığında oldukça zengin bir kaynak olarak karşımıza çıkar. Dede Korkut Hikâyeleri’nin yanında destansı bir anlatımla Türk Kültürün’de göç ve değişim olgusunu irdeleyen Azerbaycanlı Mevlüt Sülyemanlı da Göç romanında bedenin diline bir işaretleyen olarak sık sık başvurur. Göç romanında, yazar, Dede Korkut tarzı bir üslüp ile Karakelle Soyu’nun yerleşik hayata geçişini ve soyun güçlü ve zayıf yanlarını destansı bir dille verirken beden unsurlarından önemli ölçüde faydalanmaktadır. Bu iki eserin beden kültürü bağlamında incelenmesinde Gösterge Modeli’nden faydalanılırken, konuya sosyo-kültürel-tarihsel bir pencereden de bakılacak, yapısalcı bir bakış açısı modelin izahında kullanılacaktır.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Bir Bektaşî şairi: Üsküdarlı Rızâ Râmî ve yeni bulunan on iki şiiri
    (2008) Kenan ERDOĞAN
    Üsküdarlı Rıza Râmî, yaklaşık olarak 1866-1921 yılları arasında, yakın bir dönemde yaşamasına ve irticalı kuvvetli bir şair olmasına rağmen hangi sebeple olursa olsun pek tanınmayan ve yalnızca üç şiiri ve bir destanı neşredilen Bektaşî şairlerinden biridir. Biz, bir mecmuada onun kaynaklarda bilinmeyen yedisi aruzla beşi heceyle yazılmış on iki şirini bularak neşrettik ve şairini tanıttık. Bu şiirlerin başlarında şairin adı, mahlası, mesleği, nereli olduğu, mecmua sahibiyle ilişkisi gibi bilinenleri tasdik eden ve kimi konulara açıklık getiren bazı küçük bilgiler de bulunmaktadır. Bu şiirlerde Râmî, vezni iyi kullanan, dile ve tasavvuf kültürüne hâkim bir şair olduğu izlenimini vermektedir. Şairin, bu şiirlerinde, Allah, Hz. Peygamber ve Hz. Ali’ye olan sevgisini dile getirdiği, aşk ve tasavvuf konularını işlediğini söyleyebiliriz. Râmî bu şiirlerini methiye, münâcât, düvaz, dîvân, kalenderî, semaî, koşma, nefes gibi farklı tür ve şekillerde söylemiş ve yazmıştır.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Representation of Turkish George Farquhar's play the beaux stratagem George Farquhar'ın The beaux stratagem adlı oyununda Türk'lerin temsili
    (2009) Ü.AYCA ERKAN
    Bu makale George Farquhar‟ın The Beaux Stratagem adlı oyununda Osmanlı Türklerinin nasıl temsil edildiği üzerinedir. Türk imajının var olduḡu pek çok Restorasyon tiyatrosu bulunur. Türklerin negative imajı o zamanın edebiyatına bile yansımıştır. Bu makalede Batılı bakış açısına gre Türk erkekleri ve kadınlarının nasıl bir perspektiften görüldüḡü üzerine tartışılacaktır. Edward Said‟ın doḡu bilimci söylemlerine göre, baskın Batı kültürü doḡuyu ve doḡuluları “öteki ler” olarak görür.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Nedim'in \"ey gönül\" redifli gazeline yapısalcı yöntemin uygulanışı
    (2010) Yasemin MORKOÇ ERTEK
    20. yüzyılın etkin edebî kuramlarından biri olan yapısalcılık; eseri merkez alan ve eserdeki biçim-ses-sözanlam bütünlüğü çerçevesinde iç uyumu ortaya koymaya çalışan yönüyle dikkat çekmiştir. Bilindiği gibi divan şairleri klasik Türk şiir geleneğinin belli sınırlı kalıpları ve kuralları etrafında söz hüneri göstermeye mecburdur. Divan şiirini inceleyip değerlendirmek için, dilbilim modelini örnek alan yapısalcılık uygun bir metot olarak görünmektedir. Bu yaklaşımdan yola çıkarak Lale Devri şairi Nedim‟in bir gazeline yapısalcı yöntemi uygulamayı denedik.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Erzurumlu İbrahim Hakkı ve Mahtumkulu Divanlarında Hz. Peygamber
    (2011) Kenan ERDOĞAN
    Bu çalısmada daha çok Marifet-nâmesi ile tanınan XVIII. Yüzyılın ünlü bilim adamı ve sairi Erzurumlu İbrahim Hakkı (1703-1772) Divanı ile yine XVIII. yüzyılda yasamıs ünlü Türkmen sairi Mahdumkulu (1733?-1783?) Divanı’nda Hz. Muhammed sevgisi ele alınmıstır. Aynı yüzyılda yasayan ve aynı dilin lehçeleriyle yazan bu iki büyük sufi sair, birbirine hayli uzak coğrafyalarda yasamıslardır. Ancak uzak coğrafyalarda olmaları, aralarında bazı sekil ve söyleyis farklarının bulunması, inanç ve sevgi birliği dolayısıyla, aynı duygu ve düsünceleri dillendirmelerine engel olmamıstır. Bu inanç ve sevgi birliği içinde Hz. Peygamber’e olan sevgi çok önemli bir yer tutmaktadır. Çalısmada, iki sairin divanı göz önünde bulundurularak taranmıs ve konunun nasıl islendiği ve anlatıldığı örnekleriyle verilmeye çalısılmıstır
  • No Thumbnail Available
    Item
    Adalet ağaoğlu’nun çok uzak – fazla yakın adlı oyununda kullandığı tekniklere batılı yazarların etkileri
    (2011) Ülker B. Ayça ERKAN
    Bu çalışmanın amacı Adalet Ağaoğlu’nun Çok Uzak – Fazla Yakın oyununu tiyatro tekniği açısından Batı kaynaklı oyunlardan nasıl etkilendiğini ve bu etkileşimin yansımalarını ortaya koymaktır. Etkileşim bir taklit olmaktan çok Türk tiyatrosuna modern bir bakış açısı getirme açısından çok önemlidir. Oyundaki karakterler, Şimdi’yi oynadıkları yaşları ile Dün’ü ve Yarın’ı oynarlar. Dekor, izleyicinin düş gücünü harekete geçirecek az ve öz eşyalar, tonajlama ve tavır farklılıkları ile anlatılmaktadır. Ağaoğlu, teknik olarak temelde dışavurumcu akımdan, özellikle rüya oyun tekniğini çağrıştıran zaman içinde yolculuklarla August Strindberg’in Rüya Oyunu, Thornton Wilder’ın Bizim Kasabamız, Dişimizin Derisi ve Pirandello’nun “oyun içinde oyun” tekniğiyle Altı Şahıs Yazarını Arıyor adlı eserlerinden esinlenerek kendine özgü bir tarz yaratmıştır.
  • No Thumbnail Available
    Item
    A modern tragic hero in Arthur Miller's play death of a salesman
    (2012) B. Ayça Ülker ERKAN
    Bu çalışma, Arthur Millerın Death of a Salesman adlı oyunundaki karakter Willy Lomannın trajik bir kahraman olmasını tartışır. Willy Lomannın klasik trajedi tanımına göre trajik bir kahraman sayılamayacağı ile ilgili birçok görüş ileri sürülür. Klasik Trajedi tanımına göre trajedi, trajik bir karakterin kendi hatası yüzünden yüksek bir mevkiden düşerek ölüm ile sonuçlanan istisnai bir felaket hikayesidir . Yine de Loman tamamen klasik trajik bir kahraman olarak düşünülemez, çünkü o sıradan bir insandır. Gerçekte o, toplumda birisi olma isteği olan 1940ların Amerikasındaki modern bir trajik kahramandır. Problemleri kendi yanılsamalarından, işinin ve ailesinin yanlış anlaşılmasından dolayı Amerikan Rüyasının gerçekleşmemesiyle ortaya çıkar. Loman, kişisel hatası yüzünden Amerikan Rüyasını Amerikan Kabusuna dönüştüren modern bir trajik kahramandır. Bu sebeplerden dolayı oyun, burjuvazi trajedisi olarak sınıflandırılabilinir. Bahsettiğimiz modern trajik kahraman hayatta kalabilme mücadelesi veren ve sanayileşmiş kapitalist bir dünyada kendi kimliklerini bulmaya çalışan bireyleri temsil eder.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Kosova’da Tahir ile Zühre anlatmalarının türü üzerine
    (2012) GONCA KUZAY DEMİR
    Sözlü kültür ürünlerinin değişimi ve gelişimi uzun yıllardır araştırmacıların üzerinde durduğu bir konudur. Metin merkezli yaklaşımların ardından, bağlam merkezli yaklaşımlarla anlatıcılar ile anlatmalar arasında sıkı bir ilişki olduğu görülmektedir. Anlatmalar, anlatıcının mensup olduğu gelenek içerisinde değerlendirilmektedir. Toplumsal konulardan daha çok bireysel konuları işleyen halk hikâyeleri, belli bir geleneğe mensup “âşık” adı verilen anlatıcı tipine bağlı anlatmalardır. Âşıklık geleneğinin ürünü olan bu anlatmalar, geleneksel yapıda meydana gelen değişimlerden etkilenmektedir. Bu nedenle halk hikâyeleri incelenirken; anlatmaların şekil, yapı ve içerik gibi metin özelliklerinin yanı sıra, işlev ve bağlam özellikleri de dikkate alınmalıdır. Bu çalışmada; Türk boyları arasında yaygın olarak bilinen Tahir ile Zühre hikâyesinin Kosova’dan derlenmiş iki varyantı üzerinde durulacak ve âşıklık geleneğinin devam etmediği bir bağlamda anlatmanın değişim ve gelişimi ve bu değişim ve gelişimde etkili olan unsurlar belirlenecektir.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Bektâşî-meşrep bir molla’nın Hz. Ali’den yüz söz açıklaması: İmamzâde Mustafa Vehbî’nin Sad-Kelime-i Alî Şerhi
    (2012) ADEM CEYHAN
    Hz. Ali’nin binleri bulan vecizeleri arasından ünlü Arap âlimi Câhız’ın seçtiği “Miet Emsâl” (Yüz Söz), Arap, Fars ve Türk edebiyatında hayli rağbet görmüş, çok sayıda tercüme ve şerhi meydana getirilmiş bir derlemedir. Türk edebiyatında 14-19. asırlar arasında ondan fazla mensur yahut manzum tercüme ve şerhi tesbit edilen bu metni çevirip açıklayanlardan biri de İmamzâde Mustafa Vehbî’dir. Elinizdeki çalışmada, 19. asrın siyasî ve ilmî-edebîşahsiyetleri içinde renkli kişiliğiyle tanınmış bir “molla” olan Mustafa Vehbî’nin kısaca hayat hikâyesi anlatıldıktan sonra 1871 yılında yayımlanan Sad-Kelime-i Alî şerhi hakkında bilgi verilmektedir. Mustafa Vehbî, tercüme ve şerhini meydana getirirken önce Hz. Ali’nin yüzsözünde geçen kelimeleri tek tek ele alıp Arap grameri yönünden tahlil etmiş ikinci olarak anılan vecizeleri Türkçe’ye çevirmiş üçüncü safhada onların gerektirdiği fikir ve tavsiyeleriifade etmiştir. Yazar, Hz. Ali sözlerinin izahı sırasında o hikmetli cümlelere uygun bulduğu Kur’an ayetlerini ve Hz. Peygamber’in hadislerini sık sık hatırlatmış; Ehl-i Beyt’e sevgi vebağlılığını da çeşitli vesilelerle ifade etmiştir.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Peyami Safa'nın tenkit anlayışı
    (2012) Özlem Nemutlu
    Peyami Safa, Milliyet, Kültür Haftası, Ulus, Tasvir-i Efkâr, Cumhuriyet, Kültür Haftası, Türk Düşüncesi gibi gazete ve dergilerde sanat ve edebiyatın birçok meselesine dair yazılar kaleme almıştır. Bu konular genellikle edebiyat- kültür, edebiyat-felsefe ilişkisi, edebiyatın gayesi, sanatta millîlik, memleket edebiyatı, şaheser tanımı, edebiyat akımları, romanın mahiyeti, şiirin mahiyeti, şiirde mana vb. şeklindedir. Söz konusu yazılardan yola çıkılarak ve mümkün olduğunca kitap olarak yayımlanmamış yazılarına da ulaşılarak Peyami Safa’nın tenkit anlayışı, Türk edebiyatındaki tenkit geleneği içerisinde eleştiri tipleri ile bağlantılar kurularak değerlendirilmeye çalışılmıştır.
  • No Thumbnail Available
    Item
    An ecofeminist approach to adrienne rich’s poem “diving into the wreck”
    (2012) BERNA AYÇA ÜLKER ERKAN
    Bu çalışmada Adrienne Rich’in şiirlerinden olan “Diving into the Wreck” (1973) adlı şiiri eko feminist eleştiri bağlamında incelenmektedir. Rich’in doğa şiirleri, kadın tarafsızlığını ve bilincini, ata erkil suistimalini ve önem vermeme varsayımlarını sorgular. Şiirdeki androjen (çift cinsiyetli) karakter “ben” ile birlikte Rich, dişi öznelliğine yer verebilmek için toplumsal cinsiyet ve cinsiyet sınırlarının ötesine gider. Şiirdeki karakter dişi kimliğini ve cinselliğini mecazi bir şekilde deniz altı batığına “dalarak” ve deniz altı hayatını keşfederek ifade etmeye başlar. Kişi doğaya kaçar; çünkü hem doğa hem de kadınlar tahrip edici kuvvetler tarafından sömürülmektedir.
  • No Thumbnail Available
    Item
    16. Asırda yazılmış Mensur bir nasihatnâme: Abdülkerim Bin Mehmed’in Nesâyihü’l-Ebrâr’ı
    (2012) Ramazan Ekinci
    İnsanları iyiye, doğruya ve güzele yöneltmek; topluma faydalı, ahlâklı bireyler yetismesini sağlamak maksadıyla kaleme alınan eserlere nasihat-nâme, pend-nâme, öğüt-nâme vb. adlar verilir. Ahlâkî-didaktik nitelikteki bu eserlerin manzum ve mensur örnekleri mevcuttur. Mensur nasihat-nâmelerden biri de tefsir, hukuk, akaid, dil ve edebiyat alanında birçok eser yazan, fetvalarıyla ve uzun süre seyhülislâmlık makamında bulunmasıyla meshur olan Seyhülislâm Ebüssuûd Efendi’nin torunu Abdülkerim bin Mehmed tarafından kaleme alınan Nesâyihü’l-ebrâr adlı eserdir. Bu makalede, yurtiçi ve yurtdısındaki kütüphanelerde ondan fazla nüshası bulunan Nesâyihü’l-ebrâr tanıtılacak; ulasabildiğimiz kaynaklar doğrultusunda eserin müellifi Abdülkerim bin Mehmed’in hayatı üzerinde durulacak ve söz konusu nasihat-nâmenin dört nüshası esas alınarak tenkitli metni verilecektir.
  • No Thumbnail Available
    Item
    ŞERH-İ DU’Â-YI KADEH VE KADEH DUASI MAZMUNU
    (2012) Suat DONUK
    Divan edebiyatının temel unsurlarından biri mazmundur. Mazmunun tanımı hakkında cumhuriyetten günümüze kadar değişik fikirler ileri sürülmüştür. Genel kanı, mazmunun; bir olay, olgu veya durumun doğrudan değil de bazı ilgili kelimelerle şiire yerleştirilip, bu kelimelerin anlam katmanları yardımıyla sezdirilmesi, buldurulmaya çalışılmasıdır. Divan şiirinde geçen mazmunları sezmek, bulmak için Osmanlı toplumundaki bir aydının sahip olduğu bilimsel ve kültürel bilgilere vakıf olmak gerekir. Osmanlıların kültürel hayatlarındaki bilgilerden hareketle divan şiirinde geçen mazmunları açıklamak amacıyla Ahmet Talat Onay tarafından \"Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı\" isimli bir eser kaleme alınmıştır. Bu eserde yazar, \"Kadeh Duası\" maddesinde, Şiirlerimizde geçen \"kadeh duası\" tabirinin delalet ettiği mazmun tamamıyla anlaşılamamıştır. demektedir. Mazmunların izahı, divan şiirinin anlaşılması bakımından hayati önem arz ettiği için, bu çalışmada A. Talat Onay\"ın \"Anlaşılamamıştır.\" dediği kadeh duası mazmununun açıklanması amaçlanmıştır. Osmanlı kültür hayatından kalma el yazması eserler içerisinde \"Şerh-i Du\"â-yı Kadeh\" isimli bir risalenin çeşitli nüshaları bulunmaktadır. Bu risalenin farklı nüshalarındaki değişik anlatımlar kadeh duası mazmununu ihtiva eden beyitlerin çoğunu genel itibarla anlaşılır kılmaktadır. \"Kadeh Duası\" ifadesinin geçtiği başkaca beyitlerin izahını Osmanlı dini-sosyal hayatındaki geniş dua yelpazesinde ve divan şiirinin temel çatışmalarından \"rind-zâhid\" tiplerinde Çalışmanın başında mazmun kavramı üzerinde durulmuş, Şerh-i Du\"âyı Kadeh isimli konuyla alakalı eserin nüshalarının içeriği ve tahlili verilmiş, 142 divanın taranması neticesinde tespit edilen kadeh duası mazmununu içeren beyitler izah edilmiştir
  • No Thumbnail Available
    Item
    Representatıons of post-colonıal nıgerıan socıety as entrapped between the old and the new ın flora nwapa’s women are dıfferent
    (2013) Mürüvvet PINAR; NAFİZE SİBEL GÜZEL
    Bu makalenin amacı, Flora Nwapa’nın Women are Different adlı romanının Nijerya halkının sömürge sonrası dönemde kendi eski geleneklerinin ve sömürgeci ülkenin getirdiği yeni geleneklerin arasında kıstırılmış durumunu nasıl yansıttığını tartışmaktır. İngilizce roman yayımlayan ilk Afrikalı kadın yazar olan Flora Nwapa’nın sömürge sonrası tartışmalardaki önemi sömürge sonrası edebiyata kadın sesini tanıtması ve böylelikle sömürgecilik sonrası teori içerisinde feminist tartışmalara katkıda bulunmuş olmasından ileri gelir. Nwapa’nın özellikle Nijeryalı kadınlara ve onların deneyimlerine yoğunlaşan Women are Different adlı romanı sessizleştirilmiş ve iki kere sömürülmüş Nijeryalı kadınların içerisinde bulunduğu duruma bir pencere açar. Nwapa Nijeryalı kadınları, Nijerya toplumunun onlardan beklentileri ile sömürgeci ülkenin getirdiği kadını özgürleştiren eğitim arasında kıstırılmış olarak sergilemektedir. Fakat Nwapa’nın eseri sömürgeciliğin Nijeryalı erkekler, beyaz kadınlar ve gelecek nesil karakterlerin üzerindeki etkilerini de içerir. Bu sebeple, Nwapa’nın çoksesli oluşundan yola çıkan bu makale sömürülenin ve sömürenin hem sömürge süreci hem de sonrasındaki süreç içerisinde maruz kaldığı çıkmazları tartışacaktır
  • No Thumbnail Available
    Item
    Bayan Warren’ın mesleği (1894) adlı oyunda fahişelik olgusu ve bernard shaw’un estetik, felsefi ve politik kaynakları
    (2013) Atalay Gündüz
    On dokuzuncu yüzyılın son çeyreği İngiltere’sinde durmadan artan fuhuş gerek edebiyatta gerekse politik arenada en çok üstünde durulan toplumsal sorunlardan biridir. Dönemin oyunlarında, romanlarında ve kısa hikayelerinde klişeleşmiş bir “düşmüş kadın” tipi oluşmuş ve neredeyse bir günah keçisi gibi bütün suç onun sırtına yüklenmiştir. George Bernard Shaw 1894’de yazdığı Bayan Warren’ın Mesleği (Mrs Warren’s Profession) adlı oyunuyla toplumun ikiyüzlülüğünü ortaya çıkartıp bu konudaki sorumluluğuyla onları yüzleşmeye çağırmaktadır. Shaw’un bu önemli toplumsal soruna eğilişini yazarın bir entelektüel olarak etik, estetik ve politik bağlamda görüşlerini etkilemiş birçok düşünsel kaynağın izleri görülmektedir. Bu makale Shaw’un İbsen, Shelley, Maupassant gibi yazarlar, yaratıcı evrim felsefesi ve sosyalist feminizm gibi politik duruşlarla kurduğu ilişkinin Bayan Warren’ın Mesleği adlı oyununda fahişelik olgusunu ele alışını nasıl etkilediğini ortaya koymaya çalışmaktadır.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Menıppean strategıes ın contemporary brıtısh fıctıon: John Fowles’s the magus
    (2013) MAHİNUR AKŞEHİR UYGUR
    Özelliklerini tümüyle içeren bir tanımın varlığı konusunda Menippusçu hiciv problemli bir tür olagelmiştir. Şimdiye kadar türün tanımlanabilmesi konusunde çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bu tanımların hiçbiri tamamıyla yanlış kabul edilemese de her tanımın kör noktaları olmuştur. Bunun en önemli sebebi, bu tanımların türün ne olduğu sorusu üzerinden yapılmaya çalışılmasıdır. Ancak türün değişken yapısı dolayısıyla, bu sorudan yola çıkarak üretilmiş tanımlar yeterince kapsayıcı olamamışlardır. Bu çalışmanın amacı türün ne olduğundan çok, ne yaptığı sorusunu dikkate alarak bu tanımlama problemini çözmektir. Bu bağlamda Menippusçu hiciv türünün amacının insanlığa dair çelişkileri şüpheci bir perspektif ve karnivalesk bir yazım tekniğiyle su yüzüne çıkarmak olduğu söylenebilir. Kısacası, tür, tematik anlamda şüpheci, yapısal anlamda karnivalesktir. Bu çalışmada, tür bu yeni bakış açısıyla yeniden değerlendirilmiş ve türün çağdaş temsilcilerinden John Fowles’un The Magus adlı eserinde örneklendirilmiştir. Fowles’un dünyaya bakışı, edebi teknikleri kullanma tarzı, ve türün diğer temsilcilerine yaptığı göndermeler, onun bu geleneğin bir parçası olarak kabul edilmesini mümkün kılar. Fowles hem türün temel özelliklerini eserlerinde yansıtması hem de türe kendisinden bir şeyler katarak türün evrimine katkı sağlaması açısından bu geleneğin çok önemli bir parçası olmuştur.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Cevrî ve nazm-ı niyâz mesnevisi
    (2013) Suat DONUK
    17. Yüzyıl, Osmanlı Devleti’nde kültürel ve sanatsal alanda zenginliğin devam ettiği son dönemdir. Zenginliğin son bulmaya yüz tuttuğu bu dönemde yetişen sanatçılardan biri Đbrahim Cevrî Çelebi’dir. Derviş Cevrî olarak da bilinen şâir, özellikle çok eser kaleme alması ve hattatlığı ile dönemin diğer sanatçılarından ayrılır. Onun yazdığı eserlerden biri de Nazm-ı Niyâz isimli 136 beyitlik mesnevisidir. Şeyh Vefâ hazretlerinin Rûz-nâme’sinin manzum bir şerhi olan bu mesnevinin kayıtlara geçen dört nüshası bulunmaktadır. Bu çalışmada Cevrî’nin Nazm-ı Niyâz isimli mesnevisinin, üç nüshanın karşılaştırılmasıyla elde edilmiş metni verilmiştir. Mesnevinin metni verilmeden önce Đbrahim Cevrî’nin hayatı hakkında ek bilgiler sunulmuştur. Mevzu’un tam olarak anlaşılması için söz konusu eserin şekil ve muhteva bakımından tahlili yapılmıştır. Metnin kurulmasında göz önünde bulundurulan hususlar maddelenerek Nazm-ı Niyâz mesnevisinin tenkitli metni verilmiştir.
  • No Thumbnail Available
    Item
    18. YÜZYIL DÎVÂNLARINDA ÇEŞME TARİHLERİ
    (2013) ERDEM CAN ÖZTÜRK
    18. yüzyıl, Klâsik Türk Edebiyatı'nın ve Klâsik Türk Şiiri'nin son büyük temsilcilerinin yetiştiği, son başarılı numunelerinin verildiği dönem kabul edilmektedir. Yüzyılın başında Nâbî sonrasında Neylî, Nedim, Şeyh Gâlib gibi şairler bu edebiyatın son büyük temsilcileri kabul edilmiştir. Bu şairlerden ve bu devirden sonra yetişen Klâsik Edebiyat'ın temsilcileri kendilerinden önceki şairlerin seviyesine ulaşamamış; onların basit birer taklitçisi ve takipçisi olmaktan öteye gidememişlerdir. 18. yüzyıl, Klâsik Türk Edebiyatı'nın son büyük devri olmakla birlikte türlerde, nazım şekillerinde ve muhtevalarda şahsî, önceki devirlerden farklı tasarruflarda bulunulan bir devirdir. Bu değişiklikler özellikle bazı türlerde, üslup ve muhtevada görülmektedir. Ebced, diğer bir deyişle tarih düşürme geleneği ilk toplu örneklerini Ahmet Paşa Divanı'nda bulmuştur. Daha sonra yüzyıllar boyu devam etmiş, Hızır Bey, Âdem Baba, Bursalı Hâşimî, Antepli Aynî ve Sürûrî gibi şairlerde zirve noktasına çıkmıştır. 18. yüzyıl tarih manzumelerinin sayıca bir hayli fazla olduğu bir dönemdir. Bu dönemde han, hamam, saray, çeşme ve benzeri pek çok yapı için tarih düşürülmüştür. Bu manzumeler içinden 18. Yüzyıl divanlarında yer alan, çeşmeler için düşürülmüş tarihler bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Çalışmamızın esasını oluşturan tarih manzumeleri çoğunlukla kıt'a-i kebîre ve kıt'a-i sagîre nazım şekilleriyle yazılmıştır. Bu çalışmayla söz konusu manzumelerin şekil ve üslup özellikleri incelenecek, muhtevalarının değerlendirilmesi yapılacak ve ebced hususiyetleri ortaya konulacaktır
  • No Thumbnail Available
    Item
    FEHÎM-İ KADÎM'İN LATÎFELERİ: TERCÜME-İ LETÂYİF-İ KİBÂR-I KÜMMELÎN
    (2013) Ramazan Ekinci
    XVII. yüzyıl Türk Edebiyatının mühim şairleri arasında gösterilen ve genç yaşta vefat eden Fehîm-i Kadîm (ö. 1647) diğer eserlerinden ziyade divanıyla meşhurdur. Bunda gerek üslûp sahibi bir şair olması gerekse Sebk-i Hindî tarzının edebiyatımızdaki ilk temsilcileri arasında yer alması etkilidir. Ayrıca şairin divanındaki edebî zevk ve hissiyât diğer eserleriyle mukayese edilemeyecek kadar yoğundur. Genellikle kaynaklarda Fehîm'in divanından bahsedilir ve diğer eserleri hakkındaki mütalâalara, birkaç kaynak istisna edilirse, sıkça rastlanmaz. Bazı edebiyat tarihi araştırmacılarına göre Fehîm, çocuk denilebilecek yaşta olmasına rağmen bir divan tertip etmiş, farklı türlerde eserler kaleme almıştır. Şairin divanı dışında, müstehcen ibârelerle dolu bir Şehrengîz'i; yedi yüz civarında kelâm-ı kibâr, darb-ı mesel ve deyimden müteşekkil Durûb-ı Emsâl-i Türkî adlı atasözleri mecmuası; Arap, Arnavut, Ermeni, Rum, Yahudi, Tatar, Acem, Kürt, Türk ve kendi ağzından konuşmaların yer aldığı Bahr-i Tavil'i; bazı din büyüklerine (Hz. Peygamber, Hz. Ali vb.), tarihî şahsiyetlere (Harun Reşid, Behlûl-i Dânâ, Câhız, Cûhâ vb.) ve bir kısmı da meçhûl kimselere ait latife ve Nasreddin Hoca'ya ait bazı fıkraların yer aldığı Tercüme-i Letâyif-i Kibâr-ı Kümmelîn adlı letâyifnâmesi vardır. Tercüme-i Letâyif-i Kibâr-ı Kümmelîn'de sebeb-i telif kısmının da bulunduğu bir mukaddime, yetmiş iki latîfe ve Nasreddin Hoca'ya ait on üç fıkra bulunmaktadır. Eserdeki latife ve fıkraların bir kısmı müstehcen niteliktedir. Bu yazıda söz konusu letâyifnâme incelenerek metnin ayrıntılı değerlendirilmesi yapılacak ve latîfelerden örnekler sunulacaktır.
  • «
  • 1 (current)
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • »

Manisa Celal Bayar University copyright © 2002-2025 LYRASIS

  • Cookie settings
  • Privacy policy
  • End User Agreement
  • Send Feedback